Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Agâh Özgüç’ten ‘Türk Filmleri Sözlüğü 19172009’ Agâh Özgüç Türk sinemasını yaşatan sözlük ötürü sözlüğüne 1917 yılını çıkış olarak almış. 1972’yi sinemamızın en karmaşık dönemi olarak niteleyen Özgüç, 1974’teki seks komedileri dalgasında “konfeksiyon sineması” adı altında çekilen bu küçük bütçeli filmlerin sansür belgeleri olmadığına da değiniyor. Böylesi filmlerin eski sansür belgeleriyle çift adlarla da gösterime sokulduğunu vurguluyor. Yersizlik yüzünden film bobinlerinin Sarayburnu’ndan denize atıldığını, depo yangınlarında kül olduklarını, negatiflerin kiloyla satılıp gümüşleri eritilerek ayakkabı bağcıklarına klips yapıldığını belirten arşivci genellikle belge yoksunu olan sinemamızda atlanacak çok şeyin olabileceği gerçeğinin de göz ardı edilmemesini anımsatıyor. Türk Filmleri Sözlüğü 19172009’u hazırlarken Agâh Özgüç, dünyaca tanınan, her yıl eklemelerle birlikte yeniden basılan Leslie Halliwell’in Film Guide’ını ve kendi hazırladığı dört ciltten oluşan 1250 sayfalık Türk Filmleri Sözlüğü’nü örnek almış. Bu yeni çalışmada alfabetik dizin yıllara göre değil, 92 yıl süresince gerçekleştirilen tüm film adlarına göre düzenlenmiş. Bu dizinde filmin adı, yapım yılı, filmin renkli mi siyahbeyaz mı olduğu, formatı, yapım şirketi, yönetmen, senaryo, görüntü yönetmeni, müzik, oyuncuları, kısa özeti, kazandığı ödüller yer alıyor. Oyuncu sıralamalarını Özgüç elindeki afişleri tek tek denetleyerek yapmış, uluslararası Berlin, Cannes, Venedik, ulusal Adana, Ankara, Antalya, İstanbul gibi saygın festivallerden verilen ödülleri kaynak almış. Filmlerin renkli ve siyahbeyaz özgün afişleriyle süslü 608 sayfalık bu ayrıntılı çalışmayı Agâh Özgüç tek başına üç ay gibi kısıtlı bir zamanda gerçekleştirmiş. Türk Filmleri Sözlüğü 19172009 her akademisyenin, arşivcinin, sinemacının, sinema yazarı ve öğrencisinin kaynak alacağı, bilgilerle dolu önemli bir başvuru kitabı. ? Sinema yazarı, gazeteci, arşivci Agâh Özgüç’ün Türk Filmleri Sözlüğü 19172009, Dönence Yayıncılık tarafından yayımlandı. Bu kapsamlı başvuru kitabı, Türk sinemasında 1917’den 2009’a dek çevrilen tüm konulu uzun metraj filmleri içeriyor. Özgüç, “hangi formatta (16 mm, 35 mm, dijital) çekilirse çekilsin o ürün sinema salonlarında gösterime girip izleyiciyle buluşabiliyorsa bir sinema filmidir” diyor. Ë Aslı SELÇUK ürk sinemasının başlangıç tarihi olarak neden 1914’ü değil de (14 Kasım 1914’te Fuat Uzkınay, Ayastefanos’taki Türk Abidesinin Yıkılışı adlı ilk Türk filmini çekti) 1917’yi seçtiğini yazar şöyle açıklıyor: “Türk sinema tarihindeki belgelere göre halkın önüne çıkan ilk konulu uzun metrajlar Sedat Simavi’nin yönettiği Pençe ve Casus filmleridir. Bu yapımlar 1917’de çekilip 1918’de gösterime girmişlerdir” diyen Özgüç bu nedenden T Türk Filmleri Sözlüğü 19172009/ Agâh Özgüç/ T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları/ 603 s. Yirmi dört yazarın kaleminden Kadınlardan Avrupa öyküleri Kadın Öykülerinde İstanbul kitabıyla başlayan seçki dizisi, Kadın Öykülerinde Ankara, Kadın Öykülerinde Karadeniz ve Kadın Öykülerinde İzmir kitapları ile sürdü. Şimdi de Kadın Öykülerinde Avrupa’da bir araya gelen yirmi dört kadın yazar, öyküleriyle ilmek ilmek başka kentlere, başka dünyalara ait yeni izlenimler sunuyor. Ë Münevver SOYLU ir kenti yalnızca yazılı metinler ve görsel belgeler anlatmaz. Edebiyatın etkisi kimi zaman bir fotoğraftan çok daha çarpıcıdır. Sessiz sakin caddelerin, yüzyıllar öncesine ait yapıların veya bir havalimanının anlatacağı daha çok şey vardır belki... Gültekin Emre’nin hazırladığı ve uzun bir yolculuğun ardından ortaya çıktığı hemen belli olan Kadın Öykülerinde Avrupa’da, on öykü daha önce yayımlanmışlar arasından seçilmiş. 1960’lı ve 1970’li yıllarda başlayan göç olgusuyla Avrupa denildiğinde aklımıza gelen klasik dönemden, on dört yazar ise günümüzde, değişen ve gelişen bakışımızı yansıtan ve geniş bir coğrafyanın zenginliğini içeren yeni öyküleriyle katılmış. Aslında kitap hem Batı hem de Doğu; hem Anadolu hem de Avrupa. Kronolojik olarak eskiden yeniye sıralanmış olan öykülerden bazılarının konularına göz atacak olursak: Leyla Erbil’in, “Tanrı” adlı öyküsü, Avrupa’nın taşının toprağının altın olduğu düşünülen yıllardan geride kalanların trajedisini ele almış. Gülten Dayıoğlu, “Geriye Dönenler”de dönenlerin sorunlarını öne çıkarmış. Yeni ülkeler, yeni mekânlar, yeni aşkları da doğurdu. “Alte Liebe: Küçük Akşam Müziği”nde düşlere dalıp gidiyor Tomris Uyar karşısındakilere bakarken. Tezer Özlü, belirgin çelişkileriyle Nis’teki “Diskotek Brazil”in atmosferine davet ediyor bizi. Aysel Özakın, “Berlin’de mi Yaşlanacağım?”da Büyükada’dan ve Berlin’den görüntülerle alışamamayı paylaşıyor bizlerle. Feride Çiçekoğlu Londra metrosunda günlük yaşamın anlarına yansıyan bir duygu akışı sergiliyor, öyküsünün adı “Laptop.” Buket Uzuner, Frau Adler ve Berlin Treni’nde karşısına oturan yolcunun öyküsünün içinde buluyor kendisini. Yaşlı Alman kadının ölen kocasının bıraktığı boşluğu doldurmasının coşkusuna tanık oluyoruz. Kitaba daha önce yayınlanmış öyküleriyle katılan diğer yazarlar ve öykülerinin adları ise: Suzan Samancı “Kırılgan Kent”, Erendiz Atasü “Suyun Karanlık Çekimi” ve Yasemin Yazıcı “Dev’in Kalbinde Sanrılar.” Zeynep Avcı “Kısa Öyküler Gurbetin Çırakları”, Semra Aktunç “Bir Exeter Penceresinde Akşam”, Feyza Hepçilingirler “Stephan’ın Dükkânı”, Işıl Özgentürk “Hadi Cesaret Bu Hikâyeyi de Anlat!”, Ayşe Kilimci “Treni Beklerken”, Nurhayat Bezgin “Güzelim Memleketlim”, Zerrin Koç, “Peynir Varsa Yeterli”, Handan Öztürk “Kar ve Çöl Savrulmaları”, Selma Sancı “Bitmeyen”, Mine Söğüt “Vicdansız Bir Memlekette Öldüm Ben”, Müge İplikçi “Yolculuk”, Hatice Meryem “Londra’da Beş Parasız Beş Gün”, Menekşe Toprak “Fotoğraftaki Yüz” ve Karin Karakaşlı “Şehir Matruşkaları” başlıklı öykülerini bu seçki için yazmış. Rotalarını bu kez Avrupa’ya çeviren kadın yazarlar, yabancı bir ülkede karşılaşılan sıkıntılardan kaçak işçiliğe, şaşkınlıklardan her yeri saran ekonomik krize, İstanbul’da kalmak isteyen yabancıdan yıllar sonra karşılaşan sevgiliye, bitmeyen özlemlerden geriye uzanmalara, değişmediğini düşünüp değişenlerden mutsuz evliliklere, gurbet duygusundan ayakta kalma çabasına yeni gözlemler etrafında biçimlenen birer yerli öykü oluşturmuş.Herbiri, öyküsüne kentlerin sosyal ve coğrafi rengini de katmış. Başta Berlin olmak üzere, Londra, Paris, Cenevre, Hollanda ve Viyana’da kültürler ve tarihler arasında geziniyoruz. Trenler, uçaklarla yolculuklara çıkıyoruz. Her birinde farklı bir kentin atmosferi ve yaşam biçimi etrafında kurgulanan öyküler doyumsuz bir okuma lezzeti sunuyor. Kimi zaman ıssız kıyıların kül rengi örtüsünü kimi zaman metropollerin cangılını ele alan öyküler, kişiler, temalar ve onlara yaklaşma biçimiyle de kendine özgü. Kitabın en çekici özelliği, kadınların öykülerini duyarlılıklarından ve gündelik yaşamın ayrıntılarından süzülen, bir kültürün insanlarıyla duygularını harmanlayarak dillendirmesi. Kitapta, düşle gerçek, hayıflanmalar ve ikilemler, savrulmalar ve pişmanlıklar, tedirginlik, aşk, belirsizlik ve hesaplaşmalarla öyküden öyküye farklı kültürler ve yaşamlarla yüzleşirken bildiğimiz ve bilmediğimiz Avrupa’yla karşılaşıyoruz. Nehirleriyle, parklarıyla, sokaklarıyla, garları, havaalanlarıyla, mekân ve kişilere ait görüntülerle dokunaklı, hüznümüzü tetikleyen, kalabalıklar içinde nasıl ağır bir yalnızlığın omzumuza çökebileceğini bize hatırlatan, samimi diliyle kendini okutan öyküler hepsi. Kadın Öykülerinde Avrupa, bu seçki için bir araya gelen yirmi dört yazarın üslubuyla tanışmak ya da yeniden buluşmak için bir fırsat. ? Kadın Öykülerinde Avrupa/ Yayıma Hazırlayan: Gültekin Emre/ Sel Yayıncılık/ 200 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 1063 B SAYFA 22