Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
der yazarlardandı. Hanseatic Bremen ödülünü kazandıktan sonra jüri üyeliğine getirilen Bernhard, ertesi yıl ödülün, “AutodaFe” yazarı Canetti’ye verilmesini önerdi. “Ama, o bir Yahudi” diye tepki gördü. İki saat süren tartışmalardan sonra ödülü, kimselerin tanımadığı ama bir başka Yahudi olan Wolfgang Hildesheimer aldı. (Sehr komisch!) 2399 03.12.10! Adını sayfamdan ödünç alan Kitap İçin Kitabevi’nden yılın son ganimeti, Turgut Uyar’ın “Türkiyem”iydi. Yorgun kitapta şairin iki ithafı var: 1 “Zarınızı attınız. Eğer zar tutmasını bilmiyorduysanız, boşuna düşeş filan beklemeyiniz. En derin minnet ve saygılarımla Terme, 22.08.952” 2 “Sevgili Cüneyt Arkın’a 28 yıl sonra yeniden imzalandı. 25.5.1980” (Kitabın yaprakları 71. sayfadaki “Bitmemiş Şiirler” bölümüne dek açılmıştı. Kalan 18 sayfadakileri artık bitmiştir umuduyla açmaksa bana nasipmiş.) 2400 14.02.11! Bu sevgililer günü Yılmaz Ulusoy’un 70. doğum günüdür. Rahmetli babamı da bir sevgililer gününde yitirmiştik. Yılmaz Ulusoy, babama “ağabey” derdi; ben de kendisine 45 yıldır “ağabey” derim. Yılmaz Ağabey ve kardeşleri, babalarından devir aldıkları şirketin faaliyet alanını genişletirken marka değerini de arttırmışlardı. Onun, iş dünyasında hamle yaparken azimli bir satranç ustası gibi hareket ettiği görüşündeyim. Asıl, Yılmaz Ulusoy’un iş âlemi dışındaki renkli yaşamı takdire şayandır. Oscar Wilde, “Bu dünyada iki çeşit insan var; yalnızca var olanlar ve yaşama tutunanlar” demiştir. Yılmaz Ulusoy, yaşamının her karesinin hakkını vermeye çalışır. Zekidir, dinamiktir, sosyaldir ve duyarlıdır. Hoş sohbettir, ağzından “boş laf” çıkmaz; etkileyici bir ses tonu vardır. Cesurdur, vefalıdır. Tatlısert bir karizması olduğu söylenebilir, insan sarrafıdır. Mesaisinin bir kısmını, başta iş sorunları olmak üzere, çevresindekilerin darboğazlarını halletmeye ayırır. İyi bir okur ve gerektiğinde yazardır. Ülke sorunları hakkındaki görüşlerini yazılı ve görsel medyada sürekli dile getirmiştir. Gezgindir, sanatseverdir; eşi Serap Ulusoy’la birlikte resim koleksiyoneridirler ve daha önemlisi sanatçı ve sporcu hamisidir. Gençliğinde bir birinci lig futbol takımının yönetim kurulu başkanlığını; olgunluğunda Güreş Federasyonu başkanlığı yapmıştır. Faaliyet alanlarındaki iş kolu kuruluşlarında stratejik görevler üstlenmenin yanı sıra Yılmaz Ulusoy sanki tek başına bir sivil toplum kuruluşudur. Hayırseverliğinin sınırlarını kestirememekle birlikte, ülkenin gereksinim duyduğu dallarda beş meslek okulu yaptırarak ülkesine armağan ettiğini bilirim. Ünlü ama değersiz kişilerin kol gezdiği ülkede; değerli,ünlü ve örnek bir er kişidir Yılmaz Ulusoy… (Bu madde, onunla her hangi bir çıkar ilişkisi içinde olmamanın verdiği gönül rahatlığıyla yazılmıştır.) Sergi davetiyesindeki Nuri İyem otoportresi. sokaklarında zikzaklar çizerek Schneidertempel Sanat Merkezi’ne ulaştık. Sergide zaman tünelinde trajikomik bir safariye çıktım. Poroy’un “bale mi yaparak” figüre dönüşen çizgileri bana, Turhan Selçuk ile kendisini taş ustası sayan kaligraf ve heykeltıraş Eric Gill’in (18821940) çizgileri arasında bir slalom yaptırdı. Selçuk Demirel’den öğrendiğime göre 19. Yüzyılda sinagog olarak inşa edilen mekân, çizer ve yazar İzer Rozental’in (doğ.1951) girişimiyle, karikatür ve fotoğraf sergilerine özgülenmiş. (Adı İzel, o da güzel.) 2397 Nuri İyem (19152005) benimsediğim ressamlarımızdandı. Onunla tanışmak ayrıcalığına da eriştim. Evin, belki yirmi yıl önce, resim koleksiyonum için benimle söyleşme yapmaya geldiğinde onun Nuri İyem’in gelini olduğunu bilmiyordum. Açtığı Evin Sanat Galerisi, resim sektörünün öncü kuruluşlarından oldu. Onunla belki de pek sık görüşemediğimiz için iyi dostuz. TÜYAP Kitap Fuarı’na, Ümit İyem’in denetiminde hazırlanan, sanat fuarı bölümünü izlemek için gider oldum. (Çünkü bana her gün kitap fuarı…) (25.12.10! İş Kulelerindeki Kibele Sanat Galerisi’nde, “100 Koleksiyondan Nuri İyem” konulu sergiyi gezerken aklıma geliverenlerden. Benim için yılın resim sergisiydi. Orada eş dost koleksiyonundan parçalarla karşılaştıkça, sahipleriyle de selamlaştım. 2015, Nuri İyem’in 100. doğum yılıdır. O zaman aynı başlıkla bir sergi daha düzenlenirken bu kez seçimi, koleksiyonerler yapmalıdır.) 2398 Düzyazıda ikonum Thomas Bernhard’dır. (Şiirde Oktay Rifat ile Louise Glück.) 2010’da sözde Avusturyalı Thomas Bernhard’tan iki kitap (“My Prizes”, “Prose”) İngilizceye çevrildi. (“My Prizes”, “Ödüllerim” başlığıyla Sezer Duru tarafından Türkçeye de kazandırıldı.) Yazar ve eleştirmen Dale Peck o iki kitap için kaleme aldığı yazıda, Bernhard Usta’nın yazdıklarını, İkinci Dünya Savaşı sonrasının en önemli edebi yapıtları olarak tanımlamış (Int. Herald Tribune, 24.12.10). Bir de üç nesil öncesine giderek, ona el veren ustaları sıralamış: Knut Hamsun’dan Franz Kafka’ya, Kafka’dan Samuel Beckett’e, Beckett’ten Thomas Bernhard’a. Ben olsam Beckett ile Bernhard arasına, Edirne kökenli Nobelist Elias Canetti’yi koyardım. O, Thomas Bernhard‘ın takdir ettiği en ¥ Yılmaz Ulusoy’la odasında... CUMHURİYET KİTAP SAYI 1094 3 ŞUBAT 2011 SAYFA 11