Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
mam m ağırm oluvardığı külerle ı bir ı Da lunun / patğsüa bir at ütün Yannis diğim me on ük Şaaşladı ük bir nan (Alrde , “Bir ene/ mı dan r’in şi e, şiiri Türkü veya/ okuni bir / el veeli har zurna le kee var armanbilgeir yaabah rısı sağ a/ bir anatçı atçı emi saNe Olki; k altınyazaF sızlecek ne çöişiz// çmış/ miyoağının dın bil. LK da / adam müş birilen en adlı Özdeöyünü, aşlıyor. yine beş şeyoldan giden moniüzik mi şiir ben bir şiğilse diği “şiylediği nın ledir la y ¥ 1126 ¥ le birlikte anlatıyor; bağlamayla “ikiz” olduğunu da. Dedem Korkut’un izini süren Muzaffer’in ustası kimmiş peki? “Bir güvercinden el almıştım/ o da Nevşehir’de yatıyor şimdi.” Kitapta Ülkü Tamer’in Özdemir için yazdığı, “Suya atsaydım söylediğin türküyü/ su yadırgamazdı/ şahine verseydim söylediğin türküyü/ uzun bir dağ çizgisi yaratırdı kendine” dizeleriyle başlayıp “Dilsiz cerenlere dil veren sensin” dizesiyle biten “Türkü Söyleyen Adam” adlı şiirini de okuyoruz. “Nefes Yüzlü Adam” başlıklı yazısında Engin Turgut, “Muzaffer Özdemir’in kendisi de bağlaması da şaha kalkmış bir küheylan, sanki bir ‘Ta’ ülkesidir. ‘Ta’ bir Anadolu uygarlığı bahçesidir. Anadolu uygarlığı bahçesi olmasaydı bu renkli adam Muzaffer Özdemir onu da icat ederdi zaten! Türkünün cumhuriyetini ilan eden bir virtüöz” diyor. Bu müthiş portre çalışmasında Engin, “Muzaffer Özdemir’in insan gönlü ‘Ta’ bahçeden okyanusa, denizlerden göğe kadar uzanan bir derviş tadındadır. O tek başına bir orkestra, tek başına bir müzik adamı, tek başına ama aynı zamanda çok kalabalık bir yeryüzü insanıdır” diyor. Özdemir’in nasıl bir adam sorusunun yanıtlarını şu tanımlamalarla veriyor Turgut: “Sözünü ve sazını muzaffer eyleyen adam... Sazın ve sözün zirvesi olmuş, gönül yangınlarının sesini bize duyuran dev adam... Ses ve gönül terbiyecisi olmuş, bizzat kendisi bir halk olmuş, isyan yüzlü, lirik bir adam… Bir direnişçi gibi sazının onurunu sımsıkı taşıyan adam… Kırışmış ve kırlaşmış gönülleri sazıyla ütüleyip yüreklerimize hicran ve hayret bırakan gurbet adam… Mahzuni yürekli bir adam... Yüreğinde sekiz bin yılı birden taşımaktan onur duyan adam…” Engin Turgut, onun “yüz”üne yöneldiğinde gördüklerini ise şöyle tanımlıyor: “Şelpe yüzlü adam… Armoni yüzlü güleç adam… Güneş yüzlü adam... Şaman yüzlü adam… Öksüz ve yetim bırakılmış notaların pir yüzlü adamı… Anadolu kültürünü yeniden, kendince harmanlayıp, kurşuna dizilmek istenen düşlerimizi titreten adam... Türkülerimizin gururunu koruma altına almış, türkülerimizin gurusu olmuş, emek yüzlü bir adam… Sırra ermiş, sır yüzlü bir adam… Sıla yüzlü güzel adam… Büyü yüzlü bir adam… Hasret yüzlü bir adam… Devrim yüzlü bir adam… İsyan yüzlü adam… Bektaşi yüzlü bir adam... Türkülerimizin vicdanını taşıyan çile yüzlü adam… Nefes yüzlü adam… Kelebek yüzlü adam...” Turgut’un deyişiyle Muzaffer Özdemir’in parmakları “Hem otantik hem evrensel.” “Her parmağından alev fışkırıyor. Her parmağı ayrı bir enstrüman” ve parmaklarıyla “Hayatın akordunu bozanlara, hayata ve aşka çelme atanlara o da ‘şelpe’ atıyor…” Aynur Yalçınkaya’nın “Muzaffer Özdemir Açıyor Dünya” adlı şiiri şöyle bitiyor: “Ellerin dans/ uçuyor ellerin/ bedenden çıkarak gökyüzünü renklere buluyorsun/ ışıl ışıl ses açıyor dünya/ nasıl bunca aydınlık oluyorsun.” Felsefe öğretmeni Züleyha Yalçın Böbrek’in duygularını da aktarıyorum: “Bir bireyin görüntüsü, o kişinin eseri ortaya çıkınca kaybolur. Sazı eline alıp çalmaya başladığında Muzaffer Bey’in görüntüsü kayboldu, değişti. Walt Disney’in kahramanları gibi gerçek ötesi bir görüntü ortaya çıktı. Hızı ve ritmik, beklenmedik figürler, hareketler, müzik ile mükemmel uyum. Nefesimi tu tum şaşkın şaşkın, başka bir boyuta gitmiş gibi izledim. Yorumlamak gerekirse; felsefe tarihinde evrenin temel oluşumunda müzik ve ritmi temel kabul eden akım ve düşünceler vardır. Onlara göre yaşam ve varlığın özü müziktir, ritimdir, notadır, ahenktir. Bu nasıl mümkün sorusuna cevabı Muzaffer Bey’i izlediğimde buldum. Müzik yaparken trans halinde o ‘öz’ü mutlaka mükemmelliği yakalamıştı...” Emeğin sevdasıyla var olan Özdemir, “Triko makinesinde müzik öreceğim” sözleriyle emekle türküyü bütünleştirirken “Sanatım ruhumun temize çekilmiş halidir” diyerek bağlamayı dik tutuşunu şöyle açıklıyor: “Ben bağlamanın uykusunu kaçırdım. Yatıyordu, ayağa kalktı.” Sazıyla Sevişen Adam’ın “Alkışlayanlar” bölümünde Uğur Yücel, “yıldızı hep parlayacak” diyor onun için. Müzisyen İzzet Öz, “Sazıyla sevişen adam...”, gazeteci Erdoğan Sevgin “Bir altın saz...” diye tanımlıyor onu. Âşık Mahzuni Şerif’in “Şimdiye dek binlerce bağlama ve saz ustası bağlamayı otantik kalıpları içinde çağımıza kadar tınlattılar. Bir Muzaffer Özdemir var ki, ben onun parmaklarında çağdaş Batı aryalarının sihirli ve sinsi iniltilerini dinlerken evrensel müzikte devingenliğin inanılmaz aparatlarına rastladım” sözleriyle selamladığı Özdemir için Cahit Berkay, “Sahnede 12 el, 24 bacak ve kocaman yürekli adam” diyor. Ali Ekber Çiçek’in “Şelpe tekniğiyle enstrümanlarını farklı çalışıyla, çağdaş halk müziğine büyük katkıları olmuştur. O, her dinlediğimde ilham aldığım ve benim eserlerimi çok iyi icra ettiğine inandığım önemli bir müzisyendir. Muzaffer’i anlatmak gerçekten çok zor. Mutlaka dinlenmesi gerek” dediği Özdemir’e Hıncal Uluç, “Sitarda Ravi Şankar ne ise bizim bağlamada Muzaffer Özdemir odur. Müzik değil sadece, unutulmaz bir şov yapıyor… İnanın dünya dünya olalı bağlama bu kadar muhteşem bir virtüözite ile çalınmamıştır” sözleriyle merhaba diyor. Musa Eroğlu, “Muzaffer Özdemir ismi söylendiğinde, sanatçılığının yanı sıra, yeni, yepyeni çalgılar icat eden, bunları kitlelere benimsetip yeni fikirlerin doğmasını sağlayan, yeni ufukların kapısını açan hümanist bir dost gelir aklıma” derken Ali Rıza Binboğa, “Muzaffer saz çalmıyor, hücrelerine ve genlerine yerleştirip bir vücut olmuş, öyle oturuyor, öyle yürüyor, öyle işte söylüyor. Sazın olanaklarını Muzaffer tez zamanda dünya âleme kabul ettirecek” diyor. Nihat Nikerel de “Sevgiye, umuda ve dostluğa hasret herkese, bir tutam gökkuşağı dilerim. Muzaffer Özdemir gibi bir gökkuşağı” sözleriyle kucaklıyor onu. Ekrem Ataer’in “Bir Rönesans adamı” dediği, Aydın Hatipoğlu’nun “Şarkıların tutkuların öfken ve sesinin buğusu/ akan su duran su köpüren taşan su girdaplaşan su” dizeleriyle selamladığı Muzaffer Özdemir’i ben de Sunay Akın’ın sözleriyle kucaklıyorum: “Bir suyun, o dağın doruklarından çıktığı kaynağı gördüm. Giderek vadiye doğru akarken nasıl çoğaldığını, çağlayana dönüştüğünü… Çok büyük bir saz ustası… Muzaffer’de, kimsede olmayan bir görsellik var. O sazla bütünleşmesi… Seyrine doyum olmuyor.” Sazıyla Sevişen AdamMMMMuzaffer Özdemir/ Sunum: Engin Turgut/ Artshop/172 s. Dalından Işı Kopardım/ Muzaffer Özdemir/ Tercih Yayın/ 74 s. 15 EYLÜL 2011 SAYFA 11 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1126