23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

K G üzle birlikte yapraklar sararır, kış kınından soyunmaya koyulurken yeniden doğmaya girişen sanat etkinlikleri de filizler halinde uç veriyor dört bir yanda… Sergiler, konserler, tiyatrolar, sinemalar, fuarlar… Perdeler açılıyor, sinema salonlarında gonklar vuruyor yürek atışlarıyla uyumlu. Kitap fuarının eli kulağında, yayın dünyası da titreyen yürekle yeni kitaplar çıkarıyor fırından… itaplar Adası M. SADIK ASLANKARA msaslankara@hotmail.com sadikaslankara@gmail.com Dünyanın sinemaları... maddeleri gibi değilse de bu doğrultuda bir kavrayışla yanıtlayacak düzenlemeyle hazırlanmış tümü de… Sözgelimi Uzakdoğu, Latin Amerika, Ortadoğu sineması mı ele alınıyor, bu coğrafyalara dağılan ülkeler de tek tek işleniyor… Sonra her kitap odaklanan coğrafyaların özetle de olsa enikonu sinema tarihlerinden dönemlerine, yönetmenlerinden önemli filmlerine, bu arada oralarda düzenlenen festivallerden bu sinemaların dünyanın önde gelen festivalleriyle bağlantılarına dek yayılan âdeta yıllık benzeri içerik sergiliyor. Üzerinde durmayı gerekli gördüğüm bir yan da bütün bu sinemaların, söz konusu ülkelerin kendi tarihsel, toplumsal bağlarından koparılmaksızın, tam tersine bu bağlam içinde çok daha sağlıklı biçimde yerli yerine oturtularak değerlendirilmesi. Sonra toplumsal devrimlere, dönüşümlere vurgular getirilerek bir açıdan koşut kurguyla ülkenin toplumsal değişimleri, yapısal dönüşümleriyle sinemasındaki değişiklikÇok yönlü bu işleviyle, söz konusu cep kitaplığının, sinema yayıncılığında bir eksikliği gidermeye dönük yapılandırıldığı sezilebiliyor. Nitekim ilk dört kitap, bırakın çantayı, seyircinin cebinde taşıyabileceği, sinema salonları arasında gezindirebileceği birer sevimli “sinema maymuncuğu” sanki. SİNEMANIN SAÇAK ALTI KİTAPLARI: CEP DİZİSİ... İzleyeceği filmin ülke künyesini öğrenen biri, daha öncesinde andığım diziden ilgili kitabı çekerek cebine sinemaya gittiğinde, diyelim filmi yalnız ülke sineması içinde nereye oturtması gerekeceğini değil, yanı sıra bunu dünya sineması bağlamında nereye koyabileceğinin de ipuçlarıyla donanabilir pekâlâ… Bu çerçevede andığım dizinin kitaplarını sinemada yer göstericilerin el fenerleri gibi almak olanaklı. Gerçi dünya sinemaları, bilinmiyor değil ülkemizde. Bu yönde elli yıldır gelişerek varlığını sürdüren sinema yayıncılığımızın, manlara, Berlin Duvarının yıkılışına, bunların Alman sinemasına etkilerinin bu çerçevede ele alındığı anlaşılıyor… OylumSivaslıoğlu ikilisi, Ortadoğu Sineması için kaleme aldıkları girişte de şöyle diyorlar örneğin: “Ortadoğu’nun bu kadar basit bir tanım içine hapsedilemeyecek bir anlam yoğunluğu barındırdığını anlamak zor değil. Bir medeniyetler alanıdır Ortadoğu.” “Çalışmamızda üstünde durduğumuz ülkelerse; İran, Mısır, Irak, Lübnan, Filistin, İsrail ve Suriye oldu./ Ortadoğu ülkelerinin sinemaları, dünya sineması içinde saygınlıklarını her geçen gün biraz daha yükseltiyorlar. İran sineması, kuşkusuz bölgenin en özgün sineması. Sıradan insanların günlük hayatlarına odaklanan İranlı yönetmenler, dünya sinema tarihinde kendilerine kolay doldurulamayacak kocaman bir alan yarattılar. Küçük hikâyelerden usta işi filmler yapmayı beceriyorlar.” (10, 11) Latin Amerika ise, “[b]askılar ve darbeler coğrafyası… Politik istikrarsızlık, ekonomik bunalımlar, gecekondulaşma, yoksulluk, uyuşturucu kullanımı, suç oranının yüksekliği ve şiddetin hayatın her alanında kendine yer bulması…” tam bir yaygınlık sergiliyor. “Latin Amerika sineması ise bu gerçeklerin hiçbirini reddetmiyor. Bu coğrafyada sinema halkın sesini duyurduğu bir platform… Olabildiğince toplumsal bir sinema olan Latin sineması, özellikle Küba Devrimi’nden sonra yoğunlaşan gerilla hareketleri ile kendini var etmeye çalış(ıyor).” Nitekim onlara göre “üçüncü sinema kavramı”, “Latin Amerika’da ortaya çıkan en ses getiren sinema akımı… Bu terimi Fernando Solanas ve Octavio Getino ilk kez 1968 yılında kullan(ıyor). Onlara göre ‘birinci sinema’ Hollywood merkezli ticari sinema, ‘ikinci sinema’ Avrupa merkezli auteur sinema ve ‘üçüncü sinema’ ise üçüncü dünya ülkelerinde oluşması muhtemel politik ve aydınlatıcı sinema… Üçüncü sinema egemen sinemalara karşı alternatif ve devrimci bir sinema…” (Latin Amerika Sineması; 11, 12, 13) KOLTUKTAKİ KİTAPLARDAN PERDEDEKİ FİLMLERE... Kitaplarda yer alan yukarıda sıraladığım örnekler, bunları yayına hazırlayanların bakış açılarını da ele veriyor ister istemez… Her birine kaynakçaların eklendiğini görmek, ne yalan söylemeli cep kitaplarını hazırlayanların ciddiyetini, emeğe saygısını kanıtlıyor aynı zamanda. Filmlerin seyirci düzleminde gördüğü ilgiden tutun, tecimsel açıdan iyi iş yaptığı düşünülen, festival gezgini filmlerden bütün zamanlara damga vurmaya aday filmlerle bu kıtaların, ülkelerin önde gelen yönetmenlerine vb. uzanan küçük ansiklopedik bilgilere ulaşmak da olası kitaplar aracılığıyla. Dünya sinemasının görülmesi gereken örneklerinin de yer aldığı bölümceleriyle, ister istemez kuşbakışı da olsa dünya sineması için bir ön bellek oluşturduğu söylenebilir söz konusu kitapların. Bu yanıyla görülmesi gerekenleri, kaçırılanları anımsatışıyla işlevselliğin hep önde tutulduğu da açık… Mevsimin yeni filmleri, eskileriyle birlikte salonlarda sizleri bekliyor, nice sinema kitabıyla birlikte…? Gelin bu hafta da sinema kitaplarıyla birlikte olalım… Başka Yerler Yayınlarının, “Dünya Sineması Kitaplığı” başlığıyla yayımladığı kitapların tümü, “Başka Yerler Başka Sinemalar”ın anlatıldığı bir sunuş yazısıyla açılıyor. “Kitaplar Adası” için uzun sayılabilecek bu sunuşu olduğu gibi paylaşayım istiyorum sizlerle: “Sinema, keşfedildiğinden bu yana büyük bir endüstrinin parçası olarak varlığını sürdürüyor. Bu endüstrinin en büyük lokomotifi ABD, kocaman bir hegemonya olarak dünyanın her yerinde kendi filmlerini pazarlamayı başarıyor. Böylece propagandanın en büyüğü hiç politikaya bulaşmadan yapılıyor. “Hollywood, filmleriyle gerçekliği yeniden kurguluyor. Vietnamlıların haksız olduğunu, Almanlar deyince Nazi subaylarını, Meksikalıların hırsız olduğunu, Zencilerin, sadece uyuşturucu satan kötü insanlar olduğunu, Ortadoğuluların terörist, Uzakdoğulularınsa acımasız mafya üyelerinden ibaret olduklarını sanıyorsak ve hâlâ Kızılderililerin karşısında kovboyların tarafını tutuyorsak yeniden yaratılmış bir gerçekliğe inanıyoruz demektir. “Ancak taşlar yerinden oynamaya başlıyor. Hollywood artık can çekişiyor. Dünyanın bütün ülkelerinde sinema salonlarını dolduran büyük bütçeli Amerikan filmleri yok artık. Yerel sinemalar her geçen gün biraz daha güçleniyor. Avrupa sinemaları yükselişte, Latin Amerika sineması artık kendi estetiğini oluşturdu. Uzakdoğu sineması farklı coğrafyalarda izlenen filmler yapabiliyor. “Hollywood’un dışında kalan ‘Başka Yerler’in farkına varmanın vakti geldi de geçiyor bile. Başka Yerler Başka Sinemalar serisi, alternatif sinemaların varlığından haberdar olunabilmesi umuduyla ortaya çıktı.” Yayınevinin bu umutla yayımladığı beş kitap var. İlk dördü 2011 baharında cep kitabı boyutunda yayımlanmış küçümen, ama sıcacık kitaplar: Uzakdoğu Sineması, Rus Sineması, Latin Amerika Sineması, Alman Sineması. Beşinci kitap ise aynı yılın güzünde yayımlanmış, ancak cep kitabı oylumu yerine olağan biçim yeğlenmiş: Ortadoğu Sineması… İlk dördünü Rıza Oylum tek başına, sonuncusunu ise Kemal Sivaslıoğlu’yla birlikte yayına hazırlamış… Gelin şimdi kitaplardan olduğu kadar bu sinemalardan da içeri girelim… SİNEMADAN İÇERİ GİRMENİN KESTİRME YOLU... Andığım kitaplarda en dikkati çeken yan, belirli bir yöntemin dizgeli biçimde uygulanmış olması. Genelde, meraklısının bu sinemalarla ilgili arayışlarını hemen karşılayacak, cep kitabından beklediklerini sözlük ya da ansiklopedi SAYFA 22 ? 18 EKİM ler, varsa bunlardan etkilenmeler de ortaya çıkarılıyor. Örneğin Rus, Çin toplumlarında yaşanan devrimlerle ülke sinemasında gözlenen değişimler, İran’ın farklı dönemlerinde ortaya çıkan değişik eğilimler, diyelim Filistin’de, Mısır’da, Latin Amerika ülkelerinde sinema sanatında ortaya çıkan yönsemelerin toplumsal kökenleri, kaynakları giderek daha belirgin hale geliyor. Cep kitaplarında ülkeler sinemasına yaklaşılırken sergilenen bakış açısı için bir iki örneğe değinmek olası. Örneğin Rus Sineması’nda devrim öncesinden sonrasına, Stalin döneminden edebiyat uyarlamalarına, Perestroyka döneminden Sovyet sonrası Rus sineması yönetmenler dönemine dek uzanılması okurda bu sinemanın tam bir bütünlükle alımlanabilmesi olanağını yaratıyor. Böylelikle okurun, bunları kafasında biçimlendirebilmesi hem daha kolaylaşıyor hem de dizgeli hale geliyor. Bu arada diyelim kaçırılan film olmuşsa, bu algıyla ilgili filme dönük daha sağlıklı bilgiye ulaşmanın yolu da öğreniliyor bir biçimde… Bu arada seyirci/okur, ülkeler sinemasıyla ilgili kendini sınama olanağı da yakalıyor enikonu… aşamalardan geçerek bir düzeye ulaştığı da söylenebilir gönül rahatlığıyla. Ne var ki cep kitapları bu konularda, kimi başlıkları ancak gerektiği kadar işlerken, örnekse soğuk algınlığı için önlem olarak ilk ağızda nane limon içmek gibi ürettiği geçici çözümle insana ferahlık sağlıyor denebilir. Bu nedenle dizinin kitapları sinemasever okuryazarın ceplerinde gezdirebileceği, evlerde bir tür can suyu oluşturan ecza dolabını çağrıştırıcı birer cep sineması sığınağı, daha doğrusu saçak altı yayını olarak alınabilir… Hoş Alman Sineması’nda Rıza Oylum, şöyle söyleme gereği de duyuyor: “Alman sinemasının genel bir çerçevesini çizmek istediğimiz bu çalışmamızda gördük ki Alman sineması, uluslararası arenada İtalyan, Fransız ya da Rus sineması kadar tanınan bir sinema değil. Oysa en az onlar kadar köklü bir tarihi var.” “Alman sineması için daha önce –bazı kitapların içindeki bölümlerin dışında bu kapsamda bir inceleme yapılmamıştı.” (9, 10) Demek zengin ya da farklı açılımlar getirme savı da taşıyor cep kitapları. “Kavramsal Yaklaşımlarla Alman Sineması” başlığı altında, BaaderMeinhof hareketinden, Türk asıllı Al 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1183
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle