18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

T 22 ARALIK PERŞEMBE ürkçe Günlükleri FEYZA HEPÇİLİNGİRLER tan sonra açtığım televizyonda Bizim Yenge dizisinin eski bir bölümü yayımlanıyordu. Bizim yenge, kocasının kendisine eskisi kadar ilgi göstermediğinden yakınırken, inanılır gibi değil, ama şöyle diyordu: “Sen eskiden böyle miydin; altımdan girer, üstümden çıkardın.” Ataç bunu duysa ne yapardı acaba? ilbilgisiyle ilgili teknik bir konuydu. Belirtisiz ad tamlamalarında çoğullaştırma, tamlanana çoğul eki getirilerek yapılır demiştim. Örnek olarak, çoğullaştırmanın cep telefonları, su bardakları biçiminde olduğunu, cepler telefonu, sular bardakı denmediğini söylemiş, öğretmenler odası gibi birkaç örneğin bunun dışında kaldığını yazmıştım. Kadir Sinan Küçük beni, “okuru yanlış bilgilendirmek”le suçlayıp “‘Çoğul eki çoğullaştırılacak isim hangisiyse ona getirilir’ kuralını görmezden gelmenizin sebebini anlamış değilim.” deyince konu genişledi, uzadı. K. S. Küçük, “diğer okuyucuların da fikir ve değerlendirmelerine açık bir tartışma” istemişti; öyle olsun. Fazlı Aycan, “Belirtisiz ad tamlamalarında çoğullaştırmanın, tamlanana çoğul eki getirilerek yapıldığında kuşku yok: cep telefonları, su bardakları (birden çok telefon ve bardak)” dedikten sonra, tamlayanın çoğul eki aldığı belirtisiz ad tamlamalarının, “zaten çoğul ad tamlaması” değil, “öğretmenler odası (tek oda), öğretmenler kurulu (bir kurul), Kızlar Sivrisi (bir dağ)...” olduğunu söyleyerek son noktayı koysun. Çünkü ben biraz sonra yedi aydır görmediğim (yok, teknolojik olanaklar sayesinde görüyorum da dokunamıyorum, koklayamıyorum, öpemiyorum…) torunumu, karşılamaya gideceğim. Annesini, babasını da tabii. Ama beni asıl heyecanlandıran, Aras. O Aras ki bugün, annesinin ülkesine, aylardır onun da ülkesi olması için çırpındığımız Türkiye’ye, bir yabancı olarak, vizeyle girecek. D nuza ortak soyadınızı, o soyadı başlangıçta size ait olduğu için, vermeniz yasak! Kadının çocuğu doğurup kocasına armağan olarak sunması, sonra aradan çekilmesi mi gerekiyor? Çocuk üzerinde kadının hakkı yok mu? Kendi ülkesine kendi çocuğunu kabul ettirebilmek için ille de baba; yani erkek olmak mı gerekiyor? Yapılacak bir şey olmalı. 24 ARALIK CUMARTESİ Aydın Menderes ölmüş. Cenaze töreni haberini veriyor Show TV: “Mezarı hıncahınç doluydu.” diyor. Mezarlık yerine mezarı mı doldurmuş insanlar? Cenazeye yer bırakmamışlar mı? “Cenaze” dedim de… “Enkaz”ın Arapça çoğul bir sözcük olduğunu, zaten “yıkıntılar” anlamına geldiğini bilmiyor olabilirler. “Enkazlar” denmesi bu yüzden bağışlanabilir bir yanlıştır; peki, “cenaze”nin, “kefenlenip tabuta konmuş, gömülmeye hazırlanmış insan ölüsü” (TDK, Türkçe Sözlük) anlamına geldiğini de mi bilmezler? Kanal D, Van depremiyle ilgili haberleri verirken onlarca kez “Enkazların altından cenazeleri çıkarıyorlar” deyip durdu. Terkos Gölü’nde dört balıkçı kaybolduğunda da Show TV, “ilerleyen saatlerde bir kişinin daha cenazesi çıkarıldı” demedi mi? “Ceset” demekten kaçınıyorlar gibi. “Ceset” sevimsiz de “cenaze” çok mu sevimli? Ayrıca sözcükleri sevimli ya da sevimsiz olduklarına göre değil, ilettikleri anlama göre seçmek gerekmez mi? En önemlisi, doğru sözcükleri kullanmak değil mi? 25 ARALIK PAZAR Kemal Ateş’in “Edebiyatta ve Üniversitede 40 Yıl” töreni için konuşmamı hazırlarken önce Ateş’in öyküleri üzerinde durmaya niyetlenip öykü kitaplarını okudum. Benden beklenenin dilciliği hakkında bir konuşma yapmak olduğunu sezince de dil kitaplarına yöneldim. Tümünü tekrar elden ve gözden geçirdim. Öğretemediğimiz Türkçe’de Nurullah Ataç’la sıkça karşılaşınca onun imlediği yanlışların bugün yanlış bile sayılmadığını düşündüğüm kadar, Ataç bugün yaşasaydı okuduğu, duyduğu dil yanlışları karşısında ne derdi, diye düşünmekten de kendimi alamadım. Sözgelimi, Seyfettin Turhan’ın “Dost evine boş elle gitmeyi ar edinmişiz” diye yazmasını eleştirip, “‘Boş elle’ demenin ne yeri var, ‘elimiz boş’ demek dururken böyle söylemek biçimsiz olmaz mı?” diye soruyor. Hata diye bunu görüyor. O gün, konuşmamı hazırladık 23 ARALIK CUMA Aras geldi. Annesinin ülkesine bir yabancı olarak girdi gerçekten de. Pasaportunda “180 gün içinde 90 gün geçerli müteaddit giriş vizesidir” damgasıyla… Kadının bu kadar mı hükmü yok? Kendi çocuğunu, kendi ülkesine kabul ettiremeyecek mi? T.C. İçişleri Bakanlığı, çocuğu babanın malı mı saymaktadır? O çocuğu dokuz ay karnında taşıyan, doğuran, sütüyle besleyen kadın, yasa karşısında çocuğuna yabancı kalmak zorunda, öyle mi? Ey kadın dernekleri, ne diyorsunuz bu duruma? Bir yabancıyla evlenmişseniz, çocuğunuza kendi soyadınızı veremiyorsunuz, yasa karşısında artık çocuğunuz için bir yabancısınız. Eşiniz sizin soyadınızı alsa bile, çocuğu 27 ARALIK SALI En son, Burhan Günel’in Güz de Geçer (Sarissa Yayınları) ve Ahtapot (abm yayınevi) romanlarını okudum galiba. Sonra romana pek elim değmedi. Günel’in her iki romanı da gerçeklerden hareketle kurgulanmıştı. Güz de Geçer’in öyküsünü hem yaşayanlardan dinlemiş yazar hem de onlardan birinin tuttuğu günlüklerden yararlanmış. Ahtapot ise “yazarın hem tanığı hem yakınanı olduğu hem de eleştirilerde, yergilerde bulunduğu 12 Mart 1971 olgusunun içeriden bir bakışla kotarılmış ‘dönem romanı’”. Erendiz Atasü’nün Güneş Saygılı’nın Gerçek Yaşamı’nı (Everest Yayınları) okumak istiyorum sonra. Selim ileri o kadar övgüyle söz etmişti ki Atasü’nün yazarlıkta 30. yılını kutladığımız toplantıda, okumamak olmaz. Hem Erendiz’in hemen hemen her yazdığını okuyorum ben. Bu son romanı okumazsam çok ayıp! Sone Yayınları’nın imzalı kitapları var sırada. Süleyman Ekinci, Ertelenmiş Sevdalar’da 1968 70 arasında sürdürülen devrimci mücadeleyi konu edinmiş. Kitabını, “Yaşamlarında memleket sevdasını ‘ben’ olmak sevdasına yeğleyenlere” adamasından ve kitabın arka kapağında, “uzun bir yürüyüştü devrim / ölüme marşlarla gitmeyi bildik / ecelsiz düşerken toprağa / sevdayı kendimize hak görmedik / ne konuşmayı becerebildik sevgiliye / ne de ihanet ettik devrime / umudu yüreğe hapsedip / biz sevdalarımızı erteledik” demesinden rahatça anlayabiliyoruz bunu. Beytullah Özilhan’ın Koreli’si de adıyla açıklıyor konusunu. Kitabı okunmak üzere ayırırken şöyle bir karıştırmayı ihmal etmedim. Bölüm başlarına çok güzel özlü sözler alınmış. “Öfke, kafesteki özgürlüğü kısıtlanmış aslan gibidir; kafesten çıktı mı, bir daha asla kafese girmez” Victor Hugo’nun sözüymüş. “İnsan o kadar acı çeker ki tüm canlılar arasında yalnız o, gülmeyi icat etmek zorunda kalmıştır” da Nietzsche’nin. Cat Stevens’ın bir sözü de var kitapta: “İki şey aptallık belirtisidir. Söyleyeceği yerde susmak, susacağı yerde söylemek.” Koreli, Beytullah Özilhan’ın ikinci kitabı, ilk kitabının adı: Kaval. Kayboluş da Selma Özkurt’un ikinci kitabı. İlk kitabı Kâbus’ta töre cinayetlerini anlatmış, Kayboluş’ta ise annelere seslendiğine, romanı kızı Mine’ye ithaf ettiğine bakarak kadınları anlattığını tahmin ettim. Bakalım, okuyunca göreceğiz.? [email protected] [email protected] www.feyzahepcilingirler.com BULMACA Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Gül ve Telve adlı şiir kitabındaki bir şiirin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse aynı şiirden bir bölüm ve şairin adı ortaya çıkacaktır. 1 F 2 G 3 E 4 F 5 L 6 F 7 B 8 M 9 M 10 A Hazırlayan: İLKER MUMCUOĞLU 11 K 12 J 13 B 14 D 15 F 16 B 17 L 18 A 19 D 20 B K. “… Gardner” (Çıplak Ayaklı Kontes). 21 B 22 A 23 K 24 L 25 N 26 J 27 M 28 G 29 E 30 B 31 D 23 11 37 L. “Adi madeni kol düğmeleri bunları yeşilimtırak bir … ile kirletirdi.” (A. Ş. Hisar). 32 B 33 D 34 F 35 E 36 A 37 K 38 I 39 H 40 C 41 C 42 C 43 H 44 H 45 B 46 C 47 C 48 E 49 C 50 F 80 17 24 5 M. “Artık söylemekte bir mahzur olmadığından gizlemek …” (R. H. Karay). 51 B 52 B 53 M 54 I 55 A 56 C 57 J 58 O 59 O 60 O 61 E 62 E 63 J 64 I 65 I 66 C 67 C 68 E 69 B 70 C 8 27 53 9 N. Bir nota. Tanımlar ve sözcükleriniz: A. “Ben … doğdum” (Ömer Seyfettin). 71 F 72 B 73 A 74 D 75 F 76 A 77 F 78 B 79 N 80 L 81 B 82 G 18 76 22 55 73 36 10 B. Yılmaz Karakoyunlu’nun bir romanı. 24 79 yöneten, çevirmen, edebiyat eleştirmeni ve yayımcı). 82 28 2 H. Demiryolu. O. “Güneşin ateşinden yüryüzünde karası da denizi de … tütüyordu.” (Halikarnas Balıkçısı). 21 78 30 45 51 20 69 13 19 14 33 74 31 E. “Ben Ruhi Bey …” (Edip Cansever’in şiiri). 58 59 60 16 81 7 72 52 32 C. Gerektiği gibi, gerektiğince, hakkını vererek. 42 44 39 61 62 68 48 29 3 35 F. Ali Bey’in, Moliere’den uyarladığı bir oyunu. 1141. sayının çözümü: A. İSMET AY, B. I. “… Zamanı” (İnci Aral’ın bir öykü kitabı). 38 65 54 64 J. Sinan Çetin’in bir filmi. 41 46 70 40 49 67 47 66 42 D. “Celal …” (19861993 arası Cumhuriyet gazetesinin kültür servisini ve Cumhuriyet Kitap’ı 1 6 50 34 75 G. Kusma. 71 15 4 77 56 63 26 57 12 5 REGGAE, C. FAKE, D. AĞZI ÇİÇEKLİ ADAM, E. NUR BULUM, F. YURTTAŞ KANE, G. ICIĞI, H. LUCKY LUKE, I. DOĞABİLİMCİ, J. IRMAK, K. ZENC. Metin: “gideceğim kimse anlamadan bir şey uzun yolculuklara çıkacağım yetecek ufukta bıraktığım çizgiler” CUMHURİYET KİTAP SAYI 1142 OCAK 2012 ? SAYFA 35
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle