Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bildiğiniz ve bilmediğiniz Nilüfer, Bircan Usallı Silan’nın kaleminden ‘Hepsi Bu’da nın mektuplarından söz ettiğinde çok etkilendim. Çünkü ben de babama çok düşkündüm ve kaybının verdiği acıyı, babaya duyulan özlemi iyi biliyorum. Mektuplardan bahsedince bunlar mutlaka kitapta yer almalı dedim. Ayşe Nazlı’nın mektubu da sıcacık... SİLAN Değil mi? Onda da ben çok ısrar ettim. Nilüfer bu anlamda Ayşe Nazlı’yı yormak istemedi ama mektup okunduğunda nasıl muhteşem bir sevgileri ve iletişimleri olduğu açıkça görülüyor. Ayşe Nazlı’yı evlat edindiğinizde sanki Türkiye bir çocuk evlat edinmiş gibi sevinmişti, çok güzel bir örnek olmuştunuz annekız. NİLÜFER Bu destek hiç eksilmedi. Mesela bugün bir taksiye bindim, şoför beni tanıdı, bebek nasıl diye sordu. Dedim ki bebek artık 10 yaşında. Ama bütün Türkiye’nin gözünde o hep bebek olarak kaldı, sahip çıktılar Ayşe Nazlı’ya da, benim sevgime de. Bir yere gidiyoruz beni tanımıyorlar, Ayşe Nazlı’yı tanıyorlar. O da çok mutlu oluyor, böyle hafif şımarıyor falan. Çocukluk ne güzel… Çocuklarla iletişiminizin bu kadar iyi olmasında kendi çocukluğunuzun da payı vardır muhakkak. Şöyle, Bircan’ın da yazdığı gibi çocukluğum anavatanım gibi, vazgeçemem. Göztepe’de çok güzel, bahçeli, ağaçlar içinde iki katlı evimizi hatırlıyorum mesela. İncir ağaçlarını, o özgürlük duygusunu hatırlıyorum. Sığınağım gibiydi o bahçe. İncir ağaçları, hercaimenekşeler, papatyalar, sardunyalarla çevriliydi. Şimdi oturduğum ev de öyle. Ayşe Nazlı da bu duyguları yaşasın istiyorum. Koşup oynasın... Ama itiraf etmeliyim sadece Ayşe Nazlı için değil kendim için de, şimdi de aynısını istiyorum. Çocukluğumun o bahçelerini aslında nasıl hiç unutmadığımı, içimde hep o bahçelerde koşturduğum günleri nasıl sakladığımı bu kitapla daha iyi anladım. Bilinçaltında ne varsa su yüzüne çıktı yani. Hep bahçe der dururum, deniz göreyim diye hiç düşünmedim mesela ev alırken. Çengelköy’de oturduğum evin bahçesinde de erik ağaçları var, incir ağaçları, kiraz ağaçları var. Beni çocukluğuma götürüyor. Aslında anlıyorum ki içim hiç büyümedi hep çocuk kaldı. “ÇEKİNGENLİĞİMİ İLERLEYEN YAŞLARDA ÜSTÜMDEN ATTIM” Kitapta yalnız bir çocuk olduğunuz imlemesi var. NİLÜFER Ayşe Nazlı hiç öyle değil mesela, tenis kursuna, bale kursuna, piyano kursuna gidiyor. Son derece sosyal bir çocuk, pek çok arkadaşı var. Yoğun ve mutlu bir çocuk, öğretmenleri de çok memnun; derslerinde gayet başarılı olduğunu söylüyorlar hatta matematikte de aşama kaydettiğini düşünüyorlar. Biraz konsantrasyon problemi olan, hiperaktifliğe yakın bir çocuktu Ayşe Nazlı. Bana gelince, evet yalnız bir çocuktum. Yazın yazlığa gidildiğinde yine arkadaşlar ediniyorum falan ama kışın Cihangir’deki evimizin beşinci katında kalakalıyordum yani. Asla tabii sokağa bırakılmıyorum. O zaman da kendi kendime oyunlar icat ediyordum, hayal gücüm alıp başını gidiyordu yani. İlaçları topluyordum, eczane yapıyordum. En çok da tezgâhtar olduğumu hayal ediyordum, bibloları paketliyor¥ ‘İçim hiç büyümedi, hep çocuk kaldı’ Can dostu Bircan Silan Usallı’nın kaleme aldığı Hepsi Bu adlı kitapta tüm yaşamöyküsüyle, okurlarla buluşuyor Nilüfer, buğulu sesiyle en güzel şarkılarından nağmeleri duyurarak zihnimize. Çok fazla röportaj vermediği bilinir Nilüfer’in, o nedenle hakkında bilinenler hayli azdır emsallerine göre. Saygındır, işinde ustadır, dünya tatlısı evlatlık kızı Ayşe Nazlı’sı vardır, unutulmaz şarkıları malumdur. Ama hepsi o kadar değildir. Bu kitapta bilinen ve bilinmeyen Nilüfer’i anlatıyor Bircan Silan Usallı. Usallı ve Nilüfer ile Hepsi Bu üzerine konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR ilüfer ile dostluğunuzun başlaması nasıl oldu; nasıl tanıştınız? BİRCAN SİLAN USALLI 80’li yıllarda Güneş gazetesinde çalışırken, Çanakkale Seramik Evleri’ne kendisiyle röportaj için gittiğimde tanıştık. Nasıl kar yağıyordu anlatamam. Dönüşte neredeyse mahsur kalıyordum onun için o günü hiç unutamam. Nilüfer Hanım öyle her şeyini anlatan, hayatını kitlelerle kolay paylaşan bir sanatçı olmadığını biliyoruz. Röportaj vermeyi de öyle çok sevmediği bilinir. Nasıl karar verildi kitaba bu noktada? SİLAN USALLI Birincisi aynı dönemin insanlarıyız, birbirimizi çok iyi anlıyoruz, ikincisi gerçekten can dostuz. Birbirimizin hayatını yakından biliyoSAYFA 18 ruz. Bana karşı kitabı yazarken çok hakiki, samimi davrandı; hani şu olmasın bu olmasın asla demedi. Yoksa bu kadar derinlere giremez, açamazdım. NİLÜFER Bircan yıllardır bana böyle bir kitap yapma düşüncesinden bahsediyordu. Ben dur bakalım, biraz daha bekleyelim diyordum. Ama herkesin bir patlama noktası var tabii, içini dökmek ihtiyacı da. Ben de artık anlatayım da beni seven insanlar beni daha iyi tanısın isteği var. Kafalarda pek çok konuyla ilgili soru işareti de kalmasın, neyi neden yaptığımı daha iyi anlasınlar, artık zamanıdır diye sonunda kitaba “evet” dedim. “İÇİNE DOĞRU AĞLAYAN KADIN” Çocukluğunuzu okuduğumuzda özellikle babanızı kaybedişinizi... Aslın N da sizin için kolay olmasa gerek onları anlatmak. NİLÜFER Yorucu tabii ama bir yandan da terapi gibi. Kitap çıktığından beri kendimi daha özgür hissettiğimi fark ediyorum. SİLAN Arka bahçeler temizlendi, rahatlama oldu tabii. NİLÜFER Dilerim ki bu kitabı çok insan okusun ki amaç da bu zaten. Kendimi tanıtmak, anlatmak, derdim o. Kitap hem çok riskliydi hem de çok doğru bir karardı. Ama sonunda Bircan’ın başarılı kalemiyle de çok tatlı, roman tadında bir şey çıktı ortaya. Evet öykü gibi, biyografi sınıfına sokulamaz rahatlıkla… SİLAN Nehir söyleşi olmasını ne Nilüfer istedi ne de ben. Nilüfer duygularını çok rahat anlatan bir kadın değil, ağlarken biraz daha içine doğru ağlayan bir kadın. Böyle olunca yazarken daha özgürleştim o içe kapanmaları açarken, rol çaldım da biraz. Bir de yıllardır yakından tanıdığım için Nilüfer’i roman kahramanı gibi ele almayı istedim, Nilüfer de bunu onayladı. Ama öyle torpil yok… SİLAN Yok, kesinlikle. Onu hem bir insan hem de bir star gözüyle yansıtabilmek istedim. Tabii ben şanslıyım; onu her haliyle çok iyi tanıyorum. Son derece yakın, doğal bir insandır. Bazen öyle sıradan davranır ki dayanamam ya Nilüfer dudağına bir ruj sür, günlük kıyafetleri çıkar, sen Nilüfer’sin derim. Gider alışveriş merkezlerinde alışverişini yapar, öyle maiyetle dolaşmaz, bazı sanatçıların tersine. Kibir nedir bilmez. Kitabın sonunda mektuplar bölümü var… SİLAN Nilüfer babası CUMHURİYET KİTAP SAYI 1063