Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Dağın Öteki Yüzü’ ve ‘Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı’ ‘Geleceğe’ yolculuk ? Dilek DİRENÇ* tasü’nün 1995’te yayımlanan ilk romanı Dağın Öteki Yüzü ve 2011 sonunda yayımlanan son romanı Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı, birbirini izleyen iki kuşağın ve dönemin romanlarıdır. Beraberce, başından sonuna yirminci yüzyıl Türkiye’sinin yaşadığı tarihsel süreçlere odaklanan romanlarda ortak kaygı, gelecek düşüncesi üzerinde yoğunlaşır. Her iki roman da gelecek üzerine sorular soran ve tasarılar üreten metinler olmakla birlikte, iki metin arasında, ortaya çıkışları arasındaki on altı yıllık zaman farkının ötesinde bir gelecek tasarımı farkı gözlemlenir: Dağın Öteki Yüzü’nde umudun ve coşkunun azalan ışığı, Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı’nda tümüyle silinir. Dağın Öteki Yüzü ışıklı bir ütopyadan uzaklaşmanın hüznünü taşırken, Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı’nda ütopyanın karabasana dönüşmesinin acısı ve umutsuzluğu vardır. Dağın Öteki Yüzü, yaşamın zirvede buluşan bir çıkış ve inişten oluştuğunu hatırlayan ve hatırlatan bir romandır.1 Bir imparatorluğun çöküşü, bir ulus devletin doğuşu ve yeni Türkiye devletinin kuruluşunun ertesinde yaşanan toplumsal değişimler, romanın odaklandığı dönemin tarihsel zeminini oluşturur. Yüzyıl sonundan geriye dönük bir bakışla, yüzyılın tamamını kucaklayan roman, yazarın merceğinden yirminci yüzyıl Türkiye’sinin tarihsel panoramasını çizerken özellikle Kemalist kuşağa, ülküleri, coşkuları, mücadeleleri, başarı ve yenilgileriyle yeniden hayat verir. Özyaşamöyküsel bir roman olan Dağın Öteki Yüzü, anlatıcının, artık hayatta olmayan annesini, bir ebeveyn olmanın ötesinde, bir birey olarak anlama çabası üzerine kuruludur ve bu anlamda roman, geçmişe yolculuk öyküsüdür. Bu yolculukta annesinin mektupları, günlükleri, yazıları, şiirleri, fotoğrafları anlatıcının yol göstericisidir ve onu annesinin yaşamındaki belirleyici anlara ve anılara taşır: Balkan ve Birinci Dünya Savaşları, yurt bilinen toprakların terk edilişi, Anadolu’ya göç, ardından Anadolu’nun işgali, babanın ölümü, yoksulluk ve yoksunluk günleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, parasız yatılı okullarda ve daha sonra İngiltere’de devlet bursuyla eğiSAYFA 18 ? 5 OCAK 2012 İlk romandan son romana Atasü’nün ilk romanı Dağın Öteki Yüzü, mecazi anlamda dağın öteki yüzüne, inişe ve çöküşe işaret etmekle birlikte, nihai olarak geleceğe dönük umutlu bir bakışla, yaşamı onaylayarak sonlanırken, Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı’nda zamanın ve mekânın tükendiği, dolayısıyla umudun tümden yok olduğu bir noktada sonlanır roman. gibi, “Yazgı nedir ki, kişinin içine doğduğu tarihselliğin sınırlarından başka...” (278). Annesinin yaşamını yazmak, aslında yirminci yüzyıl Türkiye’sinin tarihini öznel bir bakışla yazmaktır ve kaçınılmaz olarak Kemalist ideolojinin değerlendirilmesini içerir. Böylece, anlatıcının annesini arama yolculuğu, daha geniş bir düzlemde onu, çöken bir imparatorluğun küllerinden doğan genç Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına götürür. Ortaya çıkan yapıt, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kuşağından Kemalist bir kadının portresiyle birlikte, bir ulusun doğuşunu ve yükselişini, ardından, ilk yılların coşkusunun ve idealizminin tükenişini kayda geçiren tarihyazımsal bir anlatıdır. Adı aksini işaret etse de, kapsadığı dönem ve yaşantılar açısından roman, doğuş, yükseliş ve zirveye ulaşma deneyimlerini de içerir. GELECEĞE UZANMAK Anlatıcı geçmişe bakarak kendisini önceki kuşaklara bağlayan ilmekleri yakalamaya çalışırken, sürekliliğin, yaşamın en temel, “en büyüleyici” unsuru olduğunu keşfeder (223). Artık kendisi de orta yaşa varmış anlatıcının ifadesiyle, “Bir kuşak önceki kuşaktan doğuyor, bir sonraki kuşağa batıyordu” (223). Romanın, hayatı ve ölümü süreklilik izleğinde buluşturan kapanış sahnesinde, anlatıcı annebabasının mezarlarını ziyaret eder. Anlatıcının bu ziyaret sırasındaki içsesi, kendisini çözümlemeye dönüktür: “Acılı ve kanlı ülkemle, zavallı ve acımasız ülkemle yangın yeri ne büyük çelişki var aramda! Ben bu çelişkiden yaratıldım! Yüzyılın başlangıcıyla bitişinin dar sarmal aralığında, yere serilmiş bir halkın yaralı çocuklarından... doğan ben!” (281) Mezarlık çıkışında onu bekleyen kendi kızı, romandaki dördüncü kuşak, sürekliliğin şimdiki zamandaki uzantısıdır. Artık çocukluğu geride bırakmış kızına bakarken zihninden geçen düşünceler, anlatıcının (ve yazarın) geleceğe dönük tasarımlarını ortaya koymaktadır: “Dal gibi gövdesinin narin çatısındaki kalsiyumun, damarlarında dönen demirin, Makedonya’dan Girit’e, Ege’den Kafkasya’ya paralanmış bir coğrafyaya dağılmış kemik tozlarından, ilik parçalarından köklendiğini biliyorum. Genç dokularının ne kadar dayanıklı olduğunu, nasıl coşkuyla onarılabildiğini” (281). Burada söz edilen dayanıklılık ve onarılma kabiliyeti aynı zamanda genç Cumhuriyet’e dönük bir beklenti ve umuttur. Akşamın karanlığında, “ışığa bulanmış elini” kızına uzatırken, anlatıcı için, geçmişe sırtını yaslayarak geleceğe ışıklı bir el uzatmak, geleceğe dönük umudun altını çizmektir; çünkü ancak umut geleceği mümkün kılar (281). Bu süreklilik bilinciyle, geçmişe dönük bir bakışla başlayan roman, dağın öteki yüzüne, yani zirveden inişe, çöküşe ve hatta ölüme işaret etmekle birlikte, nihai olarak geleceğe dönük bir bakış ve umutla, yaşamı ve değişimi yücelterek sonlanır. Yazarın son romanı Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı, 1970’lerden günümüze uzanan bir döneme odaklanan, bu anlamda, tarihsel olarak Dağın Öteki Yüzü’nün bıraktığı yerden devam eden bir yapıttır.2 Roman, geçmişe yoğun ilgisi ve geleceğe dönük kaygıları, zaman dizinsellikten uzak anlatı akışı, izleksel ve biçimsel boyutta ? ? bü tür rek kur A Dağın gin bir Dağın romand doğduğ bireyse (278). B nemin yacağın lı’nın G ve topl manın yaşamı min top yaşamı lıklı etk Güne melde b dünya dından küsüdü Cumhu larına r tişmiş” doğum Oysa b anne b sarımın nıklık e nın Tü maruz Akıl ve yoksull yüzü ce ratacağ tenin o nan sol küşüdü beslene gılı, özg dünya darbele ortak h Türkiy paranın ekonom manın Güneş koşut o karakte olduğu dünyay üzerine olarak maktad ŞEH tim, uzun ve üretken bir çalışma yaşamı, İkinci Dünya Savaşı, Kore Savaşı, tutkuyla bağlı olduğu ülkesindeki gelişmelerden duyduğu kaygılar, yaşlılık döneminin getirdiği kaçınılmaz zihinsel ve fiziksel çöküş, bu yaşamı şekillendiren deneyimlerdir. Romanda olay ve yaşantılar kronolojik bir sırayla değil, aynen insan zihninin işleyişi gibi, zaman içinde ileri geri sıçramalarla verilir. Metin, anlatıcının, geçmişin maddi ve manevi kalıntıları ve çizgisellik taşımayan bölük pörçük anılardan yola çıkarak annesinin yaşamını, imgeleminde yeniden kurma çabasını kayda geçirir. ZİRVENİN İNİŞİ Anlatıcının annesi Vicdan’ın 1935 yılında bir yaz günü erkek kardeşleriyle birlikte tırmandığı Uludağ’ın zirvesinde çekilmiş gençlik fışkıran fotoğrafı, Vicdan’ın, ait olduğu kuşağın ve yaşadıkları tarihsel anın somutlaştığı simgesel bir varlığa sahiptir romanda. Bu fo toğraftaki genç Vicdan, hem kendisi hem de yaşamını adadığı genç Cumhuriyet için taşıdığı umutla parlamaktadır. Bu özel anda, Vicdan’ın kuşağı, genç Cumhuriyet’in masumiyetini, coşkusunu ve idealizmini temsil etmektedir; fotoğraf hem Vicdan hem de “diriliş mucizesini yaratan” ulusu için, zirvenin yaşandığı tarihsel bir anı yakalamıştır (281). Oysaki gerek bireyler gerekse uluslar için mutlaka dağın öteki yüzü, zirvenin inişi vardır. İnsanların gençliğin coşkusunu ve canlılığını yitirmeleri gibi ideolojiler de kan kaybeder; iniş ya da çöküş kaçınılmazdır. Sonraki yıllarda Vicdan ve kuşağı yaşlılığa doğru ilerlerken yaşadıkları hayal ve gönül kırıklıkları bu çöküşün sonuçlarıdır. Annesinin yaşamını ve kimliğini anlama çabasında, anlatıcı, bireylerin yaşamlarının asla o yaşamları çevreleyen koşullardan bağımsız düşünülemeyeceğini kavrar; bireysel hayatlar, tarihsel dönemler ve olaylarla sıkı sıkıya örülmüşlerdir. Anlatıcının farkına vardığı Öte y çek Ya sının ya farklı o anlatı m yüzyılın ğiştirm tarımsa akan n yapının bir san dal kül bırakar dan kay luklar ş Moder talist m dernite ortaya Saygılı dönüşü açısınd yani zir Güneş CUMHURİYET KİTAP SAYI 1142 CUMH