Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ rar verdim. Hepimiz her şeyi kendi oturduğumuz yerden görüyoruz, kendi dünyamızdan bakıyoruz ve haklı görüyoruz kendimizi. O nedenle hatıra yazmak insanlara haksızlık etmek anlamına geliyor. Ama şöyle bir şey düşünüyordum: Özal’a en yakın gazeteci bendim, yüzlerce defa baş başa kaldık ve çok şeyler konuştuk. Özal da öldü gitti, yanımızda da kimse yoktu. Özal bana şunu dedi, bunu dedi, şunları yapmayı planlıyordu falan diye kafamdan özellikle çok provokatif şeyler uydurup yazayım, bir yıl sonra da çıkıp bunların hepsini uydurdum diyeyim diye düşündüm. Bunu sırf hatıra yazanlarla dalga geçmek için yapmak istiyordum. Ama okuyucuyu aldatmak olur, en iyisi yapmamak deyip vazgeçtim. Yine bir okur ve gazeteci olarak benim gibi düşünenlerin takıldığı bir konu var. Hürriyet’in başından çekilmeniz olayına kadar son iki yılda özellikle yazılarınızda gerek hükümete, gerek topluma seslenirken itidalli gittiniz. Germemeye çalışarak çoğu zaman sinir bozucu derecede sakin sularda seyreden yazılar yazdınız. Özellikle Aydın Doğan’a taarruza geçtiklerindeki kimi yazılarınız geri adım atarcasına algılandı. Ama eninde sonunda hükümetin yaptıkları malum, derken Hürriyet’in başından çekildiniz. Hem bunu anlatın istiyorum hem de nasıl tepkiler aldınız, hani sırt sıvazlayanlar mı oldu, neler oldu? Önce şunu söyleyeyim çok etkilenmedim çünkü beş yıldan beri zaten ayrılmak istiyordum. Sedat Ergin gelecekti benim yerime fakat Sedat Milliyet’in başına gitti falan. 20 yıl bir yerde oturduğunuz zaman altınızdan gelen insanların yolunu da tıkıyorsunuz ister istemez. Koltuğuma hiçbir zaman yapışmadım. Kaldı ki ayrıldıktan sonra da tartışma ortamından çekilmedim yani. Çok daha rahat konuşuyorum, tartışıyorum, yazıyorum, bağlayıcı değil artık yöneticiliğim. Sizin dediğiniz o itidalli olayı falan o bağlayıcılıktan, o zamanki konumumun getirdiği sorumluluktan kaynaklanıyordu asıl. Bir de hayatta yapmak istediğim şeyler vardı. Yemen’e gitmek istiyorum mesela, beş yıldır Yemen de Yemen diyordum. Çölün ortasındaki Şibam şehrine gidip orada bir vecd içerisinde çölde yaşamak istiyorum bir süre. Ayrılmak istiyordum ve bir türlü olmuyordu sonunda bu noktaya geldi ve ayrıldım yani o kadar büyük bir şey değil, altında böyle komplo teorileri falan yok. kasıdır. 9 insan hayatını kaybetti, 50’ye yakın insan yaralandı ve Mavi Marmara hiçbir şeye hizmet etmedi. Gazze halkına da hizmet etmedi. Barışçı Arap hükümetlerinin de işini zorlaştırdı. Elbette İsrail’i de eşit derecede suçlu görüyorum. 9 insanı öldürmek ne demek? İkisi de birbirinden beter. Kendinizi gazeteci olmanıza rağmen hiç yeterince ifade edemediğinizi düşündünüz mü? Bütün hayatım boyunca. ‘HASİP KAPLAN’DAN YANIT BEKLİYORUM’ “Kürtlerle beraber yaşamak zorunda mıyız” yazınız… Çekilmedik taraf kalmadı mesela? Kürtlerle beraber yaşamalıyız diye yazdım o yazıyı. Bir üst cümleye bakmadılar hiç, Türklerin de Kürtlerin de menfaatine olan şey birlikte yaşamaktır diyorum. Kalktılar ırkçı dediler, Miloseviç dediler, Hitler dediler… Demediklerini bırakmadılar. Ne alakası var Allah aşkına Hitler ile? Yahudiler PKK kurup, Almanlara saldırıp öldürdüler mi yani. Hitler durup dururken Yahudileri katletmeye başladı. Miloseviç örneği de aynı şekilde akıl almazcadır. Bu sabah yine 6 şehit vardı şimdi ben, bir kızı Kırklareli’nde diğeri Şırnak’ta yaşayan Hasip Kaplan’dan üniter devlet için, o askerlerimiz için bir açıklama bekliyorum. Bu olay dolayısıyla köşe yazarlarının halktan çok kopuk olduğunu daha bir iyi anladım. Türkiye’de kendine liberal diyen yazarların hepsi pes dedirtecek denli halktan kopuk. ‘LİBERAL BİR ZULÜM DÖNEMİ YAŞIYORUZ’ Demokrasinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Berbat görüyorum. Bence Türkiye’deki demokrasinin başındaki en büyük tehlike şu anda demokrasinin tarifini yapma yetkisini sadece kendinde gören insanların yarattığı zulüm ortamıdır. Türkiye’de liberal bir zulüm dönemi yaşıyoruz. Ergenekon davasında yapılan hataları eleştirdiğiniz anda Ergenekoncu, darbeci, postal yalayıcısı diye damgalanıyorsunuz. Bu insanlar, siyasiler de liberaller de yıllarca Emin Çölaşan’dan şikâyet ettiler, hepsi Emin’den çok daha beter insanlar oldular. Şu anda liberal geçinen insanlara bakıyorum Emin Çölaşan bunların yanında mumla aranacak insan. Demokrasilerin artık bir tek temel görevi var; çoğunluk diktatörlüklerini önleyici, şahsi diktatörlük heveslerini önleyici mekanizmaları oluşturmak. Yüzde 51’i aldığı zaman kendisini milli iradenin tek temsilcisi görüyor. Ben de o zaman yazdım, BDP de milli irade, onun da var temsili. Sonraki kitabınız için birkaç ipucu… Biraz Türkiye’nin ezberini bozacak bir kitap olacak, gelecekle ilgili. Türkiye’nin başına neler gelebilir biraz bunu anlatan bir kitap olacak. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Tuhaf/ Ertuğrul Özkök/ Doğan Kitap/ 244 s. “Türkiye’nin en büyük gazetesinin başında oturduğunuz, yazılarınızla tartışma açtığınız, ses getirdiğiniz zaman bu insanda güçlü bir ego geliştiriyor. Dolayısıyla egoyla başım dertte ve törpülemeye çalışıyorum. Ama egomu kapris yapmak, ezmek, zulmetmek şeklinde asla kullanmadım.” gezdim. 20 yıl boyunca hiçbir üniversiteye gitmedim, bir tane panele katılmıştım o kadar. Seni taşlarlar, kovalarlar, bir şeyler olur aman gitme diyenler oldu. 16 üniversitede konuşma yaptım, hepsinin dijital kayıtları var. Pamukkale Üniversitesi’nde benden üç gün sonra Enerji Bakanı’nı konuşturmadılar. Üniversitelerden alkışlarla ayrıldım. Gittiğim her yerde şu anda insanlar bana çok daha iyi davranıyorlar. Kitabımla ilgili de çok güzel tepkiler alıyorum. Ben kötü bir insan değilim sonuçta ve birdenbire ermedim yani. (gülerek) İnsanlar hep, sizi yanlış tanıyormuşuz diyorlar. Herkes için geçerlidir bu. Dünyanın hiçbir yerinde gücü temsil eden insanlar sevilmez, hedeftedirler. ‘SAVAŞ ÇIKARTACAKMIŞIM, HADİ ORDAN’ Bu hedefte olma konusunda Kardak olayı mesela tepe noktalardan biriydi… Rezalet yani… Beni savaş çıkartmakla suçluyorlar, hadi ordan! Peki, kardeşim Mavi Marmara gemisinde 9 tane insan öldü, niye onlardan bir tanesini hiç suçlamıyorsun savaş çıkartmaya, bilmem ne yapmaya çalışmakla? Bana sorarsanız Kardak kocaman bir şaka. Kardak meselesini hayatımda hiç ciddiye almadım. Komedi… Bir ay biz Kardak’la ilgili haber yapmadık, niye biliyor musunuz? Yunanistan haberleri sıkıcıdır yapmayın dedim. Fatih de (Altaylı) yazmış yok savaş çıkar demiş de bilmem ne. Fatih o sabah toplantısında yoktu bir kere. Sabah toplantısını yazdık biz, haber yoktu, ya bu Kardak’ta ne oldu falan dedik, ertesi sabah baktık Milliyet Kardak diye bir resim yayınlamış. Kimse Milli ‘AYDIN DOĞAN’LA İLİŞKİM AYNEN SÜRÜYOR’ Aydın Doğan istedi mecbur kaldı ayrıldı denildi… Aydın Doğan bu gazetenin sahibi, istediği zaman göreve getirir istediği zaman görevden alır. Aydın Doğan ile ilişkilerimde hiçbir değişiklik yok. 10 gündür beraber tatildeydim Aydın Bey ile. Bana bir patronun yapacağının fevkini hâlâ yapan bir insan. Onun ötesinde bana hem ağabeylik hem dostluk gösteren bir insan. Kaldı ki bu işin Aydın Doğan ile bir ilgisi yok. Nasıl karşılandı konusuna gelince, ayrıldıktan sonra üç ay içerisinde 16 üniversite SAYFA 18 yet’in koyduğu resmi konuşmuyor. Bizden bir gün önce Milliyet’te çıktı. Biz de haber ajansıyla, bizim Uğur Cebeci ile “yuh be, Milliyet gitmiş siz gidemediniz” diye dalga geçtik. Biraz sonra Uğur gelip “Helikopterlerimiz şu anda Kardak’a iniyor, Milliyet yanlış adaya inmiş” dedi… (gülüyoruz) Biz sevindik bunun üzerine. Kimseye bayrak dikin diye talimat falan vermedim, Cesur Sert orada gidin sorun. Cesur giderken bayrak koymuş. Şimdi o fotoğrafı kim yayınlamaz Allah aşkına? Ve biz adayı bizim adamız diye biliyoruz, Dışişleri ada bizim diyor. Tutturdular sen savaş çıkarmak istiyorsun diye. Yahu deprem sırasında Rumca manşeti ben attım “Teşekkürler Komşu” diye. Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin gelişmesini o sağladı, insaf! Daha geçenlerde TaNea gazetesi benden Sümela Manastırının ibadete açılması dolayısıyla makale istedi ve tam sayfa yayınladılar. Ben mi savaş çıkarmaya çalışıyorum? Yapmasınlar.. Mavi Marmara’da 9 insan öldü. Resmen göz göre göre gittiler, alın Libya gemisi gitmiyor işte, döndü. Libyalılar bizden daha mı korkak yani. Mavi Marmara’nın yaptığını niye kimse sorgulamıyor? Beni savaş çıkartmaya çalışmakla suçlayan insanlar “Türk jetleri niye kalkmadı” diye yazılar yazdılar. ‘MAVİ MARMARA SKANDALIN DANİSKASIDIR’ İsrail hükümetinin tavrını da desteklemiyoruz öte yandan… Bugün içinde vicdan duygusu olan bir insanın İsrail yönetimini desteklemesi mümkün değil. İsrail artık sadece dünyada ve ülkesindeki Yahudilere zarar vermiyor aynı zamanda bizimki gibi ülkelerdeki bizim gibi insanlara da zarar vermeye başladı. Fikrimizi rahatça söyleyemez olduk. Türkiye bir Meclis Komisyonu kurup Mavi Marmara olayını kendisi incelemelidir. Türk hükümetini çok eleştiriyorum, bu kadar riskli bir işi yaptırtmamalıydı. Hiç palavra atmasınlar şöyle oldu da böyle oldu da diye. Mavi Marmara Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük skandallarından, en sorumsuzca eylemlerinden biridir. Skandalın danis CUMHURİYET KİTAP SAYI 1069