04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Göknil Genç ile müzik ve edebiyat üzerine ‘Çocukların ilgisi, kitap yazmam için heyecanlandırıyor beni’ Avusturyalı besteci Hanns Eisler, “Sadece müzikten anlayan, müziği hiç anlamaz” diyor. Kimilerince “keskin” görülebilecek bu sözüyle besteci, “müziğin insanlar tarafından insanlar için yapıldığını, müziğin hayatın devamı olduğunu ve bu nedenle hayattan ayrı tutulamayacağını” ifade ediyor. Eisler, bu noktadan hareketle yalnızca müzikle uğraşmanın, uzmanlaşmanın müziği anlamak için yeterli olmayacağını belirtiyor. Bestecinin yıllar içinde zaman zaman tartışılan bu belirlemesine de dokunarak edebiyatla müziği bir araya getirebilmiş yazar, müzisyen ve aynı zamanda Mimar Sinan Üniversitesi’nde eğitmen olan Göknil Genç’le kitapları ve yeni projeleri üzerine konuştuk. Ë Tülin SADIKOĞLU ir yazar ve müzisyen olarak Hanns Eisler’in “Sadece müzikten anlayan, müziği hiç anlayamaz” sözünü nasıl değerlendirirsiniz? Kesinlikle katıldığım bir söz. Benim konservatuvarda öğrencilerime aktarmaya çalıştığım önemli bir konuyla bire bir örtüşüyor. Yalnızca müzik için değil sanatın her dalı için geçerli bu. Müzisyenlik ya da sanatın herhangi bir dalı asla tek başına var olmuş değil. Bir sanat yapıtı var oluş sürecinde hiçbir şeyden etkilenmemiş, esinlenilmemiş olabilir mi? Öyleyse (müzikten örnek verirsek) bir müzisyen, bir yapıtı yorumlarken yalnızca seslerden, müzikten etkilenerek, hissederek yorumluyorsa içi boş bir müziktir bana göre. İyi bir yorumdur belki, ama o yapıtı yorumlayan kişinin karakterini, entelektüel birikimini, bilgisini görgüsünü de ortaya koyar. Ülkemizde “sanatçı” dediğimiz ya da müzisyen, oyuncu, ressam diye isimlendirdiğimiz pek çok kişi yaptıkları işin dışında pek bir donanıma sahip değil. Kitap okumayan, müzik dinlemeyen, edebiyat ya da felsefe ile ilgilenmeyen, sinema ve tiyatro “sanatına” karşı ilgisiz bir yığın “sanatçı” var. Sanatçı sıfatı da bu yüzyıla ait bir sözcük değil artık bence. Yüzyıllar öncesinde insanlar böyle yaşamıyorlardı ki. İnsanın sanatıyla yaşaması, yaşamını onunla doldurması günümüze uyan bir şey değil ne yazık ki. İnsanlar sanatın içinde değil yaşamın içinde kayboluyor ya da birbirlerinin ne yapıp ettiklerinin derdinde. Bu nedenle bu konuda pek iyimser olamıyorum. “GÜNÜN HER ANINI KAFAMDA YAZDIĞIM ŞEYLERLE DOLDURUYORDUM” Müzik hayatınızda önemli bir yer kaplıyor, edebiyat da öyle. Her ikisinden de epeyce beslendiğinizi söylersek yanılmış olmayız. Müzik ve edebiyat hayatınızda nasıl bir araya geldi? Edebiyat müzikten de önce vardı yaşamımda. Büyükbabam gazeteciyazardı. Önümde kitap okuyan ve bundan büyük keyif alan insanlar vardı. En başta da anSAYFA 8 mıysa mutlaka onların o parlak zihinlerinde keyifli izler bırakıyor ve geleceğe dair güzel fikirlere, hayallere kapılar açıyordur. Ben onlara bir şeyler anlatıyor olmaktan, onları sayfaların arasından kendi sözcüklerimle bir yolculuğa çıkarıyor olmaktan mutluyum. Kitaplarımdaki karakterler de benim gibi konuşuyor aslında. Beni tanıyanlar ve özellikle öğrencilerim, okuduktan sonra gelip bazı karakterler için “Bu sizsiniz” diyor, çok gülüyorum. Anlatmayı da, konuşmayı da seviyorum. Anlatacaklarım da pek tükenmiyor. Dolayısıyla karakterlerimi de aynı hızla konuşturuyorum. Belki de bu yüzden yazdıklarım inandırıcı oluyor. En başta ben inanıyorum çünkü. BİYOGRAFİ, MÜZİK VE ÇOCUK Daha sonra Bach Yürürken ve son olarak da Chopin Küle Dönüşen Kalp adlı kitaplarınız yayımlandı. Biyografik özellikler taşısa da siz bu büyük müzisyenlerin yaşamöykülerini romanlaştırdınız. Bu anlamda çocuk edebiyatında bir eksikliğin giderilmesi yönünde önemli adımlar atmış oldunuz, diyebilir miyiz? Özellikle Avrupa’da müzisyenlerin, bilim adamlarının, yazarların, ressamların yaşamlarını konu alan pek çok çocuk kitabı var. Birçoğunu inceleme şansım oldu. Ama sanıyorum ki roman olarak kurgulanmış bir örneği yok. Bu tarz resimli kitaplar son ikiüç yıldır artık ülkemizde de çok yaygın oldu. Çocuk edebiyatı ise çok hassas bir konu. Edebiyata ilk adımını atacak olan o küçük birey için yazıyor olmanın sorumluluğu büyük. Özellikle dil konusunda çok hassas olunması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda çok doğru ve çok titiz bir yayınevi ile çalışıyor olmaktan dolayı da şanslıyım. Biyografi çocuk edebiyatında önemli bir yer tutabilir. Ama didaktik olmaması önemli. Ben de çocukken bana bir şeyler öğretme misyonu taşıyan şeylerden kaçardım. Benim yazdığım biyografilere çocuklar her şeyiyle inanıyorlar. Merak ederek okuyor ve yenilerini istiyorlar. Söyleşilerimde Michael Jackson’ın hayatını yazmamı isteyen bile oluyor benden. Arada bir de Emekli Vagon adlı okulöncesi kitabınız yayımlandı. Bu kitapla birlikte tıpkı hayatınızda olduğu gibi müziğin öykülerinizde, romanlarınızda her zaman var olacağını ama odakta yer almayabileceğini söyleyebilir miyiz? Benim birkaç yıl önce yazdığım bir de çocuk oyunum var. Mitos Boyut tarafından da yayımlandı. Emekli Vagon da müzik dışında yazdığım ilk kitabım oldu. Müzik dışında yazacaklarım var tabii. Çocuk oyunu da yazacağım yeniden. Müzikle ilgili son bir besteci daha var yazacağım. Beethoven’i kızım Yaz doğmadan yazmaya başlamıştım yarım kaldı, onu tamamlamak üzereyim. Temmuz’da yayımlanacak olan yeni bir kitabım var. “Böcek Orkestrasının Muhteşem Turnesi.” Orkestranın mutfağını anlatan biraz da orkestra müzisyenlerini ve orkestra şeflerini tiye alan bir hikâye. Ama çok komik. Ben yazarken çok eğlendim ve daha şimdiden hayalini kurduğum, yazmak için sabırsızlandığım iki biyografi var. Bu dünyadan iyi ki geçmişler dediğim ve asla vazgeçemediğim iki büyük dehayı daha yazacağım. Chaplin ve Shakespeare. Birçok fikrim var hayata geçirmek istediğim. Kitaplarımı okuyan çocukların ilgisi öyle mutluluk verici ki, bu onlara yeni kitaplar yazmam için daha da heyecanlandırıyor beni. ? B nem. Çocukken en sevdiğim yer büyükbabamın çalışma odasıydı. Kitapları, sözlükleri, saman kâğıtları, daktilosu (şimdi o daktilo benim), köşeli mavi daktilo silgisi hafızamdan hiç silinmedi. Şimdi yazıyor olmam beni çok şaşırtmıyor, ama yazdıklarımı artık herkesin okuyor olmasına hâlâ inanamıyorum. Bu benim için bir hayaldi. Edebiyat fakültesinde okumak istiyordum büyükbabam gibi ama müzik eğitimini seçmem çok küçük yaşta konservatuvarın kapılarını açtı bana. Eğitimimi orada tamamladım, yazmayı da sürdürdüm. Günün her anını kafamda yazdığım şeylerle dolduruyordum. Gerçek dünyaya pek uyum sağlamış bir çocuk da sayılmazdım o yıllarda. Ama şimdi düşündüğümde iyi ki de öyle olmuş diyorum. Çünkü ben geçmişimi ve çocukluğumu her gün hayatımın içinde tu tan biriyim. Yazarken bunlardan da beslendiğimi düşünüyorum. Kitap yazmaya karar verdiğimde en çok eşim destekledi beni. Ailem beni çok cesaretlendirdi. İlk kitabım için klasik müzik zemin oluşturdu çünkü en hâkim olduğum konu buydu. Bir başlangıç yapmalıydım, bildiğim yerden başladım. Sihirli Mozart’ı yazmam bir buçuk yıl kadar sürdü. Çok da keyifli bir süreçti. O dünyanın içine girip de karakterleri gün boyu kafamda konuşturduğumda aldığım keyif bana ne kadar doğru bir şey yaptığımı fark ettirdi. Ben müzisyen olarak yalnızca bir icracıyım, ama yazarken var ediyorum, yazdığım her şey benim yarattığım bir dünya olu yor ve ben o dünyaya kaçıp gözden kaybolmayı seviyorum. İlk çocuk romanınız Sihirli Mozart. Üçüncü baskısını yapan bu kitabınız neredeyse genç, yetişkin tüm okurlar tarafından biliniyor. Bu ilginin kaynağı yalnızca Mozart’ın hayatına duyulan merak değil kuşkusuz ki. Genç okurları yakalayan bir diliniz ve kurgunuz var. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Yazarken, kurgunuzu yaparken nelere özellikle dikkat ediyorsunuz, nelerin üzerinde duruyorsunuz? Sihirli Mozart öykü olarak yazmayı tasarladığım, ama uzayıp romana dönüşen bir kitap. Biyografi yazarken ister istemez kendinizi sınırlıyorsunuz. Tarihsel hiçbir şeyi değiştirmemek gerekiyor ama uydurma karakterler ve onlara mekân yaratmak işin en sevdiğim kısmı. Çocukken anneannemin beni oyalamak için üçdört masalı birbirine bağlama yeteneği bana da geçmiş sanırım. Hayali arkadaşlar konusunda kardeşimin eline su dökemesem de çocukken arkadaşlarıma o anda uydurarak anlattığım pek çok hikâye olurdu. Şimdi ise yazarken, eğer biyografi yazıyorsam çocuklara yeni bir kahraman yaratmış olmayı önemsiyorum en çok. Bir çocuk romanına konu olan Mozart da, Süperman ya da Örümcek Adam gibi bir kahraman olamaz mı? Çocukların benim kitaplarımdan bir şey örnek almaları gerekmiyor. Amacım mutlaka bir şeyler öğretmek değil. Ben yaşamlarını yazdığım bu insanlara çok büyük bir teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Dünyaya bıraktıkları bunca güzel şeyin bize ulaşmış olmasından hatta yaşamlarımızda küçücük bir şeyi yerinden oynatarak yepyeni bir şeyler keşfetmemizi sağlayacak kadar büyük bir güce sahip olmalarından dolayı da mutluyum. İşte okurlar bunu fark etsin istiyorum. Okudukları roman her neyse, her kimin yaşa CUMHURİYET KİTAP SAYI 1069
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle