19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Oğul Işık Öğütçü ile ustayı “Zamana Karşı” çekiştirdik! ? gel gel 1966’da böylece caktı. Orhan Kemal’i eleştirmeye var mısınız? Buyrun! ? Gamze AKDEMİR lk röportajını 1 Haziran 1951’de Yeditepe Dergisi için yaptığını belirttiğiniz babanızı bu kitapta yer alan söyleşilerde daha iyi tanıma olanağı bulduğunuzu yazıyorsunuz. Biliyorsunuz ben babamı çocuk yaşta kaybettim. Onun edebi kişiliğini ancak yıllar sonra keşfettim. Ve hâlâ keşfetmeye devam ediyorum. Düşünün ki, onca kitap yazmış bir kişinin evinde sadece çocukluğunu yaşayan birisi, bütün bu kitapları merak etmeden yaşıyor. Bu durum üstadın ölümüyle değişiyor, başlıyorsunuz onun eserlerini okumaya, böylece gerçek anlamda bir okuyucu olarak edebiyat dünyasına giriyorsunuz. Ancak yıllar sonra, mutlulukla söyleyebilirim, Orhan Kemal Müzesi’ni açtıktan sonra babam Orhan Kemal’i değil, araştırmalarımla sanatçı Orhan Kemal’i tanıma olanağı buldum. Hâlâ araştırmalarım devam ettiğine göre onu tam anlamıyla tanımam için daha çok yol almam gerekiyor. Burada şunu da ifade edeyim: Kazak düşünür Abay’ın sevdiğim bir sözü var, “Babanın oğlu olma, insanlığın oğlu ol!” Araştırmalarım sadece bir evladın babaya seslenişi değil. Tüm çalışmalarımın anlamı Orhan Kemal’in düşünceleri üzerinden insanlığın faydalanabileceği olumlu mesajlar iletmek. Bu düşünceye kitaplarımla bir katkı sağlıyorsam ne mutlu bana. Son çalışmam olan “Zamana Karşı Orhan Kemal”de onun duygularını, dünya görüşünü, sanat anlayışını ve daha pek çok düşüncesini röportajlarında okumam, bende çıkıp gelmiş de bizlerle konuşuyor hissi uyandırdı. Sadece kendisiyle yapılmış söyleşileri değil, Orhan Kemal’in yapıtlarıyla ilgili eleştiri yazılarını da derleyerek sunuyorsunuz kitapta. Bu eleştiri yazılarının ilki 1949, en yenisi ise Eylül 1970’e tarihleniyor. İçlerinde ciddi ciddi yerin dibine batıran, kötüleyenler de var… Kitap bir anlamda ezber bozuyor... Yapmak istediğim buydu. Siz çok iyi özetlediniz. Evet ben bir tarafım, ama “Zamana Karşı Orhan Kemal” kitabında yer alan sert eleştirileri nedeniyle kimseyi bertaraf etmedim. Sadece üstadı kutsayan bir çalışma olsun istemedim. Zaten bana da yakışmazdı. Yazıların hepsi arşivde mevcut. Bunları dışlasam da, iyi bir araştırmacı kolay bir şekilde bunların hepsine ulaşabilir, yayınlayabilirdi. Seçtiğiniz yazılarda tercihiniz önemli olabilir, keskin eleştirileri almayabilirdiniz. Ama o zaman da kitabın ruhu kaybolurdu. Bunları tarafsız gözle değerlendirmem yazarın değeriyle çok ilgili. Geçen süre yazarımızı aşındırmamış, aksine daha parlak kılmıştır. Zamana karşı durabilmek, her sanatçının başarabildiği bir eylem değildir. İ Orhan Kemal ile yapılmış söyleşiler, yapıtları hakkında kaleme alınmış eleştiri yazıları ve ölümsüz anıları “Zamana Karşı Orhan Kemal” adlı bir kitapta derlendi. Oğul Işık Öğütçü tarafından hazırlanan ve “Zamana Karşı” adını taşıyan kitapta yer alan eleştiri yazılarının ilki 1949, en yenisi ise Eylül 1970’e tarihleniyor. İçlerinde Orhan Kemal’i değerlendirmenin yanı sıra ciddi ciddi yerin dibine batıran, düpedüz kötüleyenler de var... Bu noktada bireyin gerçek mutsuzluk ya da mutluluğunun, içinde yaşadığı toplum düzeninden gelebileceğine inanan, her türlü insanı ve sosyal sınıfı yazan, kendisi de ekmeğinin peşinde mücadele vermiş bir emekçi olan Orhan Kemal’i yazarken sadece üstadı kutsayan bir çalışma olsun istememiş Oğul Öğütçü. Sert eleştirileri nedeniyle kimseyi bertaraf etmemiş. Öğütçü’nün, tüm çalışmalarında olduğu gibi bu çalışmasında da amaçladığı Orhan Kemal’in düşünceleri üzerinden insanlığın faydalanabileceği olumlu mesajlar iletmek. Oğul Işık Öğütçü ile Zamana Karşı Orhan Kemal kitabı üzerine söyleştik. “Soru: Sizce gerçek demokrasi nedir veya nasıl olmalıdır? Yanıt: Geçelim.” Mustafa Baydar’ın 1954 tarihli Orhan Kemal röportajından... “Mutlaka birine benzemem gerekirse, ben Gorki’ye benzemek isterim.” Stefka Porvanova’nın 1970 tarihli röportajından... Eleştirmenlere manidar dokundurmalarla yaklaşıyor Orhan Kemal, Vedat Günyol gibi namuslularını tenzih ederek... Aymazını, harcamacısını, haksızca inatçı yergicisini dobraca yermekten geri durmuyor. Kitabın bu konudaki yaklaşımını daha da açmak adına eleştirmenlere mesafesini anlatır mısınız ustanın? Kendisi de eleştirmenler için şunu söyler: “Anlamıyorum eleştirmenlere kırılmayı. Eleştirmeci benim her yazdığımı beğenmeye mecbur bir dalkavuğum mudur?” Yaklaşımı bu cümlede belirlidir. Onun eleştirdiği güdümlü eleştirmenlerdir. Döneminin pek çok edebiyatçısının ne yazdığını veya yazamadığını bilen bir insandır. Herhangi bir yazara olumlu eleştiri yapıldığında, sağlıklı bir şekilde o yazının analizini yapabilecek, nedenini, niçinini sorgulayabilecek yetenekte bir insan. Hal böyle olunca hak etmeyen birisi için yapılan övgülerin, bunda başka hesapların olduğunu düşünmüştür ve eleştirmenlere notunu vermekten de çekinmemiştir. Eleştirmenin de sanatçı gibi yan tutabileceğini söylemiştir. Ama haksızlığa tahammülü yoktur. “ONA GÖRE TOPLUMUN ANLAMADIKLARI, TOPLUMU ANLAMAYANLARDIR” Orhan Kemal’i değerlendirenlerin odaklandığı hep en önce Vedat Günyol’un deyişiyle hep etiyle kemiğiyle bağlı olduğu bir sınıf insanının kaderiyle, geleceğiyle ilgili olması... Bilirkişimsi bir üstten bakmacılığa prim vermediğini, köykent etkileşiminde ve gelgitinin takibinde misyonerlik edasından nasıl da uzak olduğu... Hatta kitapta en ağırlık verilen, ortaya konulan nokta da bu... Her türlü insanı, sosyal sınıfı yazmıştır. Daha çok da iyi bildiği tanıdığı kesimleri ele almıştır. Tüm fakir fukara, dar gelirliler, küçük insanlar onun kahramanı, çevreleri kitaplarının mekânı olmuştur. Köydeki köylüyü yazmamıştır. Ama köyden kente göç eden büyük işgücünü gözlemlemiş, onların sorunlarını, sıkıntılarını, sömürülmelerini irdelemiş, bunları yazarak insanlığın daha iyi bir dünyaya, düzenli topluma kavuşmaları için kalemiyle mücadeleye katılmıştır. Kaleme alırken eserlerinin estetik yapısına dikkat etmiş, süslemelerden, uzun tiratlardan, akıl vermelerden kaçınmış, sorunun temeline sabırla, anlaşılır cümlelerle inmiştir. Toplumcu bir yazardır. Bireyin gerçek mutsuzluk ya da mutluluğunun, içinde yaşadığı toplum düzeninden gelebileceğine inanır. Bundan dolayı pek çok kitabında okuyucu problemin çözümünü de bulmaktadır. Bir de önce ekmek düşüncesini eleştiren yazar da vardır. İnsanlığın en önemli temel sorunu ekmek değil midir? Hepimiz bunun koşuşturmasını yapmıyor muyuz? Burada anlatılan ekmeğin ne olduğunu işine gelmeyen anlamayacaktır. Ekmeği önemsediği için kitabının düşünceden yoksun olduğuna inanan eleştirmen, “Orhan Kemal için edebiyat ve felsefenin değeri yoktur!” hükmünü verebilmektedir. Yenilikçidir, yeni kavramların toplum tarafından anlaşılacağını önemser: “Unutmamak gerekir ki, hangi alandan olursa olsun herhangi bir yenilik mutlaka anlaşılır. Toplumun anlamadıkları, toplumu anlamayanlardır.” Aydınlanmasında, edebiyat yolculuğunun başlamasında büyük emeği olan Nâzım Hikmet’i de unutmamıştır. Bugün dahi herkese rehber olabilecek bir bakışı dile getirir: “Bütün mesele bakmasını bilmektir. Bakmasını bileceksin ki, görülmesi gerekeni görebilesin. İşte Nâzım bana bunu öğretti!” Orhan Kemal’in eserlerinin zamana karşı direnen, çok çağlı, çok zamanlı eserler olması hem iyi hem de kimilerine göre ülkedeki değişmezler anlamında neden kötü (mü)dür? Günü görürken geleceğimizi de görmüş gibi usta her ne kadar umudunu hep diri tutmuşsa da… Gamlı gamsız yılların gamlı gamsız insanlarını ehilce ve şuurluca kaleme aldığını ve okurlarını da bu şuurla buluşturduğunu imleyen Vedat Günyol’un yazdığı gibi “Her eseriyle bizi, ümitlerimizi tazelemeye elverişli bir hale getiriyor.” “Sarhoşlar” kitabını değerlendirirken Oktay Akbal’ın yaptığı şu tespiti de mutlaka anmalı: “Kuvvetli bir hicivci ve humoriste”. Halis Acar’a da şunları söylüyor Orhan Kemal 1958’deki röportajda: “Ben kalemimi, aslında öteki milletlerden hiçbir bakımdan geri olmayan milletimin gelişmesini engelleyen şartlara karşı koymuş bir yazarım. Tuttuğum yolda gücümce yürüyorum, yürüyeceğim. Yazmamak, kendimi ödevlendirdiğim kutsal ödevimden kaytarmak olmaz mı?” Ya 1967’de Tanju Cılızoğlu’na söyledikleri: “Hep böyle olmuştur. Ne denli yaşama sevincine asıldıysam alıp alıp bir yerlere götürdüler. Çoğu hapishaneye, sorgu suale götürdüler. Bu kez ufak bir değişiklik oldu. Hapishane yerine hastaneye geldik.” Gönül ister ki, ülke her alanda değişsin ve gelişsin de üstadın yazmış olduğu konular eskide kalsın, gerekirse klasik olarak bir köşede kalsın. Oysa günümüzde yaşadığımız toplumda, onun sözünü ettiği koşulların henüz değişmediğini gördükçe daha çok uzun yıllar eserlerinin geçerliliğinin olacağını, zamana karşı direneceğini göreceğiz. İki kavramı hep en önde tutmasını bildi: Umudu ve iyimserliği. Bunlar dünya var oldukça insanlığın ortak paydası olduğuna göre sadece ülkemizde değil, diğer ülkelerde de kitapları okunacaktır. Tanju Cılızoğlu dediniz de aklıma geldi... Babam hapishane hastane çelişkisine 1961’de şunları söyler: “Bense CHP devrinde ‘Muzır’, DP devrinde ‘Muzır’ talihe bak ki MBK devrinde de ‘Muzır’. Ben Unkapanı’nda oturmaya razı olduktan, Nobel’e namzet gösterilmeye heves et? medikten, yarı aç yarı tokluğa razı “DİLİ ÖNC DEĞ Orh “dil”ine eleştirm den ols Fikr ta, Sten nur, “E nin yaz Şunu d söyleye olunca rakmaz lığıyla u dır.” D dıcı değ ana fikr rilmesid abartılı ları yok ğı olayı yörenin ne göre rak kon yu yapa farkına mesi di mez ka nuz tip Orhan K verilmiş yapmıy ler bun dir. Oy ğer taşı önemlid okuyuc ya bir a haysiye var. Ben İçin adına, k dinde d rızkını yaşam d Od sürece h satılma kendi t yacak k rinin en yapar, ç mem be laştıran gibi gel Füsun Saka SAYFA 18 ? 18 EKİM 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1183 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle