18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cihan Demirci, mizahı hem yazar hem de çizer olarak yapabilen, ikisinin de hakkını vermeye çalışan isimlerden. Üstelik sadece yazarçizer olarak da değil, mizah ve karikatür tarihine olan merakı nedeniyle sıkı bir mizah tarihçisi araştırmacısı da diyebiliriz onun için. Gereksiz Taramalardan Kaçınamadım taşıyan karikatür albümü, Demirci’nin tüm bu özelliklerini yansıtıyor. Demirci’yle hem yeni kitabı hem de mizah serüveni üzerine söyleştik. Ë Serdar EREN lk kitabınızı 1985’te yayımlamışsınız. Yola şiir kitabıyla çıkmışsınız. Ardından mizah yazıları, özdeyişduvar yazısı tarzı kitaplar, mizah denemeleri, mizah öyküleri, mizah romanı, biyografi ve anı, incelemearaştırma ve çocuk kitapları derken “karikatür” kitabı neden bu kadar geç kaldı? Sizin de saydığınız gibi temel çıkış noktası “mizah” olan bunca türe ait kitap yazınca karikatüre sıra ancak geldi diyemeyeceğim tabii ki. İşin acı gerçeği çok daha önce yayımlamak istedim karikatür albümünü. Örneğin yirminci yılımda, yirmi beşinci yılımda ve sonra otuzuncu yılımda ama bir türlü olmadı. Kısmet otuz üçüncü yılaymış. (Sahi “33” derken fotoğraf çekebilirsiniz). Eğer arkanızda bir “mizah dergisi” desteği yoksa ülkemizde profesyonel anlamda karikatür albümü yayımlayabilmek hiç de kolay değil. Mizah dergilerinde çalışmayan mizahçıların karikatür albümü yayımlayabilmesi ve bu albümlerin ilgi görmesi adeta mucize gibi. Mizah dergilerinin uzun yıllardır dışında duran bir mizahçıyım. 90’ların başlarında Leman’la başlayan bir süreçte doğrularla birlikte özellikle 90’ların ortalarından sonra pek çok yanlış yapıldığını yıllardır cesaretle söyleyebilen ve bunun karşılığını en kötü şekilde hakaretlerle ve dışlanmayla gören biriyim. Söz yerindeyse bırakın herhangi bir desteği onlardan bir bardak “su” bile görmeyeli çok zaman oldu. Gazetelerimizin de böyle bir desteği yok. Pek çok gazetededergideekte çalıştım ama yazılı mizah kitaplarımın ardı ardına sıralanması, ilgi görmesi medyanıngazetelerinmizah dergilerinin değil tamamen okurun desteği sayesinde oldu. Kitaplarım bir dönem baskı üstüne baskı yaptığında da medyanın fazla bir desteğini göremedim. Bunu söylemekten yoruldum ama bu ülkede eğer yaptığınız fasulyeden bir mizah değilse, inceliği olanzekâya seslenmeye çalışan bir mizahsa yapılan, yapayalnızlığı baştan göze alacaksınız demektir. Popüler kültürün elinde oyuncak haline gelmemiş bir mizah bu anlamda sahiplenilmeyen, yapayalnız bir sokak çocuğu. Ben her anlamda yapayalnızlığı hayatın geri dönüşüm gerçeği olarak özümsemiş, bunun tazeyken suyunu sıkıp çıkarmış, SAYFA 18 15 EYLÜL Cihan Demirci’yle ‘Gereksiz Taramalardan Kaçınamadım’a dair ‘Mizah bu akla ziyan ülkeye dayanma gücüm!’ bir ülke. Bir röportajda daha demiştim: Mizah bu akla ziyan ülkeye dayanma gücüm! Mizahçılarda en eksik gördüğüm şey ise şu: Herkesi eleştiren mizahçı, kendisine en ufak bir eleştiri geldiğinde çok çirkin biri olabiliyor. Yani sen herkesi eleştiriyorsun ama eleştirilmeye karşı hazımsızsın. Aziz Nesin ve Oğuz Aral, yazıda ve çizgide bu kalıbı kıran iki büyük ustamdır benim. An geldi Oğuz ustamı eleştirdim, ondan uzaklaştım ama ona olan sevgim hep sürdü. O, korkutucu görüntüsü altında aslında bize kabullenmemeyi de öğretmiştir ki bence bıraktığı en güzel miras bu. Kitabınız için “33 yıllık çizgili bir serüvenin kısa bir özeti oldu” diyorsunuz. Oldukça uzun bir çizgi yolculuğundan sonra kitapta yer alan karikatürleri nasıl seçtiniz? Otuz üç yıllık uzunca bir yolculuğu gösterebilecek bir seçki yapmaya çalıştım, ilk dönem karikatürlerimden pek yok ama 80’li yılların ortalarından başlayarak, bugünlere dek çoğu daha önce yayımlanmış, ama bir kısmı da ilk kez bu kitapta yayımlanan 140 karikatür var kitapta. Eski karikatürlerimi yeniden çizerim ben. Üşenmem, hoşuma gitmez, bir daha, bir daha. Bu kitapta sayısız versiyonunu çizdiğim karikatürler var. Günümüz çizerlerine uygun bir davranış değil bu biliyorum ama bunu da bize Oğuz Aral ustamız öğretti. Usta bile olsan yüksünmeden, hoşuna gitmeyen bir karikatürü yeniden, yeniden çizeceksin. Peki, karikatür sadece güldürmeli mi, güldürürken düşündürmeli mi? Böyle bir sorun varmış gibi duyarım yıllardır. Kimi sadece güldürmekten yana, kimi düşündürme peşinde, siz ne diyorsunuz? Karikatür sadece güldürebilir de, sadece düşündürebilir de. Son yıllarda mizah dergilerindeki bazı çizer arkadaşlar “Gülen zaten düşünmüştür, ayrıca düşündürmeye gerek yok” diyor ama yanılıyorlar. Gülmek refleks bir şekilde de gerçekleşebilir. Yani zerre kadar düşünmeden de bir espriye gülebilirsiniz. Şu anda Türkiye’de çoğunluk bunu yapıyor. Refleksle gülüyor, oysa mizahçıkarikatürcü esprisinin gücüyle güldürebilmeli. Bunu yapabilmek için karşınızda zekâsını kullanabilen okura gerek var. Böyle bir okur yoksa herhangi bir düşünce olmaksızın güldürün güldürebildiğiniz kadar. Bu da bir tarzdır ama benim tarzım değil ve bu ayrıma takılıp kalmamak aslında en iyisi! Ben karikatürü yazılıyazısız yani, balonlubalonsuz diye ortadan karpuz gibi ikiye bölenlerden değilim. Bence bir karikatürcü birine takılıp kalmamalı ikisini de denemeli ama karikatürün öncelikle bir “çizgi” sanatı olduğunu da unutmamalı!.. “İYİ KARİKATÜRCÜ İNCE ZEKÂYLA ELEŞTİRİR” Kitabınıza aldığınız karikatürlere baktığımda güncellik tehlikesinden uzak karikatürler gördüm. Yani eskimeyecek karikatürler seçmiş gibisiniz. Bunu özellikle mi yaptınız? Eleştirilerini pek çok alanda yapan, anlık ve güncel siyasetten uzak bir kitap olmuş gibi. Siyasetçilerin karikatür ve karikatürcü üzerinde davalar açarak, baskı kurmasına ne diyorsunuz? Bunu özellikle tercih ettim. Haftalık mizah dergisi mantığıyla bir kitap yapmak istemedim. O yüzden eskimesi kolay, güncel siyasi karikatürlerime yer vermedim. Hem balonlu hem de yazısız karikatürlerimden örnekler seçerken, güncellikten uzak, yıllar sonra bile eskimeyecek işleri tercih ettim. Çünkü kitaplar kalıcı ama mizah dergilerindeki işler uçup gidiyor. Politik karikatürü zamanında çok çizdim. Daha geçen yıl Cumhuriyet’te altı ay kadar sevgili Deniz Som’un köşesinde, onu yitirdiğimiz ana dek günlük siyasi karikatürler çizmiştim. Ama özellikle 19781996 arasında gazetelerde, mizah dergilerinde ve mizah eklerinde düzenli yani aralıksız olarak çizdiğim dönemde önceliğim güncel politika olmuştu. Ancak özellikle 2000’lerin başından beri internet ortamında bu tür karikatürleri çok daha özgürce çizme olanağım oluyor. Çizerken tabii ki her çizerin kendine göre yazılı olmayan kimi kuralları vardır. Karikatürcülerin derdi politikacılara hakaret etmek, onları aşağılamak değil. Ama karikatür bir eleştiri sanatı ve karikatürcü de muhalif bir sanatçı. İyi bir karikatürcü eleştirisini ince bir zekâyla yapar, karşısındakine sıkı bir tokat atsa da tokat attığı anlaşılmaz. Ancak karşınızda ince zekâya dayalı bir eleştiriye bile karşı olan, mizahtan yana zerre kadar nasibini politikacılar varsa, böylesi bir ortamda yaptığınız işin tadı da epeyce kaçar. Son yıllarda siyasi karikatür çizenleri yıldırmak için art arda açılan davaların genç ve yeni çizerlerin gözünü korkuttuğu acı bir gerçek. Son dönemde Cumhuriyet gazetesinin“Cumertesi” mizah sayfalarında yazıpçiziyorsunuz. Bundan sonra sırada ne tür kitaplar var diye sorsam… “Cumertesi” mizah sayfasında düzenli olarak günümüzde etrafımızı örümcek ağı gibi saran kaza eseri kazateci olmuş yalakalardan birinin, Biat Komplosto’nun günlüklerini yazıyorum. Sırada epeydir bekleyen pek çok kitap var ama hem yayın dünyasının son yedisekiz yıldır tekleyen ve yön değiştiren vaziyeti hem de toplumun giderek ince zekaya dayalı bir mizahtan uzaklaşması nedeniyle bunlardan hangilerini yayınlayabilirim, bilemiyorum. Gereksiz Taramalardan Kaçınamadım/ Cihan Demirci/ Pia Yayınları/ 168 s. İ bundan şikâyet etmek yerine bağımsız bir mizahçı olarak yoğun şekilde bireysel mücadeleyi seçmiş biri olarak diyebilirim ki, yaaa kardeşiiiim kısaca ancak fırsat bulabildim işte!.. “OĞUZ ARAL BİZE TERSTEN GOL ATMAYI ÖĞRETTİ” Karikatür albümü Gereksiz Taramalardan Kaçınamadım, Oğuz Aral ustanın, yetiştirdiği çizerlere söylediği o ünlü “Gereksiz taramalardan kaçının” deyişine bir atıfta bulunuyor, daha doğrusu bir yanıt veriyor. Zaten bu kitabı sizi yetiştiren ustalardan biri olan Oğuz Aral’a adamışsınız. Neden kaçınamadınız gereksiz taramalardan? Kitabın girişine yazdığım yazıda da anlatmaya çalıştım. Evet Oğuz abi, yetiştirdiği gençlere “Gereksiz taramalardan kaçının çocuklar” derdi ama bir yandan da, en güzelim taramaları atmanın bir yolunu inceden size gösterirdi. Müthiş bir ustaydı. Özel bir adamdı. Yıllar geçtikçe insan onun ustalığının derinliğini daha da iyi anlıyor. Bize tersten gol atmayı öğretti ama çaktırmadan. Her şeyiyle tersten yaşanan akla ziyan bir ülkede, tersten gösterdi bize doğruları. Baskı kurar gibi yapar, elimiziayağımızı titretirdi ama o baskının ardında babacan bir ustanın, dengeli sevecenliği vardı. Onun ardından böylesi bir usta çıkmayınca kanımca mizah dergiciliğimiz, çok fazla mizahçı yetiştiremez bir hale geldi ve giderek küçülerek marjinal bir boyuta geçti. Günümüzde mizah dergilerinde bırakın Türkiye’yi, İstanbul’u, Beyoğlu’na hatta Cihangir’e sıkışmış bir mizah bakışı var. Kitabın adında da dediğim gibi ben gereksiz taramalardan kaçınamadım, an geldi o taramaları çok sevdim! Çünkü her söyleneni kabullenen, biatkâr bir yapıdan gelmiyorum. Her anlamda “Solak” biriyim. Toplumun “badem bıyıklı” genel çoğunluğuna ters yapıdayım. İçim isyankârdır tüm “gerçek” mizahçılar gibi. Hayatla, ülkeyle, toplumla, kendiyle ilgili derdisıkıntısıproblemi olmayan insandan mizahçı olmaz. Mizah bir karşı duruş. Bu karşı duruşun dozu ve şekli mizahçıya göre değişir. Yaşadığımız ülke akla ziyan 2011 Cihan Demirci CUMHURİYET KİTAP SAYI 1126
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle