22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nur Behramoğlu ile ‘Dicle Sen Söyle’ Nur Sağlamer ‘Bir mesaj verme amacım yok’ akrabalar toplanır, eskileri konuşurlardı. Bu konuşmalar bağlama eşliğinde uzun havalarla, türkülerle beslenirdi. Öylesine içime işlemişti ki sanki her anlatılanı ben bire bir yaşamışım gibi hissediyordum. İlkokul sıralarında bu duygularımı şiirlerimde yaşatıyordum. Yıllar geçtikçe ülkemin bugünkü halinin nedenini o günlerde aramaya başladım. “Nerde yanlış yapılmştı? Bizler bugünleri neden yaşıyoruz?” sorularına cevap aradım. Anlatılanları kayda almaya başladım. Ses kayıtlarının yanında yazılı, resimli belgeler toplamaya başladım. Kafamın içinde yazdım sürekli. Sonrada kâğıda döktüm duygularımı. Kitabımın hazırlanmasında eşimden, ailemden çok destek gördüm. Yayımlanma aşamasına gelene kadar da SABEV Başkanı İlhan Tomanbay’ın çok büyük desteğini gördüm. “HERKES PAY ÇIKARSIN İSTEDİM” Dicle bir metafor olarak hep yanı başınızda akıyor köpük köpük... Dicle sağduyu, Dicle vicdan, aklıselim... Evet. Dicle, bölge insanının yaşamında çok önemli bir yer tutuyor. Dicle her şeye tanıklık etmiş. Hep sevmiş insanları, insanlarda onu. Sevinçlerini, dertlerini hep ona anlatmışlar. Dicle’nin dili olsa neler, neler anlatır diye düşünürdüm her zaman. Sonra dedim ki kendi kendime, bu olanları Dicle anlatsın. Dicle’nin dilinden, gözünden anlatayım olanları. Dicle tarafsızdır çünkü Dicle tamamen doğal, saf, sevgi dolu, sabırlı ve vicdan sahibidir. Ne ailenizi ne de sizin kaleminizi bilemiyor yaşananlar... Hırs, intikam, acı soluksuz bırakıyor sıklıkla... Kıl payı yaşamak, sağ kalma azmi, evlatlarını birer birer yitiren bir Ali Ağa’nın sağduyusu, derdi, düşü... Çağının, döneminin ilerisinde düşünen bir adam Ali Ağa, sevgiyi yitirmiyor hiç, kini koymuyor yüreğine... O iradeyi, o sabrı açmak adına soruyorum nasıl olabiliyor bu? Bu bağlamda kitabın mesajı nasıl ifade edilmeli en net? Ali Ağa şunun bilincinde: Hırs, intikam duygularından kimseye hayır gelmez. Sonu yok çünkü bu duyguların. Ali Ağa insanını, toprağını, ülkesini, devletini seven bir insan. Savaştığı konu, cehalet ve yobazlık. Bu topraklarda öylesine bilgeler var ki. Okul görmemiş, köyünden hiç çıkmamış ama yüreği, beyni apaydın insanlar yaşıyor. Bir tek örnek vermek isterim. Üniversite yıllarımda köye gittiğimde, ninemden şalvar ve tülbent istemiştim giymek için. Kendimi daha bir oralı hissetmek istiyordum. Birde Kürtçe öğrenmiştim kendime yetecek kadar. Ninem yalvarmama rağmen bana ne şalvar verdi ne de tülbent. Kaşlarını çatıp bana dedi ki: Sen okumuş, yazmışsın. Sen niye bize benzemeye çalışıyorsun, biz sana benzemeliyiz. İşte böyle Dicle’nin insanı. Benim de kalemimin bunca yaşananlara rağmen bileylenmemesi, aynı duygularla yetişmiş ve onları örnek almış olmamdan kaynaklanıyor. Kitabımda “bir mesaj” vermek değil amacım. Herkes kendine pay çıkartsın istedim, herkes sorumlu bugün yaşananlardan. Politikacıların, paraya, iktidara tapanların oyununa geliyor insanlar. Çok çirkin, çok acımasız bir oyun oynanıyor bu topraklarda. Oyunun en önemli sahnesi Köy Enstitülerini kapatmaktı. İnsanlar aç ve cahil bırakıldı. Herkesin Ali Ağa gibi direnmesi mümkün değil. O bölgenin normal vatandaşının ağzından bir tek şey duyarsınız. “Bu ay yıldızlı bayrak hepimizin bayrağı.” Bu duygular yok edilmeye çalışılıyor. Fazla zamanımız yok. Senaristler her gece aktörleri yenileyerek oyunu sahneliyorlar. Dekor bizim, oyuncular bizim. Biz kendi senaryomuzu sevgiyle, kardeşlikle yazmalıyız ki kimsenin rol yapmasına gerek kalmadan oldukları gibi yaşasınlar hayatı. Bu biz değiliz. Fonda dönemin siyasi olayları, bireyler üzerindeki dolaylı ya da dolaysız etkileri, yakın tarihin zorlu gerçekleri de yansıyor satırlara... Cumhuriyet yansıyor, Atatürk yansıyor... Güçlendiriyor... Açar mısınız bu duyguyu? 1940’lı yılları yaşarken insanlar 1880’li yılların izleri devam ediyor. Kırımdan, Balkanlardan göçlerin izi Atatürk Cumhuriyetinin yenilikleriyle birleşiyor. Bu dalgalanmaların ardından insanlar tekrar bir yerlere göçmek değil, topraklarına kök salmak istiyor. Atatürk hangi etnik kökene sahip olunursa olunsun herkesin önderi. Köydeki, mahalledeki, şehirdeki herkes Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkıyor. Atatürk’ün ulus anlayışı benimsenmiş. Kurtuluşun, kalkınmanın, özgürlüğün korunması daha da gelişmesinin, devrimlerin sürekliliğine bağlı olduğu bilinci hâkim insanlarda. Bu nedenle siyaseti, öğrenci olaylarını sıkı sıkıya takip ediyorlar. Bakırköy’de hıdrellez kutlamalarındaki dileklerde görülüyor bütün bunlar. 60’larda, 70’lerde tek yüreklilik hâkim. Duygular ortak yaşanıyor ve bu durum insanları daha güçlü, sevgi dolu yapıyor. “BİR SIĞINAK GİBİ BAKIRKÖY” İkinci memleket de Bakırköy... İlk yerleşme artık uzaktaki toprağına hep selam, hep selam! Kitapta da Bakırköy yakınuzak tarihi anlatımlarla sunuluyor. Bakırköy bence Türkiyemizin geçmişinde ve bugününde çok önemli bir ilçe. Bunu aktarmaya çalıştım. Bunca yaşanan özleme karşın Bakırköy sevgiyle sarıyor yaralarını herkesin. Bir sığınak gibi Bakırköy. Her kökenden insan yerlisiyle, göçle geleniyle sımsıkı sahip çıkıyor Bakırköy’e dolayısıyla Türkiye’ye. Özünü kaybetmeden yenileri de bünyesinde barındırmayı biliyordu Bakırköylü. 80’lerden itibaren çoğu yerde olduğu gibi kendine, özüne yabancılaşma ve bir Avrupa, Amerika özentisi başlatıldı şimdilerde de Arap özentisi ve ardından ahlak, duygu erozyonu başladı. Kimliksizleşme insanları bunalıma soktu. 80 öncesi toplumsal gelişimden konuşurken bugün kişisel gelişim dilimizden düşmüyor. Yeni tasarılarınızı sorarak bitirelim söyleşimizi? 2004’ten bu yana Antalya’da HavaSu Köy isimli bir tesis kurduk ve işletiyoruz. Bu ismi koyarken her tarafı dolduran başka dillerdeki tabelaların sahiplerine örnek olmak istedik. Türkçemize sahip çıkılması için çeşitli turizm toplantılarında konuşmalar yapıyorum. Burası Türkiye ve dilimize sahip çıkmadıkça kimliksiz bir işletmeyi kimseler ciddiye almaz. Sömürge ülkelerde bu kadar özenti olduğunu sanmıyorum. Gelen yabancı konuklara Türkçe öğretiyoruz HavaSu Köy’de. Biz başka bir ülkeye gidince elimizde sözlük onların dilinden su, yemek istiyoruz. Onlar da ülkemizde bizim dilimizden konuşsunlar. Neden İngilizce? Düşünebiliyor musunuz? Türkî Cumhuriyetler’den gelenler bile bizimle İngilizce konuşmaya çalışıyorlar. İsyan ediyorum bu duruma. Bende küçük bir defter ve kalem veriyorum ellerine ve yazdırıyorum. Onların İngilizce sözlerini hemen Türkçeye çeviriyorum ve tekrar ettirip, yazdırıyorum. Temel konuşmaları ikinci gün Türkçe yapmaya başlıyor İngiliz, Fransız, İspanyol ya da hangi ülkenin insanıysa. Bundan da çok mutlu oluyor. Türkçe konuşmak onlara daha fazla Türkiye’de olduklarını hissettiriyor. HavaSu Köy mutfağında sadece bizim yemeklerimizi yapıyorum. Yabancı taklidi, özentisi değil de sanatı, mutfağı, Türkçesi, insanıyla bize has bir turizmin oluşması için uğraşıyorum. “Yaratıcılık” üzerine sunumlarımı da çoğaltmak istiyorum. Çünkü insanların “tek boyutluluk”tan kurtulması gerek, “çok boyutlu” insanların mutlu olması daha kolay. Bu sunumlarımı resim sergilerimle birlikte yapıyorum üniversitelerde, derneklerde, meslek guruplarında. Sunum sonunda, dinleyicilerimden “bize üçüncü bir göz verdiniz” sözünü duymak beni çok yüreklendiriyor. Demek ki mutsuzlukları mutluluğa çevirmek için hiçbir zaman geç değil. ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr Dicle Sen Söyle/ Nur Sağlamer/ SABEV Yayınları/ 210 s. Nur Sağlamer’in kökenlerinden, hatta ailesinin memleketi Diyarbakır’da yaşadıklarından birebir esinlenen romanı Dicle Sen Söyle raflarda. “Töre”, “hırs”, “intikam”, “haset”; adına ne denirse densin insanın insana zulmüdür bu romanın konusu. Bitiren öfkenin, dinmeyen acının ve sonunda aklıselimi seçebilen bir yaralı yüreğin ve evlatları birer birer öldürülen acılı bir babanın öbür evlatlarını kurtarmak uğruna verdiği savaşımın öyküsüdür. Toprağını, ülkesini, devletini seven Ali Ağa’nın ve ailesinin inanılmaz öyküsüdür. Elbette Dicle’nin de. Romanın koşutunda Dicle bir metafor olarak hep yanıbaşımızda akıyor köpük köpük... Konuşuyor kahramanlarla, sağduyu oluyor, vicdan oluyor, sabır oluyor. Derken göç… İkinci memleket Bakırköy... Artık uzaktaki toprağına hep selam, hep selam! Kitapta bir sığınak gibi olduğu imlenen Bakırköy yakınuzak tarihi anlatımlarla da sunuluyor bir yandan. Sağlamer ile Dicle Sen Söyle romanını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR ilenizin izi, sesi, usu kitabınız... O savaşıma, o yüreğe, o köke adalı... Anlatır mısınız o duygu yoğunluğunu ve kitabı yazma sürecini ve her şeyin nasıl başladığını? Kökler, yaşanmışlık her zaman çok önemli bir yer tuttu hayatımda. Bakırköy’deki evimizde sık sık SAYFA 4 A CUMHURİYET KİTAP SAYI 1059
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle