Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Alain Badiou ve Nicolas Truong’dan ‘Aşka Övgü’ Aşkın savunması Değerlerin ya da güdülerin aracısı mı aşk? Kendi başına buyruk yapısıyla ikinci kez soyutladığımızda aşk değerlerden ya da güdülerden ne denli etkilenir? Tamamen kişisel deneyimlerle sınırlıyken neden bütün insanları ilgilendirir? Bunlar Nicolas Truong ve Alain Badiou’nun Aşka Övgü başlıklı söyleşi kitabından türeyen sorular. Kitapta, okuru tam da istediği gibi felsefesinin temel ilkeleri içinden bakmasını dolayısıyla yazmasını sağlayan bir üslup var. Kendinden önce kurumsallaşan saptamaları yeniden çevrimiçine sokarak bilim, sanat, siyaset ve aşk dörtlüsüyle eleştirip değerlendiriyor. Ë Fadime USLU oplum üzerinde hâkimiyet kuran güçleri belirleyen reklam şirketleri ve ona bağlı kanallar en etkili iktidar bugün. Siyasetten sanata, özel yaşamdan beğeni düzeyine asıl belirleyici güç, reklam şirketleri. Onlar sloganlarıyla modern insanlara korkularını unutturacak konforlu hayatın yöntemlerini söylüyor. İnternet, sosyal medya siteleriyle insanların izlendiğinin üstünü örtecek izleme alışkanlığını pekiştiriyor. Toplum psikolojisi, söylem analizi, kültür eleştirisi için zengin veriler ortaya koyarken adeta bir refleks niteliğinde birbirine benzeyen yaşam modelleri üretiyor sistem. Var oluşu en yoğun hissettiren, insanı özgün doğasıyla yüzleştiren en temel olgu aşkı bile kuşatıp kontrol altına alıyor. “SIFIR RİSKLİ AŞK” Rimbaud, 1873’te yayımlanan Cehennem’de Bir Mevsim adlı kitabında “Aşkı yeniden icat etmeli” dediğinde de kuşkusuz aşk, görünürde günümüzden farklı ama temelde aynı kaptan beslenen düşünce tarafından yönlendirilmeye çalışılıyordu. Aşkın düşünsel tasarımını yapan ideologların ve kurgu yazarlarının onu daha çok dinle, ahlak anlayışıyla ya da cinsellikle birlikte konumlandırdığını görüyoruz. Aşka Övgü’nün sunuş metninde ise “Düşüncenin aşk kaynaklı çaprazlarından asla ayrılamayacağını” belirten Alain Badiou’nun sözleri, Witold Gombrowicz’in “cinsellikten arınmış bir düşünceye güvenmiyorum” diyerek açıkladığı görüşünü hatırlatıyor. Gombrowicz, 1956’da yayımlanan Pornografi başlıklı kitabının önsözünde “Hegel’in Mantık’ı ya da Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi” henüz zihinde şekillenirken yazarların kendi gövdeleriyle bir mesafe aldığını ve saf bilincin kavranır hale gelir gelmez yeniden gövdenin, cinsiyetin, Eros’un içine sokulmak zorunda olduğunu ileri sürmüştü. Badiou, aşkla yoğrulmamış bir gövdeden üreyecek düşünceye karşı mesafesini açıklıyor yazısında. Platon’dan hareketle “İşe aşkla başlamayan, felsefenin ne olduğunu bilemez” (s.12) sözleriyle övgüsünü yaptığı olguyu açıklayan serüveni işaret ediyor. Felsefeci yazar Badiou, aşkı günümüzde tehdit eden unsurları etraflıca sorguluyor önce, daha sonra felsefecilerin aşka yaklaşımlarını masaya yatırıyor. İnternet sosyal medya siteleri kanalıyla insan ilişkilerini örgütlerken arkadaşlığı da aşkı da, dolayısıyla Rimbaud’nun sözünü de bambaşka bir biçimde yorumladı. Kişileri, karşılaşmasız, ortak beğeni ilişkilerinde buluşturan ortamda üyeleSAYFA 14 29 EYLÜL T rine yaşaması vaat edilen Badiou’nun ifadesiyle “sıfır riskli aşk” bu. Tanışma siteleri, kişileri aşkın gerilimlerinden, olası risklerinden korumayı hedefliyor. Bilgisayar başındaki kişinin özelliklerine, beğeni düzeyine uygun adayları seçmesi için neredeyse binlerce seçenek sunuyor. Rastlantının içinde gizlenen riskleri en aza indirmeyi hedefleyen sadece bu yöntem bile denetimi sistemin eline veriyor. Kişisel güvenliği esas alan programlar “varoluş şiiri”nin önüne bir engel olarak çıkarken “aşkın genele yayılmış bir zevk türünden başka bir şey olmadığının söylenmesine yol açıyor” diyor yazar (s. 16). Badiou’yla söyleşiyi gerçekleştiren felsefeci Nicolas Truong, ekonomik düzenin uyguladığı politikanın kişi üzerindeki etkilerini bağdaştırarak sorunu temellendiren nedenleri açması için olanak sağlıyor yazara. Batı’nın yayılmacı anlayışına hizmet eden ve bunu kendi toplumuna yasallaştırma yollarından biri olan “sıfır ölümlü savaş” propagandasıyla “sıfır riskli aşk”ın birbiri içindeki yeri yorumlanıyor. Özgürlüğü seçeneklerle kısıtlanırken birey özgürlüğünün hiçbir şekilde kısıtlanamayacağını savunan görüşün, liberal aşk anlayışıyla bağına değinip felsefedeki aşkı ele alıyor yazar. Platon, Lacan ve Levinas üzerinde durup onların bu konudaki görüşlerini tartışıyor Badiou. Dilimize henüz çevrilmeyen Aude Lancelin’le Marie Lemonnier’in kaleme aldığı Sokrates’ten Simone de Beauvoir’a Sevmek başlıklı kitaptan hareketle felsefecilerin birbirine taban tabana zıt fikirlerde olduklarını örnekler vererek belirtiyor. Aşkı insan türünün devam etmesini sağlayan bir tutku olarak gören, bu duyguyu yaşayan kadını “asla bağışlamayacağını” söyleyen Schopenhauer’la Kierkegarard’ı karşı karşıya getiriyor. Yaşamın evreleriyle aşkın yaşanma durumunu tanımladıktan sonra aşkta dönüşümün gerçekleşebileceğini, kişiye karşı duyulan aşkın biçim değiştirip Tanrısal kökenlerine varılabileceğini savunuyor Kierkegarard. Kaynağını aşktan alan tanrıbilimsel savunmanın“kendini adama”, “kendini ötekinin yararına unutma” deneyimine karşı atak olarak bireyin kendi arzusunu öngören cinsellikten ibaret bir aşk anlayışı çıkıyor karşımıza. Bu noktada Lacan giriyor devreye. Onun çok tartışılan “cinsel ilişki yoktur” ifadesinde saklanan aşkı gösteriyor: “Cinsellikte cinsel ilişki yoksa, aşk cinsel ilişki eksikliği gideren şeydir” (s. 24). Badiou, kusursuz bir felsefe eleştirisinde olması gerektiği gibi görüşün içinde yer alan ikircilliklere doğru dikkatini yöneltip onun ayrışan yönelişlerinde ortaya çıkan öteki görüşlerden destek alıyor. Örneğin Lacan’ın çelişkisini Simon de Beauvoir’ın İkinci Cins eserinden Kitaba dinamik yapısını kazandıran Badiou’nun (yukarıda) dili kadar Truong’nun gözü pek soruları. bölüm alıntılarıyla birlikte ele alıyor. Bunu yaparken okuruna hissettiği boşluk duygusunu kapatacak kendi görüşlerine de yer veriyor. AŞK OYUNU Alain Bodiou, felsefeci kimliğinin yanında roman ve oyun yazarı. Aşka Övgü, halka açık bir söyleşinin kitaplaşmış hali. Kitap iki oyuncunun; bilgin, sanatçı, militan ve âşık bir filozofla ona konuşma imkânı sunan yardımcı oyuncunun bilim, sanat, politika çerçevesinde aşkı anlatan diyaloglardan ibaret bir kurgudan farksız. İzlenildiğini bilerek dinleyicilerinin, ikinci aşamada ise okurunun ilgisini sürekli canlı tutan bir yapısı var. Nicolas Truong geçmişinde oyunculuk da yapan yazarın tiyatro aşkına değinip “Yeniden oyunculuğa soyunmak istiyor da olabilirsiniz” diyor söyleşinin ilerleyen bölümlerinde. Buna karşılık yazarın yanıtı şu oluyor: “Biliyorsunuz ki her felsefeci bir oyuncudur, isterse oyuna ve taklide düşman olsun. Değil mi ki Yunan atalarımızdan beri, halka konuşuyoruz. O halde, felsefede her zaman bir kendini sergileme olmuştur”(s. 70). Bu kendini sergilemede Sokrates’in üslubunu hatırlatıp onu kendince yorumluyor. Badiou, altı bölümden ibaret kitabının üçüncü bölümünde sevgililerin yaşamında karşılığını bulan aşkın saf durumunu çözümlemeye girişiyor. Kendi deneyimleriyle ve aşkın saf varlığındaki meseleleriyle süre ve süreç sorunlarıyla ilgileniyor. Mitolojide ve edebiyatta varlığını çeşitli biçimlerde ifade eden aşkı, yine günümüz anlayışına uzantılarıyla açıyor. “Aşk üstüne bugün de hâlâ çok yaygın olan ve bir şekilde aşkı karşılaşmada harcayan romantik bir anlayış olduğunu düşünüyorum” diyor yazar ve şöyle devam ediyor: “Aşk şu haliyle dünyada karşılaşmada, büyülü bir dışsallık anında yakılıp kül ediliyor, tüketiliyor, harcanıyor. Orada mucize gibi bir şey oluyor, varlık yoğunlaşıyor, özneyle nesnenin birbirine karıştığı bir karşılaşma meydana geliyor. Ama olaylar böyle geliştiğinde, karşımızdaki ‘İki’nin sahnesi’ değil, ‘Bir’in sahnesi’ olur. Özneyle nesnenin birbirine karıştığı aşk anlayışı şudur: İki sevgili karşılaşır ve dünyaya karşı Bir’in kahramanlığı olarak adlandırılabilecek bir şey meydana gelir (…) Bu köktenci romantik anlayıştır ve bence bu kabul edilmemelidir. Olağanüstü bir sanatsal güzelliği olsa da, bence varoluş açısından ciddi sakıncaları vardır” (s. 3233). Badiou, aşkın kendisine göre ne olmadığını anlattıktan sonra onun ne olduğunu söylüyor: “Önceden kestirilemeyecek, dünyanın yasalarına göre hesaplanmayacak bir olaydır o. Karşılaşmanın ayarlanması hiçbir şekilde sağlanamaz önceden uzun uzun chat’leşilse bile (…), çünkü insanlar birbirlerini gördükleri anda birbirlerini görmüş olur, bu değiştirilemez!” Ama aşk karşılaşmaya indirgenemez, çünkü o bir kurma işidir (…) Şöyle diyelim: Aşk inatçı bir serüvendir. Serüven dolu tarafı gereklidir gerekli olmasına ama inat da gerekir. Karşımıza çıkan ilk engelde, ilk ciddi görüş ayrılığında, ilk sıkıntılarda vazgeçmek aşkın bozulmuş halini yansıtır. Gerçek aşk uzamın, dünyanın ve zamanın yarattığı engelleri kalıcı bir biçimde, kimi zaman acı çekerek alt eden aşktır” (s. 33). Aşkın gerçekliği bulma yöntemi olduğuna inanan Badiou, bunu “Aşkın Gerçekliği” başlıklı bölümde değerlendiriyor. Sevgililerin birbirine duyduğu aşkı ilan etmesinin cinsellik dışındaki temel gerekçesini, aşk duygusunun evlilikteki halini, çocukla olan ilişkisini irdeliyor. Aşkın siyasetle benzeşen yönlerini, komünist siyasetle sıcak ilişkisini “Aşkla siyaset”; sanatla bağını ise “Aşkla sanat” başlığı altında değinmelerle aktarıyor. Kitaba dinamik yapısını kazandıran Badiou’nun dili kadar Truong’nun gözü pek soruları. Kimi zaman sorularında yanıta yönelik güdümlü bir ton hissedilse de sohbetin derin bir kanala açılmasını etkileyip konunun akıcı bir biçimde ilerlemesini sağlıyor. Mali kapitalizmin reklamcıları edebiyattan ilham alarak etkinliklerini güçlendiriyor. “Aşkı yeniden icat etmeli” demişti Rimbaud. Bir süredir yeni bir aşk rüzgârına kaptırmış çağımız. Fakat her şeye karşın aşkı savunmak gerek. Aşka Övgü/ Alain Badiou, Nicolas Truong/ Çeviren: Orçun Türkay/ Can Yayınları/ 88 s. Tra ‘T Kişile le bir maha anlat vardı linme düşü üç ilim rımız bul, a rasın le kiş deşle veya lıklar yerle hem geçm de at geçm yatçı çıkar “Türk sinde kitap rın ya dürü okur mınd sen Y Semt yımla Trabz yatçı zon’u kalem zama zon’d mi ik bir ilk zon’u lık aç “Trab tapla yan Ç yand ğini b rı kon 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1128 CUMH