27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bekir Coşkun’la ‘Başın Öne Eğilmesin’ ve medya üzerine Hürriyet gazetesinde 16 yıl çalıştı usta gazeteci Bekir Coşkun. İktidarı eleştiren yazılarından rahatsız olan ve kendisinden önce Emin Çölaşan’ı da tasfiye ettiren “o kafa” tarafından kovduruldu! Habertürk’e geçtiğinde verilen güvencelerin, sözlerin bini bir paraydı! Çok geçmemişti ki tüm Türkiye’nin önünde “Maaşını sen veriyorsun, gereğini yap, sonra kapıma gelip ağlama” diye bas bas bağıran, “bitaraf olan bertaraf olur”cu Tayyip Erdoğan ve hükümetine yenik düşen Habertürk’ten de kovdurulacaktı! 12 Eylül referandumundan 48 saat geçmeden haberi olmadan “hastalandığı” ilan edilerek hem de... “İlk bertaraf olan ben oldum. Bir ormanda yangın çıkarsa, o ormanda hiçbir canlı kalmaz, bütün canlılar yanar. Türkiye’de de bir orman yangını var. Bunu hep söyledim. Bu yangın devam ediyor, bu gidişle de ormandaki yangın gibi herkesi yakacak” dedi, diyor ve diyecek. Kısa süre önce yayımlanan Başın Öne Eğilmesin’i tam da kendisinden beklendiği gibi ilkeli şekilde kaleme aldı Bekir Coşkun. Gün gün çetele tutup, “o onu dedi, bu bunu dedi” değil yazdıkları. Kitabında ülkenin AKP iktidarının elinde karanlığa sürüklenişine ilk elden tanıklık eden bir gazeteci ve bir yurttaş olarak şöyle sesleniyor kitlelere: “Okuduğunuzda benim yaptığım hatayı yapıp sakın ola ki ‘başına bir şey gelen’ sanki siz değilmişsiniz gibi yapmayın. İçinde sizin, benim, herkesin, hepimizin olduğu bir kolektif suç sürüyor... Bu küçük kitapta tanık, suçlu, mağdur yanında, süregelen suçun da bir bölümü var zaten... Bir bölümü... Büyük suçlar küçük kitaplara sığmıyor çünkü.” Cumhuriyet’teki ilk yazısı “Kapının Eşiğinden...” başlığıyla 3 Kasım 2010’da yayımlandı Bekir Coşkun’un. İlhan Selçuk’un köşesinde yazmaya başladı. “Bana İlhan Selçuk’un yerini verdiler. Hani devlet adamının koltuğuna oturmuş bayram çocukları gibi gururluyum... Kapının eşiğindeyim... İzin verirseniz; ben geldim...” diyor Bekir Coşkun. Tüm Cumhuriyetçiler adına bir kez daha “Hoş geldin Bekir Ağabey!” diyoruz biz de ve soruyoruz; anlat bize başın öne nasıl eğilmedi? SAYFA 16 ğunda sığınabileceğim tek insana, sevdiğim kadına doğru gidiyordum. İçimde derin bir sızı hissettim. Canım yandı sanki. Çünkü bir ulus çoğunluğunun ihaneti gibi algıladım bunu. ‘Erdoğan’ın sorunu nefreti, kini!’ “BİRÇOK AYDIN DOĞAN GÖRECEKSİNİZ” Ertuğrul Özkök’e neden “Bu zat Başbakan olacak çapta birisi değil” dediğinizi bilmekle birlikte söyleşimizde de dillendirelim. Ayrıca Tayyip Erdoğan ve göbeğini kaşıyan adam kitle paydasından bahsediyorsunuz kitapta. Nedir bu payda? Bunu her zaman düşündüm; Tayyip Erdoğan başbakan olacak birisi değil. Donanımsız, bilgisiz olması da değil sorun. Mesele içinde birikmiş bir nefretin, kinin, intikam duygusunun olması. Ayrıca demokrat falan da değil. Zaten dinciler dindarlar demiyorum hiçbir zaman demokrat olamaz. Çünkü din demokrasiyi reddeder. Tüm emirlerkanunlar gökten inmiştir, kutsaldır ve asla değiştirilemez. Kaldı ki bu imam. Yani cemaatin en önündeki adam. Kendisi demokrat olmadığı gibi cemaatin demokrat olmasına da izin vermiyor. Göbeğini kaşıyan adama gelince, ona imamlık hakkı veren o göbeğini kaşıyan. Biliyorsunuz göbeğini kaşıyan adam okumaz, düşünmez, görmez, duymaz. Kömür veriyor diye AKP’ye oy verir de, Türkiye yıldız ülke olduysa niye hâlâ kömüre muhtaç olduğunu sorgulamaz. Böylece birbirlerini tamamlıyorlar kısacası. Bence bu bölümü kitapta çok güzel anlattım. Tayyip Erdoğan “beğenmiyorsan çek git!” dedi size düpedüz, “Gidemem. Benim gidecek başka yerim yok…” diye yazdınız ardından ve diyorsunuz ki “bir anda dünyamız karardı.” Kararmaz mı, bu kadar yalaka varken ve onlar işaret alınca size saldırmaya başlarken… Dinci gazeteler aile fotoğrafımızı koymuşlardı üste, altında adresimiz ve niçin infaz edileceğimizin gerekçesi adeta. Kitapta yazmadığım bir şey var; mahallenin çocuklarından birisi koşarak geldi “Bir adam sizi arıyor, belinde tabancasını gördüm” dedi. Arkasından annesi de geldi; “Sizi soruyor bu adam. Yüzü asık, belli ki kızmış. Polise haber verelim” diye heyecanla konuştu. Bana arabasını tarif ettiler; beyaz Kartal… Andree telaşlandı, ben polis muhabirliğinden geldiğim için fazla umursamadım. Sadece tahminimin tutup tutmayacağını merak ettim. Anne ile oğlunu oturtup çay ikram ettik. O sırada beyaz Kartal kapımızın önünde durdu. İçinden kısa boylu, esmer, yaz günü ceketli birisi indi. Anne ile oğlu “İşte o…” diye fırladı. Bahçe kapısından girdi adam, ben çıktım, bana “Bekir Bey ben polisim, güvenlik nedeniyle evinizin yerini öğrenmeye geldim” dedi. Tahminim tutmuştu ama sinirim de tutmuştu. Demek istediğim bu işte… Aydın Doğan’la konuştuklarınızdan bizimle paylaşabileceğiniz kadarını anlatır mısınız? Anlatacak bir şey yok. Anlatabildiğim kadarını kitapta anlattım. Şu sıralar zaten Aydın Doğan’ın başı dertte. Buna üzüldüğümü söyleyebilirim. Sizce AKP, türban ambalajlı dinci rejim düsturu, hayali deyim yerindeyse daha kaç “kelle” alacak? Öyle bakıyorlar çünkü… Bence seçimlere kadar böyle gider. Nasıl olsa tüm büyük gazeteler ve televizyonlar onların istediği gibi yayın yapıyor. İktidarın canını sıkacak tek yayın yok. Tam tersi kiripası örtüyorlar. Ama seçimden sonra asıl temizlik başlayacaktır. Çünkü geçici biat istemez bu adamlar. Onlar imanlıinançlı cemaat mensuplarını isterler medyada ya da her yerde. Seçim sonrası (eğer AKP yine tek başına iktidar olursa) göreceksiniz önce büyük sermaye, yani TÜSİAD kesimi tek tek ortadan kaldırılacak. Birçok Aydın Doğan göreceksiniz. Arkasından medyanın en güçlülerinden başlayarak cemaate geçecek. Bunu da göreceksiniz. Olmaz demeyin, kimse devlet bankalarından sağlanan kredi ile Sabah, ¥ ATV gibi güçlü bir kuruluşun damada Ë Gamze AKDEMİR “Biz bir kayıktaydık. Kürek arkadaşımı dalgalar aldı. Bizim ulaşmak istediğimiz bir yer vardı. Adeta kendimizi kürek mahkumu sayarak kürek çekiyorduk o yere doğru… Orası; sadece bizim aydınlık ülkemizdi. Mustafa Kemal’in memleketi… Bizim ülkemiz… Şimdi soruyorum: Ne yapmalıyım? Asılsam mı küreklere?..” “Kürek Mahkumları” yazısından… itabınızı neden Cumhuriyet kadınlarına ithaf ettiniz? Çünkü ben kadınları her zaman çok sevdim. İletişim kurabildiğim bir kadın gördüğümde saçları ile oynamak, başımı dizine koymak, elini tutmak gelir içimden, yanlış anlaşılsa da anlaşılmasa da. Bu bir çocuksu duygudur. Çünkü annemi hatırlamıyorum. Benim büyümemde halalar, teyzeler, komşular, yani başka kadınlar vardı. Onlar çocuklarından sakladıkları şekerleri bana verdiler. Ki ben kaç kez “cebinde şeker olan kadınlar” diye yazılar yazdım. Onları asla unutmadım. Ama bu kez farklı bir unsur da eklendi üzerine; cumhuriyet istila edilirken o kadınlar erkeklerden daha yürekli çıktı. Cumhuriyet mitinglerinde kadınlar vardı, birçok ünlü sivil toplum örgütünün başındaki erkekler tüydü, oralara kadınlar geldi ve ben her gün o kadınların attığı notlardan güç alarak yazdım. Onun için bu kitap ithaf edilecekse bu onların hakkıydı. Ne olacağını bilmiyorum ama içimde bir duygu, bu karanlık günlerden çıkışı da cumhuriyet kadınları sağlayacak diyor. Tanıklık ettiğiniz tarih uzağından yakınına hangi izdüşümlerle ‘tekerrür ederek çıkageldi’yi anlatın bizlere… Yazdığınız gibi Türkiye’nin başı dertte ve hatta yangın tanımı doğru… İfade özgürlüğünün yerinde yeller esiyor, asabi, hakka, hukuka tebelleş iktidardan tırsan medya biat ve firar halinde… Tayyip Erdoğan bertaraf kelimesini telaffuz etti, Bu önümüzdeki seçimler çok ilk giden Bekir Coşkun oldu! Er ve geç olacaktı bu, belliydi, sürpriz olmadı yani… önemli. Eğer AKP yine tek başına K iktidara gelirse her şey biter. Şu anda zaten adı kalmış kurumlar silinip gittiler. Aralarında yüksek yargı da var, askerler de, üniversiteler de… Kala kala tek tük ve cılız sesler kaldı. İktidar buna dahi tahammül edemiyor. Tabii ki medya bunun içinde. Bakın medyada istediğini yazabilen sadece üç gazete kaldı, birisi Cumhuriyet. Televizyon ise sadece iki. Bu cumhuriyet tarihimizde görülmüş bir şey değil. En etkili ve büyük gazeteler biat etti. Bu durumda seçim sonuçları yaşamsal önem taşıyor. Tayyip Erdoğan bertaraf kelimesini telaffuz etti, ilk giden Bekir Coşkun oldu! Er ve geç olacaktı bu, belliydi, sürpriz olmadı yani… Hükümetin resmen ve resen yıllarca itinayla biçim verdikleri malumun ilamıydı! Okuyoruz; kovulduğunuzu otobüste, Eskişehirİnegöl arasında internetten öğrendiniz. İlk Emin Çölaşan aradı. Kitabımda o geceyi özellikle yazdım. Çünkü binlerce insanın son zamanlarında öyle bir o gece ya da o gün var. Bir erkek ağladığını açıkça kitabında yazarsa daha neyi anlatması gerekebilir. Gerçi ben çabuk ağlarım. Ağlarken de bağıra bağıra ağlarım. Ama bu sefer sessizdim. Çünkü utanmıştım da. Hem referandumda evet çıkmıştı hem bertaraf edilmiştim o gece. Bir otobüsün arka koltu CUMHURİYET KİTAP SAYI 1092
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle