23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Voltaire’in büyük eseri Felsefe Sözlüğü yeniden yayımlanırken... ni nasıl kurguladığını/ kurduğunu bize gösteriyor. BİLGİYİ İSTEME Mİ İNANMA MI? Voltaire insana, insanın dünyasına, insanın bilgisine, deneyim birikimine eleştireltartışmacı bir gözle bakmakta ve bu bakışta özellikle insaninan/inanç/boşinan/boşinanç (hurafe), insankuruntu ilişkisi ağır basmaktadır. Voltaire, insanın bilgilenme, bilgiyi isteme ediminden çok, inanma ediminin bir öznesi olduğunu biz okurlarına, çok farklı örneklerle göstermektedir. Sanki bu türden edimlerin öznesi olarak insan neredeyse hiç değişmemiş gibidir. Boşinanlarla/boşinançlarla/inançlarla görünüralgılanır olanın önüne adeta bir perde çeken insan, kendi küçük, dar dünyasında yaşayıp gitmektedir. Voltaire, zaman zaman keskinleşen söylemiyle, işte bu dünyanın büyüsünü bozmakta, insanı asıl edimine, düşünme edimine davet etmektedir; onu, düşünsün diye kışkırtmaktadır. Voltaire dogmayla, inançla aramıza belli bir uzaklık koymaya bizi çağırmaktadır. Bu aynı zamanda insanın yerele gömülmekten kurtarılmasına bir çağrıdır. Voltaire gerçekten okuyucusunu sarsmaktadır. Elbette kavramlarının farkına varamayan, geçmişgelecek bağlantısında insanadünyayabilgiye hangi kavramlarla baktığının farkına varamayan kişilerin canını sıkacaktır, rahatlarını kaçıracaktır bu durum; diğer bir deyişle, “sarsma,” “yerinden etme,” “büyüyü bozma durumu”dur bu. İnsanın inanla/inançla, bilgiyle olan ilişkisinin üzerinde durmak Voltaire’in ve “zamanın tini”nin bir özelliğidir. Bu aynı zamanda hem Locke’un hem de Voltaire’in dikkatimizi çektiği gibi, hoş ve keyif verici bir iştir. Voltaire bu keyfi tüm yaşamı boyunca sürmüş, sürdürmüş, yazdıklarını sürekli olarak gözden geçirmiş, söylemini bir bakıma sürekli olarak keskinleştirmiş, zamana aykırı yargılarla hep “kendisi” olmaya çalışmıştır. Çünkü o bir filozoftur ve bir filozof olarak şunun farkındadır: “Felsefe kin gütmez; sizin boş çabalarınıza sakin sakin güler, kendinize benzetmek için aptallaştırmak istediğiniz insanları tatlı tatlı aydınlatır” (s. 16). İnsandünyabilgi ilişkisinde olgusallığı, duyuluralgılanır olanı tümüyle öne çıkaran Voltaire, çoğun boşinanla/boşinançla örgülenen törelerin, “toplumsal ahlak”ın güdümündeki toplumsallığı, günlük yaşamı, insanlar arası ilişkileri sürekli olarak eleştirir. Olup bitenlerin, her şeyin her şeyle bağlantılı olduğunu dikkate alan ve içinde yaşadığı çağın en canlı tartışmalarına kışkırtıcı bir tutumla katılan Voltaire, bir insanlık tarihi sunar bize. Ona göre insan tüm zayıflıklarıyla bu tarih içindeki yerini alır. İnsanlar arasındaki ilişkilerde biçimlenen tarihin yerel görünümünü, evrensel izleri sürerek anlamlandırmaya çabalayan Voltaire için insan dünyasının asıl hareket ettirici gücü gereksinimleridir: “(…) gereksinimleri olmasa, bütün insanlar zorunlu olarak eşit olacaklardı. Soyumuza kancayı takan yoksulluk bir insanı bir başka insanın buyruğu altına koyuyor; gerçek mutsuzluk eşitsizlik değil, bir başkasının buyruğu altında olmaktır” (s. 182). Eşitsizlikleri görmeyi ve onlarla savaşmayı engelleyen dogmalar, aynı zamanda toplumsalkurumsal bağlamda da keyfiliği beraberinde getiriyor. Dünyaya bilgi olmayanla değil, tam tersine bilgiyle bakmanın önemini Felsefe Sözlüğü’nün her sayfasına yayan, bilgiyi ölçü olarak alan ve içinde yaşadığımız bu dünyanın önemini sürekli olarak vurgulayan Voltaire, adeta insanları da bilgiyle kendilerini oluşturanlar ve bilgi dışıyla kendini oluşturanlar diye ikiye ayırıyor. Kavramsal ayırımlar üzerinde de ayrıntılı bir biçimde duran Voltaire, varolan her şeyi Aydınlanma’nın gözleriyle görmeye ve söylemini nükteli bir yaklaşımla dokumaya çalışıyor. Zaman içinde bulunduğu yerelkültürel yapının belli belirsiz kısıtlayıcı etkisinden kendini tam da kurtaramamış olmakla birlikte Voltaire’in Felsefe Sözlüğü’ne “Aydınlanma’nın Bildirgesi” olarak bakabiliriz. “İnsanlığın tüm halleri”ne olan ilgisini yazarlık serüveninin her aşamasında gözler önüne seren bir Montaigne öğrencisi olarak Voltaire, Aydınlanmacı tutumuyla, romantik tutumunu, akılla duyguyu, coşkuyu bir araya getiren tutumuyla, insan ve insan dünyasını anlamaya çalışır: “Akıl, coşkunluğu nasıl yönetebilir? Yönetir. Çünkü bir ozan önce çizeceği tablonun planını düzenler; o zaman kalemi elinde tutan da akıl olur. Ama kahramanlarını harekete geçirmek, onlara tutkuların damgasını vurmak isteyince, o zaman hayal gücü kızışır, coşkunluk kendini gösterir; artık o tuttuğu yolda alabildiğine giden bir koşu atıdır: Ama koştuğu yol düzgün bir biçimde çizilmiştir” (s. 188). BİLGİNİN SINIRLARINI YOKLAMAK Tarihten, yaşanmışlıklardan verdiği örneklerle kavramsal ayrımlarını temellendirmeye çalışan Voltaire, yine iyi bir Montaigne öğrencisi olarak, önyargılarla savaşımı tüm yapıtına yayar; kişilerin yargıda bulunma gücünü öne çıkarmaya çabalayarak, felsefi duruşun, zamanaşırı temsilcisi olma yolunda ilerler ve bu anlamda da Kant’ın daha keskin bir söylemle ortaya koyduklarının habercisi olur. Bir insanın, bir toplumun gelişmişlik düzeyi de önünde sonunda adalet, özgürlük, eşitlik kavramlarıyla ilişkisinde ve eleştiriye, eleştirel düşünmeye yakın durmasında kendini ele verir. Burada belirlenen kavramlar (adalet, özgürlük, eşitlik) eşliğinde insanlar ? Lutfi Ay’ın çevirisiyle ilk kez 1943’te yayımlanan Felsefe Sözlüğü, günümüzde bir “felsefe sözlüğü”nden beklediklerimizden ya da “felsefe sözlüğü” kavrayışımızdan çok farklı elbette. Günümüzde felsefe sözlüğü, doğrudan ve yalnızca felsefe alanına, felsefi düşünmeye, felsefe bilgisine ilişkin terimlerin bir aradalığından ve bu terimlere, çağlar boyunca verilen anlamları bir araya getirmekten oluşurken Voltaire’in Felsefe Sözlüğü, insanlık tarihi eksenli, çeşitlilik içeren bir yapı içinde, bir filozofun, düşünürün, bilgi/ deneyim birikimi yüksek bir kişinin insandünyabilgi ilişkisini nasıl kurguladığını/ kurduğunu bize gösteriyor. ? Betül ÇOTUKSÖKEN nsanlık dünyasının tüm çağlardan süzülüp gelen bir bakıma zamanaşırı birikimi, ancak “yazı”da kendine kalıcı bir biçimde yer bulur. Söz konusu birikim, “bilgi” ya da “bilgi olmayan” olarak derlenip toplanmış, adı konmuş “deneyim”lerden başka bir şey değildir. Bu birikimde ayrıca, her türlü karşılaşmanın özeti olan insandünyabilgi ilişkisinin nasıl oluşturulduğu, nelerin öne çıkarıldığı açıkça görülür. İnsan “kendisi”yle ve “kendisi olmayan”la karşılaşmasını, “kendisi”ne ve “kendisi olmayan”a belli bir uzaklıktan bakarak olup biteni kavramaya çalışma serüvenini, “eğer gücü yeterse” kendine konu edinir ve sonunda yazıya dökerek başkaları için de anlamlı kılar. Yazıda kendine yer bulan insan dünyası “şimdi ve burada” yaşayan insana kendini tanıtır. Böyle bir tanımada/tanışmada elbette toplumsal ve kurumsal yapının, her İ ikisine de belli bir biçim vermeye, toplumun ve kurumların gereksinimlerini sağlıklı bir biçimde saptamaya çalışan öznelerin büyük payı vardır. Bu kadar geniş oylumlu bakış açısıyla gereksinimleri hem de yerel ve evrensel insansal değerlerle karşılamanın önemine inanmak, hatta inanmakla yetinmeyip, amaçlananı yaşama dünyasına geçirmek, yönetimlerin öngörüsüyle, güçleriyle yakından ilgilidir. Otuzlu, kırklı yılların Türkiye Cumhuriyeti ve cumhuriyeti taşıyanlar, cumhuriyetçi özneler, tümüyle kültür dokusuna ilişkin hem yenilikçi hem de bir o kadar klasik, başka bir deyişle zamanaşırı, tarihüstü olanı, yurttaşlarının dünyasının anlamlı bir parçası kılmaya çalışmışlardır. Klasiklerin Türkçeye kazandırılmasının anlamı budur: Yurttaşların eğitim alma hakkını, okul dışı kültür dünyasını da aynı zamanda yaratarak ve onları hiçbir biçimde araçsallaştırmadan korumak ve geliştirmek; yurttaşları türdeşinin deneyimleriyle ve dünya değerleriyle buluşturmak. İşte François Marie Arouet Voltaire de (16941778) böyle bir değer. Voltaire kendine kadar gelen, ulaşan tüm insanlık birikimine gözünü, kulağını açan biri; hem de kendine kadar ulaşan her şeye, tartışmacı, eleştirel bir yönelimle bakan, düşündüklerini, kavramsallaştırdıklarını, dile döktüklerini, neredeyse hiç çekinmeden tam bir özgürleşme örneği vererek, çağdaşlarıyla, herkesle paylaşan bir muhalif, bir aydın kişi. Voltaire’in, felsefi birikimi üst düzeyde olan bir tarihçi olduğunu ileri sürebiliriz. Lutfi Ay’ın çevirisiyle ilk kez 1943’te yayımlanan Felsefe Sözlüğü, günümüzde bir “felsefe sözlüğü”nden beklediklerimizden ya da “felsefe sözlüğü” kavrayışımızdan çok farklı elbette. Günümüzde felsefe sözlüğü, doğrudan ve yalnızca felsefe alanına, felsefi düşünmeye, felsefe bilgisine ilişkin terimlerin bir aradalığından ve bu terimlere, çağlar boyunca verilen anlamları bir araya getirmekten oluşurken Voltaire’in Felsefe Sözlüğü, insanlık tarihi eksenli, çeşitlilik içeren bir yapı içinde, bir filozofun, düşünürün, bilgi/ deneyim birikimi yüksek bir kişinin insandünyabilgi ilişkisi ? ara top keyfiliğ da yapı düşece düzeni düzenin ve yöne re, yapt “Danış hangi y tutardı di yurd ‘birçok gördüm Avrupa yeğ tut man ce hiçbir ş Danışm dedi. B kaybetm ki nere ‘Arama Volta yasaya etiğe, h ayrımı di sanır eğmek yasanın re daya büyük Töre rın, boş liğine s insanı i rak düş inanç iç en büyü krates v rak ken rını sür rim?” s konu e güçlü V bir değ niz ki, d rahatlığ ğumuz lemeyiş Bilmed da neyi sabını v bir dur Zaman iç pının be dini tam Voltaire’ ma’nın B SAYFA 20 ? 5 OCAK 2012 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1142 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle