15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hazırlayanlar: Mavisel Yener, Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. [email protected] ÇOCUKGENÇLİK OKUMA! Küçük Şamil, İmam Mansur’un izinde ne alaka! Daha önce hiçbir yapıtını okumadığım yazarları merak ediyor, onca bekleyen kitaba rağmen öne alıyor, satırlarıyla hemen tanışmak istiyorum. Yeni keşifler yapmak, yepyeni sesler duymak kime heyecan vermez ki? Kimi zaman heyecanınız ilk sayfalarda düş kırıklığına dönüşüyor, sizden “beklenen” yazıyı bir türlü kaleme alamıyorsunuz. Ë Mavisel YENER ayın Ahmet Yıldırım kitaplarını göndermiş sağ olsun. Bir de nazik mektup iliştirmiş. “Bu kitaplarımı iyi bir yayınevinde yayımlatabilir miydim acaba?” diye soruyor. Bunun yanıtını arayalım şimdi. Yıldırım’ın kitaplarını ilk kez okuyorum. “Mızıkçı” adlı öykü kitabı ilk durağım. Kapak resmi çok kötü olmasına karşın kitabın adı hoş; bakalım içerikte neler var. Hasan’ın Karnesi adlı ilk öyküde “tavuk kanadı kesen” Hasan karşılıyor bizi. Tavukların kanadını neden kesiyor biliyor musunuz, hem çok yaramaz, hem kabadayı, hem de “tavuklar kanadı ne yapacaklar, uçamıyorlar ki zaten” diyecek kadar zeki! Tatil gelmiş, Hasan’ın sınıfındaki herkes tatilde okuyacağı kitabı seçmiş. Seçilen kitaplar arasında bir tanesi bile çağdaş yapıt değil ama olsun, ne gam! Şimdi geliyoruz öykünün vurucu noktasına. Bizim Hasan okumayı hiç sevmiyor, neden mi? Çünkü “Okuma zevkine kavuşmak, okumaktan tat almak için hiç çaba harcamamış”(s, 11). Ah şu yaramaz çocuklar yok mu, okuma sevgisi kazanmak için hiç çaba harcamıyorlar, bütün suç onlarda! Okumak/okumamak üzerine tartışma açmak isteyen bu metin ne yazık ki kapıyı yanlış anahtarla zorluyor! Sayfaları çevirelim, bakalım neler okuyacağız. Karneleri alınca sınıfça birdenbire “Ilgaz Anadolu’nun sen yüce bir dağısın…” diye şarkı söylemeye başlıyorlar. Hasan karnesindeki kırık notları düşünürken bu şarkıyı duyunca çok duygulanıyor ve bir anda artık cici çocuk olmaya karar veriyor. “Bundan böyle söz! Çantamı akşamdan hazırlar, evden çıkmadan kontrol ederim. Annemin yalvarmasını beklemeden giyinir, nazlanmadan kahvaltımı yaparım. Hoşça kal anneciğim der, okul yoluna koşarım. Yolda taşlarla top oynamam. Yaya kaldırımını bırakıp caddede yürümem. Ve… ben de başarılı olurum arkadaşlarım gibi.” (s, 12) Edebiyatta karakter geliştirilmesi aynı zamanda yazarın yarattığı kahramanlarla insanın doğasını anlatma yetkinliğidir. Anlatının kahramanı olan Hasan’ın neden birdenbire değiştiğini anlamak olası değil. Ilgaz şarkısını duydu, zaten karnesi kötüydü, arkadaşlarının mutlu olduğunu gözlemledi ve birden değişti. Kahramanların kişiliklerinde, kısa sürede oluşan, ancak nedenleri yeterince açıklanmayan değişimler çocuk okurun kahramana ve yazara güvenini sarsar. Kitabın ikinci öyküsü Küçük Kartal, Dağıstan’da geçiyor. Bir hastalıktan kurtulduktan sonra Kafkas âdetlerine göre adı değiştirilen Şamil’in kahramanlığı anlatılıyor öyküde. Şamil dini bilgilerini arttırmış, Kuran okumayı da öğrenmiş bir çocuk. Ruslar köylerini basacakken onları tuzağa düşürüyor ve İmam Mansur’u düşmanın eline düşmekten kurtarıyor. İmam Mansur kim? Bilmiyorsanız, bilgisunara girip bakın, hemen bulacaksınız. Kuzey Kafkasya’da İslam dininin kurallarına göre yeni bir devlet düzeninin kurulması için mücadele vermiş bir imam. Peki, öykünün kahramanı olan küçük Şamil kim? İmam Mansur’un izinden gidecek olan, “kâfir”lerin karşısında mücahit olarak mücadele veren İmam Şamil. Çocuk Hakları Beyannamesi, 1959, 10. ilke’si ne diyor “Çocuklar ırk, din veya öteki nedenlerle ayrımcılığa teşvik eden uygulamalardan korunmalıdır.” Bu ilke çocuk kitapları için de geçerli elbette! Devam ediyoruz. Üçüncü öykünün adı Mızıkçı. Mızıkçı olduğu için arkadaşlarından temiz bir dayak yemek üzereyken son dakikada kurtulan Ali’nin öyküsü anlatılıyor. Arkadaşları Ali’yi aralarına almama cezası verince olanlar oluyor. Ali hemen mızıkçılıktan vazgeçiyor, arkadaşlarından özür diliyor. Özür dilediği anda şu şarkıyı söylemeye başlıyorlar: “Biz neşeli çocuklarız, hep iyilikten yanayız, güleriz hey, oynarız hey, hep iyilikten yanayız, biz çalışkan çocuklarız, doğruluktur baş tacımız…” Ne alaka! Dördüncü öykünün adı Beyaz Melek. Bu kez İmam Şamil yine karşımızda, ama büyümüş artık. Rus Çarı 1. Nikola, Şamil ona hakaret ettiği için onu arıyor. “Üç büyük Rus ordusu 1838 ilkbaharında Kafkasya’ya saldırdı.”(s. 39) Bu saldırıda Kafkaslar “ hurra, hurra” sesleriyle tekbirler getiriyorlar ve İmam Şamil ateş emri veriyor. Öykü boyunca “ölümü bir sevgili gibi kucaklayan” mücahitler anlatılıyor. Elinde “kıpkırmızı bir haçla gelen Rus askeri”nin göğsüne kılıcını saplıyor İmam Şamil. Mücadele pek çetin, Ruslar inatçı. Kafkas kadınları tutsak olacaklarını anladıkları anda Kafkas kalesinden atlayıp intihar ediyorlar, hepsi birer melek oluyor ve öykü bitiyor. (Ressamın intihar sahnesini resimlemesine ne buyrulur?) 1838 ilkbaharında geçen bu öykü yirmi birinci yüzyıl çocuğuna ne söylüyor/söylemiyor dersiniz? Kararı siz verin. On altı yaş üstü yaş grubu için yazıldığını düşündüğüm Beyaz Melek’in ardından, sayışmacalarla, tekerlemelerle dolu, düzeyi yedi yaş grubu olan Yeşil Gözlü Bebek öyküsü geliyor. Arkadaşının bebeğini izinsiz almış olan Gülay’ın vicdan azabı anlatılıyor bu öyküde. “Ben dedi, Allah’ım ben ne yaptım? Affet beni Allah’ım. Emine sen de affet. Bebeği ben aldım”(s,57). Tövbe ediyor Gülay, bir daha kimsenin eşyasını izinsiz almayacak. Sırada “Kendini Sevmeyen Kalem” var. Rus savaşından nerelere geldik bir bilseniz. Öykü kitabında okulöncesi için resimli hazırlanması gereken bir masal! Ne işi var? Bilemiyoruz. Kalemliğin içinde yaşayanları tek tek tanıyoruz: Divit, Sarışın Boya Kalemi, Kırmızı Kalem, Silgi Kardeş, Berber Kalemtıraş. Kimin önce tıraş olacağını tespite uğraşıyorlar aralarında. Kara Kalem inatçı, tıraş olmuyor. Eh, cezasını çekiyor tabii, sahibi olan çocuk onu okula götürmüyor. Böyle olunca o da hatasını anlıyor. Akşam olup herkes kalemliğe dönünce bir şarkı tutturuyorlar: “Bugün altın dağından, çiçek devşirdik kızlar, özleyiş pınarından, su içtik geçtik kızlar.” Ne alaka? Mızıkçı adlı öykü kitabındaki altı öykü çocukların hangi gelişim evresine göre yazılmış? Bu kitap kaç yaş için? Hangi yaş grubunun beklentilerini karşılayacak? Yedi mi, beş mi, on altı mı? Çocuk edebiyatında ele aldığımız konular okurunu metnin anlam evrenine davet ederse, çocuğun ilgisini çekerse yetkinlikten söz açabiliriz. Prof. Dr. Sedat Sever, Çocuk ve Edebiyat (Tudem Yayınları) adlı kitabında, metni oluştururken, “ben ne hakkında söz söyleyeceğim? Yazımda neyin üzerinde duracağım?” sorularına yazarın vereceği yanıtlar üzerinde durur. Çocuk edebiyatında konu alanı da onun gelişim evrelerine göre farklılaşır. Bir yanda 1838 RusKafkas savaşından söz edeceksiniz öte yanda kalemlikteki kalemleri konuşturup, tray lay lay şarkı söyleteceksiniz. Ne alaka! Mızıkçı’daki altı öykünün beşinde kendini suçlu/günahkâr hisseden, sonradan hidayete ermiş çocuklar/insanlar/kalemler var. Birilerine minnet eden, eğilip bükülen S çocuklar ve yan alanda onlara tepeden bakan, bir şeyleri belletmeye çalışan yetişkinler boy gösteriyor öykülerde. Türk çocuk edebiyatının yazınsal mayalanması için gösterilen bunca çaba varken bu tür kurgularla karşılaşmak acı veriyor. Ahmet Yıldırım’ın mektubunda sorduğu soruya buradan yanıt vereyim: Çocuk edebiyatını ciddiye alan hiçbir iyi yayınevi bu kitapları basmaz Sayın Yıldırım. Yrd. Doç. Dr Necdet Neydim “Çocuk Edebiyatının Ölüm Fermanı” (2004Cumhuriyet Kitap) adlı yazısında diyor ki: “Eleştirel okumayı geliştirdiğinizde okur (çocuk) metin karşısında kendini daha özgür hissedecektir. Özgürlük iletişimi daha çok arttıracaktır. Okuma kültürü buna koşut olarak daha da gelişecektir. Okur, metin karşısında özgür olduğunda, eleştirel bakabilecek; kolay yönlendirilemeyecektir. O zaman tek tip dayatmasından korkumuz kalmaz. O zaman edebiyat ve edebiyatçı okura hesap verebilir hale gelebilir.” Kitaptaki öykülerin konu yapılandırmasını zayıflatan öğelerden, duygusal sığlıktan, kötü resimlemeden söz etmiyorum bile. Öykü kahramanı olan çocuklara yüklenen ağır sorumluluklar bir yana, “HıristiyanMüslüman”, “inananinanmayan” gibi kavramların vurgulanmış olması çocuk okurun ne tür çıkarsamalar yapabileceği konusunda beni kaygılandırdı doğrusu. Ahmet Yıldırım’ın gönderdiği ikinci kitabının adı: Arkadaş. Roman türünde yazılmış Arkadaş’ta iyi arkadaş olan Mehmet ve Gökhan’la karşılaşıyoruz. Onlar çok cici (ideal!) çocuklar. Sofraya ellerini yıkamadan oturmuyor, birbirleriyle çok nazik konuşuyor, sofradan kalkmadan önce verdiği nimetler için Allah’a dua ediyorlar. Eğer bu yazıyı okuyanların çocukları cici değilse, yazının bundan sonrasını hiç okumasınlar çünkü sırada ideal anne var. “Ayşe Hanım önce abdest aldı. Sonra seccadeyi kıbleye doğru serdi. Kâbeye yönelip sabah namazını kıldı. Namazını bitirince ellerini kaldırıp dua etti. ‘Allah’ım! Beni sen yarattın. Sen benim Rabbimsin. Ben senin kulunum. Kötülüklerde sana sığınırım. Günahlarımı bağışla. Bizleri senin yolundan ayırma. Çocuklarımı vatanına milletine hayırlı bir insan olarak yetiştirmeyi nasip et. Bizlere bu dünyada ve ahrette mutluluk ver.’ Seccadeyi kaldırırken yüreği mutlulukla doldu. Büyük bir ferahlık ve huzurla mutfağa girdi. Çaydanlığı ateşe koyup çocukların odasına geçti.” (s, 20) Ayşe Hanım oğlunu uyandırınca oğlu da duasına başlar: “Allah’ım senin arzunla uyudum, senin arzunla uyandım. Sana şükürler olsun.” (s,20) Anne ve çocuk elbette dualarını edebilir, elbette anne namazını kılabilir. Ama romanda gerekli gereksiz yerlere bunların tıkıştırılmasınadır ilk itirazım. İkinci itirazım da çocuklara bir şeylerin dikte ettirilmesine. Öykü kahramanı ister Müslüman olur, ister Hıristiyan, ister Ateist, ister Budist. Ama bunu çocuğun gözüne soka soka anlatmak da nesi? Amaç ne? Romanın devamında, Mehmet hastalanır. Böbrek nakli gerekir. Tahminde zorlanmayacağınız gibi arkadaşı ona böbreğini vermek ister. Bu arada sağlıklı beslenmeyle, Kerkük’le (Ne alaka!) ilgili pek çok bilgi alırken bir de bakarız böbrek ameliyatı ayrıntısına girmişiz. “Ve usta eller neşteri Mehmet’in kasığının biraz üstüne vurdu. Kalça kemiğinin üstünde bir boşluk açtı. Böbreği açtığı bu yere yerleştirdi. Atardamar ile börek (böyle yazıyor ben dokunmadım) toplardamarını birbirine bağladı. Kan damarı bağlanınca, o ana kadar hareketsiz duran böbrek birden şişip canlandı. Solgun rengi de pespembe oldu. Daha sonra, idrar yoluyla bağlantı tamamlandı.”(s,79) “Bir çocuk kitabında bu betimlemenin ne işi var? Çocuk kitabından beklenen estetik açılımı nasıl sağlar?” diye düşünürken komşunun dokuz yaşındaki kızı geldi. Belki de çok ilgisini çekecekti, belki de ben önyargılıydım! “Böbrek nakli nasıl yapılıyor biliyor musun?” diye sordum. “Yooo…” dedi. “Öğrenmek ister misin?” dedim. “Yooo…” diye yineledi. “Yine de bir dinle sen,” deyip yüksek sesle okudum. Dinledikten sonra yüzüme şöyle bir baktı: “İğrençsin Mavisel Teyze!” diyerek odadan çıkıp gitti. www.maviselyener.com *Mızıkçı, Ahmet Yıldırım, resimleyen: Şenol Doğan, Sokak Kitapları, 64s, 2011 (Yaş grubu belirsiz) *Arkadaş, Ahmet Yıldırım, resimleyen: Şenol Doğan, Sokak Kitapları, 80s, 2011 (Yaş grubu belirsiz) Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No: 1 D: 1 Balçova zmir www.maviselyener.com [email protected] SAYFA 24 4 AĞUSTOS 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1120
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle