Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hazırlayanlar: Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Mavisel Yener, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. ÇOCUKGENÇLİK OKUMA Bugün kitaptan çok sıkıldım Keyifle yazacaktım bu yazıyı. Ne ki, haber bomba gibi düştü yüreğime: “Çocuklara dini kitaplar: Devlet Bakanı Kavaf, SHÇEK Genel Müdürü Barış ve Işık Yayınları Müdürü Kahveci tarafından imzalanan protokol kapsamında SHÇEK’e bağlı tüm yuva, yurt ve kuruluşlarda kitap dağıtımları yapılacak. Protokolde adı geçen Muştu, Gonca ile Altın Burç yayınevleri, çocuk ve gençlere yönelik dini kitaplarıyla bilinirken dağıtımı Gülen cemaatine yakın Işık Yayınevi yapacak. Kitapların belirlenmesinde Milli Eğitim Bakanlığı devre dışı bırakıldı.” Neymiş, kitapların çocuklara “uygun” luğuna SHÇEK Genel Müdürlüğü karar verecekmiş. Ë Mavisel YENER Yuva ve yurtlardaki çocukların beyinlerini yıkamak için çocuk kitaplarından daha etkili bir araç yok değil mi? Yıllardır yazıyoruz, çocuk kitabı nedir, ne değildir, hangi kıstasları göz önüne almak gerekir diye. Prof. Dr. Sedat Sever, Prof Dr. Selahattin Dilidüzgün, Prof. Dr. Hasan Erkek, Prof. Dr. Nuran Özyer, Prof. Dr. Gülçin Alpöge, Prof. Dr. Zehra İpşiroğlu, Dr. Fatih Erdoğan, Yrd. Doç. Dr. Necdet Neydim, Öğrt. Gör. Yusuf Çotuksöken, Nuran Direk, Dr. Nihal Kuyumcu, Doç. Dr. Medine Sivri, Yrd. Doç. Dr. Şükran Kara, M. Ruhi Şirin, Dr. Canan Aslan, nitelikli çocuk/gençlik kitaplarının kıstaslarını belirlemek için niçin dirsek çürüttü, onca akademik çalışmayı niçin yaptı? Meğer bu iş SHÇEK’in işiymiş de biz bilememişiz! Kitapların gençlere/çocuklara uygunluğunu saptarken hangi bilimsel inceleme yöntemini benimsediklerini merak ettim. Çocuklara ücretsiz olarak dağıtılacak, yetişkin bakışıyla hazırlanmış bu kitaplara “iyi çocuk kitabı” diyebilir miyiz? Türkiye’nin okuma çıtasını yükseltmenin yolu bu mudur? Çocuklar bu tür kitaplarla buluştuklarında “Bugün kitaptan çok sıkıldım” demezler mi? Dünyada her iki çocuktan biri şiddete maruz kalırken yapılmaya çalışılan, körpe beyinlere uygulanan bir tür şiddet değil midir? Ekonomik gücü kısıtlı, annebaba sevgisinden yoksun çocukların “seçilmiş” olması size dikkat çekici gelmiyor mu? Ses verin! Cumhuriyet çocuklarından gelen mektupların birkaçı Mustafa Balbay’a yazılmıştı. Çocuklar ona seslenmişlerdi satırlarında. Gönderilen pek çok iletiden birinde diyordu ki; “Köşenizi siyasete alet ediyorsunuz, işinize bakın, çocuk kitaplarını tanıtın!” Çocuklar, Balbay’ın çocuklarıyla özdeşim kurmuşlardı yalnızca… Onların yüreğindeki sesleri tek sözcüğüne dokunmadan yayımlıyoruz o köşemizde. Balbay’a seslenen bir çocuk mektubu bile bazılarını huzursuz ediyor da, çocuklar üzerinden oynanan bu siyasi oyunlar görmezden geliniyor öyle mi? Pes! Kitap çocuğun evrenini ışıklarken onun, düşünce ve düş dünyasını da biler, ufuklar açar. Satırlar arasında gömülü olan sihri bulma mutluluğunu yaşayan çocuk okumaya sarılır. Çocuk yazınında iyi bir üründen beklenen, iyi kurgunun yanı sıra, iyi bir dil, ilgi çeken anlatım biçimi ve çocuğu düşünmeye, sorgulamaya yöneltecek biçimdir. SHÇEK genel müdürlüğü tarafından incelenmiş olsa, “çocukların milli, manevi ve ahlaki konularda duyarlı …” olarak yetişmelerini sağlayacak öğeler bulurlar mı bilmem ama Okuma köşemizin konuğu olan kitap “Bugün Aşktan Çok Sıkıldım”. Bir kitabı okuduğumda “bu yapıtı ilginç kılan ne?” sorusunu sorarım kendime. Bu sorunun yanıtı, yazar ve metinle sınırlandırılamaz elbette. Okurla, zamanla, dille, yaşamla nasıl bir ilişki içinde olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir. Bugün Aşktan Çok Sıkıldım’ı ilginç kılan ne peki? Cumhuriyet Kitap’ın 1054. sayısında Gökçe Ateş Aytuğ’un ilk kitabı, Bugün Hayal Kuracaktım’ı incelemiş, yazının sonunda şöyle demiştim: “Gökçe Ateş Aytuğ çocuk yazınına sağlam adımlarla geldi, hoş geldi.” Bu kitap 2010 Martı’nda okuruyla buluşmuştu. Yazarın ikinci kitabı Bugün Aşktan Çok Sıkıldım (Kasım2010), beni düş kırıklığına uğratmadı. 1980 doğumlu yazar, ikinci kitabını da özgürce yazmış, çocuklara ne öğretirim/öğretmem kaygısı duymamış. Aytuğ ilk kitabında çocuk okurlar için iyi bir yol arkadaşı olacağı haberini veriyordu zaten. Bugün Aşktan Çok Sıkıldım’da da çevirmenlik ve editörlük birikimini duyumsatıyor. Tersliklerle dolu cumartesi günü, Bugün Hayal Kuracaktım’da Aslı’nın gözünden yazılmıştı, bu kez aynı günün öyküsünü Aslı’nın arkadaşı Aret’in gözünden okuyoruz. Bugün Aşktan Çok Sıkıldım’ı ilginç kılan öğelerden biri bu. Aret de, Aslı gibi cumartesilerden nefret ediyor. “Yani hepsinden değil de, böyle sıkıcı olanlarından.” Aret’in kız kardeşi Arlin her kız kardeş gibi yaramaz ve ispiyoncu! “Çok az, azdan da az” zamanlarda tatlı. Aret’i rahat bırakmıyor ki bir türlü. “Hadi şunu yapalım, bunu yapalım aybi” (s, 8) diye ağabeyinin başının etini yiyor. Annesinin tutumu, her anneninkinden farklı değil: “Sen ağabeysin, kardeşini üzme! Bir kerecik onun istediğini yapsan ne olur ki?” Aret’in onlardan kurtulmak için taktikleri var elbette. Salı, evde doğum gününü kutlayacak, arkadaşları için davetiye hazırlaması gerek. Bu, Arlin’den kurtulmak için iyi bir neden değil mi? Kız kardeşi parka gitmek için tutturunca Aret annesinin baskısına karşı koyamayıp onunla birlikte dışarı çıkıyor. Ayağında terliklerle sokağa fırlamış olan Aslı ve Eren Ağabey’le karşılaşma anını ilk kitabı okuyanlar anımsayacak. Aret’in Aslı’ya olan ilgisi ilk sayfalarda anlatılıyor: “Bazen parka gitmek, birlikte, sadece onunla bankta oturmak istediğim Aslı. Böyle bazen onun elini tutup birlikte okul bahçesine gitmek, iki kişilik dansa davet oynamak istiyorum.”(s, 22) Romanın bu noktasından sonra, Aret’in Aslı ile ilgili duyguları, çelişkileri büyütece alınıyor. Aret, sevinçle hüzün arasında yolculuk yapmaya başlıyor. Bu döngüye tanık olan okurların özdeşim kurmaları tartışılmaz. Çünkü ilk aşkını yaşayan her çocuk “tek” olduğunu sanır, romanı okurken, bu duyguları başkalarının da yaşayabileceğine tanık olacaklar. Aret’in yaşadığı çelişkiler her çocuğun yaşadıklarından farklı değil. Aslı’ya önceleri gıcık oluyor, öğretmen onları aynı sıraya oturtunca sürekli kavga etmeye başlıyorlar. Aret, inadına onu kızdıracak davranışlarda bulunuyor. Aslı’nın hayvan sever olduğunu bildiği için onun kalem kutusuna kalorifer böcekleri, sinekler, arılar bırakıyor. “Ömrü boyunca saklayabilirdi onları. Ama ciyak ciyak beni Şükran Öğretmen’e şikâyet ettikçe, böyle süper bir koleksiyona sahip olma fırsatını kaçırdı.”(s, 30) Günlerden bir gün Aslı okula gelmeyince Aret çok mutlu oluyor. Bir gün sonra yine ortalarda görünmüyor, Aslı hasta! Bu hastalık uzun sürünce Aret onu özlemeye başlıyor ama duygularını itiraf etmek öyle kolay değil: “…Aslı neredeyse bütün hafta gelmeyince çok, yani biraz, çok az üzüldüm. Dersler daha da sıkıcı geçti.”(s, 30) Aslı sınıfa döndüğünde yeri değişiyor ama Aret ondan gözünü alamıyor. “Yüzü de güzel. Gözleri de kemik misket gibi parlıyor. Ben onu seviyorum. Her zaman değil, bazen, sık sık, çok zaman onu seviyorum.”(s,31) Aret’in yüreğinde büyüttüğü pek çok sorunu da beraberinde getiriyor bu ilk aşk. “Ya arkadaşlarım değiştiğimi düşünürse” diye kaygılanıyor. Aslı’yı, sınıf arkadaşı Ali’den kıskanmaya başlıyor. Arkadaşları bu durumu öğrenirse onunla dalga geçerler diye kaygılanıyor. Aslı’yla karşılaşınca karnında toplar dönüyor, kalbi daha çok atmaya başlıyor. En önemli sorun da aşkını Aslı’ya açıklayıp açıklamama konusunda. Aret’in yaptığı doğum günü davetiyeleri birbirine karışıp Aslı’nın davetiyesi yanlışlıkla başkasına gidince işler iyice karışıyor. Aslı’yı annesine anlatmayı “kız işi” bulsa da, dayanamayıp anlatıyor. Annesi her anneden farklı değil: “Ama ne yapayım, bir kere ağzımdan kaçırdım ya, annem her gün soruyor, ben de anlatıyorum. Bazen anlatıyorum, bazı bazı, sık sık anlatıyorum. İstediğimden değil, sorduğundan anlatıyorum. Her şeyi tam anlatmıyorum.”(s,58) Gökçe Ateş Aytuğ’un romanda anneye verdiği rol dikkat çekici. Kendilerini romanın aynasında görmek isteyen ebeveynlerin de kitabı okumasında yarar var. Pedagog Ayşen Özenç, Uçanbalık Yayınları’ndan çıkan, 22 yazarın ilk aşklarını anlattıkları öyküler toplamı olan Âşık Oldum adlı kitabın önsözünde der ki; “Okul öncesi dönemde yaşanan ilk aşk deneyimleri bir oyundur aslında. ‘Onunla evleneceğim’ der çocuk. Birkaç gün sonra ise, bir başkasıyla evleneceğini söyler. Bu ilgiler cinsellikten uzak, beğenme ve beğenilme, sevme ve sevişme, güvenme ve güvenilme, özel olma ve ilgi çekme gibi duygusal gereksinimleri karşılar. Ergenliğe girişle birlikte aşk, çocuksu bir oyun olmaktan çıkarak, ilk duygusal deneyimlerin ve çalkantıların kapısını aralar. Bilim adamları ilk aşka ait yaşanan duyguların beyne kazındığını belirtiyor; bu anıların kontrol edilmemesi halinde, yıkıcı sonuçların yaşanabileceği uyarısında bulunuyor. Bu nedenle, yetişkinler, ilk aşkını yaşayan çocuklarına yapacakları baskının, onların duygularından utanmasına, suçluluk duymasına, kendini değersiz hissetmesine ve özgüvenini olumsuz etkilemesine neden olabileceğini; çocukların ise, bu duyguyu yaşarken hissettiklerinde yalnız olmadığını, ilk aşk acısını herkesin çekmiş olduğunu fark etmeleri çok önemli.” Gökçe Ateş Aytuğ’un iki romanında da içtenlikli anlatımına tanık oluyoruz. Romanda işlenen duyguların dışında, çelişkiler, seçimler, deneyim kazanmak konusunda verilen satır arası iletiler de dikkat çekici. Bugün Aşktan Çok Sıkıldım’ı ilginç kılan öğelerden biri de, kitabın kahramanı olan Aret’in Müslüman olmayan çevreden seçilmiş olması. Çocuk okurlara çok yönlü bakış sunarak, onların çevrelerindeki çeşitliliği algılayıp bu farkındalıkla, barışa, uyuma, sevgiye yelken açmaları için bir çağrı. “… Lusin, hatırladın mı? Hani geçen sene Seralar’daki Hıtum yemeğinde tanışmıştın. O da gelecek.”(s, 54) Biçim, içerik ve dil göz önüne alındığında, kitabın seslendiği yaş grubu, sekiz yaş ve üstü. Bu durumda, Hıtum yemeğinin ne olduğu konusunda bir dipnot iyi olurdu doğrusu. (Ya da, metne katkısı olduğu düşünülmüyorsa, “Hıtum” atılarak, Aret’in, Lusin ile bir yemekte tanıştığını söylemek yeterli bulunabilir.) Aynı günü iki ayrı gözden anlatan iki ayrı romanı bir serinin iki kitabı olarak değerlendirebiliriz. Serinin üçüncü kitabı gelirse, olayları kimin gözünden okuruz acaba? Belki de kedinin… Bugün Aşktan Çok Sıkıldım, çocukların duygusal gereksinimlerini iyi anlayan bir yazarın kaleminden çıkmış başarılı bir yapıt olarak Türk çocuk yazınında yerini almıştır. Çocuklar nitelikli kitaplarla buluşsun, “Bugün kitaptan çok sıkıldım” demesin! maviselyener@yahoo.com *Bugün Aşktan Çok Sıkıldım, Gökçe Ateş Aytuğ, Resimleyen: Azime Önlü, Hayy Kitap, 103 s., 2010, 8+ Nilay Yılmaz İstanbul Bilgi Üniversitesi İnönü Cad. No: 28 Kuştepe/ İstanbul Tel: 0216 381 17 50 www.nilayyilmaz.com sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com SAYFA 24 3 ŞUBAT 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1094