03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nedim Gürsel’den ‘Şeytan Melek ve Komünist’ Dönemi bilmeyenlere özet, bilenlere anımsatma romanı Avrupa coğrafyası ve siyasi hayatı yirminci yüzyıl başlarından itibaren oldukça çalkantılı bir döneme girmişti. Rusya’daki Bolşevik ihtilaliyle komünizm Doğu Avrupa’yı sarmıştı. Bu politik değişimler sırasında Türkiye’de de büyük bir şair, Nâzım Hikmet bu akıma inananlardandı. Nedim Gürsel bu olayları yıllar sonra, yirmi birinci yüzyıl bakış açısıyla yeni romanına konu ediyor. Gürsel, Dünya Şairi Nâzım Hikmet adlı eserinde Nâzım Hikmet’in şair kimliği ve şiirlerine odaklanmıştı. Yeni kitabı Şeytan, Melek ve Komünist’te ise Nâzım Hikmet’in sürgündeki hayat öyküsünü vermeyi hedeflemiş. Ë A. Şebnem BİRKAN (*) oman, Nâzım Hikmet’in yaşam öyküsüyle sınırlı değil. Yirminci yüzyıl tarihini, Rusya’ya, Berlin’e, Berlin Duvarı’na ve yıkılışına, demir perde ülkelerine; Stalin, Lenin ve oradaki yaşam biçimlerine de değiniyor. Nâzım Hikmet, roman kahramanı Ali Albayrak ve onun yeğeni Çelik komünizme gönül verenler arasında. Ancak üçü de eşitlik ve daha iyi günler adına verdikleri savaşı kazanamıyor ve cefasını fazlasıyla çekiyor. Bu savaş mutsuz bir hayata ve vatan hasretiyle yaşamalarına neden oluyor. Gürsel’in romanı sürgünler, işkenceler, hapisler, darbeler hakkında kesitler vererek fazla derine inmeden bilmeyenlere bir özet, o devri yaşayanlara ise anımsatma niteliğinde. BERLİN’İN SOĞUK GÜNLERİ Şeytan, Melek ve Komünist, Nâzım Hikmet’in hayatını merkez alıyor, onun biyografisini yazmış ve dürüst olarak nitelendirilen bir yazar, Komünist Parti üyesi ihbarcı bir kişi olan Ali Albayrak ve hırçın bir aşk üçgeninde Berlin duvarı, komünizm döneminden kesitler, Soğuk Savaş yılları, TKP, 1930’lardan başlayıp yakın zamana kadar gelen bir dönemi anlatıyor. Roman dört bölümden oluşuyor. İlk bölüm Berlin’de adını hiçbir zaman öğrenemediğimiz bir yazarın Berlin’e gelmesiyle başlıyor ve onun bakış açısından anlatılıyor. TKP üyesi olduğunu ve elinde Nâzım’ın hayatıyla ilgili çok değerli bilgiler bulunduğunu söyleyen Ali Albayrak yazarımızı bu belgeleri vermek için Berlin’e çağırıyor. Yazarımız Berlin’e soğuk ve karlı bir günde akşama doğru varıyor. Puslu akşam okuyucuya daha romanın başından Soğuk Savaş yıllarının ürkütücü havasını veriyor. Daha sonra Berlin duvarı ile o yılların özeti niteliğinde anlatıcıyazar açısından birçok durumu öğreniyoruz. O karanlık yıllar uzun uzun anlatılıyor. Yazarın İpek’le olan aşkı bu noktada romana renk katıyor: “İpek, (…) Berlinli melek! Sevgilim (…) Berlin’de tanışıp yakınlık duyduğum, belki de şu göçebe, kahrolası yaşamımdan âşık olduğum tek kadındı.” İkinci bölüm “Şair ile Şeytan” başlığını taşıyor. Bu bölüm romanın en ilginç ve merak uyandıran bölümü, çünkü Ali Albayrak’ın tuttuğu ihbar notları verilSAYFA 8 31 MART 2011 R miş. Nâzım’ın kaçışından, Rusya’daki hayatına, komünizm adına yaptıklarından yaşadığı aşklara, Piraye, eşi Münevver, oğlu Memet, büyük aşkı Vera ile yaşadığı pek çok şey bize anlatılıyor. Ali Albayrak, Nâzım’ın yanında bulunuyor, sürekli yaptıklarını ve görüştüğü kişileri rapor olarak Alman istihbarat kurumu Stasi’ye gönderiyor. Bu raporların Türkçelerini o zamana ait eski bir daktiloda yazılmış haliyle romana konması kurgu açısından da, okuyucu açısından da çok yakışmış ve romana zenginlik katmış. Üçüncü bölüm, “Ali Albayrak.” Ailesi, anne ve babası, Kuleli Askeri Lisesi’ndeki yılları, okuldan atılışı, komünist oluşu, eşcinselliği, komünist olan yeğeni Çelik hakkındaki birçok şeyi Gürsel’in sürükleyici anlatımıyla öğreniyoruz. Son bölüm: “Melek ve İpek.” Yazarın tutkulu aşkı İpek’le Ali Albayrak’ın hayatlarının kesişmesini ve İpek’le ilgili son bilgileri öğreniyoruz: “Buluştuklarında İpek hayatını anlatmadı ona. Kreuzberg günlerinden, şarkıcılığından, uzun süre beraber olduğu gariban ve yapışkan bir yazarın aşkından da söz etmedi. Duvar yıllarında bazı karanlık işlere nasıl karıştığını anlattı ama (…) Derken, şebeke (İpek’i kendi) hesabına fuhşa zorlamıştı.” Gürsel romanında, bir yanda yirminci yüzyıl Avrupası’ndaki çeşitli tarihi gerçekleri edebiyatın estetiği içinde, anı ve olaylarla yoğurarak romana konu ediyor öte yanda da yıllar önceki komünizme bakışı ve durumu özetliyor: “Yirminci yüzyılın elini kana bulamış tüm siyasetçileri, Ermeni kıran Talat Paşa ve çocuklarıyla köpeklerini zehirledikten sonra intihar eden Goebbels çifti de dahil, kanalda bir beyaz nilüfer gibi açan Rosa Lüxemburg’un cesediyle birlikte geçit törenine katılırlar.” Türkiye’yle ilgili de düşüncesini şöyle ifade ediyor: “Komünizm işte bu kasket olayına indirgendi yıllarca, karşıt propaganda paylaşmacı bir düzende her şeyin, kadınların bile paylaşılacağı yalanını işlediği için Nâzım Hikmet kolları sıvayıp ‘Hep bir ağızdan türkü söyleyip/ hep beraber sulardan/ çekmek ağı/ demiri oya gibi işleyip hep beraber/ hep beraber sürebilmek toprağı/ ballı incirleri hep beraber yiyebilmek/ yari yanağından gayri her şeyde/ her yerde/ hep beraber/ diyebilmek…’ dizelerini yazdı. Sonra gün döndü dünya değişti. Türkiye de. Ispartalı ‘Çoban Sülü’nün, namı diğer ‘Morrison Süleyman’ın yürümekle aşınmaz dediği sokaklarda yüründü. Ve kan döküldü (…) Sonra komünizm değilse bile askeri cunta geldi (…) Omuzu kalabalıklar tahterevalliye binip bir indiler bir çıktılar. Güneş gözlükleri takıp vatansever nutuklar attılar.” Romanın birçok yerinde Berlin duvarına da değinmeden geçemiyor. Berlin duvarının insanlar üzerindeki etkilerini bilmek çok ilginç. Türkiye’den Almanya’ya göçüp Acı Vatan’da yaşayanların da düşüncesini anlatıyor: “(…) Yolum Hasan Amca’nın gecekondusuna düşmüştü. Duvar’ın tam dibinde (…) Hasan Amca, elinde bir tahta bavul, Sirkeci’den trene atlayıp Berlin’e ilk gelenlerdendi (…) evin önündeki bahçeyi bostan yapmış, domates, biber, marul yetiştiriyordu (…) duvar boyunca gezen devriyelerden rahatsız olup olmadığını, öte yanı merak edip etmediğini sorduğumda, aksakalını sıvazlayarak bir derviş edasıyla ‘Duvar’ın ötesinde olup bitenle hiç ilgilenmem evlat’ demişti, ‘ben bahçemi çapalar, rızkımı çıkartmak için sebze yetiştiririm.” ROMANA DAHİL YAZAR Kitap, tarihi gerçeklere dayanarak kurgulanmış, bu durum da romanı cazip kılıyor, hele hele konu Nâzım gibi büyük bir şair olunca. Romanın çeşitli anlatıcılar tarafından anlatılmış olması çok güzel. İlk bölüm yazarın ağzından kendi bakış açısıyla Berlin’e ve kendi yaşadıklarına odaklanmış. İkinci bölüm Ali Albayrak’ın ağzından, tuttuğu notlardan anlatılıyor. Bu bölüm Nâzım Hikmet’le ilgili raporlar hakkında olduğu için yazı karakterleri farklı. Eski devri anımsatması için daktilo sayfası olarak verilmiş. Bu durum okura gizli belgeler okuduğu duygusu verdiği için okuru heyecanlandırıyor. Daha sonraki iki bölüm üçüncü kişinin ağzından anlatılıyor: Ali Albayrak’ın geçmişini, çocukluk yılları ve gençliğini kapsayan sırları keşfediyoruz. Kuleli Askeri Lisesi’ndeyken Ali Albayrak’ın lakabı “Melek”ken, TKP’ ye girip casus olduktan sonra “Şeytan” oluyor. Ali Albayrak’ın meleklikten şeytanlığa geçiş yolculuğunu öğreniyoruz. Hayatın bir insanın üzerindeki etkilerini ve çocukluk ile gençlik yıllarında yaşadıklarının geleceğini nasıl şekillendir Nedim Gürsel, Şeytan, Melek ve Komünist’te, Soğuk Savaş yılları, TKP, 1930’lardan başlayıp yakın zamana kadar gelen bir dönemi anlatıyor. diğini anlıyoruz. Romanın girişinde yazarın kendini konuya sıkça katmış olması, uzun anlatımları ve okuru bilgilendirme çabaları romanı biraz yorucu kılmış. Ancak daha sonra yazarın Türk kökenli ama Almanya’da yaşayan gece kulüplerinde şarkı söyleyen sevgilisiyle olan tutkulu ama yırtıcı aşkı, yaşadığı ilişkisinin iniş çıkışları romana hareket katmış. Nâzım Hikmet’in sürgündeki hayatının ayrıntıları yüzeysel ama ustaca verilmiş. Her ne kadar roman, sonlara doğru Nâzım Hikmet’ten onu izleyip rapor tutan Ali Albayrak’ın hayatına kaysa da aynı akıcılık devam ediyor, beklenmedik bir sona doğru ilerliyor. Gürsel, Şeytan, Melek ve Komünist’te Nâzım Hikmet, TKP ve komünizmle ilgili birçok bilgiyi güzel bir kurguyla kurgulayıp okurlarına sunmuş. Rahat okunan, şehvetli bir aşkı da içine alarak ilerleyen akıcı bir roman çıkmış ortaya. 1918 Bolşevik İhtilali’yle başlayan 1990’larda Gorbaçov’un “perestroika” (yeniden yapılanma) ve “glasnost” (açıklık) adını verdiği reform çalışmalarıyla sonlanan Soğuk Savaş’ı, demir perde ülkelerindeki baskıcı komünist rejimleri, kısaca bir devrin öyküsünü bizlere sunuyor. Gürsel’in amacı, Nâzım Hikmet’in yaşamıyla beraber o devirde nelerin yaşandığını, nasıl bir ortam olduğunu, o dönemin siyasi ve sosyal ortamını, yirmi birinci yüzyıl okuruna bir parça olsun duyumsatmak, bazılarına da anımsatmak. (*) İTÜ Emekli İngilizce Okutmanı Şeytan, Melek ve Komünist/ Nedim Gürsel/ Doğan Kitap/ 334 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1102 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle