Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
¥ ben piyasa fiyatının üç kat aşağısına aldığıma seviniyorum.) 2222 09.05.2010! Canım annem(siz) ilk anneler günü. Anıları ve acısı hep içimde olacak. O kitap okuma tutkumu da ateşlemişti. Necibe Altun’un (19292010) oğlu olmak benim için bir iftihar nedenidir. Umarım annenizin bir melek olduğunu, onu yitirmeden önce fark etmişsinizdir. 2223 Ahmet Hamdi Tanpınar (19011962) ve Oğuz Atay’ın (19341977) yapıtlarının değeri ölümlerinden sonra mı anlaşıldı? O romanlar yazıldıkları dönemde, “topluma bir numara büyük mü” geliyorlardı? Öyleyse Bilge Karasu’nunkiler (19301995) “iki numara büyük” olup, demek ki bir süre daha (b)ekleyeceğiz. 2224 13.05.2010! Ressam Ahmet Merey’in Beyoğlu Akademililer Sanat Merkezi’ndeki “Dağın Zirvesinde” başlıklı sergisini gezerken: Boğaziçi Üniversitesi İşletmecilik Bölümü’nde (196973) öğrenciyken, Ahmet Merey (doğ.1950) benden bir sınıf küçüktü. Ortak resim tutkumuz yüzünden onu ancak 1990’larda daha yakından tanıdım. Alçakgönüllü ve beyefendi bir duruşu vardı. İstanbul’un tarihi ailelerinden birine mensuptu ve onlardan varsıl bir resim koleksiyonu ile bir kütüphane devralmıştı. Resim koleksiyonunu profesyonelce, niteliğine yakışır bir şekilde büyüttü. O artık ülkenin, sanırım en önemli on koleksiyoneri arasındadır. Ellisinden sonra resme başladı. Onu, internet ortamında yolladığı gezi notlarından, nüktedan bir gezgin bellemiştim. Oysa o yerkürenin dört bir yanındaki albenili dağ doruklarına çıkarken, sislerin arkasındaki renk cümbüşünü önce belleğine sonra tuvallerine nakşedermiş. Evet, Ahmet Merey, artık sen bir ressamsın. 2225 Ahmet Merey’in küratörü Denizhan Özer’in, sergi açılışlarıyla ilgili kişisel notlarından: Bir seferinde havaalanında checkin’den sonra yorgunluktan uyuya kalıp uçağı kaçırdım, / Bir seferinde Londra’daki atölyemi su bastı, / Bir seferinde ishal oldum, serginin açılışını tuvalette geçirdim, / Bir seferinde sergi fotoğraflarımın baskısına 2200 Sterlin ödedim, dönüşte cebimdeki para 22 penny eksik çıktığı için ekmek alamadım, / Bir seferinde yanlışlıkla iki ayrı sevgilimi aynı sergi açılışına davet edince…/ Bir seferinde Londra’dan İstanbul’a resimler sergi açılışından iki gün sonra geldi, / Bir seferinde resimlerim tarihi eser diye gümrükte tutuldu, / Bir seferinde teknisyenler verdikleri sözde durmadılar, sergiyi tek başıma asmak zorunda kaldım, / Bir seferinde karım çocukları alıp beni terk etti, / Bir seferinde babam vefat etti, / Bir seferinde Gürcistan’da eşcinsellerin saldırısına uğradım, / Bir seferinde sergiye katılan kadınlar birbirine girdi, / Bir seferinde küratör sergiyi iptal etti; sonra ben tek başıma yaptım, / Bir seferinde tarihi eser kaçakçısı diye tutuklanıp sonra serbest bırakıldım, / Bir seferinde apandisitim patladı, / Bir seferinde Saray Bosna mafyasının eline düştüm, / Bir seferinde Londra’da kutup soğukları yaşandı, açılışa kimse gelmedi, / Bu sefer de (Ahmet Merey sergisi) İzlanda’da yanardağ patladı, hava sahası kapatıldı, ben açılışa yetişemiyorum. Not: Yukarıdaki notlar, Denizhan Özer’in sergi açılışlarında başına gelenlerden yalnızca bir seçkidir. ? Richard Brautigan’dan ‘Talihsiz Kadın’ Dile gelmeyenin gücü... ABD’li şair ve romancı Richard Gary Brautigan, William S. Burroughs ve Jack Kerouac’ın başını çektiği Beat Kuşağı’nın bir temsilcisi. Brautigan, eserlerindeki kırılgan dili, daha içe dönük anlatımı ve yaşamının çoğunu Amerikan kırsalında geçirmesiyle Beatniklerden ayrılır. Bu kuşağın, hüznü öne çıkaran ismi. Talihsiz Kadın, Evliliğinin bitişi sonrası ve intiharından hemen önce yaşadığı savruluşun izlerini taşıyor. Ë Onur ULUDOĞAN ltıkırkbeş Yayın, Richard Brautigan’ın ölümünden on yıl sonra Fransa’da yayımlanabilen ve (şimdilik) yalnızca altı dile çevrilmiş olan romanı Talihsiz Kadın‘ı bizlere kazandırdı. Kitabı okumaya başlamadan Brautigan’ın kitabı yazdığı dönemki durumu hakkında birkaç bilgi vermek yararlı olabilir. 1960’lı yıllar, Richard Brautigan en çok sevildiği ve okunduğu dönem. 1980’lere gelindiğinde Brautigan okurları önemli ölçüde azalır. Bu durum, yazarın kırılgan kişiliğiyle birleşince ortaya büyük bir yalnızlık duygusu ve kronik hale gelen bir depresyon çıkar. Yine aynı dönemde yazar ikinci eşi Akiko Yoshimura’yla olan evliliğini de bitirir ve yaşamını Montana’daki çiftlik evinde ve (başta Japonya olmak üzere) çeşitli ülkelere yaptığı kısa yolculuklarla geçirir. Bu dönem aynı zamanda kızıyla arasının bozuk olduğu ve çok ciddi ölçüde alkol tükettiği bir dönemdir. Brautigan bu sıkıntılı dönemi 14 Eylül 1984’te bir av tüfeğiyle kendisini vurarak sonlandırır. Talihsiz Kadın’ı, bu savruluşun 1982’deki yansıması olarak okuyabiliriz. Kitap, Euripides’in Iphigenia in Aulis‘inden yapılan bir alıntıyla başlar ve yine aynı eserden yapılan bir alıntıyla son bulur. Aradaki 107 sayfa ise arkadaşı Nikki Arai’ye yazılan 13 Temmuz 1982 tarihli bir mektupla başlar. Mektubun ardından, 30 Ocak 1982 ile 28 Haziran 1982 tarihleri arasında tutulmuş bir yolculuk günlüğü okuruz. Talihsiz Kadın, aslında kendisini asmış bir arkadaşın anlatıldığı bir kitap olmalıdır. En azından anlatıcı sık sık kitabın konusunun bu olduğunu bize hatırlatır fakat anlatı boyunca sıra bir türlü kendini asmış olan kadına gelmez. Kitap boyunca gidilen kentlerin dökümü verilir, yenilenler ve içilenler anlatılır, karşılaşılan insanlar ve onlar hakkındaki görüşler sıralanır, doğal güzellikler anlatılır; bu durum o kadar ileri gider ki anlatıcının Hawaii’de bir tavuk bularak onunla fotoğraf çektirmesinin bile tüm detaylarını öğreniriz. Anlatıcı bir türlü asıl konuya giremediğini de bize açıkça itiraf etmekten çekinmez: “Terk edilmiş arabalar, örümcekler, eriyen kar tarafından belki de anormal sayılabilecek büyülenişim üzerine gevezelik edip duruyorum ama ne hakkında yazarsam yazayım, her halükarda bu defterin son birkaç sayfasını kullanıyorum (...) Bu kitabın, en sonunda, yarım ağızla sorulan sorulara verilmiş eksik cevapların tamamlanmamış bir labirentine dönüşeceğini hissediyorum (...) Kendini asan kadın hakkında daha derine inmek dururken, hiçbir zaman gerçekleşmeyen fırtınalar hakkında yazmak için neden bu kadar zaman harcadım?” (s. 103104105). Tüm kitap boyunca yapılan, orta ölçekli bir “konu haricine çıkma (digression)”dır. Brautigan’ın bu anlatı biçimini tercih etmesi kuşkusuz ki bilinçlidir. Okur, anlatıcının acısının o denli büyük olduğunun farkındadır ve tüm kitap boyunca anlatılan aslında bu acıdan kaçışın öyküsüdür. Bu nedenle bu hüzünlü anlatı bize, dudaklarımızdaki hafif bir gülümsemenin yanında birkaç damla da gözyaşı sunar. ? Ahmet Merey çağdaş klasikleri ve yazarlarına” ayıp oluyor. 2218 İlkbahardan son kitap önerileri: Mum Hala II – Aziz Nesin, Nesin Yay. / Cafe Esperanza – Ali Teoman, SEL / Söze Mezar, Gökçenur Ç., Yitik Ülke . 2219 Mum Hala II, Aziz Nesin’in 19871995 döneminin günlük ve içsel notlarından mürekkep. Ölümünden sonra ama 2010’un başında yayımlanan 526 sayfalık yapıttan altı çizilenlerden: Ayıp değil ya – belki de ayıp – Mozart bana bir şey söylemiyor. (1980) Son on beş yıldan beri edebiyatımızda oluşmuş büyük ve güçlü bir okul var. Ama hiç kimse yüreklenip yazamayacağı için ne yazık ki bu okul edebiyat tarihlerimizde yer alamayacaktır. Bu okul “puştlar dayanışması okulu”dur. (1980) Evet, ben kral değil bir imparatorum. Dünya gülmece imparatoruyum, ama gel gör ki Türkiye’de borum ötmüyor. (1981) Yatmayınca kadına, kullanmayınca dile, okumayınca kitaba sahip olunmaz. Bundan kötüsü de var: yattığın halde kadına, kullandığın halde dile, okuduğun halde kitaba sahip olamamak. (1982) 2220 Bazı yazar ve şairler vardır, kitaplarınızın aynı yayınevi tarafından yayımlanması memnuniyet nedenidir. Ali Teoman’ı (doğ.1962) tanımam ama rahmetli annesiyle Nur briç turnuvalarında dost olmuşlardı. Ali Teoman izlemeye çalıştığım, kitapları SEL’den çıktığı için sevindiğim bir yazardır. Cafe Esperanza’nın biyografi sayfasında onun 2006’da beyin tümörü teşhisiyle ameliyat olup, radyoterapi gördüğünü öğreniyoruz. Yazarların bu tür kişisel bilgilerle okurlarını bilgilendirmesi yerindedir. Nitelikli yazar Ali Teoman’a sağlıklı ve verimli nice yıllar diliyorum. 2221 Soyadı Kanunu çıktığında (1934), nüfus memurlarının “sakarlıklarından” dolayı az tuhaflıklar yaşanmadı. Sabahattin ile Mualla kardeşler Eyuboğlu iken, ortancaları Bedri Rahmi “işbu” yüzden Eyüboğlu olmuş olabilir. Ülkemizin ilk kadın mimarlarından ve yazar Mualla Eyuboğlu Anhegger (19192009) Alman Türkolog Dr. Robert Anhegger (19112001) ile evliydi. 1964’ten itibaren İstanbul’un anıt konutlarından Doğan Apartmanı’nda yaşarlardı. İlkbaharda bir sahaftan, onların kitaplıklarından çıkma iki düzine kitabat edindim. Ganimet’in incisi kompozitör Bela Bartok’tan, Turkish Folk Music from Asia Minor idi. (Sahaf, alış fiyatının üç katına sattığına; A Richard Brautigan Talihsiz Kadın/ Richard Brautigan/ Çeviren: Taylan Taftaf/ Altıkırkbeş Yayın/ 110 s. SAYFA 11 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1063