25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

or’ litikalaahat drolaş ttiniz, rluk na siz misyonu, araşı, baHüsen uyanında k. Tepa ve uyn bizleen aralı olpara atışlan kimirçekoldu. okul bin çoyla nın mi, öğğretP’nin aktığı ĞİTİM Nİ a 2002nin a bu anıklık Cumnci ağı ğitim eğitimçekme iyoruz, yalanladürül e Kadz ede¥ le ¥ oraya sürülmesi, Bakanlık Merkez Örgütü, Talim Terbiye, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü gibi birimlerin ele geçirilmesi, oralarda toplu kıyımlar. Kadrolaşma için yasaların, yönetmeliklerin değiştirilmesi, usullerin, hukukun çiğnenmesi. Örneğin on üç kez görevden alınan Erzurum, on bir kez görevden alınan Denizli Milli Eğitim Müdürleri ve benzerlerinin öyküsü. Mahkeme kararlarının hiçe sayılması. Kısaca Hüseyin Çelik döneminde kadrolaşmayla nasıl “otomatiğe” bağlandığını anlatmaya çalıştım. Eğitimde kadrolaşma yalnız ilk, orta öğretim kurumlarıyla sınırlı kalmadı herhalde? Yapıtınızda kadrolaşma olayının en çok yaşandığı yerlerden birinin de üniversiteler olduğunu anlatıyorsunuz… Elbette kuşatma yalnız Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullar ve kuruluşlarla sınırlı değil. Üniversiteleri kuşatma ve ele geçirme başından beri AKP’nin izlenen bir politikaydı. Örneğin 2003’te YÖK yasası değiştirilmek istendi. Bu başarılamayınca yeni üniversiteler kurularak kurucu rektörler hükümetçe atandı. Üniversitelerin ödenekleri, kadroları, ARGE payları kesildi. Üniversitelere daha önce ele geçirilen TÜBİTAK aracılığıyla araştırma desteği verildi. Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer yerine Abdullah Gül ve YÖK Başkanı Sayın Prof. Erdoğan Teziç yerine Prof. Yusuf Ziya Özcan geldi. Son olarak sınav skandalı gerekçe gösterilerek Sayın Prof. Ünal Yarımağan görevden ayrıldı, yerine türban bildirisine imza koyan Prof. Ali Demir getirildi. Böylece üniversitelerin her türlü özerkliğine son verildi. YÖK, AKP’ye bağlı bir kuruluş gibi oldu, üniversitelerin özerkliğine son verildi. Durmadan yeni üniversiteler açılarak oralarda kendilerine bağlı kadrolar yaratıldı. Türkiye’de gerçekleşen olaylar karşısında üniversitelerimizin suskunluğunu nasıl yorumluyorsunuz? Sanıyorum yukarıdaki kuşatma ve kadrolaşma bu sorunun yanıtını ortaya koyuyor. Her şeye karşın sesini çıkaran öğretim elamanları ve öğrencilere de olmadık baskılar yapılıyor. Yürüyen, dileklerini anlatmaya çalışan üniversite gençliği dövülüyor, yerlerde sürükleniyor, yüzüne, gözüne biber gazı sıkılıyor. Parasız eğitim isteyen öğrenciler hapse atılıyor. Yine de bütün bu olumsuz koşullara karşın cılız da olsa üniversitelerden sesler yükseliyor. Üniversiteler tam özerk olamayınca, YÖK’ün despot baskısı kalkmadıkça özlenen sesi üniversitelerden beklemek zor. TÜBİTAK’taki kadrolaşmayı belgeleriyle anlatıyorsunuz, TÜBİTAK gibi bilimsel bir kurumda gerçekleştirilen kadrolaşmanın amacı neydi? Özerk bir bilim kuruluşunda nasıl özerkliğinin yok edildiğini, hukuk çiğnenerek kadrolaşma yapıldığını somut bir örnektir TÜBİTAK. Başbakan Recep Tayip Erdoğan resmen TÜBİTAK’ta yasaları çiğnedi. Mahkeme kararlarını uygulamadı. Kendi tüzüğüne göre seçilen yönetim kurulu başkanı Namık Kemal Pak’ın atamasını yapmadı. Sonra da yasası değiştirildi, özerkliği temelli kaldırıldı.TÜBİTAK, sanayi kuruluşlarını ve üniversiteleri bilimsel projeleriyle destekleyen, bilimin yayılması için yayımlar yapan çok önemli bir kuruluştu. Hükümet özerkliğe, bilimselliğe dayanamadı. İlle de kuruluşun başında kendine bağlı kişiler olsun istedi. Ne yazık ki hukuku çiğneyerek başarılı da oldu. Yapıtınızda AKP döneminde istenilen kadrolaşmanın sağlanabilmesi için büyük kıyımların gerçekleştirildiğini de söylüyorsunuz… AKP döneminde Cumhuriyet tarihin de görülmemiş bir kıyım ve kadrolaşma oldu. Toplu kıyımlar yapıldı. Örneğin 1067 vekâleten görev yapan eğitim yöneticisi bir çırpıda değiştirildi, yerine yine vekâleten ve geçici görevli kişiler atandı. Bakanlık üst örgütünde üst düzey görevliler geçici görevlendirmelerle emekliliğe zorlandı. Talim Terbiye Kurulu’nda yönetim kurulunun neredeyse tamamı, uzmanların 267’si düzmece aynı tip soruşturmayla görevden alındı. Yerlerine kadın eli sıkmayan sözde uzmanlar getirildi. Eski uzmanlar hem kızağa alındı hem de onlara bir sürü tazminat ödenerek devlet zarara uğratıldı. İl, ilçe milli eğitim müdürleri, müdür yardımcıları, okul müdürleri çeşitli yöntemlerle görevden uzaklaştırıldı. Bu yıl KPSS, daha önceki yıllarda polis okulu sınavında soruların çalınması, çalınan soruların bir kısım öğrencilere gönderilmesi, sınavın kısmen iptal edilmesi, Türkiye’nin en güvenilir kurumlarından biri olan ÖSYM’nin içine düşürüldüğü durum, insanlarımızı şaşkınlığa sürüklüyor, gerçekten neler oluyor? Yukarıda da anlattım. Oraları ele geçirme yöntemleri. Hani ekonomide özelleştirme için kuruluşlar önce zarara uğratılır sonra satılır ya, ÖSYM’de de buna benzer bir uygulama oldu. KPSS sınav skandalı ile kurum yıpratıldı. Başkanı ayrılmaya zorlandı. Başkan ayrılınca yerine kendi adamları atandı. Sonra yasa değiştirildi. Soruları çalanların durumu ne oldu bilen var mı? Hani o çarşaf çarşaf haber yapanlar o olay nasıl sonuçlandı, o kurumda neler oldu yazıyorlar mı şimdi? Operasyon tamamlandı, bir bakıma kuruluş ele geçirildi, gürültü de bitti. Geçtiğimiz aylardaki 18. Milli Eğitim Şurası’nı kısaca değerlendirebilir misiniz? On sekizinci Milli Eğitim Şurası (MEŞ) gözlerden uzak AKP’nin danışma toplantısı gibi Kızılcahamam’da yapıldı. Devlet, hazır Ankara merkezde şura salonu varken AKP’nin kamp yaptığı bir termal otele dünya para ödenerek zarara uğratıldı. Ayrıca bakanlık kendine yakın EğitimBir Sendikası’yla işbirliği yaparak eğitimi geriye götüren kararlar aldı. Kesintisiz sekiz yıllık eğitimin kesintisizliği alınan kararla bir kez daha delindi. Paralı, özelleştirmeci eğitime biraz daha destek kararı çıktı. Sözde 2023 vizyonu denilerek AKP’nin eğitim politikaları bir kez daha şuraya onaylatıldı. Son olarak günümüz eğitiminin içinde bulunduğu ana sorunlar nelerdir? Eğitimin en başta nicelik ve nitelik sorunu var. Her aşamadaki okullaşma oranı düşük. İlköğretimi bitirenlerin dörtte biri, özellikle köy ve yoksul kesim liseye gidemiyor. Üniversiteye giderken de önemli bir eleme oluyor. Zorunlu eğitim liseyi de kapsayacak biçimde uzatılmalı. Okulların fiziki eksikleri var. Kalabalık sınıflar, ikili eğitim, öğretmen eksikliği eğitimin niteliğini düşürüyor. Öğrencilerin girdiği yurtiçi ve yurtdışı sınav sonuçları eğitimin acıklı durumunu ortaya koyuyor. Eğitim ezberci ve eleyici. Ders kitaplarının içerikleri bilimsel olmayan öğelerle, çarpıtmalarla dolu. Öğretim birliğinden uzaklaşıldı. Yaz Kuran kurslarıyla birlikte bu kursların sayısı ilk ve ortaöğretim okullarının sayısını aştı. Eğitim paralı duruma getirildi. Eğitim yatırımları neredeyse durdu. Eğitim bütçesinin büyük bölümü aylıklara gidiyor. Bu sorunların giderilmesi, üretici, bilimsel, çağdaş bir eğitimin getirilmesi ancak AKP’den ve benzerleri iktidarlardan kurtulmakla olanaklı. Önce bu sağlanmalı. AKP Döneminde Kadrolaşma Kıskacında Eğitim/ Mustafa Gazalcı/ Bilgi Yayınevi/232 s. 15 EYLÜL 2011 SAYFA 15 1126 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1126
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle