04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K Her aşk, bir öyküdür, değil mi; unutmayın ama; öykü de aşktır. O halde 14 Şubat’ınız şimdiden kutlu olsun… ait Faik’in “İpekli Mendil” öyküsünü bilmeyen, duymayan kalmış mıdır öykü okuryazarı arasında… İlk öykülerinden biridir bu Sait’in. Yekta Kopan, editörlüğünü üstlendiği “Öykümüzde Nesneler, Karakterler, Mekânlar ve Daha Fazlası” alt başlığıyla yayımlanan İpekli Mendil (Can, 2014) adlı kitaba yazdığı “Önsöz”de, öykünün özetini, onunla ilişkilenişini, çocuk yaşlarda bu “ipekli mendil”in kendisini nasıl büyülediğini anlatıyor bize: “O sade ve güçlü benzetmeye vurulmuştum. Edebiyat bana sadece yeni dünyalar ve yeni hikâyeler sunmuyordu. Bu harika hikâyelerin içinde benzersiz karakterler, nesneler, renkler, coğrafyalar, duygular, anlar, kavramlarla büyütüyordu beni.“ İşte ilk tohumları yıllar önce atılan; “öykümüzün nesnelerini, renklerini, kavramlarını, anlarını, karakterlerini maddeleştiren” “öykü sözlüğü” İpekli Mendil, Kopan’ın, “Yuvarlak Masa Yazarları” olarak andığı genç arkadaşları Ayçin İnci, Betül Tekeli, Billur Özeke, Cansev Erdemir, Dilvin Tüfekçioğlu, Doğan Toryan, Ebru Tepeler, Eda Yavaş, Filiz Berk Doğutürk, Gülda Şahin, Harika Uygur Ülkü, İzzetiye Keçeci, Jülide Emre, Lütfi Aydeniz, Mehtap Akdeniz, Müge Manuş, Nefin Huvaj, Özgür Can Öney, Özlem Ulus, Pelin Öney, Seda Arkan, Servan Güney, Sinem Cerrah, Süreyya Duygu Yalçın ile yıllara yayılan çalışması sonucu çıkıyor ortaya. Samipaşazade Sezai’den (18601936) Gökhan Yılmaz’a (d.1987), doğum tarihleri arasında neredeyse yüz otuz yıl bulunan üç yüz dolayında yazardan “ada” ile “Zürafa Yokuşu” arasında maddeleştirilen başlıklarla derlenen yapıt, bu bağlamda bir “ilk”i oluşturuyor. Yekta’nın içten tutumu, sözlükte öyküsünü göremediğimiz yazarlar için de umut ışığı yayıyor: “… [B]iliyorduk ki, ne kadar çabalarsak çabalayalım, güçlü bir nehir olarak akan öykümüzde mutlaka ulaşamadığımız isimler olacaktı. (…) Yine de bu toplamda yer veremediğimiz yazarlardan ve onların adını göremediğine üzülen okurlardan özür diliyorum.” (9, 10) Kopan’la genç arkadaşlarının yükte hafif pahada ağır bu çarpıcı yapıtına baS A Y F A 2 6 n 5 itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA [email protected] [email protected] Öykünün cebindeki ‘İpekli Mendil’... nüzü kısarak baktığınızda Nazlı Eray’ın öykülerini anımsamanız olası bir çalım. O da bir “düş dükkânı”yla (37) çıkmaz mı karşımıza? Kadın bakışında da ortaklık söz konusu ayrıca. Göknil’in sıcak, yer yer şakacı dille kurguladığı anlatısı, insanın yaşam tutkusunu harlandırıyor. Bu nedenle bir yerlerde körlemesine uykuya dalmışsa iyimserlik meleğiniz, uyanıp ayağa kalkabilir pekâlâ… HÜSEYİN PEKER… Şiirle düzyazıyı kol kola sürüklemeyi başaran yazarlardan biri de Hüseyin Peker. Onun şiirdeki adımlarının, “Yordam”cılarla yaptığı yolculuğun karşılığı olarak alınabilecek Yazıcı ya da Bir Yol Romanı (YKY, 1996) adlı “ilk kitabı” üzerinde gereğince durulamadı. Cinliklerle örülü bu anlatının ardından iki roman daha yayımladı yazar. Kimi dergilerde öykülerini okuduk ama tıpkı ilk romanı, ilk şiir kitabı gibi sonradan “ilk öykü kitabı”yla da buluştuk: Rüzgârlı Ceket. (Noktürn, 2013) Peker, bu kez yakıcı yaşantı anlarının altında yatan katmanlara yönelip orada düğümlenmiş duyarlık liflerini gözler önüne seriyor. Farklı bölümlere farklı bağlamlarla yerleştirdiği öykülerinde giz beslemeyi, bunu yayıp sonuna dek sürdürmeyi ustalıkla başarıyor hep. SÜLEYMAN BULUT… Süleyman Bulut’un Seviyordum Hâkim Bey (Can, 2014) adlı kitabı, iki farklı düzlemde yapılandırılmış bir öyküler toplamı. İlkin mahkeme tutanaklarına yaslandırılmış metin geliyor, ardından metne değgin gençlerin beğeni düzeylerini yansıtan görüşler, bunlara verilmiş puanlar… Bu bağlamda bir yabancılaştırma etmenine yol açmakla birlikte gülmece havası yayılıyor yine de kitapta. Mahkeme tutanaklarından kadın cinayetlerine özgülenmiş anlatının sonuçta yoğunluk oluşturamadan yalnızca olay aktarmakla yetindiği, herhangi kavramsallaşmaya gidemediği söylenebilir. MELİKE UZUN… Melike Uzun’un ilk öykü kitabı Ateş Öyküleri’ne (Kanguru, 2010) değinirken “Kitaplar Adası”nda (5.5.2011), öykülerden fışkıran “kötülük, acımasızlık, kıyım salgını” üzerinde durmuştum. İkinci öykü kitabı Kürar’da (İletişim, 2014) onu daha gelişmiş, oturmuş öykücü konumuyla koygun bir kavramsallıkla gözlüyoruz. Kedi ya da farenin bağlam öğesi olarak öykülere girip çıktığı; kimileyin kişilerle uzamların da bir biçimde öykülerde gezinip başköşeye yerleştiği bir anlatı evreni kuruyor Uzun. Bu arada bütün öykülerini adeta tek bir sesle örüntülüyor. Onca karakter, uzam çeşitliliği içinde hep bir üst ses biçiminde akan anlatı, ister istemez bir yazar anlatıcının da varlığını duyuruyor okura. Güçlü bir ses… Bu haliyle biz, kendini geliştirmiş, ilk öyküleri ardından alabildiğine yükseliş sergileyen bir yazar kişiliği görebiliyoruz onda. Kanımca Melike, kendisine öykücülüğümüzde daha geniş bir yer açacak ileride… Her aşk, bir öyküdür, değil mi; unutmayın ama; öykü de aşktır. O halde 14 Şubat’ınız şimdiden kutlu olsun… n K İ T A P S A Y I 1 3 0 3 S karak önümüzdeki birkaç yarımay yazısını “Öykü Yazarları Sözlüğü” halinde sunmaya, okuru, çok sayıda yazarın öykü kitabıyla buluşturmaya karar verdim. Öykücüler de nicedir kitaplarına yönelmemi beklemiyor mu zaten? Yekta’nın bu öncülüğünden sonra kimileri, bakarsınız ileride bir “Öykücüler Sözlüğü”, “Öykü Kitapları Sözlüğü” de yayımlar, belli mi olur… ZİYA OSMAN SABA… Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi (Yayına Hazırlayan: Mustafa Çevikdoğan, Can, 2014), Ziya Osman Saba’nın, bu adı taşıyan ilk öykü kitabıyla sonraki öykü kitabı Değişen İstanbul’u birlikte sunarken kitaplarına girmeyen bir öyküsüne de yer açıyor. Saba’yla verimleri üzerine, “son söz” olarak yapıta eklenen yazısında Selim İleri şöyle diyor: “‘Hikâyeci’ Ziya Osman Saba, bize büyük şeylerden söz açmaz. Uçsuz bucaksız alçakgönüllülüğü, o ‘büyük şeyler’in yeni, çağdaş edebiyatta çoktan tüketildiğini, tekrarlana tekrarlana beylik şeyler olup çıktığını daha başlangıçta sezmiştir.” “Ama ‘Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi’, yarım yüzyıl sonra da, ‘duyan’, ‘düşünen’ insanın trajik kimliğini ve konumunu olanca tazeliğiyle fısıldıyor bize.” (255) Sarsıcı bir soruyla da yüzleştiriyor bizi İleri: “Bu kitabı İstanbul milletvekillerinden, İstanbul’un belediye başkanlarından kaçı okumuştur? Aralarında okuyan var mıdır? Neleri yitirdiğimizin bilincindeler mi? Bilincinde miyiz?” (254) NEVRA BUCAK… İstanbul’a kucak açan bir başka yazar Nevra Bucak. Basımı yenilenen Beyoğlu’nun Eski Ustaları (Aya, 2011) ile de gezinilebilir İstanbul’da. İleri’nin, “[h]ep anılar, hep geçip gitmiş zamana bağlılık” olarak nitelediği Saba imzalı öykülerle Nevra Bucak’ın, daha sonraki yıllara yayılan, hüzünlü yitirişler fotoğrafı halinde akan sıcak, yakıcı anlatısı sarsıcı bir örtüşmeyle bütünleniyor… Düşünsel, ekinsel coğrafyasıyla gelenek, görenek anlamında ellerimizin arasından kayıp gittiği görülüyor kentin. Saba’nın, “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi” adlı öyküsünün o koygun tadından sonra Nevra’nın “Fotoğraf Ustası Madam Sofia” öyküsüne uğrayıp, enikonu sarsılıyorsunuz. Bu ikisi kadar öteki öyküler arasında gözlenebilecek geçirgenlikler de söz konusu ayrıca. Sonuçta bir kez de Beyoğlu’nun Eski Ustaları yumruk indiriyor gırtlağınıza… Ş U B A T 2 0 1 5 KARİN KARAKAŞLI… Söz İstanbul’a uzanmışken Karin Karakaşlı’ya da uğranabilir. Öyküden romana, şiire, çocukgenç yazınından incelemeye, yazında on beş yılını doldururken yeni bir öykü kitabıyla geldi Karin: Yetersiz Bakiye (Can, 2015). Özellikle 2015’te mutlaka sıraya alınması gereken bir öykü demeti bu. Hele Hrant Dink’i öykü kişisi olarak yerleştirdiği anlatısı “AnBulİst”, herkesçe bilinen yaşanmışlığı, anı olmaktan çıkarıp bunu öyküleştirebilmek bağlamında da dikkate değer bir örnek. Ancak Saatli Maarif Takvimi, 19 Ocak’ı boş geçermiş; İletişim’in Resimli Türkçe Edebiyat Takvimi de 24 Ocak’ı; bunlara aldırmamak gerekiyor… İlkinde Hrant yaşıyormuş gibi yapılıyor, ötekinde Uğur… Özgür Mumcu’ya kulak verelim o halde: “…takvimle kavga etmenin bir faydası yok.” (Cumhuriyet, 24 Ocak 2015) Önümüzdeki yarımayda başka İstanbul öykücülerine de uzanacağız… ADNAN BİNYAZAR… Yayımladığı son öykü kitabı Kızıl Saçlı Kontes (Can, 2014), Adnan Binyazar’ın ciddi bir öykü ardılı olduğunu gösteriyor… Binyazar, kendi adlandırmasıyla “oyalayıcı kitaplar” (18) yazan biri değil. Tersine her yazarın, bir şeyler öğrenebileceği bir usta. Hele masal dilinden öyküye sızdıracaklarınız varsa eğer, kıskıvrak yakalanacaksınız demektir ona. Zaten dile giydirilen zenginlik denli kıvamlandırılarak kazandırılan doygunluk da dikkati çekiyor hep. Kuş, köpek, insan; öykü bireyini yaratırken bu yönde güttüğü kaygıyla da yazarlar arasında ön safta duruyor Binyazar. Bütün bunlara, yazarın kimsesiz, ortada kalmış içli sesi eşlik ediyor sürekli… Onun öyküleriyle anlatısında hiçbir zaman peşimizi bırakmıyor yoksunluk içindeki bu çocukluk… CAN GÖKNİL… Can Göknil, farklı alanlardaki üretiminin yanında çeşitli kitaplara da imza atmış bir yazar. Belki bu nedenle Deniz Kokusu (Can, 2012) başlıklı öyküler demeti bu ayrıksılıklar yelpazesinde kendine farklı yer açıyor kanımca. Gözü C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle