03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Doğumunun yüzüncü yılında 1940 kuşağının önemli temsilcisi: Rıfat Ilgaz Rıfat Ilgaz hayatı hep mücadelerle geçmiş bir yazar. Yaşadığı yıllar boyunca Türkiye’nin hemen her dönemine; karanlığa ve umuda tanıklık etmiş bir isim. Eserleri de yaptıkları da bunlardan hayli izler taşıyor. Rıfat Ilgaz’ın yüzüncü yaşı, Türkiye’nin uzun güncesinde önemli bir yaprağı yeniden hatırlamamızı sağlıyor. Ë Ali YILDIZ Mayıs 1911’de Cide’de doğan Ilgaz’ın ilk şiirleri, 1927’de Kastamonu’nda yayınlanan Nazikter ve Açıksöz gazetelerinde yayımlanır. 1940’lara kadar yazdığı ve kitaplarına almadığı romantik şiirleri, İkinci Dünya Savaşı yıllarından itibaren, toplumcugerçekçi biçemine bürünür. 1943’te, Yarenlik isimli kitabı yayınlanır. Onu yine bir şiir kitabı olan, Sınıf izler. 1944’ün Ocak ayında yayımlanan Sınıf, yirmibeş gün satışta kalabilecek, sonrasında ise sıkıyönetim kararıyla toplatılacaktır. Mahkemenin bilirkişisi, raporda şöyle yazar: “Sınıf adlı kitabın yazarının hasta ruhlu olduğu ve kitabında edebi açıdan hiçbir değeri yok; yazar kitapta bir fakir talebenin perişan halini tasvir ediyor ‘ne var bunda sıkılacak, utanmak bize düşer’ demek suretiyle cemiyetimize dil uzatıyor, çocuk dersini bilmiyor, fakat her şeyin piyasasını ve karaborsayı bilip bunun kendisine yeter olduğunu söylüyor, ‘bilmediğin şahıs zamirleri olsun’ demekle cemiyetimizin iç yüzüne tarizde bulunuyor” (1). “Edebi açıdan hiçbir değerinin olmadığı” söylense de Kastamonu Muallim Mektebi ile Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Fakültesi’ni bitirmiş olan şair, daha ilk günden itibaren Türkçe sevdalısı genç bir öğrenmendir. 1987’de yayımlayacağı, Ocak Katırı Alagöz kitabında yer alan “Türkçemiz” şiirinin son dizeleri şöyledir:“Sev Türkçeni, çocuğum/ dilini sevenleri sev!” (2). Mahkeme heyeti, Sınıf kitabının sıkıyönetim kararıyla toplatmasıyla yetinmez, genç öğretmenin altı ay hüküm giymesine karar verir. Bu dönemi, ileriki yıllarda Karartma Geceleri romanında anlatacak olan Rıfat Ilgaz, SAYFA 14 31 MART 7 altı ay firarda kalır ve bu sırada polis evine karakol kurarak pusuda beklemeye başlar. Gelişen olaylara, genç öğretmenin küçük oğlu da tanıklık eder: “Sokağın başına geldiğinde üst kattaki komşumuz Perihan Abla’nın eliyle ona ‘Git’ işareti yapması üzerine kuşkulanmış, kapımızın önünde bekleyen iki polisi fark ederek uzaklaşmıştı (…) Önce Sansaryan Han’da, sonra Tophane Cezaevi’nde yattı. Babamı ziyarete gidiyorduk annemle. Kadınların görüş gününde annemle birlikte giriyorduk; erkeklerin görüş gününde ise ben yalnız giriyordum. Henüz dört yaşındaydım” (3). Bu acı anıların ardından, Ilgaz’ın 1947 yılında, öğretmenlik mesleği de elinden alınır. DÜNYANIN DEĞİŞEN İKLİMİ Ilgaz’ın taraf olduğu dünya görüşü ile edebiyata girdiği dönemde, dünyada savaş rüzgârları eser. Kuruluş aşamasındaki Sovyet desteğinin, Cumhuriyet kadrolarında oluşturduğu sempati, 1930’lu yıllardan itibaren Almanya ile İtalya’da baş gösteren ve giderek Japonya’ya kadar uzanan faşist dalgayla birlikte, Türkiye’deki yakınlaşmayı kırarak tersine çevirir. Yöneticisinden yazarına kadar Turancılık baş tacı edilir. 1945’te, ilk meyveler toplanmaya başlanır. Tan gazetesi basılarak talan edilir, sosyalist öğretim üyeleri üniversitelerden çıkarılır. Ülkeye egemen olan tek şey korkudur. Bu dönemde lisede okuyan bir öğrencinin çantasından çıkan mektuplar, öğretmenleri polise götürecek kadar kör etmiştir. Mektupları yazan gencin adı Attilâ İlhan’dır. Şiire tutkulu bu gencin tüm suçu, Nâzım Hikmet’i sevmesi ve bu şiirleri arkadaşlarıyla bölüşüyor olmasıdır. Attilâ İlhan, kırk kuşağını şöyle betimler: “Sanki kuşatılmış bir fedailer mangasıydı bu, umutsuz olduğunu önceden bildiği çetin bir savaş veriyor; teker teker eksiliyor, tuz parça oluyor, yine de özgürlüğün erkekçe şarkısını söylemekten vazgeçmiyordu. Diktanın baskı aygıtı mükemmeldi. Siyasî polis, işi gücü bırakmış, şairlerin peşine düşmüştü.” Ilgaz, geçimini yazarak kazanmak zorundadır. 5 Temmuz 1941 günü, sahipliğini emekli bir öğretmen olan Fazıl Mahmud Ülküer’in yaptığı ve toplumcuların bir araya geldiği Yürüyüş Dergisi’nin on altıncı sayısından itibaren yazı işleri müdürlüğünü yapar. Yığın (1946), Ant, Söz ve Ses (19451950) dergilerinde görülürken, kırk kuşağı şairleri şöyle sıralanır: “1940 Toplumcuları değince de yaş sıralamasına göre, İlhami Bekir (Tez), Mustafa Seyit Sutüven, Hasan İzzettin Dinamo, Rıfat Ilgaz, İlhan Berk, Cahit Irgat, Niyazi Akıncıoğlu, A. Kadir, Fethi Giray, Suat Taşer, Vedat Türkali, Mehmet Kemal, Enver Gökçe, Ömer Faruk Toprak, Ahmet Arif, Attilâ İlhan, Arif Damar, Şükran Yurdakul anlaşılmalıdır. (…) Mehmet Kemal bu şairlere “Acılı Kuşak” dedi. Çünkü siyasal iktidarla kalem mücadelesi veren bunlardı. Acılı tarihlerini kendileri yazdılar” (4). Tüm toplumcular gibi, Rıfat Ilgaz’ın da peşine düşülmesi hayatı boyunca sürecek, genç yaşında tüberküloz tanısı konan yazar, tedavisi için başvurduğu hastanelerde bile engellerle karşılaşacaktır. Ilgaz’ın da içinde bulunduğu Türkiye’de, tek parti döneminin baskıları bitmiş, çok partili seçimlerle “Batı tipi demokrasi”ye geçilmiş olsa da bu kez Demokrat Parti’nin baskıları başlamış ve azınlıkların işyerlerinin talan edileceği 67 Eylül Olayları‘na kadar uzanmıştır. Başbakan Aydın Menderes, muhalif basına şöyle diyecektir: “Kökü dışarıda olan, parayı dışarıdan alan mizah dergileriyle de uğraşacağız” (5). Ilgaz, ismi işçiler tarafından konulan Markopaşa Dergisi’ndedir. Demokrat Parti yönetimini yerden yere vuran Markopaşa; Rıfat Ilgaz, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin tarafından çıkarılır. Dönemin baskıları üzerine, değişik isimlerle yetmiş yedi sayı çıkabilen derginin satışı 60 binlere kadar ulaşır. Dergilerinin kapatılmasına, yazarlarının hapishanelere tıkılmasına rağmen, yayınını sürdürmüş ama en önemlisi, halk da her seferinde muhalif yayın organına sahip çıkmıştır. 23 Şubat 1956’da, İlhan Selçuk’un yönetimindeki haftalık Dolmuş dergisine katılan Rıfat Ilgaz, her ne kadar “sakıncalı piyade” olarak, dolmuş parçalarından oluşan stepne, kriko, egzoz vb. isimlerle yazabilmiş ise de İlhan Selçuk’un ısrarıyla, Ocak Katırı Alagöz kitabında yer alan, “Okutmak Üzerine” şiirinde “Sınıf’ın ozanıyım mimli/ Hababam Sınıfı’nın yazarıyım ünlü/ kim ne derse desin/ çocuklar için yazdım hep” (6) diyeceği, edebiyatımızın ölümsüz eseri Hababam Sınıfı’nı yaratacaktır. GÖRECE ÖZGÜRLÜKTEN 71 CUNTASINA Rıfat Ilgaz şiir, öykü, oyun, roman ve çocuk edebiyatı türünde örnekler vermiştir. “Okutmak Üzerine” şiirinde belirttiği üzere, Rıfat Ilgaz salt Hababam Sınıfı ile anılmakla kalmamış, çoğu kez bu ölümsüz eserinin içi boşaltılarak sinemaya aktarılmış, defalarca yayımlanan kitabından tek kuruş telif bile alamamıştır. Stepne’yi Rus yazar sanan yayıncı da vardır, yazarına tek kuruş ödemediği gibi “Ben bununla ev bark, matbaa, işhanı sahibi oldum” diyerek, Hababam Sınıfı’nı sahiplenme yüzsüzlüğünü gösteren yayınevi de. Bütün bunlara rağmen, Hababam Sınıfı tiyatroya taşındığında, Ulvi Uraz’ın yönetiminde 632 oyunla altı ay kapalı gişe, Oğuz Aral ve Müjdat Gezen’in yapımcılığını üstlendiği oyunla 130 kez sahnelenerek, erişilmesi güç bir rakama, 51 bin 720 seyirciye ulaşır. Rıfat Ilgaz, kitapları toplatılan, imzası yüzünden eserleri basılmayan bir yazar değil, adına sokak ismi verilen bir yazardır artık. Oğlu Yazar Aydın Ilgaz’ın kurduğu Çınar Yayınevi, yıllarca süren hukuksal savaşımının ardından, Rıfat Ilgaz’ın eserlerini topluca yayımlayabiliyor. Aydın Ilgaz’ın saptamasıyla, “Kuranı kerim’den sonra en çok baskısı yapılan” Hababam Sınıfı’ı halkla buluşmuştur. 1960 ihtilalinin sağladığı görece özgürlük ortamı, sınıfsal talepleri yükseltmiştir. 68 kuşağıyla birlikte, düzene karşı olan tepkiler artarken Türkiye İşçi Partisi deneyiminden rahatsız olanlar, parlamentoyu sınıf esasına dayalı partilere kapatır. İşçi sınıfının örgütlü mücadelesi, ses getirir. Sınıf mücadelesinin provokasyonlarla bastırılmaya çalışması, sanatsal duruşu da sertleştirir. Oysa Rıfat Ilgaz’ın sanata yaklaşımı, toplumsal duyarlılığını korumayı sürdürürken tüm eserlerindeki yalınlık dikkat çekecek düzeydedir: “40’lı yıllarda Garipçi’lerin popüler şiirine kimliğini veren başlıca temaların ve imgelerin, Rıfat Ilgaz şiirinde önemsenmemiş olması, diğer yandan toplumcu şairler içinde Nâzım ¥ Hikmet etkisinden uzak kalabil ke bulmuş olarak 70’li yıl onu ço işaret ş rak ve ne öğre nam ha (‘Güne ‘Güver yecanlı sa, ülke bilgece içinde birlikte bir bili şiirini d yoktur” Ilgaz çık isim me ald seslenir suzluğu da/ saf den/ ta rin/ du başını k yürek b olsun/ karayel çatını/ ğı dönü meden ol// tam doğan düğün satırda her say utanma ğil/ yırt mayı/ a lar kesi örgüler rıl alıcı geçti m iki kolu (8). Şiir, ö edebiya gaz’ın y ele alm görülen yatağın lardaki dille oy rasyonl larında kurgula zahınd kaçmam ortak ö ¥ me VE 1 12 M temler sokakla kiye,“M nin elin ra kanl insanla manma rı gibi k Mem gaz, sık aydınla re tanık meye g sırları v çekilen evinin manda cesi tar 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1102 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle