Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Entelektüel ve sanatçı Fazıl Say Muhalif olmanın bedeli... Her çağda ve her coğrafyada görülen, gericiliğe muhalefet etme görevini yerine getiren tüm gerçek sanatçılar gibi, Fazıl Say da, ülkesindeki çarpıklık ve bozukluklara dikkat çekmeyi görev ediniyor. Fazıl Say’ın sanatçı duyarlılığıyla ortaya koyduğu bu muhalif tutumu, yurdumuzun emperyalizm ve yobazlık kıskacından kurtuluşu yolunda verilen mücadeleye katkı sağlıyor. ni göstermediği sorulara sertliğin ta gördüklerini, güneşin parlak ışıklaverdiği yatkınlık; yasaklanmış olana rını, gökyüzünü, düşen su damlacıklayüreklilik. Yedi yalnızlıkta edinilmiş rını ve masalları piyanonun diliyle anbir deneyim. Yeni bir müzik için yeni latmayı öğrenir. Büyük ozanların sözkulaklar. En uzaklar için yeni gözler. leriyle yarattıkları dünyayı Fazıl, müŞimdiye dek sağır kalınmış doğrular ziğin evrensel diliyle yakalar. Türk ve için yeni bir vicdan” (3). Dünya edebiyatından önemli eserleri Sağır kalmış doğruları seslendirmesi bestelemesi müzikal birikimini dilin sanatçıyı doğal bir yalnızlığa sürükler. anlatım olanaklarıyla birleştirerek iki Sanatçı yalnızlığının bir başka sebebi farklı disiplini başarıyla sanatseverlere olarak gördüğü kültürel farkları kaulaştırmaktadır. patmak için yine sanatı kullanmaktaFazıl Say bestelediği eserlerin topludır. 2002 yılında yaptığı Anadolu turmun sosyal yapısına ışık tutan eserler nesi ile okul çocuklarından üniversite olmasına önem vermektedir. Nâzım öğrencilerine, kolay anlaşılır klasik oratoryosu Carl Orff’un Carmina Bumüzik eserleriyle tüm halka ulaşmaya rana’sı gibi halkı çalışması, ülkesinin Nâzım Hikmet, tasvir edecektir (6). Metin Altıok gibi sevilen şairleri için 2001 yılında Anoratoryolar bestelemesi, yurtdışında kara’da seslendirilverdiği konserlerde klasik müzikle diğinde ‘izleyenleri Türk halk ezgilerini birleştirmesi bu derinden etkileyeçabanın ürünüdür. rek barış ve kardeşYine bu çabanın temellerinde Fazıl lik duygularını yeniSay’ın çocukluk dönemlerinde babası den depreştirmiştir’ Ahmet Say’ın aydın tavrının ve ente(7). Keza, Metin Allektüel çevresinin izleri kuşkusuz göz ardı edilemez. “Babasından edindiği edebiyat kültürü Fazıl’ın kariyerinde belirgin bir kazanç olarak parıldar” (4) der. Ertuğrul Oğuz Fırat ile tanışması Say’ın müzikal dünyasının edebiyat evrenine yaklaşmasına yeni bir ivme kazandırırken, Fırat’ın evinde yapılan sistemli toplantılar, müzik üzerine düzeyli tartışmalar müzikal gelişimine belirgin katkı sağlar. Jurgen Otten, kitabın ilk bölümlerinde Say’ın piyano ile ilk tanıştığı yıllara yer veriyor (5). Küçük yaşlardan itibaren Türk ve dünya klasiklerini okumuş, bunlarla müziği arasında bağlantılar kurmaya da başlamıştır. Dış dünyayı algılayışıyla müzik arasında kurduğu bağları ise henüz dört yaşınday Fazıl Say üzerine kaleme alınan kitap, sanatçının müzisyen kimliğinden edebiyatla olan ilişkisine; siyasal erkle olan çatışmasınken Mithat Fenmen’le dan anlaşılamamasına kadar birçok ayrıntıya ışık tutuyor. Ayrıtanışmasıyla şekillenca kitabın son bölümü sanatçının tüm dünyada ses getiren miştir; bu sayede sokak eserlerinin detaylı incelemesine de yer veriyor. tıok ağıtı 1993 Temmuz’unda yaşanan Sivas katliamını ele alır. Fazıl Say’ın, Altıok’un on şiirinden hareketle bestelediği ağıt dönemin kültür bakanının sansürüne takılır. Say, Metin Altıok’un dizelerinde söylediği gibi görmemesi gerekeni görmüş, söylememesi gerekeni söylemiştir. Eserin sonu Sivas’ta yaşamını yitirenleri anarak 37 vuruş yapan bir metronom motifi ile tamamlanır. Siyasi çevrelerin tepkisiz kalamadığı Altıok ağıtı konserleri, devamında tümden iptal edilir. Fazıl Say, Edward Said’in deyimi ile “bağımsız sanatçı ve entelektüel sahiden yaşayan şeylerin basmakalıplaştırılmasına ve sonuç olarak cansızlaştırılmasına karşı direnebilecek ve mücadele edebilecek donanıma sahip, sayıları gittikçe azalan birkaç kişiden biridir” (8). Schopenhauer’ın “Bir müzisyenin yaratısı, evrenin iç özünü ve en derin bilgeliğini barındırır. Ve nesnel soruların şaşırtıcı cevapları bu melodilerin içinde gizlidir” sözleri ise bu topluma ne kadar çok şey anlattığının kısa özeti gibidir. Fazıl Say üzerine kaleme alınan kitap, sanatçının müzisyen kimliğinden edebiyatla olan ilişkisine; siyasal erkle olan çatışmasından anlaşılamamasına kadar birçok ayrıntıya ışık tutuyor. Ayrıca kitabın son bölümü sanatçının tüm dünyada ses getiren eserlerinin detaylı incelemesine de yer veriyor. Son dönemde tartışmalar yaratan kimi röportajlarını da okuduğumuz kitapta Fazıl Say verdiği demeçlerde her şeye karşın geleceğe dair umutsuz bir tablo çizmiyor ancak var olan düzenin hiç de aydınlık olmadığının ayırdında. Bu nedenle Tarkovski’den alıntılayarak söylüyor: “ Dünya mükemmel olmadığı için sanat var” (9). ? ? Emrah KÜREKÇİ ağın siyaseti karşısında muhalif olmanın bedelini sanat eserlerindeki sansür ve engellemelerle derinden yaşamış bir sanatçıdır Fazıl Say. Bir süre önce sanatta muhafazakârlık tartışmalarıyla başlayan ve ülkenin yüksek sanat üreten kurumlarının varlığının tartışılması ile devam eden süreçte, Türkiye’deki sanatın nasıl bir dar boğazdan geçtiğini sanatçının şu sözleri ortaya koyuyor. Jurgen Otten’in Fazıl Say adlı kitabında kendisiyle yaptığı röportajda Fazıl Say “Bir sanatçı için Türkiye’de yaşamak günümüzdeki kadar zor olmamıştı” (1) diyor ve ekliyor: “Kültür Bakanlığı’yla aramız iyice bozuk. Bu benim için büyük bir sorun; bu da benim Türkiye’de besteci ve piyanist olarak devlet orkestralarıyla neredeyse hiç sahneye çıkamayacağım anlamına geliyor. Eserlerim sansürlendi, konserlerimin çoğu iptal edildi” (2). İstanbul 2010 yılında Avrupa’nın kültür başkenti seçildiğinde, Fazıl Say’ın konser projesi, İstanbul için bestelediği ‘İstanbul Senfonisi’ reddedilir ve prömiyerini Dortmund’da yapmak zorunda bırakılır. Sivas katliamında yaşamını yitiren Metin Altıok adına yaptığı ‘Metin Altıok Ağıtı’ önce sansüre uğrar; sonrasında konserler iptal edilir; devlet koro tahsis etmez. Sanatçının deyimi ile bu ‘Müziğin susturulması’dır. Sanatçı duyarlılığı ile ortaya koyduğu muhalif tutum hiç kuşkusuz Fazıl Say’ı mevcut siyasal erk karşısında sanat üretimini daha da zorlaştırmaktadır. Piyanistliği ve besteciliği kadar düşünceleriyle de dikkatleri çeken Say, tam da Nietzsche’nin ‘Deccal’da bahsettiği düşünsel etkinliğin içerisinden konuşmaktadır: “Bugün kimsenin sorma yürekliliği Ç (1) Jurgen Otten; Fazıl Say Piyanist, Besteci, Dünya Yurttaşı, çev: İlknur Aka, Kırmızı Yayınları, s.110 (2) Otten. s. 113 (3) Friedrich Nietzsche, Deccal, çev. Oruç Aruoba, Hil Yayınları, s.5 (4) Otten, s. 39 (5) Otten, s. 29 (6) Otten, s. 123 (7) Otten, s. 127 (8) Edward Said, Entelektüel, çev. Tuncay Birkan, Ayrıntı Yayınları, s. 30 (9) Otten, s. 166 SAYFA 16 ? 18 EKİM 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1183