25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

O Muammer Kırdök kuduğum Kitaplar MET N CELÂL Durgun Sular Sessiz Akar görünümü çiziyor. Girdiği ilişkilerde sonucun ne olacağını enine boyuna düşünmeyen, an’ı yaşayan, işin cinsel yanını daha çok seven, zoru gördü mü kaçan bir genç. Bu tavırlarıyla da birçok kadının kalbini kırmış, canını yakmış. Kayhan odayı kiralar kiralamaz kütüphanede kalmış kitapları karıştırıyor ve bir cildin arasında “alıcının adıyla adresi yazılmış, pulu yapıştırılmış ama postaya verilmemiş” bir mektup buluyor. Mektubu yollayan Roberto, alıcısı Gisela G adında biridir. Kayhan, zarfı açıp içindeki mektubu okumak konusunda bir an kararsız kaldıktan sonra, mektubu tekrar yerine koyar. Ona bu mektubu, bir gecelik bir ilişki kurduğu amatör polisiye yazarı Hanna hatırlatacaktır. Hanna, hasta bir kadının telefon rehberinden rasgele seçtiği isimlere mektup yollaması ile gelişen bir roman yazmaktadır. Uzun uzun düşündükten sonra zarfı açmaya karar verir. Kolayca açılan zarfın içinde boş bir kağıt vardır. Hanna’nın polisiyesini hatırlayıp boş kağıttan oluşan mektup üzerinde fikirler yürüttükten sonra bu zarfı postaya vermeye karar verir. Gisela G’den de “sevgilim” diye başlayan kısa ama aşkla, cinsel çağrışımla yüklü bir cevap gelir. Kayhan, bu mektubu Elizabeth Weiss’la görüşmek için bir bahane olarak kullanır. Eski kiracının adresini sorar. Olumsuz cevap alır. Eski sevgililerini anıp, nerede yanlış yaptığını düşündüğü günlerden sonra bir gece eve döndüğünde Elizabeth Weiss’ı yatağa çırılçıplak yatmış uyurken bulur. Bu arada biz de okur olarak Kayhan’ın neden mektubun yollandığı adres Elizabeth Weiss’ınki mi diye kontrol etmediğini ya da el yazıları benziyor mu diye karşılaştırmadığını merak ederiz. Yazar mı tekrarlarla pekiştirmeyi, uzun uzun irdelemeyi seviyor yoksa kahramanı mı bilmem ama hikayenin uzadığı kesin. Kayhan, her an sevişmeye hazır hızlı bir çapkın olmasına rağmen yaklaşık 10 sayfa süren uzun tereddütlerden sonra nihayet Elizabeth Weiss’ın emredici yönlendirmeleri ile soyunup yatağa girer ve Kayhan’ın tüm çekingenliklerine rağmen doya doya sevişirler. Kayhan yine de sevişmenin sonunda bir kulp bulacak ve Elizabeth Weiss’ın kendisine “Roberto” diye seslenmesine kafayı takacaktır. O, kadınla “Kayhan” olarak yani başkasını canlandırmadan sevişmek istemektedir. Bir kadınla sadece cinsellikle kurulmuş, başka hiçbir boyutu olmayan bir ilişki erkeklerin vazgeçilmez fantezilerinden. Birçok romana, filme konu olmuş. Durgun Sular Sessiz Akar Viyana’da geçtiğinden olsa gerek benim ilk aklıma gelen Nobelli yazar Jelinek’in filme de çekilen Piyanist’i (2002, Everest yay.) oldu. Jelinek, kadın kahramanın gözünden cinsellikle gelişen bir aşkı anlatıyordu. Durgun Sular Sessiz Akar’ın sonunda bu romana ve kadın kahramanına açık bir gönderme var sanki. Kadın gözüyle anlatılan, filme de çekilen bir roman da Bernard Schlink’in Okuyucu’suydu (2007, İletişim yay.). Benzer bir 2011 uammer Kırdök, ikinci romanı Durgun Sular Sessiz Akar‘da (Mayıs 2011, Notos Kitap) saplantılı aşkların, insan ilişkilerinin izini sürüyor. Kayhan, Viyana’da üniversiteyi bitirmiş, bitirme tezinin sonucunu almak için gereken üç aylık bekleme süresini orada bir şey yapmadan bekleyerek geçirmeye karar vemiştir. Gazetede gördüğü bir ilan üzerine bir odasını tutmak üzere gittiği evin sahibesi “Güzelliğini sadeliğiyle uzlaştırmış, büyüleyici bir kadın”dır. Kayhan, ilk gördüğü anda “insanı cazibesiyle büyüleyen” bu gizemli kadının etkisine girer. Elizabeth Weiss’ın sert görünümünün altında gizlemeyi başaramadığı çocuksu pırıltılar olduğunu hisseder Kayhan. Bir anda aralarında cinsel bir çekim oluşmuştur. Zaten yeni bir aşka, ilişkiye de hazırdır. Uzun süredir birlikte olduğu sevgilisi Erika’dan birkaç gün önce ayrılmıştır. Kayhan, Erika’dan nasıl ayrıldığını hatırlarken biz de onun sevgilisine pek sadık kalmadığını, Erika’yla birlikteyken başka kadınlarla da ilişkilere girdiğini öğreniriz. Kiraladığı bu odada da daha Elizabeth Weiss’ın etkisi geçmeden ilk farkına vardığı şey karşı binanın bir penceresinden bakan “saydam geceliğinden memeleri görünen” orta yaşlı bir kadındır. Kayhan, bu kadınla da uzaktan flört etmeyi ihmal etmeyecektir. Kayhan’ın ilk bölümlerde çizilen portresi bize maceraya, aşklara açık bir delikanlı SAYFA 12 4 AĞUSTOS M ilişkinin ama bu kez erkek bakışıyla anlatıldığı ve yine filme çekilen bir öykü de Hanif Kureishi’nin bizde Mahremiyet diye gösterilen Intimacy’sidir. Yanılmıyorsam bu öykü Gün Boyu Gece Yarısı (2002, Can yay.) adlı kitapta yer alıyordu. Tüm bu tür eserlerde dikkati çeken, kadınlar cinsel ilişki ile yetinip bu ilişkiyi hiç sorgulamazken bir süre sonra erkeklerin kadının neden böyle bir ilişkiye girmiş olabileceğini sorgulayarak ilişkinin noktalanmasına sebep olmaları. Durgun Sular Sessiz Akar‘da da Kayhan sadece cinsellik bazında gelişen ve kendisi için ideal olması gereken bu ilişkiyi kadının kendisine “Roberto” diye seslenmesinden yola çıkarak sorgulamaya başlar. Roberto’nun peşine düşüp Elizabeth Weiss’ın sırrına vakıf olunca da kuşkusuz ilişki bitecektir. Oysa sürekli sorgulamayı bırakıp durup bir aynaya baksa kendisinin Roberto’dan çok da farklı olmadığını, hatta bizzat “Roberto” olduğunu görse her şey yolunda gidecek roman da benzerleri gibi mutsuz sonla bitmeyecektir. HİKÂYEDEN ÇOCUK Bizim yazarlarımız anılarını yazmayı, geçmişi deşmeyi, yüzleşmeyi sevmezler. Anı kitapları azdır, otobiyografi ise yok denecek kadar az. “Bekler bazı şiirler, bazı yaşları...” demiş ya şair, anı yazmak için de yaşın olgunlaşması beklenir, bu bazısına göre yetmişdir, bazısına göre seksen ya da doksan. Anıların birikmesi, değerlenmesi için zamana gereksinim vardır. Sıcağı sıcağına yazmanın sakıncaları olduğuna inanılır. Olayları doğru değerlendiremez, hayata günün içinden baktığınız için ayrıntılarda boğulabilirsiniz. Şairlerimiz, yazarlarımız yazı hayatlarının dönüm noktalarının anılmasını, kutlanmasını isterler, başkaları hatırlamazsa kendileri ilk adımı atar kutlamalar yaparlar. Bu bazen bir tören, bir panel olur, bazen bir kitap. Bu tür kutlamalar esas olarak emeğine tekrar saygı göstererek yazara dikkati çekmek amacını taşır. O yazarlar için çok önemli olan bu kutlamalar okur nezdinde de, edebiyat çevrelerinde de her zaman beklenen ilgiyi görmez. Yazıya dökülmese de “Hak ediyor mu” diye tartışılır. Benzerlerinden bir adım öne çıkmak için attığı bu adım aleyhine işleyen bir eylem halini bile alıverir. Onur Caymaz, 1977 Fotoğraf: Bülent Şengül doğumlu. Henüz otuzlarının ortasında. Hikâyeden Çocuk’u (2011, İletişim yay.) basılı ilk eserinin, ilk şiirinin yayınlanışının on beşinci yılını kutlamak amacıyla yayımlatmış. Sanıyorum ülkemizde bu tür kutlamaların en erkeni. Onur Caymaz Geçtiğimiz yıllarda ellili yaşlarını süren bir yazarımızın kırkıncı yazarlık yılını bir dizi toplantı ile kutlatmasının nasıl yoğun eleştirilere uğradığını hatırlayınca Onur Caymaz’ın girişimi daha da cüretkâr görünüyor. 40 yıllık yazarların çoğunun böyle kitaplarla kutlamalar yapma şansı olmadığını düşünürsek, İletişim Yayınları’nın genç yazarlar için nasıl bir yol açtığı da ayrı bir tartışma konusu. Yayınevleri yakında bu tür birçok dosya ile karşılaşacaktır. Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi’ne (3. Baskı Mart 2010, Yapı Kredi yay.) göre Onur Caymaz’ın ilk şiiri 17 yıl önce 1994 yılında Ada (Hikâyeden Çocuk’da Adım) dergisinde yayımlanmış; ansiklopediye bu bilgiyi veren Caymaz. Yani sabretseydi üç yıl sonra yirminci yılını kutlayabilirdi. Caymaz o dergiyi kaybetmiş, o nedenle 1996’da Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Kulübü bünyesinde yayımlanan Bakış dergisinde çıkan şiirini “ilk” olarak kabul ediyor. Edebiyat hayatına başlangıç noktası olarak ilk kez bir dergide yayımlanmayı kabul edersek ilk şiiri Doğan Kardeş’te yayımlanan birçok yazar 60’lı yaşlarda 50. sanat yılını kutlayabilir. Bu tür hesaplamalarda ya bir edebiyat dergisinde yayımlanmış olmak esas alınmalı ya da (daha doğrusu bu bence) ilk kitabının yayın tarihine bakmalı. Caymaz’ın ilk kitabı Kah ve Rengi’nin (Hera yay.) yayım tarihi 2000. İster 17 yıl önce olsun, ister 11 sonuç olarak Onur Caymaz Hikâyeden Çocuk’da bize çok kısa görünen kuşkusuz kendisine uzun gelen yazarlık serüvenini kaleme almış. Caymaz’ın yazarlık serüveninde aslında pek çarpıcı şeyler yok. Hemen her yazarın ilk yıllarında yaşadıklarını o da yaşamış. Amatör dergiler, arkadaşlarla heyecanlı tartışmalar, dergilerde yayımlatma girişimleri, yarışmalar, ödüller, ilk kitabın heyecanı, ilk imza günleri, önemli yazarlarla tanışmalar, festivaller, yabancı ülkelere ilk seyahat ve kitapların yazılış öyküleri anlatılıyor. Satıraraları, iş özele gelince doğrudan yazdıklarını etkilese de hayatında dönüm noktası olmuş bazı şeyleri anlatmadığını düşündürüyor, yazabilseydi kitap daha zenginleşirdi kuşkusuz. Hikâyeden Çocuk’un sonunda Onur Caymaz’ın öykülerinden yaptığı bir seçme var. Yazı hayatına şiirle başlayan, roman da yazmış biri için garipseyebiliriz ya da yazarın kendisine esas alan olarak öyküyü seçtiğini söyleyebiliriz. Hikâyeden Çocuk çok erken de olsa kuşkusuz Onur Caymaz’ın hayranları ya da onu daha yakından tanımak isteyenler için bir kaynak. Edebiyat dünyası ve okurlar nasıl karşılayacak göreceğiz. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1120
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle