23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D eğinmeler MUSTAFA ŞER F ONARAN Mektuplaşmalar sidir. Bu yazının konusu “mektuplaşmalar” olduğu için anıların kendini aklama çabası olduğu alışkanlığına değinmek istemiyorum. “51 Tevkifatı”nın “Sansaryan Han” bölümü ile “Harbiye Hapishanesi” bölümü de var. Kemal Bekir “Hücre 1952” ile Sansaryan Han’daki yitik zamanı romanlaştırmış, 1998 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanmıştı. Orhan Suda mektuplaşmalara “Kısacık” bir önsözle girişiyor: “Halim Spatar 1952’de Harbiye Askeri Cezaevi’nde tanıdığım, beraber oluşturduğumuz altmış yıllık bir arkadaşlığın/ dostluğun umut dolu, daima güven verici, en zor şartlarda bile gülümseyen simgesidir. Halim hapishanede fesleğen yetiştirendir.” Halim Spatar, Halim Benek adıyla tanıdığım yeniyetmelik yıllarımızdan bu yana arkadaşımdır. Arkadaşlığımız İzmir’de “Fikirler” dergisi çevresinde başladı. O hep kendinden vermesini bilen yüce günüllü bir insandı. Yaşadığımız zamanın kesişme noktalarında Orhan Suda ile hiç birlikte olmadık. Lütfi Ay’la yakınlığı olduğu söylenirdi. Aramızda hep adı geçerdi. “51 Tevkifatı” ile çektiği çilelerden sonra Türkiye’de yaşamanın ne denli güç olduğunu anladığı için 1978’de Fransa’ya gitti, 1983’te BBC Türkçe bölümünde program yardımcısı oldu. İzmir’deki yeniyetmelik yıllarımızdan sonra Halim Spatar’la İstanbul Tıp Fakültesi’nde birlikteydik. Kimi olaylar insanın yazgısını değiştiriyor. O, hüküm giyip de tıbbiyeden kaydı silinmeseydi büyük bir hekim olabilirdi. lendirdiği mektuplar bunlar (Orhan SudaHalim Spatar MEKTUPLAR, Yurtdışındanİstanbul’dan, Literatür Yayınları 2011). Bu mektuplar son elli yıllık toplumsal çalkantıları içtenlikle, acı bir gülümsemeyle anlatıyor. İNSAN GERÇEĞİ Orhan Suda’nın anılarında bir fotoğraf var: Yurda dönme yasağının kaldırılması, arkadaşların birbirine kavuşması onuruna 30 Eylül 1991’de Kumkapı Hoş Seda Restoran’da bir yemek verilmiş. O yemekte Ataol Behramoğlu da var. Demek o da kendi sürgününden yurda dönenler arasında. İnsanın kurtuluşunu toplumsal gerçekçilikte arayanların çektiği çile, “80 Darbesi” yönetiminde dayanılmaz acılarla sürüp gitmektedir. Çok sesli demokrasi aldatmacasında toplumcuların çektiği çile tarihe ders olacak mıdır? Hukuk hocası Faruk Erem’in ünlü sözüdür: “Suçu kazı, altından insan çıkar.” Kendilerini pek önemseyen birtakım acınası insanlar acımasız bir davranış içinde olabiliyor. Halim Spatar Mamak Cezaevi’ndeki acımasız insanların da tanığıdır. İlhan Erdost’un Mamak’a götürülürken Reo içinde döve döve öldürülmesi de unutulmasın. Gülten Akın’ın dizelerini anımsamak gerek: “Zalimin gecesi mazlumun gecesiyle birdir Ve daha uzundur zulme karar verenin gecesi Çünkü acıların, çığlıkların, kargışların sesi İğne deliğinden geçeğen olur Dokuna dokuna kıyıcıya cellada Varır sebebin kapısında durur.” İKİ OZANIN ŞİİR DÜNYASI Ataol Behramoğlu ile Metin Demirtaş’ın mektuplaşmaları, şiiri yorumlamanın özel dünyasını yansıtıyor. Onlar da tutuklu kalmanın çilesini çekenlerden. Ataol Behramoğlu “Barış Davası”ndan, Metin Demirtaş “Che” şiiri yüzünden az çile çekmedi. Şiir yazmanın da, şiir üzerine söyleşmenin de iyileştiren bir gücü var. Mektuplarda önyargısız bir içtenlikle şiir serüvenindeki yorgunluğa bakılıyor (ŞİİRİN KANADINA MEKTUPLAR, 19701995, Evrensel Basım Yayın, 2011). Suda ile Spatar’ın mektupları, yanıtı erken verilmiş gibi, arka arkaya sıralanmış. Behramoğlu ile Demirtaş’ın mektupları ayrı bölümler halinde düzenlenmiş. Sayfaları çevirip yanıtı aramak gerekiyor. Bu mektuplar bir edebiyat ortamı oluşturuyor. Şiir yazma, yayımlatma, değerlendirme coşkusu, dergi çıkarma hazırlıkları, edebiyat çevrelerindeki çatışmalar bu 25 yıllık mektuplaşmalarda geniş bir edebiyat ortamının sorunlarını yansıtıyor. Orhan Suda ve Halim Spatar B ir zamanlar mektuplaşma alışkanlığı törensel bir anlam taşıyordu. Hele el yazısı, mektuba ayrı bir kişilik kazandırırdı. Elle beyin arasında gizli bir akım varmış gibi, insanın iç aydınlığı mektuplara yansırdı. O alışkanlık unutulunca mektuplaşmanın da anlamı kalmadı. Bilgisayar ortamında aynı içtenliği, gizli yakınlaşmaları anlatmak o kadar kolay değil. MİLİTAN, Ataol Behramoğlu ile kardeşi Nihat Behram’ın kurucusu olduğu, 1 Ocak 1975 1 Haziran 1976 tarihleri arasında 18 sayı çıkan, “HALKIN DOSTLARI” dergisinin yaşattığı sorunları, “gücünün daha çok bilincinde sürdürmek üzere” toplumcu sanatkültür anlayışının kavgasını vermek için yayımlanan bir dergiydi. Mektuplaşmalarda dergi hazırlığına nasıl giriştiklerinin, baskı dönemleriyle nasıl savaşacaklarının, ne gibi engelleri aşacaklarının öyküsü de var. Behramoğlu nasıl bir hazırlık içinde olduğunun, Demirtaş nasıl borç bulacağının telaşı içindedir. Kuşkusuz Ataol Behramoğlu ile Metin Demirtaş “Yeni Toplumcu” anlayışa değişik bir duyarlık kazandıkları için “Kırk Kuşağı Toplumcuları”ndan ayrılan ozanlardır. “Şiirin Kanadına Mektuplar” edebiyat ortamını değerlendirirken kendi şiir serüvenlerinin ödeşmesini de yapıyor. Metin Demirtaş “Che” şiirini nasıl yazdığını şöyle anlatıyor: “Che Guevara şiirimi yazdığımda (ki bu şiirimin esinlerinin altında Caracas valisinin oğlu Jose Manuel’in genç yaşlarda ölümü olayından esinlenmeler de vardır) yeterli ve donanımlı bir sol kültürüm yoktu. Bugün de öyle. Ama taa çocukluğumuzda, ilkokulda (1948’ler) Kurtuluş Savaşı gazilerini sınıfta okul sıralarında dinlemiş olmaktan gelen saldırgana karşı önceden edinilmiş hazır bir bilinç vardı. Bu şiir benim yüreğimden ve bu bilinçten fışkırmıştır.” Öğretilmiş bilgiler biraz eğretidir. Yaşamanın içinden geçmek gerekir. “Yeni Toplumcular’ın duyarlığını Metin Demirtaş’ın şu sözlerinde aramalıyız: “Yediğim ekmeğe sinmiş alın teriyle hep bir ödeşme duygusu vardır bende. Okuyanı esinletecek, değiştirecek bir şeyler söyleme kaygısı.” AYRINTILARIN İZİNDE Türkiye’nin son 60 yıllık çalkantılı toplumunda Orhan Suda ile Halim Spatar’ın, Ataol Behramoğlu ile Metin Demirtaş’ın mektuplaşmaları nice gizli gerçeği öğretiyor bize. Askeri Tıbbıye öğrencisi olmam, Ferda Güley gibi sınıf subayımız bir koruyucunun, “Şerif Usta’nın oğlu” diye yakınlığını kazanmam, bu çalkantının dışında kalmamı kolaylaştırmış olabilir. Ama yaşamanın anlamı insanın kurtuluşu için savaşım vermektir. Belki insana düşman olanlar bile böyle bir aldanışın içindedir. Yaşadığımız toplumun geçirdiği çalkantılı evreleri bu mektuplardan öğrenmek daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Çünkü mektuplar her zaman içtenliklidir. Acılarına katlanarak zamana dayanan, kendini acılarda sınayan o insanlar, özel çıkarları için yaşamadı. İnsanın kurtuluşunu dar zamanların gerçeğinde aradı. Günün birinde yayımlanabileceği umudu taşımadığı için, aldırmazlığın getirdiği bir coşkuyla yazılmış mektuplardır bunlar. Bu mektupları yazarlar da katı, acımasız kişiler değil, tam tersine, içtenlikli birer gönül insanıdır. Ataol Behramoğlu gibi savaşımcı bir ozanın, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi bir ozanın dinginliğine sığındığı görülebilir. Yaşamın gizleri ayrıntılardadır. Bu mektuplaşmalar o ayrıntıları gösteriyor bize. Şöyle bir değinmek yetmez ama, gerisi okurların düşlem gücünde yaşamalı... Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Ateşlediği sigarasını değdirip mektubun bir köşesini dağlayan âşık bile sözcüklere sığdıramadığı duygularını kâğıdın yanık ucuyla anlatmaya çalışır. Ama kişilikli yazının sayfada duruşu insanı ayrıca etkiler. Mektuplaşmalarda daha içten bir ortam oluşur. Yakın arkadaşlar, yazgılarının onları sürüklediği sorunları birlikte yaşamış, nice sorunları birlikte göğüslemişlerdir. Geçen zamanı anımsamanın üzgünlüğü olsa bile arkadaş mektupları aydınlığa açılan bir penceredir. “51 TEVKİFATI” Denemelerini mektup halinde yazmayı biçem özelliği edinen yazarlar var. Rilke’nin “Genç Bir Şaire Mektuplar”ı, Ataç’ın “Okuruma Mektuplar”ı, Memet Fuat’ın “Yaşlı Bir Ozana Mektuplar”ı öncelikle anımsanması gereken çalışmalardır. Böyle bir yöntem daha içten olmayı sağlayabilir. Ama konumuz bu değil. Mektuplardaki içtenliğin bir biçem özelliği olması da ayrı bir konu. Mektuplaşmalar üzerine yazmayı düşünürken Orhan SudaHalim Spatar’ın mektuplaşmasıyla Ataol BehramoğluMetin Demirtaş mektuplaşmalarının kitaba dönüşmesinden, bu mektupların ortak özelliğinde söz açmak istiyorum. Önce Orhan Suda ile Halim Spatar’ı tanıtmalıyım. Orhan Suda anılarının bir yerinde Halim Spatar için diyor ki (BİR ÖMRÜN KIYILARINDA, Literatür Yayınları, 2004): “Bu Halim Spatar: İşlek ve çok güzel bir el yazısıyla kaleme aldığı mektuplarında ince bir duyarlığı işliyor.” “51 Tevkifatı” olaylarında Orhan Suda Devlet Konservatuvarı’nda tiyatro öğrenciSAYFA 22 29 EYLÜL Ataol Behramoğlu ile Metin Demirtaş’ın mektuplaşmaları, şiiri yorumlamanın özel dünyasını yansıtıyor. Halim Spatar “80 Darbesi”nin de kurbanları arasındaydı. Evlat acısı gördü. Kendini çalışmaya vererek iyileştirdi. Zor günlerinde bile iyimserlikti kendine güç veren. Orhan Suda ile mektuplaşmaları 1983 yılından başlar, 2003 yılına dek 20 yıl sürer. Bu haberleşme bir süre “internet mektuplaşmaları”na dönüşür. Bunca acının insana kazandırdığı bir deneyim var. Artık yaşamaya at gözlükleriyle bakmamak gerektiğine inanan insanların, geçen zamanı yürek dinginliğiyle değer2011 Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1128
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle