03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURL A R A mit Kıvanç, “Panİslamcının Macera KılavuzuDavutoğlu Ne Diyor, Bir Şey Diyor mu?” adlı incelemesinde, Davutoğlu’nun onlarca baskı yapmış “Stratejik Derinlik” kitabının derinlerine inerek Osmanlı romantizmiyle Panİslamist milliyetçiliği kanatlandıran tehlikeli bir jeopolitikanın yüzünü gösteriyor. Davutoğlu’nun Asya’dan Avrupa’ya ve Afrika’ya yayılan emperyal hâkimiyet fantezisini meşrulaştıran söylemine dikkat çekiyor. Kıvanç’ın kitabı, Davutoğlu’nun toplumdünyainsan görüşünü anlamak için de küçük bir rehber niteliğinde. Gamze Akdemir, Kıvanç’la kitabını konuştu. Selim İleri’nin ufuk açıcı antolojisi “İlkgençlik Çağına Öyküler”, uzun yıllar genç okurlar için bir yol gösterici olmuştu. İki ciltten oluşan bu çalışmaya şimdilerde bir üçüncü cilt eklendi. Selim İleri 19411960 doğumlu yazarlarımızın öykülerinden oluşturulmuş bu üçüncü ciltte Ayşe Sarısayın’la işbirliği yapmış. Kitabı Behçet Çelik ve Eray Ak “Çifte Bakış”ta değerlendirdi. Bluma Lennon, Soho’daki bir kitapçıdan Emily Dickinson’ın Şiirler’inin eski bir baskısını alıp hemen okumaya başladığında, şüphesiz bunun hayatına mâl olacağını bilmiyordu. İkinci şiiri okumaya başladığında bir arabanın altında kaldı. Bluma, bir kitap yüzünden hayatı sona eren ilk kişi değil belki ama bu onun hikâyesi. “Kâğıt Ev”, kitaplara ve kitapların hayata etkisine dair söyleyecek çok sözü olan bir novella. Kitabı Cem Tunçer’in kaleminden tanıyoruz. Ahmed erRumî elAkhisârî, on yedinci yüzyılın başında tütünle tanışan ve onun tiryakisi olan Osmanlı’yı bundan vazgeçirmek üzere “Risâletü’d Duhâniye”yi kaleme alır. “Tütün İçmek Haram mıdır?” adlı kitap, Yahya Michot’nun notlarıyla bu risaleyi tekrar hatırlatırken o dönemin tartışmalarını bugüne taşıyor. Ali Bulunmaz tanıtıyor kitabı. Bol kitaplı günler... Ü P chlöndorf’ün yeni filmi La Diplomatie, Cyril Gély’nin oyunundan sinemaya aynı başoyuncularla geçmiş: Niels Arestrup André Dusolier ikilisinden bir şölen. 24 Ağustos 1944’ü 25’ine bağlayan gece, sahici bir buluşma (Meurice otelinin süitinde) ve tarihe damga vuran bir karar: Hitler’den Paris’i havaya uçurma buyruğu almış General Von Choltitz ile İsveç konsülü Nondling, Shakespeare tiyatrosuna yaraşır bir kader diyaloğu kuruyorlar. Bütün şehre patlayıcılar döşenmiş durumda. Bir telefonla sahneden silinebilirmiş Paris, gerçekten de. Yüksek oyunculuk dersi, düzgün anlatım, hepsi bu ama: Bunlar, bir sanat yapıtı için gerekli ve yetersiz. Geriye soru kalıyor: Ya düğmeye basılmış olsaydı? Yok edilecek Paris, Avrupa’nın geleceğini etkiler, değiştirirdi sanırım. Yok edilen Alman kentleri aynı sonuca yol açmadıysa, “suç”un kaynağındandı: Naziler, başta Varşova, yakıp yıkmışlardı. Yürütülen hazırlıklar, Paris’ten geriye bir enkaz kalacağını gösteriyor. Doğumumdan 7 yıl önce, hayatıma mühür vuracak bir şehir haritadan silinecekmiş o gecenin içeriği birden içimi ürpertti. Filim bitti, yürümek iyi geldi. Yürüyüş boyunca suskun, zihnim Siyah Sert Berlin’in bazı bölümlerine sıçradı. Ardından Bağdat’ı, Şam’ı, Saraybosna’yı düşünedurdum; yeryüzünde, yakın gelecekte yakılıp yıkılacak şehirleri. Bir defa daha, bütün göstergelerin, insanlığın düzelmeyece ervasız Pertavsız ENİS BATUR Gerçekle düş arası S ğine işaret ettiğini bilerek, görerek. * Alain Resnais’nin cenazesi kalktıktan bir iki ay sonra gösterime giren “son” filmi, ölümünden bir iki ay önce tamamladığı Sevmek, İçmek ve Şarkı Söylemek, bir cenaze sahnesiyle bitiyor. Görüntü kararıp, arkajenerik devreye girmezden önce, simsiyah ekranda beliren eski usül “Son” yazısı, üç iri harften oluşan sonsöz, Volker Schlöndorf hızla küçülerek kayboluyor: Böyle olacağını bilen birinin son kelimesi. Kimin cenazesi? Filim boyunca hiç görmediğimiz, ne yüzüyle gövdesiyle, ne silueti gölgesiyle karşılaştığımız, olay akışının merkezindeki anakahraman Georges’un cenazesi. Onun değil tabii: Hitchock gibi iki saniyeliğine kameranın önünden geçeceğine, filim boyunca kameranın arkasında/n görünmezliğini gösteren yönetmeninki. Sevmek, İçmek ve Şarkı Söylemek, Acykbourn’un bir oyununun uyarlaması. Oyun içinde oyun: Film boyunca, en ufak kesitini görmediğimiz bir tiyatro oyununun önce hazırlıkları, sonra sahnede gerçekleşmesinin etrafında gelişen bir insan ilişkileri zinciri şakırdıyor ekranda. Akışa kesintisiz eşlik eden TURHAN GÜNAY eposta: [email protected] [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap Alain Resnais’nin “son” filmi, ölümünden bir iki ay önce tamamladığı ‘Sevmek, İçmek ve Şarkı Söylemek’, bir cenaze sahnesiyle bitiyor. “illüstrasyon”lar, tiyatro dışındaki sahnelerin çoğunun içinde gerçekleştiği “aleni dekor”lar, görünmez oyunu kuşatan görünür oyunun karşısında bir kameranın dolaştığını izleyiciden gizliyor. Ne mi anlatıyor Resnais? Hayat, Ölüm, Kadın, Erkek, Aşk, Zaman, Umut, Düş, Düşkırıklığı dışında hiçbir şey. “Son yapıt”, sıra dışı bir yaratım kategorisi. Belki bir vasiyetname, belki bir geçiş seyahatnamesi. Sözün özü. Duras’ın dediği gibi: Hepsi bu. * Cem İleri yönlendirdi, bir Polonyalı yönetmenin gerçekleştirdiği kısa filmi, “Walter Benjamin Konya’da”yı izledim. “Matrak” bir yapım. Önce konusundan dolayı. Sonra, seçilen oyuncu gerçekten de WB’yi andırdığı için. Gelgelelim, iş “mesaj”ına geldiğinde, bana oldukça basmakalıp göründü yönetmenin yaklaşımı: Harf devrimi karşıtlığı WB’nin böyle kestirip atarak işleyeceği konu değildi. İçeriden bakmanın başka bir yolu da, Hâşim’in 1928 güzünde İkdam’da yayımladığı üç kısa yazıda yer alan köktenci perspektiften geçer. Şu acımasız yorumu anımsayalım: “Eminiz ki, yarın eski kütüphane muhteviyatı yeni nesiller için yeni yazıya nakledilirken, ancak birkaç eser iki devrin haddi fâsılını geçmeye muvaffak olacak ve bu suretle şimdiye kadar gıda diye çiğnediğimiz şeyin bir köpükten başka bir şey olmadığı anlaşılacaktır”. “Walter Benjamin Konya’da” yanlış bir bilgiyle sona eriyor: “Çevirmenin Görevi” yazısının yazılışından 89 yıl sonra Türkçeye çevrildiği doğru değil: Söz konusu deneme, Ahmet Cemal elinden çevrilerek, 1979 yılında Ulusal Kültür dergisinin ilk sayısında, demek ki yazılışından (1923) 56 yıl sonra yayımlanmıştı. Kısa bir filim için bence uzun yanlış. n İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç t Yayın Yönetmeni: Turhan Günay t Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın t Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı t Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. t İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 t Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. t Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden t Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü t Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya t Reklam Müdürü: Ayla Atamer t Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 t Yerel süreli yayın t Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 3 0 3 5 Ş U B A T 2 0 1 5 n S A Y F A 3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle