Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y on aylarda beni en çok sevindiren olaylardan biri de, yeni Dickens çevirileri. Charles Dickens, Victoria dönemi İngiltere’sinin o büyük romancısı, Antikacı Dükkânı, Oliver Twist, David Copperfield, İki Şehrin Hikâyesi, Büyük Umutlar gibi yapıtlarıyla uzun yıllardır Türkçede. Türkiye’de belki de en çok okunan klasik yapıtlar arasında Dickens’ın romanları. Dickens’ın kitaplarının, Türkiye’deki okurlarca da yıllardır yürekten benimsenmiş olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek. Yine de, son zamanlarda Dickens’ın yapıtlarının “yeni kuşak” çevirileriyle buluşuyor olmamız, konuya bambaşka bir boyut katıyor. Daha önceki bir yazımda, Aslı Biçen’in, 2010 Mayısında İthaki Yayınları’ndan çıkan Müşterek Dostumuz çevirisinden söz ederken, “Biçen’in, Dickens’ın üslubunu ölçüp biçen, yaman çevirisi karşısında kapıldığım heyecanı okuyucuyla paylaşmak isterim,” demiştim. Dickens’ın 1860’lı yıllarda kaleme aldığı ve dilimizde ilk kez yayımlanan bu romanın çevirisini, kendimce, “yılın çevirisi” olarak görmüştüm. Geçen hafta, bir başka Dickens çevirisi geçti elime. Tektaş Ağaoğlu’nun, Mister Pickwick’in Serüvenleri çevirisi, Yapı Kredi Yayınları Kâzım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi’nden çıkmıştı. Dickens’ı henüz yirmi dört ya eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Dickens’in ilk romanı “Mister Pickwick’in Serüvenleri” Tektaş Ağaoğlu çevirisiyle dilimizde 173 yıl sonra Türkçede S şındayken üne kavuşturan bu roman, Türkçede ilk kez eksiksiz olarak yayımlanıyordu. Hem de, Ağaoğlu’nun, İngiliz dilinin, Dickens’ın üslubunun ve 19. yüzyıl İngiliz toplumunun ruh iklimi zorluklarını aşarak gerçekleştirdiği ustalıklı çeviriyle… Tektaş Ağaoğlu’nun çevirisini de, Dickens’ın “yeni kuşak” çevirileri arasına katmamın nedenine gelince… Mister Pickwick’in Serüvenleri’nin, başlangıcı kırk yıl önceye uzanan bir çeviri serüveni yaşamış olduğundan haberliyim. Ama sonuç olarak, günümüzde tamamlanmış bir çeviri var elimizde. Biçen’in kaleminden çıkan Müşterek Dostumuz çevirisinin de, Ağaoğlu’nun dilimize aktardığı Mister Pickwick’in Serüvenleri’nin de, Türkiye’de çeviri uğraşının eriştiği dorukları oluşturduğu kanısındayım. Müşterek Dostumuz’un ardından, Mister Pickwick’in Serüvenleri’ni de okuduktan sonra, artık hayalimde kurduğum “yılın çevirisi ödülü”nün bu iki çeviri arasında paylaştırılması gerektiğini düşünüyorum. “Müşterek dostumuz” Dickens’ın, Sanayi Devrimi’nin etkileriyle yoğrulan İngiliz toplumunu olanca canlılığı ve derinliğiyle betimlediği bu iki romanını okuduğunuzda, hiç kuşkum yok, bilgi ve özenle yapılmış çevirilerin, bambaşka bir coğrafyada yaratılmış edebiyat yapıtlarını bir başka dile ne kadar iyi yansıtabileceğini göreceksiniz. MÜREKKEBİ KURUMADAN ‘Portre ressamı Dickens’ ıllardır yaptığım gibi, burada da, kitaptan tadımlık bir bölüm sunuyorum. Hem Dickens’ın o kendine özgü “portre ressamlığı”nı örneklemek, hem sizleri Mister Samuel Pickwick’le şimdiden tanıştırmak, hem de Tektaş Ağaoğlu’nun usta işi üslup çevirisinden küçük bir örnek vermek için… “Her türlü işin şaşmaz hizmetkârı, güneş, henüz yükselmiş ve on üç mayıs bir sakiz yüz yirmi yedi günü sabahını ışıtmaya başlamıştı ki, Mister Samuel Pickwick bir ikinci güneş gibi uykusundan uyandı, odasının penceresini ardına kadar açarak ayakları altında serili dünyaya baktı. Aşağıda Goswell Sokağı, sağında Goswell Sokağı vardı; solunda göz alabildiğine Goswell Sokağı uzanıyordu; ve Goswell Sokağı’nın öte yakası tam karşısındaydı. ‘Gördükleri eşyayı incelemekle yetinip artlarında saklı gerçekleri araştırmayan feylesofların dar görüşleri de böyledir işte’ diye düşündü Mister Pickwick, ‘Ben de pekâlâ onlar gibi gözlerimi hep Goswell Sokağı’na dikip onu kuşatan meçhul diyarların sırrına ermek için en ufak bir çaba harcamayabilirdim.’ Bir süre bu asil düşünceyle oyalandıktan sonra kendisini giysilerinin ve giysilerini bavulunun içine yerleştirmeye koyuldu. Giyim kuşam konusunda aşırı titizliğe büyük adamlarda az rastlanır: Tıraş olma, giyinme ve kahve içme işi çabucak sona erdi; bir saat geçmemişti ki Mister Pickwick elinde bavulu, paltosunun cebinde teleskopu, yeleğinin cebinde kayda değer her keşfi kabule hazır not defteriyle St. Martin’sleGrand kilisesinin yanındaki araba durağına ulaşmıştı. ‘Araba!’ dedi Mister Pickwick. ‘Bürun beyim!’ diye ses verdi insan türünün bir acayip numunesi: Çuval bezinden bir ceket giymiş ve aynı bezden önlük kuşanmıştı; boynundan sarkan pirinç yafta ve numarayla bir nâdir eşya koleksiyonundan çıkmışa benziyordu. Beygirlere su veren adamdı. ‘Bürun beyim! Haydi, birinci araba!’ Birinci araba henüz ilk piposunu tüttürmekte olduğu meyhaneden çağrılıp geldi, Mister Pickwick ve bavulu taşıtın içine boca edildiler…” Y ÜNAL AYTÜR’ÜN ÖNSÖZÜNDEN Toplumsal bir gezinti ektaş Ağaoğlu’nun Mister Pickwick’in Serüvenleri çevirisinin başında, İngiliz ve Amerikan edebiyatı üstüne çalışmaları ve çevirileriyle tanıdığımız, bu alanda 1960’lardan bu yana pek çok öğrenci yetiştiren Ünal Aytür’ün kapsamlı bir önsözü yer alıyor. Kimi okur, romandan önce önsözü okumak istemeyebilir; önsözü, romanı bitirdikten sonra okuyup, düşündüklerini, duyumsadıklarını, izlenimlerini önsözde anlatılanlarla sınamayı, karşılaştırmayı yeğleyebilir. Kimileri de, kendilerini romanın kucağına atmadan önce, böylesi önsözleri okuyarak, yapıtla ilgili temel bir bilgi edinmek isterler. Ama bana sorarsanız, ister romandan önce, ister romandan sonra, Ünal Aytür’ün önsözünü mutlaka okuyun. Burada aktardığım birkaç satır, eminim, Aytür’ün önsözüyle ilgili bir fikir verecektir: “1836 yılında Dickens ilk romanı Mister Pickwick’in Serüvenleri’ni yazmaya başladığında yirmi dört yaşında, pek az kimsenin tanıdığı genç bir yazardı; iki yıl sonra bitirdiğinde ise, İngiltere’nin en sevilen, en çok okunan romancılarından biri oldu. Aynı yıl, daha önce günlük gazetelerde, haftalık ya da aylık dergilerde çıkan yazılarının toplandığı Sketches T by Boz adlı kitabı yayımlanmıştı. Edebiyat alanında ‘skeç’, gerçek ya da hayal ürünü kişileri, yerleri iddiasız bir biçimde anlatan deneme ve öykülere verilen addır. Dickens’ın ‘Boz’ takma adıyla yayımladığı skeçleri, Londra’nın sıradan insanlarını ve onların günlük yaşamlarını yansıtmak amacıyla yazılmıştı. George Cruickshank’in resimlediği kitapta, mizah yönü ağır basan bir dille anlatılmış birbirinden bağımsız elli altı skeç vardı; bunlardan yalnızca on ikisi, kurmaca anlamında öyküdür. Bu bakımdan, Mister Pickwick’in Serüvenleri, Sketches by Boz’un devamı gibidir. Sketches by Boz, insanları, sokakları, dükkânları, hanları, toplutaşıma araçları, tiyatroları, mahkeme salonlarıyla zamanın Londra’sını gözler önüne serer. Mister Pickwick’in Serüvenleri’nde temel ilgi, İngiltere’nin değişik yöreleriyle, oralarda yaşayan insanlar üzerinde toplanmıştır; ancak, bu kez kitabın tüm bölümlerinde baştan sona aynı beş altı kişinin serüvenleri anlatılır. Samuel Pickwick’le üç arkadaşı, sözde bilimsel gözlemlerde bulunmak amacıyla Londra’dan yola çıkarak İngiltere’nin pek çok yerini dolaşır, pek çok kişiyle tanışırlar; başlarından türlü olaylar geçer; böylece, romanın sonuna gelindiğinde, köyleri, kentleri, insanlarıyla çağdaş İngiltere’nin toplumsal bir tablosu ortaya çıkmış olur…” SAYFA 6 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1092