29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

D K endi köşesinde kozasını ören ipek böceği o emeğin ipeğe dönüşüp nice dokumalarda yaşayacağının bilincinde değildir. Kendi yalnızlığında yaşayan bir ozan tek bir dizesiyle dünyayı değiştirebileceğini umabilir mi? Bir öykü, bir roman yarınların aydınlanması için nasıl bir ışık yakar? Ama yazdıklarını yayımlamakta zorluk çeken bir yazar yakın çevresine bile sesini duyuramazken uzak bir ülkedeki yabancı bir insanı nasıl etkiler? Kendimizi bile iyi tanımıyoruz. Bir yazarda nasıl bir gizilgüç olacağının bilincinde değiliz. Bir ozan, bir yazar bu dünyaya bir görevle geldiğine inanmalıdır. Bu bozuk düzeni iyileştireceğini umduğu bir görevi olmalıdır. Bu sesi çoğaltmak, uzak bir ülkedeki yalnızlığa sığınan insana duyurmak gelecektir. Kendi sesine bile yabancı olan insanı dünyanın benimsediği bir sese dönüştürmek nasıl olacak? Binlerce yıllık Anadolu kültüründen yararlanarak bu toprakları yurt edinmenin bir anlamı olmalı. Bu insanları önemsemek gerektiğinin bilincine varmalı. Belkide Türk edebiyatının dışa açılımında böyle bir gereksinim var. BAŞARILI BİR GİRİŞİM Saliha Paker’in bir araştırmasında 1880’den 2003’e kadar 123 yıl içinde Türk edebiyatından yabancı dillere 286 eser çevrilmiş. Köklü bir geçmişi olan, özellikle cumhuriyet döneminde çok yönlü bir açılım içinde genişleyen Türk edebiyatının oldukça etkili bir biçimde dış ülkelere tanıtılması gerekirdi. Bu amaçla “Kültür ve Turizm Bakanlığı” 2004 yılında “TEDA Projesi” diye bilinen bir çalışmayla “Türk Edebiyatının Dışa Açılımı”nı gerçekleştirmiş oldu. Bununla ilgili yönetmelik 2005 yılında yayımlandı. Son dört yıl içinde “Kültür ve Turizm Bakanlığı”nın da desteğiyle 600 dolayındaki eser başka dillere çevrilmiş oldu. Daha önceki yüz yılı aşkın dönemde yapılan çeviri çalışmalarıyla karşılaştırılırsa “TEDA Projesi” başarılı olmuştur. Bu 600 eserin başka dillere çevilmesi kişisel çabalarla üstesinden gelinecek iş değildir. Çağdaş edebiyatımızda belki Yaşar Kemal’le Orhan Pamuk kişisel girişimlerle kendini kanıtlayabilmiş, adını duyurabilmiştir. Adını duyuramayan nice edebiyatçımız onlar kadar başarılı değiller miydi? Bu tasarının gerçekleşip bunca eseSAYFA 22 3 ŞUBAT eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Türk edebiyatının dışa açılımı lu” hangi eserlerin seçileceğine, başka dillere çevrileceğine karar veren bir “seçici kurul” gibi çalışmıyor. Dış ülkelerdeki yayıncılar, belki bir çevirmenin özendirmesi, belki kendi çalışma birimlerinin etkisiyle, ilgili ülke Türkiye’nin “Danışma ve Değerlendirme Kurulu”na başvuruyorlar. Bu başvuruyu inceleyen kurul, yayınevinin o ülkedeki etkinliğini, çevrilecek eserin değerini göz önünde bulundurarak karar veriyor. Ülkemizdeki yayın kesiminde 8 binin, belki 12 binin üzerinde yayınevi olduğu görünüyor. Bu yayınevlerinin hepsi yayıncılık ilkeleri doğrultusunda çalışmalarını geliştirebiliyorlar mı? Yayıncılık ilkelerini tam uygulayan 80 yayınevi ancak çıkabilir. Geride kalan yayıncılar basımevi görevini yerine getiriyor gibidir. Telif ödemedikleri gibi basılacak kitabın giderlerini yazarından almak alışkanlığı içindedirler. “TEDA Projesi”ne göre, devlet, dış yayıncılara destek olduğu için o yayınevlerini de basımevi görevi yapan yayıncılar gibi mi göreceğiz? Bu çalışma düzeni yerleşinceye kadar uyumlu bir eşgüdümle çevirmenler özendirilmiş, yayınevleri alıştırılmış olabilir. İşler yoluna girince, artık çeviri işi kendiliğinden gelişme göstermeye başlamış olabilir. Yoksa son 4 yılda 600 dolayında eserin yabancı dillere çevrilmesi başka türlü açıklanamaz. Bir eserin çevrilip yayımlanmasına destek vermek, değişik bir okur topluluğu kazanmasını sağlamak Türk kültürünün dışa açılmasında yeni bir aşamadır. İnsanları değiştiren en önemli etkileşim bir başka kültüre uyum sağlamasıdır. Bir başka kültürle bütünleşme insanı yaratıcı bir güçle değiştirebilirse, insandan umut kesilmeyecek demektir. DEĞERLENDİRMELER Türk edebiyatı dışa açılırken Danışma ve Değerlendirme Kurulu’nda çalışanlar, böyle bir oluşuma destek verenler arasında: Saliha Paker, Talat Sait Halman, İlber Ortaylı, İhsan Sezal, Doğan Hızlan, Hilmi Yavuz, Mehmet Kalpaklı gibi kültür insanlarının çalışmalarını da anımsamak gerekir. Bir tasarının oluşmasında, o zamanlar Kültür ve Turizm Bakanlığı müsteşarı olan Mustafa İsen’in emekleri de unutulmamalıdır. Yeniden belirtmek gerekir: “Danışma ve Değerlendirme Kurulu”nun herhangi bir eseri önereceği gibi bir yetkisi yoktur. Belki yayınevine çevirmen önerebilir. Ama iyi bir yayınevi çevirmenini de kendi bulur. Her ne kadar bu kuruldaki kültür in rin başka dillere çevrilmesi Türk edebiyatının gerçek gücünü de göstermiş oldu. Bu tasarının gerçekleşmesi evresinde nasıl bir yöntem uygulandı? Öncelikle bir “Danışma ve Değerlendirme Kurulu” oluşturuldu. Bu kurulu oluşturanlar çeviri deneyimi olan, Türk edebiyatını bilen, kimlerin nasıl değerlendirilmesi gerektiğini anlayan kişilerden oluşturuldu. Ama “Danışma ve Değerlendirme Kurulu”nun herhangi bir yazarı, bir dış yayınevine dayatması gibi bir görevi yoktu. Tam tersine bir yayınevi öneride bulunuyor, kurul, bu öneriyi değerlendiriyordu. Dışardaki bir yayınevi Türk edebiyatındaki değerleri iyi bilir mi? Belki bir çevirmen yayınevine bir eser öneriyor, bu eserin etkili olabileceğine inanan yayınevi gerekli başvuruyu yapıyordu. “Danışma Kurul”una düşen kendine gelen eseri değerlendirmekti. KİŞİSEL ÇABALAR YETMEZ Ulaşım, iletişim, bilişim araçları dünyayı küçülttü. Artık oturduğumuz odadan sesimizi daha kolay duyurabiliyoruz. Türkçenin olanakları da gelişti. Nice yabancı üniversitelerde Türkoloji bölümleri oluştu. Üstelik elçiliklerde Türkçenin sesini duyuran kültür birimleri de gelişme gösterdi. Yazar haklarını koruyan kuruluşlar var. Bunlar daha çok yurt dışından Türkçeye çevrilen bir eserin telif haklarını koruyorlar. Artık Türkçe bir eserin yurt dışında yayımlanmasını da sağlayabilecek. Kuşkusuz Orhan Pamuk gibi bir yazarın Nobel Ödülü’nü kazanmış olması hem kendisi, hem Türkiye için olumlu bir gelişmedir. Onun haklarını koruyan, tanıtımını yapan özel bir kuruluşu kaç yazar sağlayabilir? Keşke Orhan Pamuk kendini “Ermeni Soykırımı” aldatmacasıyla görevli saymasaydı. Bu davranış aldığı ödüle gölge düşürmüş oldu. Ama bir kez daha anlaşıldı ki dünya okurlarının ilgi duyması gereken bir Türk edebiyatı var. Belki Nordland’da yaşayan bir Norveçli Sait Faik okurken kendinde yeni bir insan keşfedecektir. Dünya gerçekten küçüldüyse birbirimize uzak düşmemeliyiz. Kendi içimizde yitip gitmemeliyiz. Belki de yeni bir insan kendimizi tanımayı kolaylaştıracaktır. “DANIŞMA VE DEĞERLENDİRME KURULU” Türk edebiyatının dışa açılmasını değerlendirmesi gereken “Danışma Kuru sanları kendi kültür birikimleri içinde bağımsız kişilikler oluştursa da, onların önerisi, bir siyaset anlayışının önerisi gibi de yorumlanabilirdi. Başvuruda bulunacak kuruluşlar arasında yayın yapan enstitüler, üniversiteler, vakıflar, dernekler de yer alabilir. Artık dünyanın pek çok üniversitesinde Türkoloji merkezleri de kurulduğuna göre ilişki kurmada pek de zorluk çekilmeyecektir. Kaldı ki elçiliklerde bile kültür danışmanları var. “TEDA Danışma ve İnceleme Kurulu” yılda en az iki kez toplanarak bütün başvuruları inceler, hangi eserlere destek vereceğine karar verir. Önerilen eser yayımlanmaya değer mi? Yazarın edebiyatımızdaki yeri nedir? Hangi dile çevrilecek? Hangi kuruluşta yayımlanacaktır? Böyle bir başvuruyu desteklemek için ödenmesi gereken telif parası ne kadar tutmaktadır? “Danışma ve Değerlendirme Kurulu”nun çalışmaları yayıncıya bildirilir. Olumlu sonuç alınırsa kamuoyuna da açıklanarak gereken sözleşme imzalanır. Ne kadar destek verileceği saptanmışsa, tam olarak önceden ödemesi yapılır. Sözleşmeden en geç iki yıl sonra yayınevinin eseri basması gerekecektir. Basımı izleyen 15 gün içinde Bakanlık’a 30 kitap gönderilmesi de sözleşmede yer almaktadır. Demek ki yazar haklarını koruyan kurumlar Türkçeye çevrilen eser haklarını aramakla yetinmeyecek, başka dillere çevrilen Türkçe eserlerin de hakkını arayacak. İNSANLIĞIN UMUDU Yazıya başlarken edebiyatın dünyayı değiştirebilecek gücünden söz açmıştım. Gereksiz bir avuntu mudur bu, insanı oyalayan bir düş müdür? Bir edebiyatçının büyülü dünyasındaki sözcükler uzak ülkelerdeki insanları da etkileyebilir. Bir Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanları, o dünyaya yabancı olan Almanlara yeni bir duyarlık kazandırmıştır. Belki de o duyarlıkta aramalıyız değişen dünyayı. Köklü bir şiir geleneğinden çağdaş edebiyata uzanan çizgide küçümsenmeyecek bir edebiyat birikimimiz var. Dünyadan uzak, kendi içine dönük bir edebiyat olarak kalırsa, yeterince etkili olamaz. Dışımızdaki evrenin sınırları bilinmiyor. Bir edebiyatçının iç evreninin sınırları da belirsizdir. Belki de evrenin gizleri o belirsiz iç evrendedir de bunun ayrımında değiliz. Bir kitap kimi, nasıl değiştirir, bilemeyiz. Belki de Sait Faik’in balıkçısı İzlandalı bir balıkçıya denizlerin gizini öğretecektir. Yıkımlara yol açan kelebek etkisini bir kitabın gücü tersine çeviremez mi? Gönül istiyor ki dışa açılan Türk edebiyatı barışçı bir dünyanın oluşmasına yol açsın. Evrenin de, insanın da geleceği “sözün büyüsü”nde gizlidir. Bunun ayrımına varamazsak yaşamanın da anlamı kalmaz. Dışa açılan edebiyat, hiç bilmediğimiz bir insanın içindeki gizilgücü tetikleyebilir. Harflerin, sayıların karmaşasından yeni bir aydınlığa çıkarız. Anadolu toprağında beslenen Türkçenin gücü belki de insanlığın umudu olacaktır. Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1094
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle