Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
VİTRİNDEKİLER Yağmur Kesiği/ Uğur Yücel/ Can Yayınları/ 152 s. “Lefteri üç gün toprak altında kalmıştı... Sırtında kırbaç izleri. Sırtı paramparça. Karnını deşip kemiğe saplanmış lakerda bıçağı. Köpekler burunlarını toprağa vermiş, en pes seslerden ağlıyor. Denizkızları bir bir gırtlaklarını kesip kayalara vuruyor diri bedenlerini. Ave Maria söylüyor koro. Allahümme salli âlâ seyyidina Muhammed, diye bağırıyor kurbanlık koyunlar. Karlar örtüyor eflatun şallarını köyün üstüne. Lefteriyi çarmıha gerdiler. Ve o hiçbir şey demedi. Rakılar, esrarlar ağladı. Ölüm Allah’ın emri ayrılık olmasa, dedi kedi imam. Helal ettiler haklarını. Lefteri gömüldü. Sevgilisi Melina Ratsisin yanına. Sarıldılar. Bıçağı söktü aldı karnından Melina. Bir bir yaralarını sevdi okşadı. Gözlerini öptü. Saçlarını koparıp bedenine sürdü. Mezarın diplerine çekti Lefteri’yi. Çekildikçe su geldi çekildikçe deniz, indikçe tuz geldi burnuna. Balıklar öptü gözlerini. Derin nefes al sevgilim, dedi Melina. Son nefesini aldı Lefteri.” Uğur Yücel ilk kitabı Yağmur Kesiği’yle okurların karşısında. Zavallı/ Timur Soykan/ Postacı Yayınevi/ 500 s. Türkiye sinsi bir devrim yaşıyordu. 80 yıllık savaşın galibi laikler bütün mevzilerini kaybederken yeni bir devlet inşa edilmekteydi. Ama meslek hayatının başında iki komiser bunu nereden bilsin? Biri kayıp bir genç kadını arıyordu, diğeri ülkeyi sarsan derin devlet soruşturmasının içindeydi. Yola çıktıklarında sadece gerçeğin peşindeydiler. Ama siyaset bütün kuralları değiştirmişti. Gerçek kimsenin umurunda değildi. Geçmiş iktidar yalanlar üzerine kuruluydu. Yeni egemenler yeni yalanlar üretiyordu. Ülkede kartlar yeniden dağıtılırken yeni devletin en büyük güvencesi insanların zaaflarıydı. Çünkü insanlar güç karşısında boyun eğer, gerçeklere gözlerini yumar. Güç karşısında boyun eğmiş insanların çıkarlarıyla koca bir devlet dantel gibi örülür. İki komiserden biri öldürülmese gerçek bu kadar zorunlu olmazdı. Erdal ruhunu yeni devletin yalanlarına satabilirdi. Ölen kurtuldu. Hayatta kalan dostunun katilini bulmak için bütün ülkenin yalanıyla savaşmak zorundaydı. Anadolu Medeniyetlerinde Hamam Kültürü: Mimari, Tarih ve İmgelem/ Yayına Hazırlayan: Nina Ergin/ Koç Üniversitesi Yayınları/ 414 s. Nina Ergin’in hazırladığı Anadolu Medeniyetlerinde Hamam Kültürü: Mimari, Tarih ve İmgelem isimli kitap ise Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen sempozyumdan derlendi. Kitapta, Selçuklu, Osmanlı, Safevi ve Babüri hamamlarının mimarisinin ve kültürel bağlamının dönüşümü, Batı’daki Türk hamamları ve ressamların gözünden hamamlar gibi konular inceleniyor. Osmanlı İmparatorluğu’na yakın coğrafyalardaki yıkanma biçimleri ve hamam gelenekleriyle, Osmanlı hamam kültürü arasındaki ilişki üzerinde durulan kitap, sanat ve mimarlık tarihçilerini, arkeologları ve tarihçileri bir araya getirerek, Anadolu hamam kültürü hakkındaki detaylı bilgiler sunuyor. SAYFA 24 ? 31 OCAK 2013 Gelecek Yıl Kudüs’te/ Murat Çulcu/ E Yayınları/ 278 s. Murat Çulcu “Siyonizmin ilk dönemi” olarak adlandırırdığı 18951922 sürecini her zaman olduğu gibi kendine özgü bir yöntemle ve tarafsızca irdeliyor. Siyonizmin ‘BerlinLondra İkilemini ve ‘HerzlRothschild’ yapılanmalarını büyüteç altına alıyor. ‘Herzl öncesine’ parantez açıyor. Çanakkale’de çarpışan Sion Alayı’nın ‘siyasal misyonu’nu saptıyor. ProPalestina’nın izlediği stratejiyi özgün belgeleriyle anlatıyor. Max Cohen’in tarihsel konferansını tam metin olarak okura sunuyor. Osmanlı yönetiminin “Filistin’e Yahudi iskanı’’ politikasını ve yasağını sorguluyor. Herzl – II.Abdülhamid ilişkisindeki yanılsamalara dikkat çekerken Ağa Han’ın Londraİstanbul eksenindeki ‘federasyonkonfederasyon’ önermelerini masaya yatırıyor. İçimizdeki Bahar/ A. Arzu Torun, Muhabbet Kurt/ Ceylan Yayıncılık/ 502 s. Aralıktı! zemheriydi. Kar tanelerine kan bulaşmıştı. Kandı, zulümdü, ölümdü payımıza düşen. Diri diri yakılsak da, çiğnense de postallar altında bedenlerimiz; inadına sarıldık düşlerimize. Gelincik kızılı düşlerimiz bir bahar dalı olup ısıttı içimizi. Çalamadılar gelecek düşümüzü. Baharın cemresi oldukça içimizde, umut bir erik ağacının dalında filizlenen çiçekler gibi gülümser hayata... Baharın direngen çağrısıyla, kanat çırpıyoruz Özgürlüğe! Kanat çırptıkça çoğalıyoruz. Çoğaldıkça umudun sesi, dört mevsim bahar güzelliğinde... Çoğalmalı sesler! Kum taneleri gibi... Nar taneleri gibi.. Kar taneleri gibi.. Hani kar taneleri birbirine kenetlenir ya! Hani her kar tanesinin bir diğerine yapışması gibi... Sonra kar tanelerinin birbirini özümsemesi gibi... Kum tanesi.. Nar tanesi.. Kar tanesi... Sonra karışmak birbirine... Bu kucaklaşma da yeni zamanlar yaratmak. Yaratılan yeni zamanlarda bilinci yükseltmek. Daha ileri, hep aynı ileriye koşmalı adımların... Baharın çağrısına kulak vermek sonra.. Hani baharda cemre düşer toprağa, suya ve havaya. Hani bahar da filizlenir ya çiçekler. Doğa tüm güzelliğini kuşanır. İşte öyle cemre düşsün tüm gönüllere! İçimizdeki baharın cemresi... A. Arzu Torun ve Muhabbet Kurt, İçimizdeki Bahar’la hapishaneden gelen sesleri duvarların ötesine taşıyor. Nemesis/ Jo Nesbo/ Çeviren: Dost Körpe/ Doğan Kitap/ 516 s. İskandinav polisiyesinin bir numarası olarak kabul edilen, ünlü Norveçli yazar Jo Nesbo’nun dünyada yankı uyandıran Nemesis adlı romanı bir banka soygunuyla başlıyor. Soyguncu, bir banka çalışanını öldürüp ardında en ufak bir iz bırakmadan ortadan kaybolur. Klasik bir polis olmanın çok ötesindeki kahramanımız Harry Hole olayı yeni ortağı Beate Lönn ile birlikte incelemeye başlar. İkili, soygunun kayıtlı olduğu videoları izler, fakat kayda değer bir ipucu elde edemez. Harry kendisiyle ısrarla görüşmek isteyen eski sevgilisi ressam Anna’yla buluşur. Geceyi kadının evinde geçirir ve ertesi gün kendi yatağında uyanır. Fakat bir sorun vardır: Harry geceye dair tek bir şey hatırlamaz. Nemesis’te, bazı kusurları olan ama sempatik ve zeki polis Harry Hole’un gi zemli maceraları heyecan dozu yüksek bir tempoyla anlatılıyor. Yardımcı/ Robert Walser/ Çeviren: Cemal Ener/ Can Yayınları/ 280 s. Joseph Marti, uzun süren işsizlik döneminden sonra, mühendis ve mucit Carl Tobler’in yanında iş bulur. Ne var ki tüm sermayesini kimsenin ilgilenmediği tuhaf icatlarına yatıran Tobler, aslında iflasın eşiğindedir. Robert Walser’in Tanner Kardeşler’in hemen ardından yayımladığı Yardımcı, okuru yirminci yüzyıl modernizminin ilk kriz yıllarına götürür. Walser 1908 tarihli bu ikinci romanında, aidiyet ve düzen gibi insani ihtiyaçların gitgide lüks halini almaya başladığı bir dönemin toplumsal ilişkilerini, unutulmaz Joseph Marti karakteri üzerinden öyküler. Walser, sadece maddi olarak değil, manevi değerleriyle de hızla kaçınılmaz iflasa doğru sürüklenen bir burjuva ailesini bu toplumsal ilişkilerin merkezine yerleştirirken, çöküşü hazırlayan nedenleri sorgulamaz. Walser’i ilgilendiren, insandır. Yardımcı, modern zamanların yeni toplumsal düzeninde, eskinin çöküşünü yaşayan, ona maruz kalan ve ağırlığı altında ezilen sıradan insanı anlatır, onun duygularını dile getirir. Torino Kefeni/ J. R. Lankford/ Çeviren: Engin Süren/ Maya Kitap/ 396 s. Torino Kefeni okuyucuyu, bir dedektif romanının tüm belirsizliği, bir gerilim romanının tüm heyecanı ve tehlikeli bir maceranın tüm ürpertisiyle sosyetik galalardan İrlanda barlarına, Harlem kiliselerinden faşist dönem ve günümüz İtalya’sına kadar uzanan bir yolculuğa çıkartıyor. Kopmuş aile bağlarını, kaybolan bir kültürel mirası, bir adamın Tanrı’yı arayışını ve umutsuz bir kadının kendini özel hissetme çabalarını dile getiriyor. Hızla gelişen bu karmaşık olaylar zinciri içerisinde doğan beklenmedik ve dokunaklı bir aşk öyküsünü anlatıyor. J. R. Lankford’un bu romanı, bilimsel bir araştırmanın ayrıntıları ile farklı kültür ve inançları başarılı bir şekilde harmanlıyor. Filmozofi/ Daniel Frampton/ Çeviren: Cem Soydemir/ Metis Yayınları/ 342 s. Sinemayı başlı başına felsefi bir alan, bir düşünme çabası olarak gören yazar ve sinemacı Daniel Frampton, getirdiği yeni yönteme “filmozofi” adını veriyor ve şimdiden derslere, tartışmalara konu olan bu yöntemi şöyle tanımlıyor: “Filmozofi, filmi bir tür düşünme olarak ele alır, filmvarlığa ve film biçimine dair bir teori geliştirir. Filmozofinin filmvarlıkla ilgili temel kavramı, deneyimlediğimiz görüntü ve seslerin kuramsal yaratıcısı olan ‘filmzihin’dir. Filmozofinin önerdiği film biçimi kuramı da ‘filmdüşünme’dir ve bir biçimin eyleminin filmzihnin dramatik düşünmesi olarak görülmesini mümkün kılar. Dolayısıyla filmozofi, bir anlamda, hem anlatının berisinde kalanlarla ilgili ‘gösterim’ kuramlarının hem de sahneleme estetiği kuramlarının bir uzantısı ve tamamlayıcısı olarak da görülebilir. Filmozofi, film biçimini düşünülmüş bir şey olarak, filmin dramatik kararı olarak görmemizin, filmin anlatabilme ve etkileyebilme yollarını anlamamıza yardımcı olacağını ileri sürer.” ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 1198