25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nilhan Aras’la ‘Ballı Yazılar’ı konuştuk Bilinen ve bilinmeyen yönleriyle bal Ë Handan TÜRKER allı Yazılar’ı hazırlama fikri nereden doğdu? Metro Gastro dergisinin 56. sayısı aynı zamanda onuncu yıl sayımızdı. Bu nedenle özel bir şeyler hazırlamak istedik. Okurlarımıza verebileceğimiz en güzel armağan bir kitap olabilirdi. Balla ilgili elimizde epey malzeme birikmişti. Tahmin ettiğimizden de fazla. Bu bilgileri derleyerek kitap haline dönüştürelim istedik. Kitabın içeriği hakkında bilgi verebilir misiniz? Pek çoğu akademisyen olmak üzere toplam otuz beş yazarlı bir kitap Ballı Yazılar. İki bölümden oluşuyor. İlk bölümde bal, arı ve arıcılık konuları çeşitli fen bilimleri disiplinleri çerçevesinde ele alınıyor. Arının biyolojisi, kovan içi ve dışı organizasyonu, balın kimyası, bal çeşitleri, ballı bitkiler gibi teknik yazılar var. İkinci bölümde ise konu sinema, edebiyat, mitoloji, sanat tarihi, halk kültürü, kültür tarihi, mutfak gibi alanlarda enine boyuna anlatılıyor. Özellikle ikinci bölümde balın hangi ilginç yönleri B Nilhan Aras’ın yayıma hazırladığı Ballı Yazılar‘da çok sayıda yazarın bal hakkında kaleme aldığı yazılar okura sunuluyor. Kitapta, bilimsel makalelerle birlikte, ilginç bilgiler aktaran yazılara da yer verilmiş. Nilhan Aras’la Ballı Yazılar üzerine söyleştik. ele alınıyor? Örneğin ömrünün binlerce yıl olduğu ve içine saklanan organik ya da inorganik maddeleri bozulmadan çok uzun zaman sakladığı, insanlığın ilk içkisi denilen hidromelin aslının bal olduğu, Karadeniz’de yaygın olan deli balın yeryüzündeki ilk biyolojik silah sayıldığı, Antalya’daki Likya mezar anıtlarının mimari yapısının kovanlarla ilişkilendirilebileceği, tatlandırıcı olarak bal kullanıldığı için yapımı hayli zor olan helvanın tel sayısının milyonlara vardığı, arı sembolünün Napolyon’un hayatındaki yerinin ne olduğu, eski Türk kültürlerinde arı ve balın konumlandırılması, arı ve balın etimolojisi, ülkemizde arıcılık ve balcılık üzerine yürütülen ve hatta ödül de almış projeler ve daha pek çok konu işleniyor kitabın ikinci bölümünde. İlk bölümdeki tüm yazıların çok önemli ve değerli teknik bilgiler veriyor olmalarının yanı sıra bölümün son konusu da bal hakkında bilinmesinin iyi olacağı düşünülen, üzerinde en fazla yanlış yapılan, yanlış bilinen konulara ilişkin bir “SoruCevap” listesi. Ballı Yazılar uluslararası platformda da büyük yankı uyandırdı. Kitabın aldığı ödüllerden bahseder misiniz? Ballı Yazılar, dünyada yemek kitapları Oscar’ı olarak bilinen “Gourmand Dünyanın En İyi Yemek Kitapları Ödülleri” kapsamında “Türkiye’nin En İyi Tek Konulu Yemek Kitabı Ödülü” ve aynı kategoride dünya dördüncülüğü aldı. Balla ilgili bizimle paylaşabileceğiniz ilginç bilgiler var mı? Tabii bunlar kitabı özetlemeyecek ama şunları söyleyebilirim: Türkiye’de kestane, ıhlamur, çam, akasya, püren, narenciye, ayçiçeği, kekik, pamuk, yayla ve adaçayı balları üretiliyor. Bu çok bilinmeyen bir konu. Ayrıca bal mikrop üretmez ve bakteriyi engeller. Dola¥ yısıyla yara ve yanık tedavisinde kullanılır. Balın ¥ ren kü ve zama besin d meden az tatlı. lın krist Bal, bak yor. He vermes Kita Dah da bula Plan Uzu lamamı “Yörele rını kita lu anlat türleri t dek işle Uzu kında k bir hay Biliy ama ina mak ist onun b Ballı 408 s. Tarihe tanık mektuplar Halim Spatar Orhan Suda yazışmaları Önemli belge niteliği taşıyan bir mektup kitabı yayımlandı: Halim Spatar’la Orhan Suda’nın 1983’ten 2003’e dek, yirmi yıl süren yazışmalarının toplandığı eserin adı Mektuplar, Yurtdışındanİstanbul’dan. Ë Mukadder ÖZGEÇ ’li yıllarda Türkiye’nin sessiz sessiz çalışmayı sürdüren iki aydınının yazdığı mektuplar söz konusu olunca elbette o yılların yoğunluğu bir kara bulut gibi duyulur olmuş, koşullarının yakıcı biçimde belgelenmesi işin içine girmiş. Mektup okurlarının hep içine düştüğü bir “özel yaşam hırsızlığı tedirginliği” var, “Neden okuyorum bir başkasının gizlerini?” diye sorgularız kendimizi. O sırada elimizdeki mektup kitabı, kimi kez arttırır bu tedirginliği bazen de geriye baktırıp iki kişinin kişisel tarihlerinden usa gelmedik dersler çıkarttırır bize. Ferit Edgü, Abidin Dino’yla Güzin Dino’nun yazışmalarından, aşk ve yaşam dersleri çıkardığını söylemişti. Onlarınki tam da öyle bir yazışmaydı gerçekten de, kim tersini söyleyebilirdi ki! Belli bir yaşta olan okurlar, Orhan SudaHalim Spatar yazışmalarının SAYFA 18 4 AĞUSTOS 80 içinde yıllar öncesinden tanık olduğu, yaşayıp duyduğu birçok olayı anımsayacak. Belki birçoğumuz anlatılarla gerçek, yazmakla yaşamak arasındaki o bulanık sınırı, belleğimizi yoklayarak bir kez daha duyacağız. Halim Spatar hep bu sınırın varlığının ayrımında olarak söze döküyor anılarını, söze döküldükleri anda artık çağrışım ve yoruma açık olduğunu seziyor. Böylece, dile veriyor önceliği. Okurla birlikte kişilik kazanan roman kişilerini anımsatıyor mektuplarında. Anlatılarla gerçekleri iç içe geçirip ta baştan söylüyor bunu: “İnsanların anlattıklarından da, politik gerçekler olarak saklanılan olumlu ya da olumsuz belgelerden de doğruyu bulamayacağız” diyor. Baştan biliyor aslında, onlarca mektubun içeriğinden biz okurların, yorumlarımızla oluşturduğumuz iki Türk aydını portresi çizeceğimizi. 80’li yılların başlarında, darbenin yarattığı korku ortamı, hatta yıkım sürüyor. Orhan Suda, kendi sözleriyle “İngiliz hükümetinin konukseverliğine sığınmış.” Orada kapsamlı bir af bekliyor ülkesine dönmek için. Dostlarına yazıyor ama sanki yazması en çok da yanıtlara kavuşmak için.”Yaz” diyor hep, hiç yetinmiyor, yetinemiyor, “daha yaz, eksik bir şey kalmasın.” Halim Spatar da belli ki her seferinde yerine getiriyor Orhan Suda’nın dileğini, ondan da çok yazıyor. Ülkede kalmak mı, kaçmak mı? İkisi de zor. “Uygar” bir ülkeye sığınmış bir aydınla, ülkesinde insan gibi yaşamak ve yaratmak çabaları içindeki bir devrimci birbirlerinden kilometrelerce uzakta aynı sorunları yaşıyor, hep benzer şeyler anlatıyorlar birbirlerine. İletişimsizlik, parasızlık, 2011 korkular. Sorunlar büyüdükçe sınırlar eriyiveriyor. Yan yana gibi dertleşip duruyor, giderek yaşlanmalarını, sağlık sorunlarını alayla ayrıntılandırıyor ama sözü gene müziğe, yazına, başyapıtlara getiriyorlar. “Gülün Adı’nı okudun mu?” diye soruyorlar birbirlerine. Öylesine emin. “Bütün maddi olumsuzluk ve sıkıntılara rağmen, düşünsel ilgilerini devam ettirebiliyorsan ne hapishane, ne gurbet söker, dört dörtlük yaşar insan” diyor Halim Spatar. Adına yaraşır bir aydın yaşamının özcül tanımı. Mektuplarda en çok göze çarpan şey, ne olursa olsun “düşünsel ilgilerinin sürmesi.” Bir ders çıkaracaksak, belki bizim için en önemli ders bu. Öte yandan nerdeyse otuz yıl öncesinden ülkemizin bugünlerinin politik ortamının hazırlanışını adım adım izliyoruz. Halim Spatar 1985’te duyduğu güveni yitirmeye başlamış, artık dinciliğin yükselişini görüyor, kaygıyla, ülkesinden uzaktaki dostuna bu izlenimlerini aktarıyor: 2 Ekim 1985: “Türkiye’nin bir İran, bir Pakistan vs. olmayacağına kuvvetle inanıyorum.” 2 Eylül 1986: “Türkiye gibi softalığa her zaman ortam hazırlamış olan koşullar bugün de gündeme geliyor, bana sorarsan. Türkiye’de hiçbir zaman böylesine bir Araplaşma havası yaşanmamıştı. Eskiden, benim çocukluğumda yanımızda, yöremizde çarşaflı, feraceli, peçeli kadınlar görmek mümkündü; erkekler de evlerinde çoğu zaman entariyle dolaşırlardı, ama bugün daha başka bir boyutu var bu işin: Her şeyin sessiz ve derinden, korkunç bir örgütlenme ile geliştiğini görüyorsun, daha doğrusu hissediyorsun. Camilerden hoparlörün en yüksek ses tonuna ayarlanmış korkunç bet sesle okunan ve insana dehşetli anlar yaşatan ezan sesleri duyuluyor.” 23 Ocak 1990: “Sağ ve dinci dalga yavaş yavaş yükseliyor.” 1 Kasım 1990: “(S)en buraları bıraktığından beri sokaklarda modern kıyafetlerin yanında türbanlı, Müslüman takkeli, boru pantolonlu müminlere rastlıyorsunuz. Kızlarımız, İslama özgü çok pahalı ve son moda giysilere bürünüp salınıyorlar meydanlarda. Bir dinsel havayı ister istemez kokluyorsunuz. Evimizin 150 metre kadar ötesinde hoparlörleri top gibi bizim daireye çevrili camiden uykumuzun en kırılgan yerinde içimize eden kakofonik ezan, her duyuşumuzda yedi ceddine dua okutmakta. Erkan Yücel’in yıllarca saklanmış bir mektubu, Ali Faik Bercavi’nin unutulmuş bir Nâzım kitabı, Arnold Schoenberg’in tuhaf ölümü, Brecht üzerine yeni yorumlar mektuplarla süren dostluğun içinden yeni yeni okumalara sürüklüyor insanı. İki dostun yıllarca süren buluşma, bir araya gelme düşlerini okudukça “Hadi artık!” diyor insan, ne olursa olsun kucaklaşsınlar. Küçücük evlerinden birinde “konyaklayıversinler.” Mektuplar, Yurtdışındanİstanbul’dan/ Orhan Suda Halim Spatar/ Literatür Yayınları/ 226 s. yaz çem Ë Halim Spatar Orhan Suda deki Özlü zın d yerd yat g umu yazd sin, k “N eleşt yazm tap” kum istiyo meye her a andır görü eder ne ku “G genç katın Tüm CUMHURİYET KİTAP SAYI 1120 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle