24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yücel Kayıran’la ‘Kritiğin Toprağında’ üzerine ‘Doğruyu söylemekten ödün veremem’ İdeoloji ve dünya görüşüne dayalı şiire karşı felsefi şiiri savunan Yücel Kayıran açtığı kanaldan devam ediyor. Şairin, bugünlerde Kritiğin Toprağında adlı yeni bir kitabı çıktı. Şiir eleştirisinin krize girdiğini savunan Kayıran’la yöntemi üzerine bir söyleşi yaptık. Ë Coşkun ŞENOL Ha, bir şiire olmamış diyorsak, o şiirin olması gereken bir tasarımını göz önünde bulundurarak o şiire olmamış demiyoruz, o şiirin kendinde bulunanların olmamışlığını gördüğümüz için o şiire olmamış diyoruz. Kitabının önsözünde, buradaki yazıların “belli bir yöntemle yazıldığını ve bu yöntemin de ‘elenkhos’ yöntemi” olduğunu söylüyorsun. Nedir ‘elenkhos’? “Elenkhos”, ince eleyip sık dokuma anlamına gelen, Grekçe bir sözcük. Elenkhos, Platon’un, özellikle gençlik diyaloglarında kullandığı yöntem. Bir tür çapraz sorgulamayla sağlam kabul edilen ama temelsiz ve kendi kendisiyle çelişkili argümanların alaşağı edilişi. Ancak bilindiği gibi bu diyaloglarında Platon pek kendi görüşlerini dile getirmez daha çok rakibin argümanlarının temelsizliğini göstermeye çalışır. Ama benim asıl amacım, konu edindiğim şairin şiirinin neliğini irdelemek. Ama bunu yapmaya başlamadan önce de metnin önündeki kiri pası temizlemek, metnin üstündeki ideolojik veya mitsel argümanları, alaşağı etmek gerekir. Dolayısıyla elenkhosu, ben bir önyöntem olarak kullanıyorum. Kritik konusu edindiğimiz metnin önünde bulunan ve metni açıklamaya ilişkin olduğu söylenen kanı ve yargıların, daha doğrusu hurafenin gerçekte o metni ne kadar “HER KUŞAK KENDİ MİTİNİ OLUŞTURUR” Eleştiriye aydınlanmacı bir işlev yüklüyorsun ama bu arada, eleştirinin, şairler hakkında oluşturulmuş halihazırdaki imgelerine güvenmemesi gerektiğini de söylemiş olmuyor musun? Felsefi kritiğin amacı, mite ve hurafeye karşı bilgi üretmek. Aydınlanma, on sekizinci yüzyılda değil, Antik Yunan felsefesinde başlar. On sekizinci yüzyılın bize öğrettiği, kritiğin veya kritik anlamındaki eleştirinin, aydınlanmanın daimi motoru olduğudur. Şairler, efsane olmak ister ve sürekli mit ve hurafe yaratır. Kusursuz varlıklarmış gibi sunarlar kendini. Kendilerinin, seçilmiş, işaretlenmiş insan olduğunu söyler. Oysa onlar da birçok insan gibi aslında paranın, statünün ve karşı cinsin peşinde koşar. İnsanın kendisini kusursuz gösterme çabası her tür mitsel veya hurafe olanın temelini oluşturur. Kendilerini kusursuz olarak göstermeye çalıştıkları için de eleştiriye tahammül edemez. Kim tarafından oluşturulmuş olursa olsun, hiçbir kanıya, hiçbir mite güvenemeyiz. Her kuşak kendi mitini oluşturur. Sürekli mit oluşumu içinde yaşarız. Bu nedenle kesintisizaydınlanma için, eleştiriden vazgeçemeyiz ve bu konuda kimseye güvenemeyiz. Nâzım Hikmet’in, vatan haini olduğu ve kendi milletine ihanet ettiği hurafesini kim oluşturdu sanıyorsunuz ve dahası bu hurafenin oluşturulmasına kim seyirci kaldı sanıyorsunuz. Sen bu yöntemin aynı zamanda Marksist bir karaktere sahip olduğunu söylüyorsun. Marksizm bu yöntemin neresinde? Şöyle söyleyeyim. Hakkın ne olduğu konusunda, eksiksiz tanım hâlâ Platon’a ait. Platon, “ona ait olanın ona verilmesidir” der hak için. Ben, bana ait olanın bana verilmesini talep ederken, bir hak talebinde bulunuyorum. Ama bu çoğu zaman yeterli olmaz. Başkasında olduğu söylenen ancak onun doğasında mevcut olmayan ama onu yapıştırılan, atfedilen bir nitelemenin ondan sökülüp alınmasını da talep ediyorum. İşte bu ikinci nitelik Marksist karakteri dile getirir. Lacan, Derrida, Levinas gibi çağdaş filozoflar dururken senin Aristoteles’i, Platon’u, yani eski Yunan felsefesini Yücel Kayıran, şiire felsefeyle bakmanın ne demek olduğunu, yazmakta olduğu “Eleştirinin Ontolojisi” adılı kendine çıkış noktası yap ¥ kitabımda ele alacak. açıkladığını sorgulamaya yönelik bir önyöntem. Diyeceksiniz ki her şair veya her metin, bir mit ve hurafe içinde mi yer alır. Evet, maalesef öyle. Örneğin, bir şair imgesinin oluşması demek, bir şair mitinin veya bir şair hurafesinin oluşması demek. Adam, İstiklal Marşını Koruma Derneği kuruyor mesela, neden? Bir tür polemik değil mi bu yöntem? Hayır, polemik değil. Polemik, her şeyden önce iki kişi veya grup arasında yapılan bir kavga. Polemiğin temelinde, bir tür benlik davası yer alır. Polemik peşinde koşanlar, doğruyu bulmak veya hakikatin ne olduğunu aramak yerine, kendisine rakip olarak seçtiği kişinin yargısını ne pahasına olursa olsun, saçma ve önemsiz göstermek peşindedir. Dolayısıyla polemikte, bir düşüncenin savunulmasından çok rakip olarak görülen kişinin hakkından gelmek esastır. Benim burada yaptığım polemik değil, başka bir şey. Bir şairin şiirini irdelerken, irdeleme sürecine geçmeden önce, o şairle ilgili daha önce ileri sürülmüş yargı veya kanıların sağlam olup olmadığını sınamak, bunların mit olup olmadığını sorgulamak ve mitsel olanı alaşağı etmek. Bilgisel olanla hurafe olanı birbirinden ayırmak da denilebilir buna. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1066 itabın adından başlayalım istersen, neden kritik? Eleştiri sözcüğü dururken neden kritik sözcüğünü öne çıkarıyorsun? Kritiği eleştiri sözcüğüne karşı bir tavır olarak çıkarmıyorum. Evet eleştiri sözcüğü kritik kelimesine karşılık önerildi ve tutmuş bir kelimedir de. Ancak her yeni kelimenin bir kavramlaşma süreci vardır ve bu kavramlaşma sürecinin yazgısı da, önerildiği kelimenin yazgısından farklı gelişiyor. Eleştiri kelimesi kavramlaşma sürecinde, kritik kavramının anlam alanından farklı bir içeriğe doğru sürüklenmiştir. Eleştiri kelimesi, memnuniyetsizlik bildiren bir anlam katmanıyla doldurulmuş durumda. Bir şeyi o şey yapan temel niteliklerin belirlenmesi, o şeyin sınırlarının gösterilmesi ve ona ait olanla ona ait olmayanın ayırt edilmesi anlamında kullanılmıyor eleştiri. Oysa kritik kavramının anlamı budur. Türkçenin günlük kullanımında eleştiri, daha çok olumsuzlukların gösterilmesi anlamında kullanılıyor. Hele şu “yapıcı eleştiri”, “yıkıcı eleştiri” ifadelerini hatırlarsak… Yani Türkçedeki eleştiri sözcüğü kritik kavramından bağımsızlaşarak, kritik kavramından farklı bir kavram haline gelmiş durumda. Benim yaptığım ise daha çok kritiğe denk düşüyor, eleştiri sözcüğündeki içeriğe değil, her ne kadar yer yer eleştiri sözcüğünü kullansam da. “ELEŞTİRİ ÜTOPYA TASARIMINDAN HAREKETLE YAPILIYOR” Kitabın adında, sanki biri Batı’ya, diğeri Doğu’ya işaret eden iki kavram bir araya gelmiş gibi… Kritik ve toprak kavramlarının günümüzdeki kültürel bağlamları bakımından öyle düşünülebilir. Hele “toprağım” kavramını hesaba katarsak, bir “biz” durumundan, dolayısıyla biz ve onlar karşıtlığından söz etmiş oluruz. Ancak toprak kavramı yani Grekçe “topos”, “utopos”un, yani ütopyanın karşıtıdır, Batı’nın değil. Benim için önemli olan nokta burası. Ütopyalar bir tür gelecek hakkında hayali tasarımları dile getirir ve bu ölçüde de ideolojik bir karaktere sahiptir. Eleştiri, yaygın olarak bir “olması gereken” düşüncesinden, yani ütopya tasarımından hareketle yapılıyor. Oysa “kritik”, olması gerekenden hareketle yapılan şey değil, olandan hareketle yapılan bir şeydir ve olanın ne olduğunu belirleme işlemidir. SAYFA 4 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle