Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
e duystetik şması li bir yor. vren ustası, getiilişkiuzla ¥ zorladı. İyi de yaptım; ancak yazdığım her yazı, şiirimi de besledi diyebilirim. yde olonuşle yeni , farklı riyor. ür; anerden oluşn hanyi daner. İm, düş nın uşlar şama O nemeyi, mayı, dir. Şiması, lam kendir leşisinulunca nasıl nun ni anz kullaa aynı bu i, onun gücüan kişiğı ken yararışığına an samlanan un tek larda enzer ağı kumakerler, e benktır, öncesi olmaDeu getin aruğa çıma ylemleünya z kaim ya şiirin r sanıkacak ar mı m yade etüğüm yetişükleım. İlk azdıdeğil¥ 1126 “ŞİİR YAZMANIN BİR DOLMA VAKTİ VAR” Şair, sözcüklerle simyacılık yapıyor. Bir şair olarak kendi simyacılığınızdan söz eder misiniz? Nasıl yazıyorsunuz? Beslendiğiniz kaynaklar, yazma yöntemleriniz neler? Yıllar önce benim ilk kitaplarım üzerine yazı yazanların eleştirilerini okuduğumda şaşmıştım. Farkında olmadan kullandığım, “benim olan” sözcüklerim varmış meğer. Bir dostum, şiirimde kimi sözcükleri ne denli çok kullandığımı göstermişti. Şiir yazmanın bir dolma vakti var. Yemek gibi, su içmek gibi, uyumak gibi, aşk gibi. Bu dolma vaktinin de bir kesişme noktasına, bir kıvılcıma gereksinimi var, ondan ötesi yazanın ustalığına kalıyor. Doğal gereçler, nesneler, gündelik dil şiir yazılırken nasıl kullanılıyor? Şiir yazmak algıladığımız her şeyin yeniden yaratılması mı? Şairin bildiği bir gerçek, bir şiir dilinin olduğu. Bu, konuştuğumuz dilin içinde gizlenmiş durur. Bu dil, bir maden kuyusundaki damar gibidir. O damara büyük emek, yoğun çaba ile ulaşılır; ter dökerek, zaman harcayarak, emek vererek, soğukla, karanlıkla, açlıkla, nice tehlikelere karşı koyarak varılır. Şimdi soralım, gündelik dille bu emeğe ulaşılır mı? Sanmıyorum. Şiir dilinin söylem hüneri önemli. Bu da var olan dili eğip bükerek, ona yeni şekiller vererek kurulur. Sizin “En güzel şiirlerimi yazdım, artık yazmayacağım” dediğiniz oldu mu? Şairlerin böyle bir sınırı, bitiriş çizgisi var mıdır? Şiir yazılıp bitinceye değin her şair, değişik heyecanlar, büyük coşkular taşır. Şiir bitince, yayımlanınca, kitaplaşınca şairin bedeninin bir parçası olur. Şair ömründe sürekli yeni heyecanlar yaşamak ister. Şiirin ardından bir duraklama gelir. Yemek gibi bir şey. Karnınız tıkabasa doyduğunda yemek yemek geçmez aklınızdan. Sonra acıkma başlar, her şeye yeniden başlarsınız. Bildiğim şu ki bir şair, iyi şiirini yazamadan ölür. Okur, onun şiirlerinden kimilerini kendi beğenisine göre sıralar. Edip Cansever’in sevdiğimiz “Masa” başlıklı şiirini çok da beğenmediğini herkes bilir. Şair, olmayanı yaratır mı? Dile katkısı özellikle bu yönde midir? İyi şair, gerçek bir bilim adamı gibidir. Bilime emek verenleri düşünün. Onların buldukları üzerine, zamanla kim bilir neler konulmuştur, ancak o ilk buluşa adını yazdıran insanlık tarihindeki yerini almıştır. Şair de çoğu zaman kimsenin aklına gelmeyeni koyar önümüze, karanlıkta bir ışık yakar. İmge, içsesler ve biçim konularında neler düşünüyorsunuz? Bu sorunuza yanıt verdiğimi düşünüyor ve bu belirttiklerinizi şiir için olmazsa olmazlardan sayıyorum. Şairseniz, bu değerleri bulmanın amansız yolcusu olmalısınız. Şiirde evrensellik ile yerellik konusunda neler düşünüyorsunuz? Şiir, şairin anadilinin bir ürünü. Dilinizi bilmeyene şiirinizi okutabilmeniz için şiirin bir başka dile çevrilmesi gerekir. Şiirinizin yelkenlerini evrensel boyuttaki rüzgârlarla doldurursanız o çevrildiği dilde yeniden yazılmış gibi olur. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun kilim nakışlarını, halı desenlerini, mezar taşlarındaki yazıları, halkın türkülerindeki sesi gö rebilmesi için Paris’e gitmesi gerekiyordu! Yerellik, evrensellik kavramlarına; ulusallığı da katabiliriz. İşin gerçeği, ürettiğin her şey, başlangıçta seni var eden toprağın bir ürünüdür. Şiirlerinizin Türk şiir geleneği içindeki yeri nedir? Doğan Aksan bir yazısında, “Bir dili bin yıl sonra inceleyenler, o dilin var kıldığı toplumla ilgili çok doğru yargılara varabilirler” demişti. Bizim yazdıklarımızı inceleyenlerin yaşamımızı, dünya görüşümüzü, yaşama bakışımızı, ideallerimizi, dünya görüşümüzü, neye karşı oluşumuzu, neyi savunduğumuzu çok iyi bileceklerini düşünüyorum. Kendi şiirimi dünden el alan, yarını kucaklamayı önemseyen bir çizgide değerlendirebilirim. Yazınsal eleştiri, şiir eleştirisi konusunda neler düşünüyorsunuz? Eleştiri zor zanaat. Bugün daha çok tanıtım yazıları yazılıyor. Eleştirmen kendi doğrusunu yazdığında hasım sahibi oluyor. Eleştirmenin yetişmesi artık zor. Bu da sanatçının gelişmesinde büyük eksiklik yaratıyor. Şiir üzerine yazı yazanların sayısı giderek azalıyor. Şairin emek gücü, buluşu, özgünlüğü, biricikliği nasıl belirlenecek? Pek çok gencimiz bu tür yazılardan yoksun artık. Ataç gibi, Fethi Naci gibi, Bedrettin Cömert gibi, Asım Bezirci, Memet Fuat, Mustafa Öneş, Zühtü Bayar ve en önemlisi Rauf Mutluay gibi değerlerimizi yetiştirmek çok zor. Sizi etkileyen ya da sevdiğiniz şairler kimlerdir? Nâzım Hikmet’i en başa koyuyorum. Öncesinde Tevfik Fikret var. Cahit Külebi, Hasan Hüseyin, Gülten Akın, Şükran Kurdakul, Attilâ İlhan, Tekin Sönmez, Ayhan Can, Nevzat Üstün, Metin Altıok… Şiiriyle soluksuz yoğrulduğum adlar. Bunların yanı sıra bütünüyle değilse de şiirlerinin kimileriyle soluk aldığım onlarca şairimin olduğunu da vurgulamak isterim. Öyküşiir kardeşliği ya da türler arasındaki geçişlerle ilgili neler düşünüyorsunuz? Metinlerarası ve disiplinler arası kavramlar sizin sanatınızda nerede duruyor? Sanatçı, türler arasında yaptığı yolculuktan yakaladıklarını aklının, yüreğinin potasında yoğurarak sesine katar. Yeri gelir masaldan, halk türkülerinden, romandan, öyküden, röportajdan, şarkılardan sesler biriktirir. İyi bir köşe yazısının, yazanından okuruna esen bir rüzgâr taşıdığını da düşünürüm. Okuduğumuz onca güzel öykünün bilincimizi besleyerek nice şiire yol açmadığını kim söyleyebilir. Sait Faik, Sabahattin Ali, Memduh Şevket Esendal, Refik Halit, Mahmut Özay, Erdal Öz… Kim bilir kaç şairin şiirinin kilometre taşı olmuştur. Metinlerarası yolculuk çoğu yazarın/şairin, ucu aydınlığa çıkan tüneli olduğu düşünülebilir; belirgin yararlanma durumunu akla getirmemek kaydıyla. Emil Galip Sandalcı Vatan’da köşe yazıları yazarken bir yazar ona “Hey Emil Bey, allahaşkına, benim yazacağım öyküleri köşene sıkıştırıp önümü kesiyorsun” diye seslenmişti; yarı şaka yarı ciddi bir şekilde. Şiirceniz (poetika) ile ilgili neler söylemek istersiniz? Buraya Âşık İhsani’den iki dize eklemek isterim. Benim gibi birçok şairi de yakından ilgilendiriyor: “Sorumluyum ben çağımdan/ düz ovamdan, dik dağımdan.” Şiirimiz yaşamımızdır, ülkemizdir, aşkımızdır, dostluklarımızdır, geleceğimizdir. Kundaktaki bebeğimiz, sınır boylarında nöbet tutan gencimizdir. 15 EYLÜL 2011 SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1126