Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Wilhelm Dilthey’dan ‘Hermeneutik ve Tin Bilimleri’ Tin bilimlerini anlamak nun, iktisatçının kullandığı kavramların altında yatan temel ilkeler bağlamı nedir? Bu bağlamı kesin olarak belirlemek olanaklı mıdır? Tarih felsefesi metafizik kavramlar içerebilir mi? Doğal hukuktan söz edilebilir mi? Dilthey’a göre pozitivistlerin ve empristlerin yaptığı gibi tarihsel gerçekliği doğabilimsel yöntemlere indirgemek, gerçekliği çarpıtmak demektir. Dilthey’a göre bizler ancak bilincimize verilmiş olan olguları “içten deneyleyerek” bilgi edinebiliriz. Locke, Hume ve Kant’ın bilgi kuramlarıyla ortak düşüncelere sahip olsa da, bilinç olguları bağlamını onlardan farklı bir biçimde açıklamayı tercih eder. Onların bilen öznesinin damarlarında “kan değil, akıl’ın özsuyu” dolaşır. Oysa insanın tarihsel ve psikolojik yönüdür onun dikkatini çeken. Bilgi ve bilgi kavramlarının açıklanması açısından bakıldığında sadece, algılayan tasarımlayan ve düşünen insanın değil; isteyen, hisseden, amaçlayan insanın rolünü görmeye yönelmek gerekir. İşte Dilthey’ın tin bilimlerini doğa bilimlerine önceleyen tavrının temelinde bu düşünceler önemli rol oynar. Dilthey’in bir amacı da insanın içinde bulunduğu toplumda bütüncül gerçekliğini tanıyabilmesidir. Bunun için gerekli ilke ve kuralları ortaya çıkartma niyetini bu yapıtta açıkça ortaya koymaktadır. DOĞA MI TİN Mİ? Bu yapıtta tarihsel ve toplumsal gerçekliği konusu yapan tüm bilimler “tin bilimleri” olarak kavramlaştırılmaktadır. Tin bilimleri ile doğa bilimlerini ayıran sınırları ve onlara ait olguları belirlemeyi kendine görev edinen Dilthey, “bilim” denilince bir tinsel olgular topluluğunu anlar. Bu tinsel olgular hem bilimin imkânını sağlar, hem de insanlık içerisinde tarihsel olarak gelişmiş şeylerdir bunlar. Empirik yöntemler ise, tinsel olgular için çok ender olarak bir araştırma tarzı olma değeri taşır. Çünkü insanlık tarihinin öznesi yine insandır. Yöntem olarak tarihsel ve eleştirel bir yöntem gereklidir. Bu da “pozitivist”lerin yöntemleriyle karşıtlık içindedir. Toplum bilimleri, sosyal bilimler, tarih bilimleri, kültür bilimleri gibi ifadeler Dilthey’a göre yetersiz kalır; tin bilimleri daha kapsayıcı ve bütüncül bir ifadedir. Bu şekilde doğa bilimleri ile tin bilimlerinin çerçevelerini belirlemek kolaylaşır. Bu sınır çizmenin amacı insanın kendi hakkındaki bilincinin derinliğine ve bütünlüğüne ulaşma hedefine yöneliktir. Bunun sonucunda da kendi bilincinin olgusu yani tinsellik oluşur. TİNSELLİK, TEKİLLEŞME VE SANAT Tekilleşme hermeneutiğin ve tin bilimlerinin başlıca konusudur. Dilthey bu konuya felsefi açıdan yaklaşır ve bu bağlamda Avrupa sanat tarihinden, edebiyatından ve şiirinden örnekler verir. İnsanitarihsel dünya, tekilleşme denilen olgunun ifade ve temsil sanatlarında kendini en iyi şekilde göstermesiyle yer bulur. İfade ve temsil sanatları (edebiyat, plastik sanatlar, resim, şiir) dünyanın bilimsel açıdan incelenmesine olanak tanıyan yolu da açar. Hepimiz bizdeki insanın farkına varmaya ifade ve temsil sanatları sayesinde başlarız. Eğer böyle olmasaydı insanlık durumlarını anlamak için elimizde çok az veri olurdu hiç kuşkusuz. “Hiçbir bilimsel kafa bir şey yaratamaz ve bilimdeki hiçbir ilerleme, sanatçının yaşamın içeriği üzerine ifade yoluyla ortaya koyduğu şeyle boy ölçüşemez. Sanat, yaşamayı anlatmanın organonudur” (s. 35). Dilthey sanatın neden insanı ve yaşamı anlamının organonu olduğunu ve bu anlamanın nasıl gerçekleştiğini bize göstermeyi dener. Bu durumu empati ve sempati kavramlarıyla açıklama yoluna gider. Etkileşimler yeni anlam üretmelerine yol açar. İnsan sempati duyduğu insanları ve durumları kolay anlar. Bu nedenle Anlama bir ölçüde sempatiye bağlıdır. Empati ise kendi deyimiyle bir temel fenomen olarak “yeniden üretici/kurucu/oluşturucu anlamayı” sağlar. İnsanın içselleştirme yoluyla bir başkasını anlaması durumu, hermeneutiğin temelini oluşturmaktadır. “Bilim yaşamayı önceleyemez; onun kendisi yaşamanın ürünüdür” (s. 43). Bu nedenle Anlama, bilimsel bir kavramanın içine sokulup, onun bir aşaması yapılamaz. Tekilleşmenin felsefi boyutlarını bilim tarihinden örneklerle de açıklayan Dilthey’a göre önceleri organik dünyada daha sonraları da insanitarihsel dünyada karşılaştırmacı yöntemle çözülmeye çalışılan büyük tekilleşme problemi artık bir karşılaştırmacı psikolojinin gelişmesine doğru yol almaktadır. Canlılar dünyasında nesnel bilgiye ulaşmak için eşbiçimliliklerden hareket edilmesiyle başlayan serüven sanılanın aksine tekilliklerin ve farklılıkların öneminin farkına varılmasına yol açmıştır. YÖNTEM OLARAK HERMENEUTİK Gelinen bu noktada en önemli soru şudur Dilthey için: Tekil insan varoluşlarının büyük formları olan dil, din, ekonomi, bilim, hukuk, sanat, felsefe gibi kültür öğelerinden oluşan insani yaşama formlarının bilimsel bilgisinin nasıl elde edileceği sorusu. Elbette ki, böyle bir bilgi mümkün olabilir mi, mümkünse bu bilgi neyi ifade eder ve böyle bir bilgiyi elde etmede hangi araçlara sahibiz soruları da bu temel soruya eklenecektir doğal olarak. Dilthey’a göre tin bilimleri doğa bilimlerine göre önceliğe sahiptir. Doğa bilimlerinin aksine ancak tin bilimlerinin içten yaşanarak deneyimlenmiş bir bağlamı vardır. İnsan kendi tekilliğini ancak bir başkasıyla karşılaşmasında deneyimler. Başkasının bilgisine yönelme sürecinde bizim kendi yaşamımızdan transfer edilerek bir yeniden kurma söz konusudur. Bize yabancı bir tekilliğin nesnel bilgisine ulaşmanın yolu, yöntemi “anlama”dır. Dilthey Anlama’nın tanımını şöyle verir: “Duyulara dıştan verili olan işaretler aracılığı içsel gerçekliğin bilinmesini sağlayan bu yönteme ‘anlama’ diyoruz.” (s. 93). “Bu anlama, bir çocuğun agulamasını anlamaktan, Shakespeare’in Hamleti’ni veya Kant’ın Salt Aklın Eleştirisi’ni anlamaya kadar uzanır” (s. 94). Anlamanın dereceleri vardır. Her biri tinsellik formları olan bilim, siyaset, hukuk, din, sanat, felsefe vs. insan tini aracılığıyla açımlanmayı ve yorumlanmayı beklemektedir. Anlama en ileri derecesini açımlama ve yorumlama olarak insan varoluşunun yazıya geçirilmiş yapıtlarında bulur en çok. Hermeneutik bir bilimdir ve “yazılı eserlerin açımlanması sanatının öğretisidir” (s. 96). Dilthey bize anlama analizi açısından kural koymanın çıkış noktasının nasıl bulunduğunu ve etkili bir hermeneutik için filolojik açımlamaya ancak felsefenin eşlik etmesiyle ortaya konabileceğini göstermeye çalışır. “Hermeneutik yöntemin son amacı, yazarı, onun kendisini anladığından daha iyi anlamaktır. Bu ilke, bilinçsiz yaratım üzerine bir öğretinin zorunlu ilkesidir” (s. 113). Dilthey hermeneutiğe haklı olarak son bir görev daha yükler: Hermeneutiğin tarih alanında açımlamanın nesnelliğine ulaşması şarttır. Kuramsal olarak yapılacak bu temellendirilme tarihin güvenilirliğini de sağlayacak olandır. Öyle ki bu açımlama öğretisi hem felsefe ve tarih bilimleri arasındaki bağı hem de tin bilimlerinin temellendirilmesinin temel öğesini oluşturacaktır. ? Hermeneutik ve Tin Bilimleri/ Wilhelm Dilthey/ Çeviren: Doğan Özlem/ Notos Kitap Yayınevi/ 146 s. İnsana dair hiçbir şeyin yaşama dünyasının dışında tutulamayacağını savunan; hermeneutiğin ve tin bilimleri epistemolojisinin (bilgi kuramının) büyük filozofu olarak bilinen Wilhelm Dilthey’in dört yazısından oluşan Hermeneutik ve Tin Bilimleri, aynı zamanda Dilthey’den Türkçede kitap olarak yayımlanan ilk çeviri olma niteliği de taşıyor. ? Şehriban CENAN n sekizinci yüzyıla kadar metafiziğin etkisinde kalan tin bilimleri (toplumu ve tarihi konu alan bilimler) doğa bilimlerinin gelişmesiyle de bu kez onun gölgesinde kalmak zorunda bırakılmıştır. Oysa Dilthey’a göre “insan, tarih ve toplum bilimlerinin konusu olan tinsel dünya, her şeyden önce, üzerinde hâkimiyet kurmak istediğimiz bir gerçeklik [doğa] değil, tam tersine, kavramayı dilediğimiz bir gerçeklik halindedir” (s. 22). TİN BİLİMLERİ VE TARİHSEL BAĞLAM Dilthey, günümüzde insan bilimleri ya da yaygın adıyla sosyal bilimler olarak anılan “tin bilimlerinin” felsefi temelleri sorununu ele alırken tarihsel yönüyle felsefenin geçirmiş olduğu gelişim sürecini de ortaya koymaya çalışır. Diğer taraftan da bu süreçte ortaya çıkan tekil teorilerin tarihsel yerini bize gösterir. Aynı zamanda bu teorilerin tarihsel bağlamı açıklama bakımından taşıdıkları değere yer verir. Alman Tarih Okulu sayesinde ilk kez tarih bilinci ve bilimi, metafiziğin vesayetinden kurtarılmıştır. Bu görüşün temelinde tinsel yaşamın her anının tarihsel bir niteliği olduğu varsayılmaktadır. Bu tarih görüşü yeni bir düşünce akımının da doğmasına neden olmuştur. Dilthey tin bilimlerini hem Tarihçi Okul ile metafizik arasına sıkışmışlıktan kurtarmak, hem de Tarih Okulu ilkelerinden hareket eden ve toplumu inceleyen tekil bilimlerin çalışma tarzını temellendirmek istemektedir. Tarihçinin, hukukçu O SAYFA 8 ? 18 EKİM 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1183