25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Anne Sauvagnargues’dan ‘Deleuze ve Sanat’ Güçler ilişkisi olarak sanat kuramı Gilles Deleuze’e göre kavramları birbirine bağlayan köprüler her zaman “hareketli”ydi. Özgül terim ve kavramlar üretmesi bundan. Aynı zamanda bir Deleuze uzmanı olan Fransız felsefeci Anne Sauvagnargues’ın Deleuze ve Sanat adlı kitabı o özgün kavramlar aracılığıyla düşünürün sanata ilişkin görüş ve yorumlarına açıklık getiren bir “sanat haritacılığı” bir bakıma. Ë Kaya ÖZSEZGİN arklı disiplinler arasında, bunları birbirine indirgemeksizin göstergebilim açısından ilişkiler kuran Gilles Deleuze, hem kişisel bağlamda hem de Félix Guattari ile birlikte geliştirdiği ikili görüşler bağlamında yeni bir düşünme tarzı yaratmış çağdaş düşünürler arasında önemli bir yere sahip. Olay, oluş, organsız beden, minör sanat ve edebiyat, duygulanım, göçebebilim gibi bu ikilinin paylaşmış olduğu kavramlar, özgün bir felsefe ve etik yaratarak üzerlerine monografiler yayımladığı Spinoza, Leibniz, Nietzsche, Bergson, Foucault gibi önceki düşünürlere yönelik radikal eleştiriler yönünden de Deleuze’e özel bir kimlik kazandırıyor. Kapalı ve alışılmış bir sistemden çok, soruların başlangıç, bitiş ve kesişme noktalarının durmaksızın yeniden tasarlandığı “rizomatik” bir yazma ve düşünme biçimini hayata geçirmiş olmakla, felsefeyi bir tefekkür etkinliğinden çok kavram yaratımına yönelik bir faaliyet alanı olarak görüyordu. karmaşasıdır. Böyle bakınca, sanatın göstergesel değerlerinden, zihinsel ve toplumsal, dilsel ve edimsel kodlarla ilgili ait olduğu alanlara göre anlam üretmek, söze ve görsel değerlere özgü çıkarımlar yapmak, düşünceyi içselleştirici bir çaba gerektirecektir. Deleuze, birer “uygarlık uzmanı” saydığı sanatçı ve filozofları aynı kefeye koyar ve Nietzsche’ye özgü esini sürdürür. Gene de edebiyatla yola çıkar, daha sonra dilden algının nedenine doğru giden bir yolla, sözel olmayan sanatlara, resme ve sinemaya yönelir. Bacon üzerine yazdığı kitapla göstergenin dilbilimsel olmayan felsefesine geçer. Yazara göre, Deleuze’de sanat, madde içinde coşkuları harekete geçiren öznelleşme sonucunun saflığını ve kararlılığını gündeme getirir. Deleuze’ün bir resim kuramı üretmesi bundan sonradır. Guattari ile birlikte yola çıkmasının bunda büyük payı var. Söz konusu kuram, 1981’de yayına giren Francis Bacon, Logique de la sensation ile etkinleşir. Genel bir çerçeve içine almak gerekirse, Deleuze’ün sanat kuramında “güç” kavramı, hem bir belirteç hem de ana izlek olarak kendini gösterir. Buna güç felsefesi de denebilir. Sanat, güç ve etkilerin ilişkilerinden doğar. Altı çizilmesi gereken şu: “Sanatta, resimde olduğu gibi müzikte de biçimleri tekrar etmek veya keşfetme söz konusu değil, güçleri ele geçirmektir önemli olan. Kendilikten çıkardığı sonuç da bu kavramla ilgili: “Sanatta özneler, gücün etkileri, kendini etkileyen gücün biçemleridir.” Zaten değişim olarak sanat, güçleri ele geçirme olarak tanımlanabilir. Çizgiyle renk ve leke arasında geçişimli değerler arayan Michaux da böylece güçleri ele geçirme olan sanatın kuramını doğrular ve onun bu doğrulaması yazı ve resmin ikili düzlemine dayanır: “Yazdığım gibi çiziyorum.” Gene Deleuze felsefesine özgü bir terim olan “köksap”, güçleri ele geçirme olarak sanatın tanımına ve göstergebilimsel duyum mantığına yöntemsel bir yenilik olarak hizmet edecektir. “Çokluk” ve “anlamsız kopma” ilkeleri de köksap kavramıyla ilgilidir. Sanatı kendi yapısı içinde etkili kılan güç kavramının yanında, güçleri elde etmenin zorunlu sonucu olarak gene Deleuze felsefesine özgü bir başka kavram ortaya çıkar: “Organsız beden.” Nesnenin kendisinden belli ölçülerde uzaklaşması ve temsil edilen biçimin “kendisi” olması, bir başka deyişle sanat ve çılgınlık ilişkisi, Artaud’nun şizofren kişiliği etrafında “patolojik klinik”le “şiirsel klinik” arasındaki farklılığa götürecektir bizi. O halde sormanın sırasıdır: Artaud sanatçı mı, şizofren mi? Deleuze’ün yanıtı dolaylı: “Eğer şizofren bir sanattan bahsedebilirsek, devrimci görev olarak sanatın, toplumsal oluşumları ayırdığı ve eleştirdiği anlamda” olacaktır bu. Organsız beden kavramına gelince, kişilikten önceki beden imgesini ortaya çıkarmaya elverişli, çılgınlıkla ilişkili bir edebiyat kuramından hareketle biçimlenen bir kavram bu. Burada farklılaşma yönünde bir beden söz konusudur. Organsız beden ve inorganik yaşam, bireyin biçim anlayışını ve imge kuramında karşılaştığımız gücün biçim üzerindeki üstünlüğünü ortaya koyar. Güç ve biçim arasındaki ilişkinin de bir göstergesi olacaktır bu. Deleuze, “beden”i “organ”a indirgeyenleri eleştirir ve “organizma” hakkında şöyle der: “Yaşamaya devam etmek için organizma gereklidir.” MAJÖRLER VE MİNÖRLER Bacon’ın resminde görülen, “organsız bedenin bozulması” yani güçlerin etkisi altındaki organik biçimin değişimidir. O nedenle tasvir, sadece yüzeyler ve çerçevelerle “ayrılmış beden” değildir. Yapı ve zemin arasındaki “canlı etkileşim”le sağlanan “ritimli titreşim”, Bacon resminin “duyumsal gücü”nü verir. Her şeyi sağlayan bu titreşimdir. Resmi çizen şey ise “duygu”dur. Bütün bunlardan çıkarılacak sonuç şu olabilir: Hiçbir kavram tek bir parçadan, tek bir unsurdan oluşmaz. Her kavram “kompleks”tir ve bir “çokluk” ifade eder. Kavramları oluşturan parçalar hem birbirinden ayrıdır hem de birbirleriyle temas halindedir. Bunun yanı sıra Deleuze, sanatın doğasıyla ilgili yeni kavramlar üretir. Sauvagnargues, düşünürün edebiyat, resim ve sinema gibi üç ana dal üzerinde yapısal özellikleri vurgulamak amacıyla ürettiği kavramlara vurgu yaparken psikanalitik ve yan kültür odaklı kaynaklara gönderme içeren terimlere yeri geldikçe değiniyor. Zaten rizomatik mantık da bunu gerekli kılar. YOLDAN ÇIKMA Yorumlama ise hep var. 1960’lı yıllarda düşünmenin ana işlevi daima yorumlamak, yani bir göstergeyi açıklamak, çözümlemek ve başka bir dile aktarma demek Deleuze’e göre. 1970’te ise bu konuda “çapraz” bir birimden söz edecektir. Buna özellikle Proust incelemesinde tanık olunur. Guattari’nin deyimiyle bir “yoldan çıkma”dır bu. Çapraz boyutun ortaya çıkması, analitik kuramın konumunu sarsar. Ama Deleuze bu resimle eleştiri ve “klinik” arasındaki bağlantıya işaret etmiş, psikoterapiye yer vermiş oluyordu. “Yoldan çıkma”nın kuramsal boyutları Kafka incelemesinde kendini gösterecektir. Bilinçdışının incelenmesi ise Lacan felsefesi bağlamında yeni bir kodlama sistemi getirir. “Arzulayan makine”, yeni bir kavram olarak yapının karşısına kendi “dirimsel özelliği”ni koyar. Sanatları “majör” ve “minör” başlıkları altında sınıflandırmaya gelince, yeni bir şey değil bu. Ancak bu konuda da Deleuze, ayrıksı bir yorum geliştirir: Bir küçüklük veya küçükleşmenin aksine minör, sıra dışı, popüler ya da endüstriyel denen sanatı nitelemez artık. Deleuze’e göre tek bir büyük var, o da “minör yazın.” Minör olan, majörün varlığıyla desteklenir, tıpkı organsız bedenin organizma istemesi gibi. Kavram haritacılığı ve yöntem incelemesi olarak ele alındığında, Deleuze’ün düşüncesinin oluşum halinde bir dizge olduğu sonucuna varıyor yazar. Deleuze’deki kavramların “yoğun değişim”ini incelemek, onların oluşum eşiklerini, iç dallara ayrılmasını ve yayılma alanlarını ve köksap gelişimlerini de incelemeyi gerektirir. Onun başvurduğu ana kaynak bilgibilim. Güçlerin oluşu üzerinde ısrarlı biçimde durur. Bu arada yeni bir kuramsal alan keşfeder: Yaratım olgusunu kökten ikincil olarak düşünmek yerine, “katmanlaştırma devinimleri içindeki” yapıtta yer alan “oluşlar”la ilgilenir. Sanatın kültür içindeki “bireyleşmesi”yle, sanat tarihiyle pek ilgilenmemiş olması, bu alanlara kendi göstergebiliminin “doğrudan” girişmiş olmasıyla ilgili. Deleuze felsefesinin sanatla ilgili ayrıntılarını kavramsal düzeyde dilimize aktarmanın zorluğu ortada. Nitekim çeviride yer yer rastlanan ifade güçlükleri de bunu kanıtlar. Kavramlara yabancı olan okurlar için kitabın arkasında bir sözlüğe yer verilmesi yararlı olabilirdi. Deleuze ve Sanat/ Anne Sauvagnargues/ Çeviren: Nurten Sarıca/ De Ki Basım Yayın/ 208 s. F RESİM ÜZERİNE DÜŞÜNMEK Anne Sauvagnargues, Deleuze’ün sanatla karşılaşma biçimlerini ayrıntılarıyla keşfetmede zorlandığını itiraf ediyor kitabın başında. Sorunların ve kavramların ortaya çıkışı ve kayboluşu dikkate alınarak bunların “devingen bir haritası” gözler önüne seriliyor. Deleuze’ün sanata ilgisi, kitapta da kendini gösteren ana izlence. Bu konuda zamandizimsel sıralamaya ayrıcalık tanımaz, düşüncenin oluşum sürecini yeniden ele almaz, düşünce olguları karşısında duyarlı kalmayı ihmal etmez, “rizomatik” dediği mantığa uyum sağlar. Kavramların sistem içindeki eğri görünümünü saptamaya çalışır. Resimle ilgili olarak Francis Bacon ve Michaux örneklerinin ağırlıklı yer aldığı bir düzlem içerisinde buna özellikle sinemayı da katarak felsefeyi yaratıcı düşünceyle kuşatır. Resim sanatının göstergebilgisi bu bağlamda çok önem kazanır. İşte yazar, bu düşünce macerasını, Deleuze’ün eserlerinden yola çıkarak seriler kitabında. Temel alınan gösterge kavramı, aslında “melez güçler”in bir SAYFA 14 Anne Sauvagnargues, Deleuze’ün sanatla karşılaşma biçimlerini ayrıntılarıyla keşfetmede zorlandığını itiraf ediyor kitabın başında. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1092
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle