Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ tılırım: Bu halkın, örneğin yüzyıllardır görmezlikten gelinmiş bu dağlıların, bu insanların yaşadığı bu dağların sadece talan edilen ormanının, emekçi halkın yok sayılan ve yok olmak üzere olan kültürünün, sözlü kültürümüzün gün ışığına çıkarılmasına katkıda bulunmak, benim için de her şey bir yana en azından bir yurttaşlık görevidir. Katran efsanesi ve bu efsaneden yola çıkılarak bir romanın kaleme alınışı, beni yazmaya iten duyguları, efsane bağlamında romanın kaleme alınışındaki dürtüyü ve bütün bunların romanı biçimleyişine gelince, Katran efsanesinin, romanın belkemiğini oluşturduğu saptaması da doğrudur. cı Alevileridir… İçine kapalı toplum yapısıyla bugüne dek görmezden gelinmiş, haklarında çok fazla şey yazılmamış bir toplum... Bu nedenle esere adını veren roman kahramanı için Haydar isminin bilinçle seçildiğini belirtmek gerek. Bu, ister istemez kurguyu da etkiledi. SANATSAL GEREKLİLİK Hem akademik hem de bölgesel anlamda kuşkusuz sıkı bir tarih araştırması söz konusu. Sadece yerel tatlarla sınırlı kalmıyor iş, ciddi bir tarihsel serüven de var romanda. Bölge tarihi, antik dönemlerine değin alabildiğince koşut ilerliyor. Gılgamış’la ölümsüzlüğün arasına giren katran karanlığını aydınlatarak. İnançların, inanışların, mimiklerin dahi kökenlerinin izi sürülüyor. Zaman duygusu yerle bir edilerek, şimdiyle geçmiş arasında boyutlar açarak. Romana bu tarih eklemleniş biçemini anlatır mısınız? Özellikle zaman konusundaki saptamalarınızın beni mutlu ettiğini belirtmek isterim. Zamanla oynamak bir gereksinimden sanatsal gerekliliktenkaynaklandı. Romanı oraya (Gılgamış’a, arkaik dönemlere) roman coğrafyasının, sedir (katran) ağacının (Cedrus Libanis) anavatanı olması götürdü, desem hiç de yanlış olmaz. Adı literatüre “Lübnan Sediri” olarak geçirilmiş olsa da bu ağacın anavatanı Kozan Dağları, Aladağlar, Silifke’ye, Sertavul geçidine dek uzanan bölgedir, Doğu Toroslar’dır yani. Sedir ağacı bütün semavi dinlerce kral ağacı, kutsal ağaç diye tanımlanmıştır. Sedirin anavatanı romanın coğrafyası olunca Sedir ormanında ölümsüzlüğü arayan Gılgamış’a gitmek, Gılgamış’ın serüveniyle öbür tarihsel boyutlara geçmek doğallıkla kendini dayatıverdi. Bir de Tapınak Şövalyeleri’nden söz edilir romanda. Bu da gündeme getirilmedi şimdiye dek. Bu konu romanın ilk baskısıyla okura sunulduğunda yanılmıyorsam Dan Brown’un Da Vinci Şifresi ya yayımlanmamıştı ya da yayımı Haydar’ı Öldürmek’le eşdöneme rastlamıştı. Gerçi, Da Vinci Şifresi yayımlanmasaydı bile kimsenin romanımda Templier Şövalyeleri’nden ilk kez (sanırım) söz ettiğimi pek fark edeceği yoktu, diye sitem etmeye hakkım var mı bilmem. Yine de bu tarihsel boyutun romana farklı bir çekicilik, güzellik getirdiğini düşünüyorum. Öldürme eylemine, katilliğe, pusuya, içteki katile büyüteç,“seri” ayrıntılara alegori, insan doğasına dokungaç... Romanın özünde seri halde günden güne nasıl öldüğümüz, öldürüldüğümüz de var... Hani yavaş yavaş, hani paşa paşa... Yanıldım mı? Böyle sormayı da severim... Yanıldıysam yanıldım, yanıt her halükârda aslanlar gibi olacak! Kuşkusuz, hayır, yanılmadınız. Haydar ölürken biraz da vicdanı ölmüştü. Herkesin önce biraz biraz vicdanı öldüğüne göre romanın arka planında anlatılan toplumsal, dünyasal ölüm de bu türden ölümdür biraz… Küçük ölümler karşısında ses çıkarmayanların bu tutumlarıyla dünyanın (maddi dünyanın) yanı sıra biraz da kendilerini öldürdüğü söylenemez mi? Evet, “yavaş yavaş, paşa paşa.” ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Haydar’ı Öldürmek/ Çetin Yiğenoğlu/ Cumhuriyet Kitapları/ 446 s. Değişen Avrupa’da bir seyyah İstanbul âşığı Goodwin’in izinde Gerçek bir İstanbul ve Osmanlı âşığı olan Jason Goodwin’in 1993 yılında Polonya’nın Gdansk kentinden başlayıp İstanbul’a uzanan uzun yolculuğu sırasında tuttuğu notlardan ve anılarından oluşan Bir Ucu Altın Boynuz: Değişen Avrupa’da Bir Seyyah yayımlandı. Goodwin’in geçen yıllarda Yeniçeri Ağacı, Yılanlı Sütun ve Ufukların Efendisi Osmanlılar adlı kitapları Türkiye’de okuyucu ile buluşmuştu. Diğer öykü ve romanlarından farklı olarak seyahatname olarak karşımıza çıkan kitapta, Baltık kıyısından başlayan ve İstanbul’a uzanan yolda Jason ve arkadaşlarının heyecanlı hikâyeleri yer alıyor. Rapor... Gerçeği arayış... Avangard bir arayış... Estetik temellerini kültürel birikimlerden alan sürrealist bir arayış hem de... Değil mi? Evet, tam da bu. Bir roman malzemesi olarak kullanılan rapor da, gazeteci ya da yazar Çetin’in (ve başka dallarda arkaik ya da güncel başkalarının da) gerçeği arayışları, doğrudur; avangard bir arayış olması da. Sorunuzda belirtildiği gibi bu, estetik temellerini kültürel birikimlerden alımlamalar yapılan gerçeküstücü bir arayış. Burada şunu belirtmek gerekirse avangard arayış gerek yazım, gerekse kurmaca tekniklerinde de sürüyor romanda. Haydar’ı Öldürmek’in tam anlamıyla bir klasik roman olduğunu söyleyemeyiz. Yazarın belleğine cenin olarak düştüğü andan itibaren kusursuz bir klasik roman ereksenmedi zaten. Ne ki, klasik romanın olmazsa olmazlarından asla vazgeçilmedi. Modernist, postmodernist anlayışların da başat yazım tekniklerinden yararlanıldı. Romanın başından sonuna değin uygun düşen her yerde bir yöntem olarak avangard arayış sürdürüldü. Yeni bir roman anlayışı yaratılmaya çalışıldı desem ukalalık sayılmaz umarım... Kuşkusuz, izini sürdüğüm Yeni Roman, Alain Robbe Grillet’nin yeni romanı değil, bana özgü bir yeni roman bu. “HERKESİN ÖNCE VİCDANI ÖLÜR” Ë Sibel ORAL olonya’nın Gdansk şehrine, Londra’dan yapılan gemi yolculuğuyla başlayan ilginç yolculuk, bir Batı Avrupalının gözünden Doğu Avrupa şehirlerini okuyucuya sunuyor. Bir Ucu Altın Boynuz: Değişen Avrupa’da Bir Seyyah’ta Jason Goodwin, şehirleri, yolda karşılaştığı insanlar ve yapıları öylesine iyi betimliyor ki siz de önce kendinizi onlarla beraber Doğu Avrupa’nın sokaklarında dolaşıyor sanıyor ve sanmakla kalmayıp kendinizi o sokaklarda hayal ediyorsunuz. Cambridge Üniversitesi’nde Bizans Tarihi eğitimi alan, bu eğitim sırasında araştırmalar yaptığı İstanbul’a ve Bizans’a âşık olan Goodwin, Hindistan ve Çin gezilerinde oluşturduğu günlük ve izlenimler yardımıyla A Time For Tea: Travels in China and India in Search of Tea adlı seyahatnameyi yazmıştı. Bu seyahatnamenin başarıya ulaşması onu diğer seyahatlerinin günlüklerini ve notlarını da yazmaya tetikledi ve Bir Ucu Altın Boynuz: Değişen Avrupa’da Bir Seyyah da ortaya çıktı. Kitap kısa sürede başarıya ulaştı ve John Llewellyn Rhys ödülünü aldı. 1993’te gerçekleştirilen bir seyahatin notları olması bakımından Doğu ile Batı arasındaki o akıl almaz farkı gözlemlemek ve gözlemlenen farkı bize aktarmak zor olmasa da bunu belirli iki üç izleği hiç kaybetmeden ve dağılmadan yapmak yazarın başarısı olsa gerek. İzlek olarak ele alınan olayları kronolojik olarak sıraladığımızda yazarın da özel ilgi alanı olan Osmanlı’yı, İkinci Dünya Savaşı’nı ve komünist rejimi görebiliyoruz. “Savaşın sonuna doğru Galiçya’nın Polonya’nın önce Ruslara, ardından Nazilere, sonra yeniden ve tamamen Ruslara kaptırılan kısmı doğu kesimini gezmişti. Polonyalıların, Yahudilerin ve Ukraynalıların yaşadığı, iyi hasatların ve siyah birahanelerin olduğu dört başı mamur köylerin yerine, birkaç gün boyunca bomboş bir arazide, harabelerin ve yanmış tarlaların arasında dolanmıştı.” Özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında savaşın en yoğun ve şiddetli çatışmalarının yaşandığı, Rusya ile Avrupa’nın arasında bulunan doğal sınırlarla dolu Doğu Avrupa’nın en doğusu Polonya’nın savaş dönemindeki anılarını tanıklarının ağzından böyle aktarıyor Goodwin. Ardından Alman işgalinin kalkmasına sevinemeden Rusların fiili ve politik işgaline uğrayan bu ülke, 1991’de Sovyetlerin dağılmasına kadar komünist blok ile Avrupa arasında tampon bölge oluşturmuştu. Polonya’nın ardından Çekoslavakya’ya dönen rota Tarta Dapları’nın üzerinden ülkenin doğusundan Macaristan, Transilvanya, Romanya ve Bulgaristan’ı takip ederek Türkiye’ye ulaşır. Her ülkeden Polonya’dakine benzer hikâyeler aktarır Goodwin ve özellikle Romanya Goodwin için kötü bir yolculuktur. Komünizmin insanlar üzerindeki olumsuz etkilerini, onları fakirleştirmesini, demokrasiden uzaklaştırmasını ve korkak yurttaşlara dönüştürmesini bir Batı Avrupalının gözüyle, savaştan aynı yaraları alan aynı kıtanın insanlarının aslında nasıl farklılaştırıldığını görmek açısından önemli bir deneyim. Yazarın edebiyat konusundaki yeteneğiyle kıyaslanacak şekilde başarılı ve yetenekli ellerden çıktığı aşikâr seyahatnamesi de romanları gibi sadece bir olayın yalınlığını taşımıyor. Jason Goodwin gerek almış olduğu eğitim gerekse kendi edebiyat yetenekleri sayesinde genel olara sıkıcı olarak yaftalanan seyahatnameyi bile sürükleyici hale getirmeyi başarmış. Metinler içerisinde kullanılan birçok betimlemenin yanı sıra anlatılan şehir, kale, kilise sıradan bir insanı bile başka bir dünyaya götürüyor ve tabii sadece resmetmekle de yetinmeyip özellikle yapıların tarihleri hakkında neredeyse eksiksiz bilgilendirmelerde bulunuyor. Tüm bu bilgilendirmeler genellikle Osmanlı ile olan ilişkilerde kesiliyor. Goodwin özellikle Osmanlı’nın bölge için önemini vurgulamak için bunu yapmış olabilir. Sıkıcı ve sıradan bir seyahatnameden öte, Doğu Avrupa’nın sosyopolitik yapısını ince ayrıntılarına kadar veren; kentyönetim ve birey ilişkilerini irdeleyen güçlü bir eser ortaya çıkarmış olan Goodwin’in özellikle Türkiyeli okuyucuyu hayal kırıklığına uğratacak tek eksiği kitabın adına rağmen Türkiye sınırına kadar olan yolculuğu anlatıyor olması. ? P Haydarbaba yatırında yatan, faili meçhul cinayete kurban gitmiş maktul; Haydar. Halkın gözünde bir nevi devrim kahramanı, bazen de mehdi gibi değil mi? Haydar herkes olabiliyor sonra, ölünce herkes de ölüyor yavaşça. Sizin de belirttiğiniz gibi bunlardan biri maktul Haydar. Sorunuzda dediğiniz gibi, “Haydarbaba yatırında yatan, faili meçhul cinayete kurban gitmiş maktul; Haydar... Halkın gözünde bir nevi devrim kahramanı, bazen de mehdi gibi.” Doğrudur, Haydar’ın bir bakıma herkes olduğu biçimindeki saptamanız da öyle. Ama burada mutlaka eklenmesi gereken şeyler var: Örneğin, Haydar hem ölen hem öldüren, başta kutsal katran ağacı olmak üzere hem ormandan yana hem de ormanı rahatlıkla tahrip eden biri. Belki de artı ve eksi yönleriyle tam bir insan Haydar; belki de hepimiz Haydarız. Cesur, yiğit adam anlamına da gelir, Haydar. Alevilerse kutsal anlamlar yükler Haydar’a. Her şeyden önce Haydar, Hz. Ali’nin isimlerinden biri. Haydar, bir kült olarak Alevilik sayesinde büyük anlam genişlemesine ulaşmış zamanla. Bu bağlamda “haydarane”den, “haydari”den de söz edilebilir. Bilindiği gibi romana konu edilen toplum Tahta Bir Ucu Altın Boynuz: Değişen Avrupa’da Bir Seyyah/ Jason Goodwin/Çeviren: M. Begüm Günel/ Turkuvaz Kitap/ 256 s. SAYFA 15 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1063