Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ş İ iir Atlası CEVAT ÇAPAN Blaise CENDRARS/ Şiirler/ Çeviren: Sinan Fişek ‘Islık çalmayı ve çalışmayı öğrenmeyi bilmek gerek’ GÖKTEN VE DENİZDEN DAHA GÜZELSİN Seviyorsan gitmek gerek Karını terk et çocuğunu terk et Kadın erkek dostunu terk et Kadın erkek yârini terk et Seviyorsan gitmek gerek Kadın erkek zencilerle dolu dünya Kadınlarla erkeklerle erkeklerle kadınlarla Şu güzel mağazalara bak Şu faytona şu adama şu kadına şu faytona Şu güzelim mallara bak Hava var rüzgâr var Dağlar su gökyüzü toprak Çocuklar hayvanlar Otlar ve kömür topraktan fışkıran Satmayı öğren satın almayı yeniden satmayı Ver al ver al Seviyorsan bilmek gerek Şarkı söylemeyi koşmayı yemeyi içmeyi Islık çalmayı Ve çalışmayı öğrenmeyi bilmek gerek Seviyorsan gitmek gerek Sırıtıp ağlaşma İki meme arasına sığınma Soluk al git yürü bas git Banyomu yapıyorum ve bakıyorum O tanıdık ağzı görüyorum Eli bacağı O gözü Banyomu yapıyorum ve bakıyorum Dünya âlem hâlâ orada Hayat hayret verici şeylerle dolu Eczaneden çıkıyorum Baskülden yeni inmişim 80 kilo çekiyorum Seni seviyorum MEKTUP Bana mektup yazarsan dedin Her şeyi daktiloyla yazma Elinden bir satır ekle Bir sözcük ufacık bir şey önemsiz Evet evet evet evet evet evet evet evet Oysa Remington’um ne güzel Onu çok seviyorum ve çok iyi çalışıyor Yazım temiz ve okunaklı Daktiloyla yazanın ben olduğum belli oluyor Yapmasını bir benim bildiğim boşluklar var Bak sayfam göze ne güzel görünüyor Oysa gönlünü hoş edeyim diye Bir iki sözcük ekliyorum dolmakalemle Bir de mürekkepten koca bir leke Okuyamayasın diye AY IŞIĞI Yalpa gidiyoruz yalpa vapurda Ay halkalar çiziyor ay suda Direk gökte halkalar çiziyor Yıldızları gösteriyor parmağıyla Genç bir kız Arjantinli küpeşteye yaslanmış Fransa kıyılarını çizen fenerlere bakıyor Paris’i düşlüyor Yeni tanıdığı ama şimdiden özlediği Paris’i düşlüyor Bu sabit çift renkli döne döne bir sönüp bir yanan ışıklar ona Büyük bulvarlara bakan otel penceresinden gördüklerini anımsatıyor ve ona yine kavuşacakları sözünü veriyor Fransa’ya dönüp yakında Paris’de yaşamayı düşlüyor Daktilomun takırtısı düşünü tamamlamasına engel oluyor. Canım daktilom her satırın sonunda öter ve bir caz kadar seridir Canım daktilom düş görmeme engeldir hem iskelede hem sancakta Ama bir düşünceyi sonuna dek götürmemi sağlar Kendi düşüncemi LA PALLICE La Pallice ve Ré Adası suya oturtulup boyanmış Özenle Montparnasse Garı dolaylarındaki o küçük Breton bistrolarının kepenkleri gibi Ya da Madeleine Bulvarı’ndaki o elleri doğuştan düğümlü dirsekleriyle resim yapıp tavşan dudağıyla yalakalıklar yumurtlayan kadife giysili kıllı kötü ressamın iğrenç suluboyaları gibi La Pallice dediğin laf ebelikleri BILBAO Tanyeri ağarmadan epey önce vardık Bilbao limanına Kentin ışıldadığı kara kadife güne karşı durmuş alçak dağlarla tepelerden oluşan bir koy Bu basit ve düzenli dekor her ne kadar söylediğimde salak yerine konmama neden olabilecekse de gene de İspanya’da olduğumuzu yineleyerek söylüyorum bana Picasso’yu anımsatıyor İki kişilik tek üçgen yelkenli küçük kayıklar var şimdiden denize açılan İki domuz balığı perendeler atıyor Güneş dağların ardından doğar doğmaz Bu basit dekoru Çivitten mora Boğan renk seli Picasso’yu Alman dışavurumcusuna dönüştürüyor Aşırı uçlar birleşiyor LA CORUNHA Dev bir Madonna gibi şefkatli bir fener Dışarıdan bakınca şirin küçük bir İspanyol kenti Karaya çıkınca bir gübre yığını İki üç gökdelen bitivermiş içinde VILLA GARCIA Üç hızlı kruvazör bir hastane gemisi İngiliz bandıralı Işıklı işaretleşme panoları İki carabiniero güvertedeki koltuklarda uyuyor Nihayet yola çıkılıyor Şeker tadında rüzgârlar içinde PORTO LEIXOES Geç varıyoruz ve günlerden Pazar Gürül gürül akan bir ırmak liman Yetkililerin gemiye çıkmasını bekleyen zavallı göçmenler birbirlerini batırmadan üst üste çıkmayı başaran perişan kayıklarda itilip kakılıyorlar Limanın bir gözü hasta öbürü kör Ve devasa bir vinç uzun menzilli bir top gibi eğilmiş duruyor PORTEKİZ KIYILARINDA Le Havre’dan sonra kıyı boyu yol aldık antik çağ gemicileri gibi Portekiz açıklarında kayıklar ve balıkçı tekneleriyle kaplı deniz Değişmez bir mavilikte bir okyanus derinliğinde Hava güzel ve sıcak Güneş tam tepemizde Gözle görülmez sayısız yosun yüzeye yüzmekte Hızla çoğalmalarına yarayan gıdaları üretiyorlar Haşlamlıların ince deniz kurtçuklarının öbek öbek aktıkları tükenmez yemlik onlar Yaratığın her türü Deniz solucanı yıldızı kestanesi Minik kabuklular Işıl ışıl sularda yüzeyin hemen altında kaynaşan minik bir dünya Obur keyif ehli Ringalar geliyor sardalyeler uskumrular Peşlerinden torik orkinos palamut Peşlerinden domuz balığı köpek balığı yunus Hava açık balık bol Hava kapanınca balıkçılar mutsuz ve şikâyetlerini parlamentoya kadar ulaştırıyorlar DAKAR YOLUNDA Hava soğuk Deniz çelik Gök soğuk Gövdem çelik Elveda 1914’den beri ilk kez terk ettiğim Avrupa Ne senin hiçbir şeyin ilgilendiriyor beni ne de iki güverte arasında Paris’i özleyen göçmenler Yahudiler Ruslar Basklar İspanyollar Portekizliler Alman çingeneleri Her şeyi unutmak istiyorum dillerini konuşmak istemiyorum artık kadın erkek zencilerle Hintlilerle hayvanlarla bitkilerle yatmak istiyorum Yıkanıp suda yaşamak Yıkanıp güneşte yaşamak koca bir muz ağacıyla O ağacın koca tomurcuğunu sevmek Kendimi parçalara bölmek Ve bir taş kadar sert olmak Bir taş gibi dikine düşmek Dibe batmak ? SAYFA 27 Blaise Cendrars sviçre asıllı Fransız şair, roman ve deneme yazarı Blaise Cendrars 1987’de İsviçre’de La Chauxdefond’da doğdu 1961’de Paris’te öldü. Asıl adı Frederic Louis Sauser olan Cendrars’ın annesi İskoç, babası İsviçreliydi. Çocukluğunda babasının işleri nedeniyle Mısır, İngiltere, Fransa ve İtalya’yı dolaştı. Ailesi İsviçre’de Neuchâtel’e yerleştikten sonra Cendrars tam bir serüvenci olarak Rusya, Çin, Hindistan, Kuzey ve Güney Amerika’daki çeşitli ülkelerde mücevher alım satımı, arıcılık, tarım işçiliği, savaş muhabirliği, oyunculuk, senaryo yazarlığı, film yönetmenliği ve yayıncılık gibi işlerde çalıştı. Henry Miller’in modern sanatın dahisi olarak tanımladığı Cendars 1961’de Paris Kenti Büyük Edebiyat ödülünü aldı ve aynı yıl Paris’te öldü. Cendrars, “Şiir, devinimin cesur, atak ve yepyeni yöntemlerle sözlere dökülmesi, izlenimlerin aynı anda imge, duygu, çağrışım ve şaşırtıcı tekniklerle karmaşık bir doku içinde, düzensiz ve aksak bir ritimle iletilmesidir,” diyordu. Şiir Atlasında bu hafta Sinan Fişek’in çevirdiği “Yolculuk Notları”nın Formaza bölümünden seçtiğimiz şiirleri sunuyoruz. I. FORMOZA 19.40 EKSPRESİNDE Yıllardır trene binmemiştim Arabayla gezdim Uçakla Deniz yolculuğu yaptım ve gene yapacağım hem daha uzun İşte gene bu akşam bir zamanlar çok yakından tanıdığım demiryolu sesleri sarıyor çevremi Ve galiba eskisinden daha iyi anlıyorum onları Yemekli vagon Dışarısı seçilmiyor Zifiri bir gece Çeyrek ay kımıldamıyor bakınca Ama trenin bir solunda, bir sağında Ekspres saatte 110’la gidiyor Hiçbir şey görmüyorum Kulak zarlarını titreten soldakini ağrıtıyor zaten bu sağır edici tantana taş bir duvarın geçişi Sonra madeni bir köprünün şelalesi Makasların aksak sazı bir garın şamarı öfkeli bir tünelin çeneye çift kroşesi Tren sel yüzünden yavaşlayınca kuleden boşalan suyun sesi işitiliyor ve bulaşık ve fren gürültüleri arasında yüz tonluğun öfkeli pistonları Le Havre otobüs asansör Otel odasının jaluzilerini açıyorum Rıhtıma doklara ve yıldızlı bir gecenin muazzam soğuk ışıltısına eğiliyorum Gıdıklanan bir kadın kıkırdıyor iskelede Sonsuz bir zincir öksürüyor inliyor çalışıyor Penceremi bu çiftlik seslerine açıp uyuyorum Köydeymişim gibi UYANIŞ Pencereler açık uyurum hep Yalnızların uykusuyla uyudum Buharlı ve hava basınçlı canavar düdükleri uyandıramadı Bu sabah pencereden sarktım Baktım Gökyüzü Deniz 1911’de New York’dan geldiğimde indiğim iskele Pilotaj kulübeleri Ve Solda Doğan güne karşı dumanlar bacalar vinçler neonlar İlk tramvay titriyor buz gibi şafakta Oysa bana çok sıcak geliyor Elveda Paris Merhaba güneş CUMHURİYET KİTAP SAYI 1063