22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

tesisleri, bir yandan konut alanları, diğer yandan da bilinçsiz tarım su ve toprakta önemli kirlenmelere neden olmaktadır. Tarım toprakları amaç dışı kullanılmaktadır: Türkiye dünyada toprak rezervi kalmayan 19 ülkeden biridir. Son yirmi yılda yalnızca yerleşim alanı elde etmek için tarım dışı bırakılan alan 450.000 ha.'dır. Türkiye’de tarımsal üretim planlaması yoktur, Üretim birimlerinin yapısal sorunları vardır, tarım toprakları sorunludur, verim ve üretim düşüktür, üretici örgütlenmesi yetersizdir, girdi kullanımı sorunludur, tarıma ilişkin yasal düzenlemeler yetersizdir. Bu sorunlara bir an evvel çözüm bulunmalıdır. ÇUKUROVA TARIMI MODERNLEŞİYOR Ümit ÖZGÜMÜŞ / Adana Sanayi Odası Başkanı Ç değerli ürünlerin büyük oranda yok olmasına neden olmaktadır. Öte yandan uzun yıllardan beri işlenen topraklarda başlayan kıraçlaşma tehlikesi, elde edilen ürünlerin verimini azaltmaktadır. Türkiye tarımının can damarı Çukurova Bölgesi’nde her geçen gün uygulanan yanlış politikalar sonucu ölmek üzere olan tarım ve hayvancılığın yeniden canlandırılması sağlanmalıdır. Özellikle katma değeri yüksek sebze ve meyve türlerinin üretimine yönelik projelere ihtiyaç duyulmaktadır. Adana, Mersin, Antakya ve Osmaniye illeri arasında, tarımın ve tarıma dayalı yan sanayinin uygun bir proje ile verimli bir biçimde değerlendirilmesi mümkündür. Bu sayede, paketleme, depolama, meyve ve sebze işleme ve taşıma sektörlerinde de önemli ölçüde canlanma yaşanacaktır. Türkiye, her yıl milyonlarca dolar olarak ifade edilen bir kaynağı tohum ithalatına ödemektedir. Çukurova Bölgesi’nde yüksek teknoloji ile tohum üretecek bir araştırmageliştirme merkezinin kurulması, hem bölgemiz, hem de tarım sektörü için önemli bir gelişme sağlayacaktır. Böylesi bir çalışma ciddi bir miktarda bir kaynak tasarrufu da sağlamış olacaktır. Bölgemizde tarımsal gelişmenin canlanması için alınması gereken bir diğer önlem de, ekilebilir birinci sınıf tarım alanlarının iskana ve sanayi yatırımlarına açılmamasıdır. Tarım 1980’lerden beri yaşadığı aşınmaya karşın, Türkiye için hem sektörel hem de sosyopolitik olarak büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de tarımsal üretim maliyetlerinin, yine ABD ve AB ile karşılaştırıldığında, daha yüksek olduğu doğrudur. Ancak bu yüksek maliyetlerde, üreticinin kullanmak zorunda olduğu girdilerin pahalılığı önemli bir rol oynamaktadır. Türkiye üreticisi yıllardan beri mazotu, gübreyi ve aletekipmanı, tohumu, gelişmiş ülkelerdeki meslektaşlarına göre çok daha pahalıya satın almaktadır. Bu tablonun üzerine tarımdaki kamusal yatırım yetersizliği ve artık kronikleşmiş altyapı sorunları eklendiğinde, tarımsal üretimin maliyet değerlerinin yükselmesi kaçınılmaz olmaktadır. Türkiye’de tarım, gayri safi milli hasılanın yüzde 14’ünü oluşturmakta, ihracatın yüzde 11’ine tarımsal ürünler konu olmaktadır. Sanayinin gereksinim duyduğu hammaddenin büyük bölümü, tarım sektörünce karşılanmaktadır. Bunlarla birlikte, tarımın salt tekniksek “Çukurova tarımı modernleşiyor, ihracata yöneliyor ve kendi ayakları üzerinde durarak kendi üretimini, kendi pazarını buluyor.” törel analizlerle değil, en az onun kadar önemli olmak üzere sosyopolitik yönden de incelenmesini ve değerlendirilmesini gerektiren husus, tarımın istihdama olan katkısıdır. Türkiye’de tarımın istihdamdaki payı, yüzde 40’lar düzeyindedir. Ülke topraklarının yaklaşık 1/3’ü olan 25 milyon hektar üzerinde tarım yapmaya elverişlidir. Bu alan büyüklüğü üzerinde, ülkedeki miras hukukundan ve ekonomik yapıdan kaynaklanan nedenlerle, çok fazla sayıda mülkiyet/tasarruf altında parçalı arazi bulunmaktadır. Bunlar literatürde "tarım işletmesi" olarak tanımlanmakla birlikte, rasyonel üretim yapmaktan uzak yapı özelliklerini taşımaktadırlar. Türkiye henüz toprak haritalarını çıkarabilmiş değildir. Bu çok önemli eksiklik, doğru arazi kullanım planlaması yapıp yaşama geçirmeyi olanaksız kılmaktadır. Aynı şekilde, yöreler itibarıyla toprak tahlilleri yapılmamıştır. Tahlil yapılmadan gübre kullanımının doğru olması olanaksızdır. Türkiye'de çok önemli toprak ve su kirlenmesi sorunu yaşanmaktadır. Bir yandan sanayi ukurova Türkiye’nin en önemli ve verimli tarım bölgelerinden biridir. 1800’lü yıllardan başlayarak tarımda hızla gelişmeye başlamıştır ve ülkemizin en önemli tarım bölgesi halindedir. Ancak, bu toprakların çok verimli olarak kullanıldığı söylenemez. Bunda, Türkiye’de uygulanan yanlış tarım politikalarının önemli etkisi oldu. Özellikle 1950’lerden sonra sürekli iktidarda kalmak için siyasetçiler tarımdaki geniş oy potansiyelini populist politikalara alet ettiler ve bu verimli topraklarda verimsiz ürünler üretildi. Geçmiş yıllarda Türkiye’nin her tarafında olduğu gibi Çukurova’da da ArGe’ye, ürün geliştirmeye, tohum geliştirmeye, ürün desenini genişletmeye veya bizim çok önemsediğimiz dünyada gönüllü alıcısı olan ürünler üretmeye yönelme olmadı. Ama şimdi özellikle 1980 sonrası Türkiye’nin dışa açık büyüme modeline geçmesi ve artık çiftçiye popülist amaçla dağıtılacak para kalmayınca, çiftçi ve tarım artık kendini toparlamaya başladı. Bugün GAP kapsamında Atatürk Barajı’nın devreye girmesi ve sulu tarıma geçilmesi ile pamuk ekim alanları oraya kaydı. Bu Adana için bir olumsuzluk değil, aslında olumlu bir gelişme. Çünkü pamuktan terk edilen alanlarda şu anda katma değeri daha yüksek olan sebze meyve gibi ürünler yetiştiriliyor. Bununla birlikte pamukta ekim alanları daralırken, verimlilik arttı. Adana bugün yaklaşık bir milyon ton tonluk üretimi ile Türkiye’de üretilen toplam mısırın yarısını üretiyor. Adana’da son 10 yılda narenciye ekim alanları yüzde 41, üretimi de yüzde 170 artış gösterdi. Bunlar Çukurova tarımı için hep olumlu gelişmelerdir. Artık Çukurova tarımı modernleşiyor, ihracatına yöneliyor, artık devlete yük olmaktan çıkıyor, kendini geliştiriyor ve kendi ayakları üzerinde durarak kendi üretimini kendi pazarını buluyor. Şu anda hepimizin bildiği Amerika’da ve Avrupa’da bu ülkeler kendi tarım kesimini destekliyorlar ama Türkiye’ye geldiği zaman bütün desteklerin kesilmesini istiyorlar. Şu an Türk tarımı henüz daha rüştünü ispatlayamadı ve hala desteğe ihtiyaç var. Ama bu destek geçmişte uygulanan hatalı taban politikaları gibi, yüksek taban fiyatı vererek veya çiftçinin malını dünya fiyatlarının üzerinden alarak topluma yük olacak bir destek değil, ne ekmesi gerektiğini, dünyada o yıl ürün rekoltesinin ne olduğunu, önümüzdeki sene ne olacağı tahminleri veya tarımda daha yüksek katma değer ürünlere nasıl geçileceği, hangilerinin üretilmesi gerektiği ve bu üretilen ürünlerin de bir organizasyon içerisinde yurt dışına nasıl pazarlanacağı konusunda Türk tarımının desteğe ihtiyacı var. Tarım Bakanlığı bir yandan katma değeri yüksek ürünlere geçerek ürün desenini genişletmeye çalışmalı, diğer yandan da sektörel dış ticaret şirketleri türü organizasyonlar kurarak, çiftçinin ürettiği malı nasıl pazarlayacağı konusunda yardımcı olmalı, öncülük etmeli. Eğer bunu yapmazsa, o zaman çiftçi pazarlama bilgisi olmadığı için geçmişten gelen alışkanlıkla, o zaman çok kolay satabileceği ürünlere yöneliyor. Bu da pamuk, buğday, pancar gibi ürünler. Eğer bunun yanında diğer ürünlerin yani devletin almadığı ürünlerin nereye nasıl pazarlanacağı konusunda bir organizasyon yaparsa, sözleşmeli tarımı teşvik ederse çok daha verimli, çok daha üretken ürünler yetiştirilir. 8
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle