Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
‘Kilometre Taşları’ ve ‘Evrende Ellerimiz’ Hep anımsayalım diye... Nevzat Üstün ve Halim Şefik’ten sonra, “Kayıp Şairler” dizisi Suat Taşer ve Suphi Taşhan’la devam ediyor. Taşhan’ın Kilometre Taşları ile Taşer’in Evrende Ellerimiz kitapları, her iki şairin şiirlerini ve hayatlarından parçaları barındırıyor. Toplumcu gerçekçiliğin şiire yansıyışının en güzel örneklerini veren Taşer ve Taşhan, yaşadıkları dönemi mısralarına yediriyor. Ë Ali BULUNMAZ “Büyür sorular güneşler/ yarınki çocuklarla belki.” Suat Taşer “Zeytin ağacı kadar yaşayacağım.” Suphi Taşhan ir kişiye yalnızca kendisi “şair” diyorsa, ondan az biraz uzak durmalı. Şiirin doğasına aykırı bu. Her şeyde olduğu gibi şairin de sahtesi var, işte “ben şairim” diyenler de o sahte ve sahtecilerden. Hem sahte hem de kötü “şair”lerden kısacası. Halim Şefik ve Nevzat Üstün’dü. Şefik’in Otopsi ve Üstün’ün Ak Yeşil Kavak Ağaçları başlığıyla şiirseverlere sunulan “unutulmuş” ve “kayıp” dizeleri yeniden canlandı. Şimdi kapıda buyur edilmeyi bekleyen iki “yeni” isim ve iki kitap var: Suat Taşer’in Evrende Ellerimiz ile Suphi Taşhan’ın Kilometre Taşları. Her iki isim de 1940 kuşağından. İkisi de sürgünlüğü, soruşturma ve baskıları yaşamış. Zaman karıştırılırsa Taşhan’ı Yeni Edebiyat’ın sayfalarında bulmak mümkün. Aynı şekilde Taşer’i de. Can Yücel “saf şiir olmaz, şiir mürekkeple yazılır” demişti ya, hem Taşhan hem de Taşer mürekkebi dibine kadar kullanıyor. Siyaset, şiir, tiyatro ve başka her şey; iki isim de yaşamın bütün alanlarını kapsıyor. Belki de bu yüzden Suphi Taşhan, yazabileceği her boşluğa şiir döktürüyor; makbuz, kesekâğıdı… “Steril şairlerin” anlayamayacağı bir durum olsa gerek bu. Büyük laf etmemeli ama yaşamdan çıkıp yaşama dönen şiirler çiziktiren Taşhan ve Taşer’in (ve aslında 1940 kuşağı şairleri ile öbür “kayıp şairlerin”), ne denli zor ve aynı zamanda mutlu bir yola saptığı da kavranabilir hayat öykülerinden. Nâzım Engin ve Reşat Tarus takma adlarını da kullanan Suat Taşer’in Evrende Ellerimiz kitabı şairin yaşamdan çekip çıkardığı dizelerin toplamı. Aynı şekilde, Taşhan da Kilometre Taşları’ndan sesleniyor bugünün gerçekten kayıplardaki kimi şairlerine. “KİTAPSIZ ŞAİR” SUPHİ TAŞHAN Ahmet Oktay’ın deyişiyle “kitapsız şair” Suphi Taşhan’ın Kilometre Taşları adıyla yayımlanan kitabından hangi şiiri ya da şiirleri öne çıkarmalı? Ölüm, kalbini durdurana kadar, eline ne geçerse oraya dize sıkıştırmış; bizim, dizinin başlığından esinlenerek “kayıp şair” dediğimiz, Pembe Taşhan Candaner’in ise “kayıp baba” olarak nitele 1, 2 Suphi Taşhan’ın el yazması şiirleri 3 Taşhan’ın kaleme aldığı son mısralar... B 1 GERÇEKTE KAYIP KİM? Dilin sigortasız işçisi şair, şiirini saçar etrafa, kendini değil. Geriye dizelerinden başka bir şeyi kalmaz, bazen birileri onu bulana dek kaybolur, yitik kalır. Şiir üzerine düşünen, yazan ama hepsinden önemlisi şiiri sevenler, kaybolan ve “ben şairim” diye ahkâm kesen sahtecilerin ötesinde konumlanan gerçek ustaları bulur elbet. Sarı solgun; belki de anlamına uygun renkteki kâğıtlara basılmış dizelerde, belleklerin bir süre gerisine itilmiş ustalarla yüzleşiyoruz belli zamandan bu yana. Bizi onlarla buluşturan dizinin adı “Kayıp Şairler.” Aslında hiçbir yere gitmiş değiller, sadece günü geldiğinde yeniden ortaya çıkmak için beklemişler, o kadar. Dizinin ilk bölümünde konuğumuz 3 Taşhan’ın B. Fehmi Yazıcı’ya hediye etmeyi düşündüğü evin çizimi ve dizeleri Turgut Zaim’in çizgileriyle, Suphi Taşhan (üstte) ve Mehmet Kemal (yanda). diği Suphi Taşhan. Pembe Taşhan Candaner’i dinleyelim: “Babam, 39 yaşında öldüğü zaman sadece 2 yaşındaydım. İnsan hiç tanıma fırsatı bulamadığı bir babanın arkasından neler yazabilir ki? Avukat olduğu halde, şair kimliğiyle öne çıkan babam, arkasında sayısız anısını, sevenlerini, ideolojisini, umutlarını, şiirlerini ve genlerini bırakıp gitmişti. Hayatım boyunca ben de bu izleri sürerek onu tanıma yolculuğuna çıktım. Bu kitap da, bu serüvenin ürünüdür.” Garip akımından etkilenen ama onunla beraber kendini ve şiirini de aşan mısralar sunar Taşhan. Onun şiir yolculuğunu, dizelerinin rengini gösteren ya da açık eden şiirlerinden biridir “Mısralarım”: “Mısralarım/ altın başaklar üzerine yazıldı/ adamların tarlaların/ ve saltanatsız diyarların üstüne/ mısralarım/ güneşi düşürmek içindir topraklara/ ve can vermek içindir canı alınanlara/ ha yat, aşk, ekmek çalışanlara/ mısralarım çalışanlar için yazıldı/ mısralarım/ belki de nakşedilmiyecektir/ tunç kapılarına sarayların/ zarar yok fakat ağlıyanların/ hınç dolu dudaklarında benim mısralarım/ yumun gözlerimi ey gün görmemiş eller/ ben mısralarımı altın başaklar için yazdım.” Eleştirir, gerçekleri harmanlar, insandan yana tavrını koyar; ne de olsa “realist bir şair”dir Taşhan: “Ben, yirminci asrın realist şairi/ seninle beraberim/ yegâne beşeri sistem: Büyük Demokrasi/ uçsuz bucaksız ve hürriyet kokan büyük demokrasi/ (…) / sen ey beşeriyetin hatası/ bizden kork/ biz, yani hürriyeti bilen/ ve her karış toprağında canımız saklı olan/ bu toprağın evlatları/ yirminci medeniyet asrını talan eden/ bizden kork/ (…) / mısralarımızda cıvıl cıvıl öten/ bir güneş vereceğiz/ tabiatın yarattığı bu güzel toprağa/ ve şuna ve buna ve her şeye/ gördüğün kehribar gözlü güzele.” Dizelerinde yaşadığı dönemin etkilerine rastlıyoruz doğal olarak. Dönüp dolaşıp insana getiriyor sözü; onu, kendine bakmaya zorluyor ve sonunda şöyle diyor: “İnsan insan olduğunu anlayacak bir gün. Bunu derken, hem aşk hem isyan hem de geleceğe dair güçlü bir umut taşır içinde: “(…) Yeniyi bizde bulacaksın/ tarihi tekâmülünde dünyanın/ yalnız bizim esamimiz okunur/ bizi arkadan vurmak ister/ gözlerimize bakmayan/ irili ufaklı, isimli isimsiz kalleş sürüleri/ bakamaz gözlerimize; güneşi biz taşıyoruz/ doğru ve hakikat 2 bizde/ bir orospu oyunu yok sözlerimizde/ haklıyım, o siyah saçları ben bilirim/ ben bilirim bu perişan rüzgârı/ ben de perişanıyım bu sokakların/ ben de bilirim çilesini âtinin/ mafsal yerinden oynadı/ dünya yerine gelecek.” Taşhan’ın binbir zahmetle toplanan şiirleri, soluk alıp verdiği günlerle yetinmez, kendisini de nerdeyse ilk gününden sonuna kadar anlatır. Kısa hayatının nasıl biteceğini, ölümün adımlarını sayarcasına bir kâğıda işler: “Göğsümde bir ağrı var/ kendi yüzümden/ belki üşüttüm, belki içmeden/ kendi yüzümden/ çoban ölmeyi istemezken/ ben de yokluğu düşünmüyorum/ içiyorum, üşüyorum.” “BİLDİM, ÖLÜMLE HAYAT ARASINDA HİLE VAR” Toplumcu şiirin “kayıp şair”lerinden Suat Taşer’in de, Suphi Taşhan’dan çok farklı bir yaşam öyküsü ve şiir yolculuğu yok. Köy yaşantısı, onu hayatın pek çok gerçeğiyle yüzleştiren bir manzara. Şiirine toplumculuğu katan da aynı ¥ dünya. SAYFA 4 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1063