Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ë Halit PAYZA ait Faik, Haritada Bir Nokta’da, “Yazmasam deli olacaktım” diye yazar ya Etem Oruç da aynı şeyi söylüyor; “Yazmasam, ağustos böceği gibi sırtımdan çatlayacaktım” (s.10). 78 Ağustos 1919 gecesi Erzurum’da Mustafa Kemal, Mazhar Müfit Kansu’ya “Yaz çocuk” diyecektir; “Zaferden sonra hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır. Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır. Tesettür kalkacaktır. Fes kalkacak, medenî milletler gibi şapka giyilecektir.” Kansu şaşırıyor, kalem elinden düşüyor. “Darılma ama paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var.” Mustafa Kemal devam eder, “Bunu zaman tayin eder, sen yaz.” Kansu kalemi alır, kaldığı yerden yazmayı sürdürür; “Latin harfleri kabul edilecek.” Kansu “Paşam, kâfi” der ve biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insan edası ile “Cumhuriyet ilanına muvaffak olalım da üst tarafı yeter!” diye yazacaktır anılarında. Mustafa Kemal, Ulusal Bağımsızlık Savaşı’na başlarken, Cumhuriyeti öngörüyordu. Aralov da, anılarında “Daha taarruzdan önce yanında bulunduğum sırada Mustafa Kemal Paşa kadınların kurtuluşu için bir savaşı, ilköğrenimi geniş ölçüde yayacağını, milli ekonomiyi, sanayii, köy ekonomisini, kültürü geliştireceğini söylemişti” diye yazacaktır. Binbaşı Hacı Şükrü Bey’in (Aydınlı) de yöresel bir Cumhuriyet düşüncesi vardır. Kitap adını oradan alır. Demirci Mehmet Efe’nin, halktan zorla yiyecek, giyecek, para toplandığı söylentisi üzerine Efe ile Hacı Şükrü Bey hakkında tutuklama kararı çıkarılır. Jandarma Genel Komutanı Ali Kemal’in bu iş için Nazilli’ye geleceğinin duyulması üzerine, Binbaşı Şükrü Bey, Demirci’ye “O bizi tutuklamadan biz onu tutuklayalım” önerisi ile koşut olarak, şunu da söyler; “Hemen Cumhuriyeti ilan edelim efendim. Önce Nazilli Cumhuriyeti Etem Oruç’tan ‘Nazilli Cumhuriyeti’ S Efeler cumhuriyeti Etem Oruç’un kaleme aldığı Nazilli Cumhuriyeti isimli kitap, Birinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin kurulacağı Kurtuluş Savaşı sırasında, Aydın ve çevresinde yaşananları ve oradaki direnişin simgesi olan isimleri anlatıyor. olur, sonra da Anadolu Cumhuriyeti” (s.13). Şükrü Bey, bu düşüncesini Albay Şefik Aker’e de açar. “Demirci Mehmet Efe’yle Nazilli’de Cumhuriyet’i ilan edeceğiz, Nazilli Cumhuriyeti’ni kuracağız” (s.14). Demirci’ye verilen yanıt Ulusal Bağımsızlık Savaşı’nın çıkmaza girmemesi için ilk atılacak adımın dış düşmanların yenilmesi olduğudur. Cumhuriyet düşüncesi Mustafa Kemal’de olmasına karşın, onunla birlikte olanlarda yoktur. Silah arkadaşları savaşı padişah ve hilafet adına yaptıklarına inanır. Cumhuriyet düşüncesini öğrendiklerinde de Mustafa Kemal’in yanından uzaklaşacaklardır. Yunan, İzmir’e çıkınca üç koldan Anadolu’ya ilerler; Manisa üzerinden Salihli’ye, Tire üzerinden Ödemiş’e, Selçuk üzerden Aydın’a. Aydın işgale hazırdır, Padişahın temsilcileri “Nasihat Heyeti” adı altında, Yunan Ordusu’nu Şeriat Ordusu olarak ilan etmişler. Karşı konulmamasını, konukların dostça karşılanmasını isterler. Kentin Belediye Başkanı, başlarında Rum paEtem Oruç paz, müftü, kentin ileri gelen eşrafı, Germencik’te, Aydın’ın altın anahtarını teslim eder Yunan komutanına. Sermayenin, kör inancın teslimiyetçiliğidir bu. Nazilli Jandarma Komutanı Arap Yüzbaşı Nuri Bey, Hacı Asım Hoca, Yüzbaşı Şerif, Yüzbaşı Ahmet, Teğmen Zekai, Giritli Mahmut, Asteğmen Necati, Kadir Ağa, Çakırın Ali ise ilk kıvılcımı çakmakta gecikmez. Başıbozuk efeleri misil kuvvetlerine dönüştürecek Yörük Ali Efe’yi, Kıllıoğlu Hüseyin Efe’yle Aydın’da ilk direnişi ve ilk örgütlü mücadeleyi başlatır. Albay Şefik Bey, Malgaç Karakolu’nun basılmasını, Tren yolu üzerindeki köprünün patlatılarak yıkılmasını, baskında ele geçirilen silahların Yüzbaşı Ahmet Bey aracılığıyla 57. Tümen’e ulaştırılmasını ister. Ancak köprüyü patlatmak için ne elde patlayıcı vardır, ne bu patlayıcıları kullanacak donanımda biri. Asteğmen Celal Bey, Milas’tadır, hastadır. Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerin, Fransızların denize bıraktıkları mayınları, torpilleri, dinamitleri çıkartıp, Milas’ta de poya koydurur. Hasta yatağından çıkıp gelir. Köprüyü havaya uçuracaklara patlayıcılar konusunda bilgilendirir, ancak onların kullanıldığını göremeyecektir, o gece ölür. 15 Haziran günü Yörük Ali Efe, atmış kişilik gücüyle Menderes’in karşı yakasına geçer. Kıllıoğlu Hüseyin Efe yanındakilerle Malgaç deresinden kuzeye ilerler. Yörük Ali Efe, Teğmen Sezai, Yüzbaşı Ahmet köprünün kuzeyini tutar. Yörük Ali Efe’nin kızanlarından ikisi telgraf tellerini keser. Teğmen Zekai ve iki arkadaşı tren yolu köprüsüne dinamitleri yerleştirir ve ateşler. Ramazandır. Sultanhisar’daki Yunan kuvvetleri patlamayı sahur topu sanır. İlk örgütlü baskındır. Kahramanları Yörük Ali Efe, Teğmen Zekai, Giritli Mahmut, Kütahyalı Recep, Çerkez Ahmet, Tombalağın Mehmet, Tahtacı Memiş, Çilingir Mustafa, Kasap Mehmet, Kuruköy’den Yiriğin Ali, Mollaların Hidayet, İsabeyli Ese Efe’dir. Yaptıkları işi o kadar olağan ve ülkenin kurtuluşu için gerekli bulurlar ki, kendilerine verilmek istenilen İstiklal Madalyası’nı bile “Bizim yaptığımız vatanımız için ne ki? Bizler sadece görevlerimizi yapmaya çalıştık. Yurdumuz olmazsa neyimiz olur ki?” (s. 27) diye almak istemezler. Ege yöresi, Aydın ve Ödemiş Efelerin harman olduğu yerdir. Atçalı Kel Mehmet, Sinanoğlu, Demirci Mehmet efe, Yörük Ali Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe, Cafer Efe, Danişmentli Hüseyin Efe vs… Bunlar Aydınlıdır. İnce Mehmet her ne kadar Yaşar Kemal Çukurova’ya taşısa da Kamalı Zeybek, Çakırcalı Mehmet Efe, Gökçen Efe de Ödemişlidir. Aydın dağları, Karıncalı Dağ, Bey Dağları efelerin mekânıdır. ‘Dağ Diplomatı’dır efeler. Ulusal Bağımsızlık Savaşı içinde bir geçiştir efelik… Kuvayı Seyyare’den, Kuvayı Milliye’ye… Misil kuvvetlerinden düzenli orduya…Vardılar ve iyi ki de vardılar. ? Nazilli Cumhuriyeti/ Etem Oruç/ Berfin Basın Yayın/ 176 s. Refik Halid Karay, Türk edebiyatının “muhalif sesi” olarak tanınır. Gazeteci, eleştirel mizah ustası ve Türkçe’yi en duru biçimde kullanmaya çalışan bir romancıdır aynı zamanda. Bunun yanında, Memleket Hikâyeleri ve Gurbet Hikâyeleri isimli hikâye kitaplarıyla, bu alanda da yetkinliğini kanıtlamış bir isim. İnkılâp Kitabevi, geçen aylarda yazarın bir dizi kitabını yayımlamıştı ve Refik Halid Karay böylelikle tekrar gündeme gelmişti. Yine aynı yayınevi, yazarın bir dizi kitabını daha yayımladı. Bunlar Karay’ın; Üç Nesil Üç Hayat, Yüzen Bahçe, Nilgün, Kirpinin Dedikleri, Memleket Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri ve Yeraltında Dünya Var adlı yapıtları. SAYFA 18 Refik Halid ve yapıtları ‘Kirpi’ye tekrar kulak verin Ë Eray AK efik Halid Karay, Türk edebiyatında ilk defa Anadolu’da geçen yapıtlarıyla ismini duyurup yergi ve mizah türündeki yazılarıyla ise ünlendi. Yazar, gözleme dayanan o dönem yapıtlarında, tasvirler, portreler, benzetmeler kullanarak; sade, akıcı dili, güçlü tekniği ile 20. yüzyıl romancıları arasında da kendine seçkin bir yer edindi. Karay’ın sürgün olarak gönderildiği Anadolu’dan çeşitli kesimlerden insanları canlandırdığı ve yeni basımı yapılan kitapları arasında da olan Memleket Hikâyeleri, ilk kez 1919’da yayımlanmış. Karay bu kitapla, o güne ka R dar konuları İstanbul’la sınırlı olan Türk öykücülüğünü Anadolu’ya taşımış. Yazar, bu yönüyle ele alındığında sonradan gelişen köy edebiyatının da öncüleri arasında yer alır. Karay, “Kirpi” takma adıyla İttihat ve Terakki Fırkası’nı yerden yere vuran yazılarını ise Kirpinin Dedikleri adıyla bir kitapta toplamış. Yazarın bu bilinen ‘muhalif’ tavrı ileriki dönemlerde de devam etmiş. Bu bağlamda, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Milli Mücadele’ye karşı olduğu ileri sürülen fikirleri sebebiyle ‘Yüz ellilikler Listesi’ adı verilen listeye alınmış ve 1922’de yurdu terk etmek zorunda kalmış. Yazar bu sürgün hayatına Beyrut ve Halep’te, on beş yıl boyunca katlanmış. Bu sürgün hayatında da yazma¥ ya ara vermeyen Karay burada, Memleket Hikâyele CUMHURİYET KİTAP SAYI 1066