25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

A. Tuncer Sümer’den yakın tarihe bir bakış ‘Ezilen ve sömürülenlerin yanında olduklarını ilan ettiler’ Yusuf Aslan, Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan... Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) olarak baş koydukları bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesini idam edilerek noktaladı maalesef. THKO’nun ilk kuruluş çalışmalarından itibaren içinde yer alan ve tüm süreci bizzat yaşayan A. Tuncer Sümer DevrimTürkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun Kuruluşu ve Kısa Mücadele Öyküsü adlı kitabında, anlatımını çok sayıda yazılı ve görsel belgeyle destekliyor. Sümer’le kitabı ve dönem hakkında söyleştik. ? Gamze AKDEMİR “Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı Gittiler akşam olmadan ortalık karardı.” Attilâ İlhan ylemlerinden dolayı değil düşüncelerinden ve dünya görüşlerinden dolayı idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ı ille asacaklar ya, yapılmadık değişiklik kalmıyor yasada! Bu süreci anlatır mısınız, nelerle oynandı, hangi maddeler kılıfa nasıl uyduruluverdi ve sivil mahkemelerde sivil hâkimlerce yargılanmaları nasıl engellendi? Sıkıyönetim Komutanlıkları’nın emirleriyle kurulan ve Sıkıyönetim Adli Müşavirliklerinin emri altında çalışan mahkemelerin bağımsızlığından ve hâkim güvencesinden söz edilemez. Buna en güzel örnek; Askeri Yargıtay Başsavcısı Tümamiral Fahri Çoker’in 1971 Temmuz’unda henüz Denizlerin mahkemesi devam ederken Genelkurmay Başkanlığı’na bir yazı yazmasıdır. Yazıda, “ABD Emperyalizmi ve onun işbirlikçilerini bertaraf ederek tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye’yi kurmak üzere Marksist felsefeyle milli demokratik devrimi gerçekleştirmek için silahlı eylemlere girişmek” amacına yönelik girişimlere Türk Ceza Yasası’nın 146.maddesinin uygulanması için Sıkıyönetim Komutanlıklarına ve askeri savcılıklara emir verilmesi isteniyordu. Genelkurmay Başkanlığı da hemen, 15 gün kadar sonra bu isteğe uygun emir yazılarını gerekli yerlere göndermiştir. Oysa o gün yürürlükte olan 1961 Anayasası’nın 132. maddesine göre, “Mahkemelere hiçbir organ, kişi veya yetkili emir veremez, telkinde dahi bulunamaz”dı. İşte Denizler de bu emirle ve emirkomuta zinciri altında, mahkeme bağımsızlığı ve hâkim bağımsızlığı olmayan olağanüstü özel bir mahkemece idama mahkum edildiler. Bu emir ve emirkomuta uygulamalarına başka örnekler de var. Nitekim kitapta yer alan, SAYFA 10 ? 31 OCAK E İstanbul Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) davasının görüldüğü İstanbul 1 No.lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi de 146.maddeyi uygulamayıp Türk Ceza Yasası’nın (TCY) başka uygulanması düşünülmemişti. maddelerinden ceza vermişti. Bunun üzerine bu mahkeme İstanbul Sıkıyöne“THKO ADINI ALANA DEK tim Komutanlığı’nca feshedilmiş ve ye‘DAĞCILAR’ OLARAK ANILDIK” rine kurulan 2’nci 1 No.lu Askeri Mah THKO’nun kuruluş kadrosunda yer keme, yargılananlara 146.maddeden cealışınızı tüm Filistin boyutuyla anlatır za yağdırmıştır. İstanbul’da aynı mahkemısınız? mede yargılanan Osman Bahadır’a yaşa İlk kuruluş örgütlenmesi Filistin’e tılan hukuksuzluk da kitapta yer almakgidiş ile başlamıştır. İlk kuruluş hazırlıktadır. Yine kitabımın Resmi Yazışmalar ları Ankara’da sürerken, gelen haber bölümündeki “Sıkıyönetim Komutanlığı ve Askeri Savcılığı’na Çok Gizli Rapor” konulu belge de Sıkıyönetim Komutanlıklarının mahkemeleri ve hâkimleri nasıl emirleri ve kontrolleri altında tuttuklarına ilişkin güzel bir kanıttır. Ankara’daki mahkemede Denizlerin avukatları, daha ilk duruşmada mahkemeye bir dilekçe vererek sıkıyönetim askeri mahkemeleri hâkimlerinin siyasal iktidara bağımlı ve doğal hâkim ilkesine aykırı olarak kurulmuş mahkemeler olduğunu ve anayasaya aykırı olarak kurulduğunu anlatmaya çalıştılar. Konunun Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesini istedi. Reddedildi. Bu itiraz Askeri Yargıtay’da da reddedildi. Oysa Denizlerin idamından 1.5 yıl kadar önce adam kaçırma, banka soyma ve benzeri eylemlerin arttığı gerekçesiyle bu eylemlerin cezalarını arttıran 1490 sayılı bir yasa çıkarılmıştı. Bu yasada cezalar artmakla birlikte cezalar arasında idam cezası yer almıyordu ve Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan... Sivil mahkemelerde bu suçlara 146.maddenin sivil hâkimlerce yargılanmaları engellenerek asıldılar. 2013 üzerine Filistin’e gitmek üzere aralarında benim de olduğum 7 kişi yola çıktık. Diğer 6 kişi ile Gaziantep’te buluştuk ve TürkiyeSuriye sınırını izleyen demiryolunda trenden atlayarak Suriye topraklarına girdik. Halep ve Şam üzerinden Ürdün’ün Amman kentinde El Fetih’in o zamanki siyasi lideri Ebu Cihad ile görüştük. Amman yakınlarındaki Zarka Eğitim Kampı’nda kültürfizik ve silah eğitimi gördük. İki ay süren eğitimin arkasından ünlü Gor Çukurluğu’nda, Şeria nehrinin yakınlarındaki Şune kasabasında boş bir eve, “kaide” dedikleri kampa yerleştirildik. Burada İsrail’in askeri mevzilerine vurkaç baskınlarına katıldık. İki aylık süre içerisinde ben 6, Mustafa Yalçıner 7, Alpaslan Özdoğan 8 baskına katıldık. İlk örgütsel yapımız ve ideolojik çalışmaları Şune’deki bu kampta oluşturuldu. Örgütlenmemiz ise dönüşümüzde yakalanıp yattığımız Diyarbakır Cezaevi’nde şekillendi. “Dağcılar” oluşumu... Bunu ve nasıl karşılandığını anlatır mısınız?Ayrıca bu dönemde Anadolu’da örgütlenme adına bayrağı Yusuf Aslan alıyordu değil mi? Bu arada tutuklanmalar kamuoyunda nasıl bir etki uyandırmıştı ve Diyarbakır Savcı Yardımcısı Mustafa Akduman hazırladığı iddianamede neleri öne sürmüştü? Yusuf Aslan’dan başlayalım. Biz içeride iken örgütlenme sorumluluğunu Yusuf kendiliğinden üslendi. Başka yoldaşlarımız da vardı ama Yusuf olağanüstüydü, müthiş bir enerjiyle koşturuyordu. Altında benim üzerime kayıtlı motosikletimiz, Türkiye’nin doğusundan batısına kuzeyinden güneyine bir maratoncu gibi koşturdu. Ona diğer tüm yoldaşlarımız da ayak uydurmaya çalıştılar ve destek oldular. Yusuf, az konuşur ama arı gibi çalışırdı. Dürüst, açık sözlü, mangal gibi bir yüreğe sahipti. Burada tekrar saygıyla anıyorum. Diyarbakır’da yakalandığımızda, on birimiz de ilk Emniyet ifadelerimizde halk savaşı vereceğimizi söyledik. Düşüncelerimizi işkence altında bile gizlemedik. Ziyarete gelenlere de hep halk savaşı vereceğimizi ve bunun için dağa çıkacağımızı söyledik. Henüz bir grup adımız da yoktu. Bizimle konuşanlar bizden “dağcılar” diye söz etmeye başladılar. Böylece adımız “dağcılar”a çıktı. Devrimci kamuoyu o zamanlar bu tanımlamayı pek sevdi ve THKO adını alıncaya kadar da böyle anıldık. “TUTUKLU 11 GENCİN ‘TÜRKİYE HALKLARINA’ BİLDİRİSİ” Aralarında sizin de bulunduğunuz “Tutuklu 11 Gencin ‘Türkiye Halklarına!’ Bildirisi” bölümünde dile getirilen temel görüşler özetle nelerdi? Ayrıca Deniz Gezmiş ve arkadaşları da bildiriye destek amacıyla yayımladıkları manifestoda neler diyordu? Biz Diyarbakır’da yakalanır yakalanmaz, o zaman tek kanal yayın yapan TRT televizyonu ve tüm boyalı basın, “Diyarbakır Tıp Fakültesi’ne sabotaj yapmak isteyen 11 kişi yakalandı” diye manşetten haberler yazdı. Biz ise Emniyet ve savcılık ifadelerimizde de, cezaevine konulduktan sonra da kararlılıkla bunun yalan ve tertip olduğu konusunda ısrarcı olduk. Bildiriyi bu kararlılığımızı en azından devrimci kamuoyu? na duyurmak için yayınladık. Ki CUMHURİYET KİTAP SAYI 1198
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle