26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? puzcuya/Napolili bir şaire/Bodrum’daki küçük bir koyu anlatıyorum(…)”3 Şairin nerede olduğu, hangi mekânda bulunduğu önemli değildir, çünkü gönül bağını hiçbir zaman koparmadığı ülkesini nerede olursa olsun iliklerine kadar yaşamayı bilir ve onu dünya ile kucaklaştırır. Bir Irmakla Düello Ediyorum” adlı şiirinde şair, kendi kültürü ile diğer kültürler arasında karşılaştırmalar yapar ve kültürleri buluşturur: “Uzak Asya’da/bir Çin butiğindeyim/tütsülenmiş deniz yılanı, midye/içi doldurulmuş kartal ölüleri, cüce ağaçlar/ve çek/çek arabası satıyor yaşlı bir Çinli tezgâhta/Yemyeşil bir Buddha heykeli Tarihi gözetliyor/anahtar deliğinden gizlice(…)Sesi kosmos’un derinliklerinden gelen Çinli:/– Bayım! diyor, işte kraliçelerimiz/Fransız, İngiliz, Japon, Arap.../Bir sürahi kadar ince boyunları/Giyotinle kesildi/Hangisini istersiniz?(...)Çinliler yakınları ölünce/Beyaz giyiniyorlar: Çin’de/Acının rengi beyaz”4 KISA BİR DÜNYA TURU Dünyanın farklı kültürlerini tanıma fırsatı yakalayan şair kendi kültüründeki birtakım algıların başka kültürlerde nasıl değiştiğini gözlemler. Bu farklılıkların aslında birer zenginlik olduğuna ve insanları çoğalttığına vurgu yapan şair, farklılıkları öğrenerek ötekileştirmenin yok edilebileceğini de dikkat çekmek ister. Türkiye’nin çeşitli kentlerinde, özellikle İstanbul’da başlayan yeryüzü yolculuğu onu o kadar farklı limanlara götürür ki şairle birlikte şiirlerde kısa bir dünya turu yapmak mümkündür. Uğradığı bazı durakları şöyle sıralayabiliriz: Türkiye’de en sık uğradığı yerler arasında; İstanbul Bebek, Boğaz, Galata’da bir balıkçı meyhanesi, Van, İzmir Konak (şiirlerinde en sık uğradığı şehirlerin başında gelir), Erzurum Palandöken, Akdeniz (Türkiye’de en çok bu bölgeyi ziyaret eder), Karadeniz, Trabzon, Gelibolu, Çamlık, Malgaç, Oyuk, Karlı, Cevizli Dağları, Aydın, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Gediz, Güzelhisar Çarşısı, Kulu, Ege Denizi, Marmaris, Bodrum gelir. Dünya turunda uğradığı duraklar: Çin, Prag, Paris (Seine Nehri), Asya, Avrupa, Doğu Avrupa, Amerika, Chicago, Hollywood, Kara Afrika, Güney Afrika, İtalya, Roma, Venedik, Horasan, Vietnam, Ortadoğu, Latin Amerika, Ümit Burnu, İspanya, Valansiya, Hindistan, İsveç, Norveç, Finlandiya, Baltık, Baltık Denizi (Baltık’dan sık sık Baltık Ana diye söz eder ve Stockholm ile birlikte en çok bahsettiği yerdir), Stockholm, Sicilya, İskandinav Ülkeleri, Kuzey Buz Denizi, Avustralya, Brezilya, Rio de Janeiro, Şili, Almanya, Hamburg, Köln, Yunanistan, Gine, Mozambik, Portekiz, Nikaragua, Büyük Okyanus, Atlantik, El Salvador, Polonya, İzlanda, Adriyatik Denizi, Arjantin, Buenos Aires, Tayland, Mısır, Küba, İsrail, Filistin, Süveyş vb. Acaba bunca gittiği yere niçin gitti ve bunca kültürü tanımaktaki amacı neydi? Hangi nedenler onu bu durumun içine itti? Bunu şairin kendi ağzından dinlemek yerinde olur: “Dünyayı anlamak istiyorum. Bu sataşma bende bir ‘dünyalı olma’ felsefesini doğurdu. Benim için şiirin konusu diye bir şey yok. Bütün hayatımız, bütün dünya şiirin malzemesidir. Yarına açık bir şiirin peşinde oldum her zaman. Gelişen dünyayla birlikte gelişen bir şiirin peşinde koştum. Şiir bir nehir gibi akmalı bence; birçok yerden geçerek bir yerlere gitmeli. Aslında şairin ulaşacağı bir yer yoktur, sadece geçtiği yerler vardır. Şiirimi okuyan bir insanın dünyaya ortak olmasını, dünyayı daha iyi kavramasını istiyorum. (…)Dünyayı kucaklama kaygısı hep vardı ama o zamanlar belki yalnız Türkiye ile sınırlıydı. Şimdi çok daha geniş bir insan coğrafyasının içerisindeyim. Daha önce sürekli olarak dünya ile bir didişme, bir karşı karşıya gelme ağır basıyordu şiirlerimde. Artık dünyayı evim gibi görüyorum. Kendimi de ‘dünyalı’ olarak tanımlıyorum. Her yer evim: Dünya bizim evimiz. Türkiye arka bahçesi, İsveç yandaki avlusu, Çin biraz daha ilerde bir sokak. Kendimi daha evrensel boyutta görüyorum artık. Kafamın içindeki sınırlar kalktı.”5 Paul Eluard’ın da dediği gibi şairin en temel işi, önce kendini, sonra da dünyayı değiştirmek ve dönüştürmektir. Bir yerde bir olumsuzluk varsa onu doğal akış içerisinde mutlaka olumluya çevirme çabasındadır. Bunun için en önemli silahı şiiridir. “Avustralyalı kara derililer gibi diriltmek istiyorum Dünya’yı/şarkı söyleyerek” derken Mert buna işaret eder. Bir söz sihirbazı, söz simyageri olan Özkan Mert bunu şiirinde kültürlerarası buluşturmayla gerçekleştirir. Kendindeki olumlu değişiklikleri şiirine aktarır ve bizi öteki ile sürekli yan yana getirerek aynı potada eritmeye çalışır: “Şair, dünya gezgini olarak Mısır’dan, İzmirKaraburun’dan, Küba’dan taşıdığı görüntüleri tek şiirde kaynaştırır. Aşkın, tutkunun, kentlere ve yolculuklara uzanan yanları vardır. Çin’den Afrika’ya, Akdeniz’den Baltık’a uzanan bir coğrafyada insanı, hayatı ve aşkı kucaklar. Ona göre, şiir her yerdedir ve “herkes bir tanıdık arar dünyada”. Şairin bütün şiirleri birbirlerinin devamı niteliğinde akıp dururlar. Kocaman, coşkulu ve rengârenk bir nehir gibi.”6 Bütün olumsuzluklara rağmen şair benim adım barış diye çıkar ortaya; “Benim adım barış/Ben Asya’dan geliyorum,/Afrika’dan Avrupa’dan/Avustralya’dan, Amerika’dan… Benim adım barış./Binlerce yıllık savaşlardan,/Oğulsuz kalmış anaların gözyaşlarından,/Atom bombalarının küle çevirdiği/Çocuklardan geliyorum. Benim adım Barış/Uzaydan geliyorum. Benim adım barış. Dünyayı bir/ ‘Halklar ve dostluklar denizi’/yapmaya geliyorum.”7 DÜNYALI KARDEŞLER “Yeryüzünün tüm kentlerini omzuna asıp yollara düşen eskici”8 şair, yaşamın içinde varlığını anlamlandırmaya çalışır. Tek başına çoğuldur, çoğulun içinde de tekildir. Dünyalı kardeşleriyle başarır yaşama tutunmayı ve yarınlara olan umudunu beslemeyi; “Günler vardı,/Şili’li işçiler, Asyalı delikanlılar,/ paylaştık sabahın ilk aydınlığını,/ilk konyak şişesini./Sırtımızda yılların sürgünlüğü/bir sevgiliyi düşünür gibi/düşündük ülkemizi./İster Akdeniz’de olalım,/İster Baltık’ta/bir gün ülkemize döneceğiz dostlar./Kimse alamayacak elimizden/yarına olan inancı./Yaşam haklı çıkaracak bizi. Baltık’ta yüzen dev Alman gemilerinde,/Avrupa’nın bir numaralı kamyon alıcıları: Türkler!/Ve yeryüzünün en hızlı çarşaf değiştiricileri:Çinliler!/Bir panter sessizliğiyle dolaşıyorlar kabinlerde/Trabzonlu bir delikanlı,/elinde şarap şişesi,/çay bahçelerini anlatıyor bana Karadeniz’in./Yıllarca Türkçe konuşmamış./Fırından yeni çekilen,/bir ekmeğin sıcaklığıyla dökülüyor/sözcükler ağzımızdan/Ağabey, diyor:/Bilmezdim Türkçe kelimelerin/emilen bir kız dudağından da/sıcak olduğunu.”9 Devrimci mücadelenin mahkum edilmesiyle 1970’li yıllarda başlayan zorunlu sürgünlük süreci şair Özkan Mert’i olgunlaştırır. Yazınsal yaşamında uzun bir nadas döneminden geçtikten sonra, bu yeni kültürü tanıyan ve kendini buna uyarlayan şair, yepyeni bir dille ve yepyeni bir yüzle tekrar çıkar karşımıza. Zamanın ve yerin sürekli seyir halinde olduğu Özkan Mert şiirinde gelişimi ve doğal akışı çıplak gözle izlemek mümkündür. Öylesine güçlü bir ironik dili vardır ki diyalektik ve estetik bir şiir mimarisinde sürekli yenilenen bu dil, varsıl ve devingen güçlü bir iç sesin de habercisidir. Şair hüküm giymiştir hayata ve dünyaya. Ona göre “şiirle dolu olmak, aşkla dolu olmaktır”1. “Yeryüzüne tutuklanmıştır”1. “Kelimelerin sihirbazı olmak istediğini”1 bağıran şair hayatını da bir “ihtilal’e” benzetir ve “Hayatım benim/rüzgârlar, kadınlar ve ihtilallerle/boğuşarak öpüşerek/geçmekte”1 der. Ama son çare olarak yine “Barıştır nişanlısı hayatın”1 diyerek hayatın nereden beslenmesi gerektiğine de vurgu yapar. “Ağlama Benim İçin Türkiyem” şiirinde “Ağlama benim için Türkiyem/Ağlamayın yıldızlarım, göğüm/soğuk gecelerim, çıplak sokaklarım… Ben gene geleceğim sizlere/uzak denizlerden, uzak kentlerden…/Yüreğim batık bir gemi gibi/sarsılsa da geleceğim”1 diyen şairimiz, bu hüzünlü ve acılı ülkenin oğlu, hapislerin, sürgünlerin çiçeği, yeni ismi ile artık ülkesinde. Hoş geldin Özgür Özkan Mert. ? Ersan ERÇELİK, A’dan Z’ye Özkan Mert Şiiri, Artshop Yayıncılık, Kasım 2009, İstanbul, s.5. 2 A.g.y., s.39. 3 Özkan MERT, Allah ve Tango/God and Tango, Boyut Yayın Grubu, , Bir Dünyalının Notları (1), 2012, İstanbul, s.224. 4 A.g.y., s.258. 5 Ersan ERÇELİK, A’dan Z’ye Özkan Mert Şiiri, Artshop Yayıncılık, Kasım 2009, İstanbul, s.46. 6 A.g.y., s.92. 7 Özkan MERT, Allah ve Tango/God and Tango, Boyut Yayın , Bir Dünyalının Notları (1), Grubu, 2012, İstanbul, s.82 8 Özkan MERT, Yeryüzü Şarkıları Tüm Şiirleri 60–08, Boyut Yayın Gru, Evet! Yarına İnanıyorum, Nisan bu, 2008, İstanbul, s.130. 9 A.g.y., s.132, A.g.y., s.152, A.g.y., s.154, A.g.y., s.158, A.g.y., s.166, A.g.y., s.211, A.g.y., s.205. 1 Özkan Mert kendinin de ifade ettiği gibi dünyalıdır, yeryüzü şairidir ve aralarında söyleşsinler diye kentlerden, hatta ülkelerden bir senfoni orkestrası kurar. Onun bir yeryüzü şairi olduğunu ve kentler, ülkeler arasında bir görevdeşlik yaratmaya çalıştığını, kıtalar ve kültürlerarası bir köprü kurmayı amaçladığını kitaplarına verdiği isimlerden de anlarız. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1198 31 OCAK 2013 ? SAYFA 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle