Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Zeynep Sözen’den yeni bir roman ‘Anka ve Sultana’ ‘Gecesefasıgiller’den, bir kadın... 1699’da Karlofça Antlaşması’nın imzalanmasıyla Osmanlı İmparatorluğu gerileme dönemine girmiştir. Antlaşmayı Osmanlı Devleti adına imzalamış olan Baştercüman Aleksandr Mavrokordato zeki ve kurnaz bir devlet adamıdır, karısı Sultana ise içedönük, uzun süre hayata ve içindekilere teslim olmuş bir ev kadını. İstanbul’da yaşadıkları konakta Sultana’nın tek uğraşısı, kocasının isteği üzerine işlediği nakışlardır. Bir süre sonra Sultana, her detayını kocasının özenle belirlediği bu nakışların ardında farklı bir niyet olduğundan kuşkulanmaya başlayacaktır. Baştercümanın gizli kapaklı işlerini anlamaya çalışırken sevgisi nefrete, saflığı kötülüğe dönüşecektir. Zeynep Sözen imzalı “Anka ve Sultana”, imparatorlukların şifrelerini nakışlarıyla çözen sıradan bir kadının çerçevesinde gelişiyor. Sözen’le romanını konuştuk. sı’yla başlar. Osmanlıların yenilgisinden sonra Avusturya Arşidüklüğü, Venedik, Lehistan ve Rusya’nın oluşturduğu Kutsal İttifak’la yapılan ve kaybedilen bir dizi savaş sırasında Osmanlılar büyük kayıplar verirler. Özellikle Zenta Muharebesi’nden (1697) sonra… Bunlar ‘Felâket Seneleri’dir. Savunmasız kalan Osmanlılar, barış müzakerelerine razı olurlar. Aleksandr Mavrokordato, 1673’ten beri Divanı Hümayun baştercümanıdır. Bildiği dillerle Osmanlı İmparatorluğu’nun dili ve kulağıdır. Devletin dış işlerinden sorumlu bakanı olan reisülküttabın yardımcısıdır, yani fiilen dışişleri bakanı yardımcısı. Viyana Kuşatması’na da katılmıştır. Mavrokordato aynı zamanda hekimdir. Hastalarının arasında yabancı elçiler ve vezirler bulunmaktadır. Dimitri Kantemir, Osmanlı İmparatorluğu’nun Yükseliş Ve Çöküş Tarihi’nde Mavrokordato’nun, Osmanlıların da Avusturyalıların da barışa meyilli olduklarını fark ettiğini, bu fırsattan yararlanarak, kendisini ölümsüzleştirmeye karar verdiğini söyler. Mavrokordato, Karlofça Antlaşması öncesi müzakerelerde ve Karlofça’da Osmanlı İmparatorluğu’nu Reisülküttap Rami Mehmet Efendi ile birlikte temsil eder ve antlaşmayı Osmanlı İmparatorluğu adına imzalar. “USTACA MANEVRALAR...” Paşa metaforik bir şekilde bakarsak, Sultana’nın kayıplarının ve çağın tüm kaybedenlerinin kaderleri üzerinde kara bir gölge gibi... Baş müsebbip, saman altından su yürütme ustası, sansar politikacı, kinci, tefeci, uyanık mutemet tanımı, titri hepsine müsait... Metaforik bir açıdan Paşa’yı sorarsam ister romandaki gibi çiçeklerle ister süslemelerle ifade edin, hangi desenlerle dolu olurdu bu roman? Çok zor bir soru bu…. Aleksandr Mavrokordato, Sultana’nın adalet duygusunu zedeleyen bir gölge, evet… Ama bir yandan da etrafındakileri büyüleyen, cezbeden, uyuşturan ve o arada istediklerini daima gerçekleştiren biri. O aslında erguvani renkte çizgileri olan gösterişli bir çarkıfelek çiçeği. Yaprakları üzerindeki küçük iğneler sayesinde tırtıllardan korunuyor. Rutubetli, çürük yapraklı toprakları seviyor, Fener gibi. Soğuk geçen kışlarda zedeleniyor, sonra yeniden canlanıyor, bir desteğe sarılarak tırmanıyor. Desteğini canı istediği zaman değiştiriyor. Ve böylelikle sarmallarla, ustaca manevralarla daima yükseliyor. Sultana enteresan bir kadın... Hani silik ama değil gibi de... Merak etti mi gazeteci gibi soruyor da soruyor... Akıllı, yerli yerinde sorular bunlar... Öğrenmeye meraklı, aptal falan da hiç değil her ne kadar kendisini habire azımsasa da... Gelgitli ve aslında hayli sürprizli... Sultana nasıl bir kadın aslında, ortaya koymaya çekindiği potansiyeliyle nasıl bir kıskaçta odalara çekiledurarak? Nefret ile boşvermişlik arasında iki zıt kutuplu duygu arasında gidip gelse de hiçbir şeyi uzun süre hissedemiyor; öyle vazgeçmiş yaşamın diriliğinden, enerjisinden... Sultana, kendisine ihtiyatı, çekingenliği öğreten büyükleri ve kocası tarafından sakatlanmış bir kadın. Kendine güveni ve cesareti yok. Yatıştırıcılardan medet uman, sendeleyen, sonra ayılıp, Mavrokordato’nun teşhis ettiği gibi içinde barındırdığı fırtınaları dışavuran, patlamalar yaşayan bir kadın. Giderek üşengeçleşiyor, tembelleşiyor gündelik yaşamında. Ama, adalet duygusu baskın, riyakârlıktan, hırstan ve yalakalıktan nefret ediyor ve cezalandırmak için yanıp tutuşuyor. Gelgitler yaşıyor evet. Çoğu zaman uyukluyor, sonra uyanıp saldırıyor. Ancak yapabilecekleri sınırlı; mesaj gönderirken hile yapmak, oğlunun kafasında yumurta kırmak, gelininin ve kocasının parmaklarını ütüyle dağlamak, kocasını ihbar etmek ve nihayet çıkan isyan sayesinde huzura kavuşmak.. Romanın sonundaki isyan (1703 Edirne vakası) Sultana’nın içindeki patlamaların dışavurumudur; kendi yapamadıklarını başkaları onun adına yapmıştır. Bundan dolayı rahatlar. Yine de Mavrokordato’nun bu badireyi de atlatacağını sezinler (nitekim atlatacaktır da). “SULTANA... ALACALI BİR ÇİÇEK GİBİ” İçi karmakarışık ve işlediği işlemeler gibi şifrelerle örülü bir kadın bu... Yanlış anlamazsanız zaman zaman sinir bozucu ? Gamze AKDEMİR omanın fikir ve yazım sürecini, özellikle de tarih araştırmalarınızı anlatmanızı rica ederek başlayalım söyleşiye? Ben de Sultana gibi merakla başladım. Gördüğüm bir belgenin anlamını merak ettim. Belge beni Fener’e sürükledi ve Fener’in derinliklerine kapılıp kaldım. Sonra da bir daha çıkamadım buradan. Önce Dimitri Kantemir çıktı karşıma, sonra onun bahsettiği kişiler, Eflaklılar, Boğdanlılar, Eflak ve Boğdan’ı 110 yıl yöneten Fenerliler, Divanı Hümayun baştercümanı Aleksandr Mavrokordato ve ailesi… Fener, esrarengiz karakterlerin öyküleriyle örülmüş, Eflak ve Boğdan’ın, yani günümüzün Romanya’sının ve Yunanistan’ın kaderini tayin etmiş küçücük bir bölge. Fener’den dışarı çıkmak mümkün değil. Yaklaşık 1995’ten beri Fener ve Fener’in özellikle Eflak ve Boğdan bağlantıları üzerinde çalışıyorum. Hâlâ da yeni ve ilginç bulgularla karşılaşıyorum. Dengeleri, coğrafi kimi çizgileriyle romanının geçtiği dönemi, iktidar kavgalarını, resmigayriresmi cereyan eden diplomatik trafiğin çerçevesini çizer misiniz? Ve romanın baş kişisi Sultana’ya geçmeden kocası Paşa Aleksandr Mavrokordato’nun bu dengedeki rolünü, etkisini? Kitabın başlangıç noktasını oluşturan Karlofça süreci, 1683 Viyana KuşatmaSAYFA 4 ? 5 OCAK 2012 R diyeceğim... Ama o merak duygusu yok mu? Bu yolda elimize batıyor işlemelerin iğnesi adeta. Hasekiküpelerini süsenle bezeme derdine düşüyoruz. Hadi paşa bakalım bu sefer ne yollayacaksın? Sultana bir işleme olsaydı sizce hangi çiçeklerle resmedilirdi? Sultana, Gecesefasıgiller’den... Gündüz uyuyor, uyukluyor, ya da kendisini uyuşturuyor. Geceleri uyanıyor, çiçek ‘açıyor’, bir enerji patlaması yaşıyor, hırsız gibi sinsice evde dolanıyor, muammaları ve şifreleri çözmeye çalışıyor. Beyaz, sarı, kırmızı, pembe renklerde bazen çizgili ya da alacalı çiçek veriyor. Sabah güneşini görür görmez yeniden kapanıyor. Bulutlu günleri de geceler gibi seviyor. Bulutlu bir günde de çiçeklerini açık bırakabilir. Romanın şifre hattına gelirsek... Şifreleri çözmek Sultana için en çok ne anlam ifade ediyordu? Sultana için şifreleri çözmek çok anlam taşır; öncelikle güvenmediği aklını sınar. Fener’deki karanlık evinden hiç çıkmadığını ve çok sıkıldığını unutmayalım. İşlemelerin gizli bir anlamı olması onu cezbeder. Şifreleri çözmek, kocasını tanıyabilmek, anlayabilmek ve cezalandırabilmek için bir araçtır. Sürekli haklı çıkan insanlara tahammül edebilecek biri değildir Sultana. Şifreleri çözerken, siyasal çalkantıların bir parçası haline dönüşür ve kocasına düşman olur. Özellikle Mavrokordato çevresinde örülü sıkı bir tarih araştırması da konuşlu metnin gövdesinde... Kurgu ile gerçek tarih iç içe geçtiği bu hattı anlatır mısınız son soruda? Aleksandr Mavrokordato’nun, özel yaşamı hakkında çok az kaynak var. Geçenlerde Hadrianus’un yaşamını okurken, nasıl olur da birinci yüzyılda yaşamış birinin hakkında 1718. yüzyılda yaşamış birinden daha fazla şey bildiğimizi merak ettim. Osmanlılar, resmi kayıtların dışında özgürce kayıt tutmayan bir toplum. Mavrokordato’nun evinin nerede olduğunu bile bilmiyoruz. Fener’de bir yerde, Kuruçeşme’de de yalısı var. Ama nerede? Bu döneme ait en değerli kaynaklardan biri Dimitri Kantemir’in Cumhuriyet yayınlarından çıkan Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş Ve Çöküş Tarihi. Sübjektif bir tarih bu. Ama zamanının şayialarını, Kantemir’in duygularını, nefretlerini aktardığı ölçüde kıymetli. Dönemin gündelik yaşamın ayrıntılarına ulaşabiliyorsunuz. Ve Kantemir, Mavrokordato’nun zekâsına, belâgatına, ustalığına hayranlığını ifade etmekle birlikte, nefretini gizleyemiyor zaman zaman ve Mavrokordato’yla ilgili ilginç ayrıntıları, dedikoduları, şayiaları da bu suretle aktarıyor. Ayrıca, Bükreş’teki Dimitrie Cantemir Hıristiyan Üniversitesi Ulusal ve Avrupa Tarihi Araştırma Merkezi’nin Bilimsel Komitesi üyesiyim. Romanya’da katıldığım kongrelerde, Bükreş ve Yaş gezilerinde topladığım Romen ve Rus kaynaklarından çok yararlandım. Aleksandr Mavrokordato’nun 1670 yılında Boğdan’ın soylu ailelerinden Sultana Krisozkoleo ile evlendiğini de bilmekteyiz. Böylelikle Eflak ve Boğdan’ın soylu aileleriyle de akrabalık bağları kurarak, oğlu Nikola’nın geleceğini teminat altına almış oluyordu. Böylece ben, tarihsel bir arka planın üzerine baştercümanın şahsi yaşamını kurguladım. Sultana’nın gerçekte nasıl biri olduğu konusunda en ufak bir fikrim yok. Mavrokordato gibi birinin yanında silik biri olarak belirdi başlangıçta. Sonra kocasını tanıdıkça haşinleşti ve düşmana dönüşüverdi… Sonra kendim de gerçekten böyle olduğuna inandım. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Anka ve Sultana/ Zeynep Sözen/ Remzi Kitabevi/ 222 s. ? Zeynep Sözen’in romanında Kurgu ile gerçek tarih iç içe geçiyor. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1142 CUMH