Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mehmet Eroğlu ile Fay Kırığı üçlemesinin ikinci kitabı ‘Emine’yi konuştuk ‘Roman önemli bir toplumsal eylem fırsatıdır’ Sayısı on ikiyi bulan romanlarında hem sınıfsal hem toplumsal sorunları yazdıklarının odağına yerleştiren bir yazar Mehmet Eroğlu. Edebiyat serüveni oldukça olaylı başladı onun. 12 Mart döneminde hapis ve sürgün cezasına mahkum edildiğinden yapıtları, ödül kazanmasına rağmen yasaklandı, basımları yıllarca engellendi. 68 kuşağı, 12 Eylül sonrası yaşananlar, baskıcı erk mağduru toplumun öyküleri donattı Eroğlu’nun kalemini. Hep insanı öne aldı, almaya devam ediyor ve edecek. “Fay Kırığı” üçlemesinin ikinci kitabı Emine‘yi yayımlayan Eroğlu ile kitabını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR akın tarih boyunca yapıtlarınız bireylerde ve iktidarlardaki olumsuz değişime, dönüşüme ayna tuttu hep. Çiçek böcekten mütevellit olmadı hiç... Olmadı, bundan sonra da olmaz. Romanda çiçek böcekten, Doğu ile ilgili masallardan, oryantalist yaklaşımlardan, günün modalarından uzak dururum. Romancının ilk görevi insanı, insanda saklı olan gerçeği bulup çıkarmak, altını çizmek ve onu hayatın gerçeği kılmaktır. Stendhal, “Roman dediğin, bir uzun yol üzerinde dolaştırılan bir aynadır,” derken aynayı tutan kişinin belirleyiciliğini de işaret eder. Bu açıdan roman, diğer tanımlarının yanı sıra önemli bir toplumsal eylem fırsatıdır aynı zamanda. Kalıcı olan tüm romanlar insanı araştırırken bir yandan da toplumsal meseleleri tartışır ve yansıtırlar, mutlaka felsefi bir özleri vardır. Aklınıza gelen büyük romanları alt alta yazın; söylediklerimin doğrulandığını göreceksiniz. Emine ne anlatıyor? Kendi dünyamıza ait olmayan birisini inançlarımızdan, yaşam tarzımızdan, hatta geleceğimizden vazgeçmek pahasına seversek ne olur? Farklı hayat tarzlarından gelen Mehmet ve Emine kendilerine yeni bir dünya yaratabilecekler mi, yoksa iki yalnızlık daha büyük bir yalnızlığa tutsak mı olacaklar? Roman bu sorulara cevap arıyor diyebiliriz. Tabii bir diğer izlek de Müslüman hareketin kapitalizmle ilişkilerinin irdelenmesi. Yeni romanınız Emine’de de eleştirel bir yaklaşımla günümüz insanları ve sorunlarını bireyin durumunu sunuyor okurlara. Ben romanı insan odaklı olarak görürüm ve insanı hem kendi bireyselliğinin hem de yaşadığı toplumun içinde, toplumsal kanaviçenin önünde ele alıp aksettirmeye çalışırım. Toplumun trajedilerinden, sorunlarından etkilenmiş bireyleri ve onların yazgılarını yazmak aynı zamanda toplumu da anlatmaktır. Fakat şunu özellikle belirtmek isterim; Emine siyasi bir roman değildir. Odağında çaresiz iki insan var sadece. Roman öncelikle “iki insana” odaklanıyor. Katmanlı ele alıyorsunuz romanlarınızı... Altı çizilen cümlelerinizin sıklığı hakkında neler söyleyeceksiniz? Bu tarz SAYFA 8 29 EYLÜL Y yazmanın bir nedeni var mı? Aforizmaları andıran cümleler yazdığım söylenir. Hatta yazdığım romanlardan ayıklanan cümlelerle geçen yıl Edebi Aforizmalar adı altında bir kitap da yayımlandı. Aforizmalar bana sorarsanız, yazarın ustalığını ve zekâsını yansıtan deyişlerdir. Ancak bu cümleler bir üslup öğesi değildir, önemli bir kısmı bireyi, nesneleri ve durumları daha iyi kavramaya yönelik tespitlerdir. Aslında yazarken ekonomi de sağlarlar çünkü iyi aforizma bir ya da iki cümleyle bir paragraflık durumu anlatabilmektir. Tıpkı Tolstoy, Dostoyevski, Victor Hugo, Stendhal, Conrad gibi... Onlar ne yaptılarsa ben de onu yapmaya çalışıyorum.. Yazılanlara bakınca akla şöyle bir soru geliyor: Sizce Batı bizden nasıl romanlar bekliyor? İyi bir soru. Batı, Türkiye’yi algıladığı biçime, gördüğü fotoğrafa uygun bir edebiyat istiyor. Doğu’ya özgü, masalsı öyküler anlatan, folklorik özellikler taşıyan romanlar peşindeler. Tabii buna son zamanlarda etnisite teması da katıldı. Roman artık Batı’da pazarlanabilir bir meta haline geldiği için pazara, yani talebe uygun mal üretecek yazarlar da arttı. Ama bunun için bir bedel ödemek zorundayız, tercüme edilmenin şartnamesi açık; yazdıklarınızda toplumsallığı olan insan olmamalı, yazarken oryantalizmi unutmayın! Batı, Afrika’ya dünyanın hayvanat bahçesi diye bakar, bize de masalsı bir doğu ülkesinin insanları olarak bakıyor. ‘AŞK, İNANÇTAN BÜYÜK MÜDÜR?’ Yeni romanınız Emine’de aşkın ayrı uçları nasıl buluşturduğunu, hatta bileştirdiğini okuyoruz. Türbanlı bir genç kız ile dinle neredeyse hiç alakası olmayan bir adamın farklı ritimde seyreden aşkına odaklanıyoruz ilk kertede... Roman alçak sesle de olsa, şu soruyu soruyor: “Aşk, inançtan büyük müdür?” Yalnızlıklarından kurtulmak için yan yana gelen iki kişi, Emine ve Mehmet’i kastediyorum, daha büyük bir yalnızlık mı üretir, yoksa yalnızlıklarından kurtulabilirler mi? Bunu tartışıyor roman. Romanın irdelediği bir başka konu da Müslümanlık, liberal kapitalistlerin, yani zenginlerin elindeki bir silah olmaktan kurtarılabilir mi? Diğer dinlerle kıyaslandığında Müslümanlık kutsallığından çok önerdiği sosyal düzenlemelerle öne çıkıyor. Böyle bir din, dayatıldığı gibi zenginlerden mi yana? Emine’de olmadığına ilişkin tezlere vurgu var. Peygamber düsturu deyip ticaretin adeta İslamın şartlarından biri addedilir olması da imleniyor romanda... Evet, bizlere Müslümanlık diye dayatılan öğretinin, aslında dinlerin o saf niteliğini yansıtmadığını söylüyorum ro manda. Hasan Hoca karakteri de hem Türkiye’de hem dünyada bu düşünceyi pek çok kez dillendirmiş olan pek çok kişiden oluşmuş bir roman kişisi mesela. Hiç kimse masum değil, hangi saftan bakılırsa bakılsın kimse masum değil! Ne Mehmet ne Emine ne de diğerleri... Herkesin kendince ve hayli bencilce gerekçeleri var. Din ise büyük kısmının en yetkin referansı. Bu bağlamda bambaşka dünyaların işbirliği de Mehmet ile Emine’nin hikâyesi. Değil. Sonra işbirliği dediniz doğru. Farklı dünyaların iç içe girmeleri, çarpışmaları, çatışmaları, hesapları, iki yüzlülükleri... Romanın adı Emine olsa da olaylar Mehmet’in etrafında dönüyor, odaktaki kişi o. Mehmet, üçlemenin adını taşıyan ilk romanında aslında gününü kurtarmaya çalışan, eline geçen fırsatı değerlendirmeye çalışan birisi olarak karşımıza çıkmıştı. Ama bu romanda giderek, uzun zaman önce kaybettiği özünü, daha doğrusu vicdanını arayışa yöneliyor. Vicdanını arkadaşlarında arıyor ve Hasan Hoca’nın sözlerinde buluyor Mehmet. ‘EMİNE FARKLI, EMİNE MASUM’ Bunalmış değil mi Mehmet? Bunaltan yeterince karakter var etrafında, ayrıca yaşadıklarını düşünürseniz ona hak verirsiniz. Pek bir işlevi olmasa da Simin mesela, cangıldaki en vahşi metafor maşallah! Sinsi, tatminsiz, Mehmet gibi gayet kontrollü bir adamı bile çileden çıkarabilir her an ama o da Emine’nin masumiyetine ayna tutan, gören bir hedonist. Ayrıca oldukça mücadeleci bir karakter. Müslüman burjuvazi karşısında yenilen tarafı temsil ediyor diyebiliriz. Emine, Mehmet’in aşkı yeniden keşfi mi? Bence insan bir kere aşık olursa bir daha aşık olmaya kalkışmaz. Ama Mehmet daha önce de Aslı’ya aşık olmuş... Aşkı Aslı’da yaşamış, Emine’de ise sevgiyi tanıyor. İkisi arasında çok fark var. “İnsan iki türlü sever; ya kendisi için, kendini öne koyarak, benmerkezci olarak sever ya da karşısındakini onun için” diyor. Emine, Mehmet’i onun için seviyor ama Mehmet Emine’yi kendisi için seviyor. Seviyor ama soruları var... Onun dünyasında ki bu dünyaya ne kadar onlarla çalışıyor olursa olsun yabancı Mehmet barınamayacağından korkuyor. Farklılıklar daha da büyürse diye kaygılanıyor. Onun için Emine’yi daha fazla tanımaya hem can atıyor hem korkuyor. Peki neden en çok Emine’yi seviyor? Belki de onu inciten kadınlardan farklı olduğu için ama en çok masumiyetini seviyor. Ayrıca sevgi için bir neden aranmaz. Gerçek sevgi nedensizdir her zaman. ‘DİN, EMİNE’NİN KABUĞU’ Din, Emine’nin zorda kaldığında hemen sığınıverdiği bir kabuk gibi... Evet. Hayalleri var ama... Emine derinleşememiş bir kadın. Üç kardeş arasında belki en masumu ama en az içerikli olanı da. Babası, abisi başta olmak üzere ¥ ¥ çer bir Öyl ne abla arasınd rı daha nın iste gönüllü Gerçi M baskı a verdiği ve kulla zaman Kad sahip? Kay belki o sonra u ve sana rine İst kurmuş zamand le baba para. Ç rayla ge ğinin en mek. A Öyle bi evladı d daha do ‘ROM OLAR Rom yaklaşıy Rom koymuy olarak met ile çatışma kurguy Emine gibi de eşarba İçerde lardan bir mü lı olup izlekte. Tür laşımı d Biz ünivers dık dah nıfsal b ların ço ruyor. B yoksul olarak Türban asıl sor dinin ş le diyor tünmek dikte e yor ve ekliyor Mehmet Eroğlu, yeni romanı Emine’de türbanlı bir genç kız ile dinle neredeyse hiç alakası olmayan bir adamın farklı ritimde seyreden aşkına odaklanıyor. ‘BUG LİBE OLAR Din dini na yerde s Hasan san yak ise Müs lah emr Şöy edebiya eğer sa içinde d dıysa sa medilir yaratm da dind Dindar Bugü 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1128 CUMH