03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş Ç iir Atlası CEVAT ÇAPAN Vasili JUKOVSKİ/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin ATASOY ‘Benim için yaşam sevda demektir’ ŞARKI Ey sevgilim, koruyucu meleğim, Benzersizdir bu güzellik, sendeki, Uğrunda habire yanan benliğim Aşkını sözlere nasıl döksün ki? Koca doğa seni övüp şükretsin İzlerini görüyorum her yönde, Baş döndüren cazibeye sahipsin Güzelliğin en güzeli yüzünde. Kalemim adını yazar sadece Senin eşsiz, unutulmaz adını; Lirim de tutkunla inler gün gece Ey ömrümün en şahane kadını – Yakında da olsan, uzağımda da. Seni sevmek sevinçlerin sevinci, Sen ki, benim her şeyimsin dünyada: Ömrümün canısın, canımın içi. Kentin sükutu da, şamatası da Bana hep sesini aratır senin; Her gece uykumun rüya faslında Endamın tacıdır fikirlerimin. Sesini duyarım, mucize gibi, Bana can alıcı şeyler söyleyen; Senle dolu hissederim kendimi Uyanınca sabah, şafaktan erken. Ah, nasıl yaşarım ben senden uzak? Sen benim tanrısal ciğerparemsin. Suskun konuşmanı dünyada ancak Anlayan tek kişi benim, bilirsin. O sessiz ses, içimdedir her zaman, Aşkımın sihridir onun soluğu… Ürpert beni, ey bitimsiz heyecan, Onun cemalini ruhuma doku. Ben senle ve senin için varım hep Yaşamaktan haz duyarım böylece Yalnız sensin beni ben yapan sebep Ve tüm doğa sende birleşmiş bence. Daha güzel kader nasıl düşlenir? Bundan daha tatlı bir şey olur mu? Benim için yaşam sevda demektir Ve ben yüzlerce kez isterim onu. ÇİÇEK Romans Ey, kırların güzelliği, Küs çiçek, sen, sen değilsin, Zalim güzün hoyrat eli Cazibeni çalmış senin. Bizim sonumuz da aynı! Heyhat, kader çok zalimdir: Yakar senin yaprağını, Bizden sevinci eksiltir. Her geçen gün içimizde Hayal, istek… söner bir bir, Ama yok olurken bile Kalp aldanış içindedir. Tansık, gizem… hepsi düştür; Umut yıldız gibi kayar… Heyhat! Çiçek, ya da ömür Hızla nasıl kaybolurlar? ŞARKI Ben nişan yüzüğümü Suya düşürdüğüm gün Sevinçten ve gülüşten Yoksun kaldım büsbütün. Onu verirken sevgilim: “Taşı, dedi, gönlünce, Ben seninim, sen onu Taşıdığın sürece.” Uğursuz bir saatte Denizde yıkanırken, Yüzüğüm battı suya Ki bul bulabilirsen! O günden sevgilimle Aramız açık bizim. Yüzük gibi neşem de Dibindedir denizin. Ey, gece esen rüzgâr, Gerçek dostumsan eğer, Çıkarıp yüzüğümü Gel, çayırda bana ver. Nişanlım bugün yine Üzgün geldi yanıma, Bakışı bu kez sanki Isı verdi kanıma. Sonra sıcacık eli Birden elime değdi, Bir şey diyecek oldu, Ama söyleyemedi. Ben şefkat ve iyilik İstemiyorum artık! Aşkımı arasam da O boğuldu ne yazık! İsteyenler denizde Kehribar arasınlar, Benim tek istediğim Yüzüğümdür o kadar! GECE Yorgun bir gün yönelirken Kızıl koynuna suların, Gölgeleri bulutların Gökkubbeyi kaplar hemen; Uzun yola çıkar gece Öyle sakin ve sessizce, Önde Zühre vardır yine Hem de tüm gözdeleriyle. Gel, ey göklerin güzeli, Şık giysilerinle salın, İlacınla acıların Sağalt yorgun yürekleri. O evrensel gizeminle, Huzurlu ninnilerinle, Çocuklarca avut bizi Şefkatli bir anne gibi. DENİZ SAHİLİNDEKİ KÖŞK “Deniz sahilindeki köşkü sen hiç gördün mü? Üzerinde gümüşi bulutlar oynaşmakta; Masmavi bir deniz kuşatmakta önünü.” “Ben öyle bir köşk gördüm denizin kıyısında; Kimsesiz bir ay vardı, üzerinde parlayan; Denizi soğuk bir sis sarmıştı yumak yumak.” “Dalgalar şarıltıyla öper miydi kumsalı? Karışır mıydı gürültülü neşesine onların Eğlenceli bir şarkı, coşku dolu bir keman?” “Ne rüzgâr esiyordu, ne deniz dalgalıydı; Köşkten acı, keder yüklü bir şarkıydı duyulan; Ben onu dinledikçe için için ağladım.” “Çar ile çariçeyi orda görebildin mi? Görebildin mi küçük, sevimli kızlarını, Bir bahar çiçeğinden daha hoş, daha körpe?” “Çar ile çariçeyi gördüm… Ama perişan, İkisi de acıdan taşlaşmış birer puttu; Ama güzel kızları aralarında yoktu.” MİNİK KUŞ ağının seçkin şair, çevirmen ve eleştirmenlerinden biri olarak bilinen Vasili Andreeviç Jukovski, 29 Ocak 1783’te Tula ilinin Mişenskoye köyünde dünyaya geldi. Yerli toprak ağalarından A.İ. Bunin ile tutsak Türk kızı Saliha’nın evlilik dışı çocuğudur. Jukovski, babası daha hayattayken, Tula’da önce özel bir öğrenci yurdunda, sonra da halk okulunda öğrenim görmeye başladı. O yıllarda kız kardeşi Varvara Afanasieva Yuşkova’nın sık sık müzikal geceler düzenlendiği ve Karamzin’le Dmitriyev’den şiirler okunan evinde yaşadı. Bu etkinlikler onda, çok erken yaşta, edebiyata karşı büyük bir ilgi uyandırdı. Nitekim, henüz on bir yaşındayken o, Camillu, Yahut Roma’nın Kurtarılışı adlı bir trajedi kaleme aldı. 1802 yılında Moskova Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Mişensko’daki soylular yurduna döndü. Burada ciddi edebiyat çalışmalarına başladı ve Thomas Gary’ın Köy Mezarlığında Yazılan Ağıt başlıklı şiirini İngilizceden çevirdi ve N. M. Karamzin’in ünlü Vestnik Evropıy’da (Avrupa Gazetesi) yayımladı. Böylece çevirmenlik kariyerini de başlatan Jukovski, bu dönemde Gottfried Burger, Walter Scoot, Robert Southey ve George Byron gibi daha birçok ünlü yazarı Rus okurlarına tanıtmış oldu. Bunlarla koşut olarak eski Yunan şairi Homeros’un başyapıtı Odysseia’yı (1849) da çevirdi. Napolyon saldırısına karşı verilen büyük savaş yıllarında askerlik hizmetine alınan Jukovski, 1815 yılında kraliçe Mariya Fedorovna tarafından sarayda saygın bir göreve getirildi, 1917’de prenses Charlotte’un (daha sonraki yıllarda imparator Nikolay I’in eşi imparatoriçe Aleksandra Fedorovna) öğretmenliğine atandı, 1826 yılında ise, gelecekte tahta geçecek olan, Rusya imparatoru Aleksandr II’nin eğitimciliğine getirildi. Bu durumdan yararlanan Jukovski, başta M. Y. Lermontov ve T. G. Şevçenko olmak üzere nice nice şaire maddi ve manevi desteklerde bulundu. Özellikle A. S. Puşkin için birkaç kez devreye girmesi gerekti. Evinde sıkı sık Krilov, Griboedov, Glinka, Briullov gibi ünlü sanatçıları ağırladı. Yazmış olduğu Lyudmila, Svetlana, Leonora, Kassandra vb. baladlarıyla (18081812) Rus şiirinde romantizm akımının öncüsü olan Jukovski, edebiyatın etiksel aydınlatıcı gücüne tüm içtenliğiyle inandığı için, yaratıcılığında sürekli “okurları zihinsel ve ahlaksal yönden aydınlatmak” ilkesine bağlılık gösterdi. Jukovski, Rus edebiyatına yapmış olduğu büyük, özverili ve sürekli hizmetlerinden dolayı, 1827 yılında Petersburg Bilimler Akademisi üyeliğine kabul edildi, 1841 yılında ise “akademisyen” unvanıyla onurlandırıldı. Aynı yıl Akademi’deki görevinden istifa edip Almanya’ya yerleşti ve ressam dostu E. R. Reytern’in 20 yaşındaki kızı Elizabet Reytern (18211856)’le evlendi. Ömrünün son 12 yılını Düsseldorf ve Frankfurt am Main kentlerinde yeni edindiği dost ortamlarında geçirdi. Ülkesine geri dönmeyi her ne kadar istediyse de, eşinin bazı sağlık sorunları nedeniyle bunu gerçekleştiremedi ve 24 Nisan 1852’de BadenBaden’de yaşama veda etti. Naaşı Rusya’ya götürülerek Petersburg’daki Aleksandr Nevski mezarlığına gömüldü. Yaşamının son yıllarını özellikle Nal ve Damayanti (18371841), eski Hint destanı Mahabharata (1846), Firdevsi’ nin Şahname’si vb. Doğu edebiyatlarının klasik (epik) yapıtlarını çevirmeye adadı. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1066 Pavel Vasileviç ile Aleksandr Vasiliev Jukovski’ye adanmıştır Uçan minik kuş, Coşan minik kuş, Minik kuş içli, yanık… Uçtu minik kuş, Coştu minik kuş, Minik kuş yok artık! Ey, minik kuş, nerdesin? Nerde o güzel sesin? Belki buldun son dağı Yuva yapmaktır işin Orda okumak için Kendi şarkılarını. ? SAYFA 23
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle