Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
K “Şükrü Yarcan için” itap İçin... SELÇUK ALTUN LXXXVIII “Türkiye’ye ırkçılık 1900’lerde girdi. Bu ırkçılığın ideolojisini de yaratan bir Kürt’tür.’ Ateş Hattı’ndan: KİTAP 2176İÇİN’de yer alan kişisel maddelerimin yoğunluğunu eleştirenlere, “KİTAP İÇİN aynı zamanda benim edebiyat günlüğümdür. Siz o maddelerde sarkan bir taraf varsa onu işaret edin” derdim. Gerektiğinde bir bakanı da eleştirir olunca dost uyarıları almaya başladım. “Benim kimseden bir beklentim veya veremeyeceğim bir hesabım yok deyince, “Yaratırlar” diye yeniden uyarıldım. Bir dost okur cesur üslubumu “tuzumun kuruluğuna” bağladı. “Bunu nereden çıkarıyorsun?” dedim. “Tuzluğumun içine girip çıkmışlığın mı var?” 2177 Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf, “Eşcinsellik bir hastalık, tedavi edilmeli” talihsiz açıklamasıyla mart ayının gündemini bir süre işgal etmişti. Aliye Kavaf adını duyunca aklıma Konstantin Kavafis gelirdi. Kavaf, Ali Püsküllüoğlu’nun hazırladığı Türkçe Sözlük’e göre Arapçadan ithal bir sözcüktür, “Özenilmeden yapılmış, ucuz hazır ayakkabı yapan ya da satan esnaf” anlamına gelmektedir. Konstantin Kavafis (18631933) Tarabyalı bir Osmanlı vatandaşıydı, ailesiyle birlikte İskenderiye’ye göçtü. Modern şiirin öncülerindendir. Tüm şiirlerini kezlerce okumuşumdur. Bir centilmen, estet ve polyglottu. Ve ünü zaman tünelinde yıpranmayan Kavafis bir eşcinseldi. “Kavaf” soyadını duyunca aklıma artık, “tuhaf” sözcüğü gelecek. 2178 Devlet Bakanı Aliye Kavaf (A.K.) televizyon dizilerinden, “Sadece Kurtlar Vadisi’ni seyrediyorum” buyurmuş. (Lütfen kimse A.K.’ye, hangi Türk yazarlarını okuduğunu sormasın.) (Bir öğretmen olan A.K.’nin açıklaması Batı medyasında tepkiyle karşılandı. Bakan’dan veya bir AKP yetkilisinden bir özür gelmemesi açılımlarla ilgili yeni soru işaretleri yarattı.) 2179 Televizyon ve radyo programlarına, kültür ve sanat etkinliklerine dikkat ederseniz genelde hedef sığ ve vasat kitlelerdir. Bu ülkede gerçek entelektüellerin durumu etnik azınlıklardan daha az düşündürücü değildir. 2180 Çizgiroman ve piyasa filmi Avatar en iyi film veya yönetmen Oscar’ını kazansaydı, bunu sanatın konkordatosu ilan edecektim. 2181 13.03.2010! Capitol Spectrum sinemasında ezgi ve gezi çavlanı Anadolu’nun Kayıp Şarkıları’nı Nur’la birlikte huşu içinde izledik. Küçük salonda 11 kişiydik, filmin sonunda diğer izleyicilerle omuz omuza halay çekmek geçti içimden. Filmin bir kısa sohbet pasajında Artvinli Deli Şevki’ye lakabının hikmetini sordular. Hemşerim, “Buralarda kimseden korkmayan ve kimseye bir zararı dokunmayana deli derler” buyurdu. Film vizyona girerken Deli Şevki’nin cennete uğurlandığını öğrendik. Bu belgeselin CD’si ve DVD’si çıkar çıkmaz alınmalı. 2182 Binbir Çiçekli Bahçe’den altını çizdiğim satırlardan (Yaşar Kemal, YKY): Kenan Paşa’ya (Evren) en büyük kızgınlığım da Türk Dil Kurumu’nu kapatmasıdır. SAYFA 10 …Röportaj bal gibi edebiyattır. Onu haberden ayıran nitelik onun edebiyat gücüdür. (Mehmet Ali) Aybar, Marksist teoriye getirdikleriyle değil, çağımızın da en önemli düşünürlerinden biridir. Türkiye sosyalistleri Aybar’ı daha gereğince okumuş ve anlamış değiller. Halâ Türkiye’de gelmiş geçmiş en büyük piyes yazarıdır Cevat (Fehmi Başkut) Bey. İki tane büyük şairi var Türkiye’nin; biri Nazım Hikmet, diğeri Aşık Veysel’dir. Türkiye’ye ırkçılık 1900’lerde girdi. Bu ırkçılığın ideolojisini de yaratan bir Kürt’tü: Ziya Gökalp. …Gerçekten benim ismim varsa, 43 dile çevrilmişse benim kitaplarım bu tamamen bir şanstır. Orhan Kemal’in şansı olmalıydı benim kadar, Sait Faik’in şansı olmalıydı… Birçok yazar vardı benim gibi şansı olmayan ve bugün de var. 2183 The Infinity Of Lists’den (Listelerin Sonsuzluğu) – Umberto Eco Adı U ile başlayan melekler: Umabel, Urakibaramel, Uriel, Ursiel Adı Z ile başlayan şeytanlar: Zagam, Zaleos, Zebos, Zepar (400 dolayında melek, 160 şeytan adı var. Ben kontenjanı kısıtlı harfleri yeğledim. Şeytan adları daha şiirsel mi ne?) 2184 İstanbullu doğulmaz, olunur. 2185 Turhan Selçuk (19222010) bence ilk küresel çizerimizdi. O çizginin heykeltıraşıydı. Yalın çizgilerle kotardığı karakterleri sayfadan fırlayacakmışçasına canlıydı. Gözlüklü Sami’lerin Abdülcanbaz’lardan daha hızlı türediği bir süreçte yaşama gözlerini yumdu. Anısına saygılarımla… (KİTAP İÇİN’in bir amacı da Kitabistan’ın Abdülcanbaz’larını alkışlarken, Gözlüklü Sami ve Samiye’lerini eleştirmektir.) 2186 Tek sayı çıkacak, her yazar ve şaire tek sayfa ayrılacak, hiç reklam almayacak bir edebiyat dergisine ad önerisi: SON KİŞOT. 2187Önce Romalılar Başladı “Aslında tarihi eser soygunculuğu eski Mısır devrinden beri mevcuttur. Hititler, Asurlular, İranlılar da savaşlarda yendikleri milletlerin eserlerini bir zafer nişanesi olarak götürmüşlerdir. Tarihin en insafsız eski eser soygunculuğunu Romalılar yapmış, ilkin M.Ö. 1. yüzyılın ilk yarısında diktatör Sulla ve onun arkasından birçok Roma İmparatoru Anadolu ve Yunan yarımadalarından sayısız ölçüde değerli eseri Roma’ya nakletmişlerdir. Ancak bütün bu eser soygunculukları zorla yapılmış, Osmanlı İmparatorluğu devrinde ise Batılılar naklettikleri eski eserleri bilgisizliğimizden yararlanarak sultanlardan sağladıkları fermanlarla elde etmişlerdir. Osman Hamdi gibi aydın ve bilgin bir kişinin çabalarıyla Osmanlı Devleti’nin en güçsüz günlerinde bile eski eserlerin Batıya nakledilmeleri önlenmiş bulunuyordu.” esir alırlar. Yüz kızartıcı eylemleri yüzünden işlerinden olmamışlardır, hicap duyup bir başka meslek koluna geçmemişlerdir. (O ikili, etik nedenlerle evimizde veto edilir. Haber bülteni dinlenecekse Uğur Dündar’ın programı yeğlenir.) Etik açıdan bu “mezhebi genişlik” Kitabistan’ı da sarmıştır. Örneğin; işine gelince eleştirmen yoksa saldırman, eylemiyle söylemi karışmış, işi düştüğüne yazılı yalakalık da yapan, dün solcu bugün eyyamcı eleştirmenler edebiyat ödülü jürilerinde görev yapmakta, yurtdışı etkinliklerinde ülkelerini temsil etmektedirler. (Utanmazlığın, mesleki bir özellik olduğu uzun bir süreci mi idrak etmekteyiz?) 2191 Müthiş ressam, renkli insan Sali Turan’la Tevfik İhtiyar’ın yaptığı söyleşiden bir kesit (rh + art magazine, Şubat 2010): Tevfik İhtiyar: Sali Turan, söze ressam Sali’den başlar mısın? Sali Turan: İki yaşlarında dere yataklarında bulduğum renkli taşlarla başladım çizmeye kom’un (dağ evi) tahta duvarlarına, bir de odun kömürleri ile taş duvarlara. İlk modelden çalışmayı, ilkokul üçte öğretmenimizin masa üzerine oturttuğu beyaz yakalı, siyah önlüklü kızı çok iyi çizmemi unutamam. Tİ: Sali annenin seni çağırışıyla ilgili… ST: Salih Arapça, Arabistan çöl ve engebesiz, iklim dinamikleri yok. Uyuşuk her şey, düz. Güneşle kumun çatışması. Oysa Karadeniz engebeli, inişli, çıkışlı. Yoruluyor insan. Salih’i kısaltıyor, “Ula Sali” diye sesleniyorlar. Sığır beklemelerimdeki yorulmalarım, sisin kırk beş derece dik meyilden yukarı çıkışı, anamın “Kızım nazara” sonra da “Ula Sali” sesinin dağlarla çatışmasından oluşan dumanlı ıslık belleğimde oluşan Sali izlerinde. Sayısız röportajda Sali’yi anlattım (TV ve yazılı basına). Zor… Kabullenemiyorlar. Konmuşlarla yaşıyor insanlar. Tİ: Altmış yaşından sonra Sali’yi ressam olarak kabul ettirdin… ST: Ben doğduğumda ressamdım. 2192 15.02.2010 Akşamı! Pera Müzesi’nde önemli iki sergi açılışı; “PicassoSuite Vollard Gravürleri” ile “At Meydanı/Hipodrom”! Giriş katındaki manzaraya şaşırmıyorum; ben zamanında gittiğim halde, iki yüz küsur kişi önceden gelip adeta yer kapmış! Omuz omuzalar, ellerinde içki bardakları, sanki hepsi aynı anda konuşmaktalar, doğaçlanan uğultu senfonisinden uzaklaşmazsam birden yorgun düşeceğim! Her gelişimde, o hazirundan “kaç kişinin küresel özellikli sergileri izlemek için yukarı katlara çıktığını merak ederim! 3, 4 ve 5. katların beherinde 20 veya 30 kişi! Gezegenden silinmekte olan bir inancın son temsilcileri olarak bir ayindelermişçesine sessiz ve zarifler! Nihayet, Judith ve Tunç Uluğ; vahada bir serap görmüşçesine… 2193 Benimsediğim küresel yazar, şair ve sanatçıların yaşamöykülerini (çoğunlukla İngilizce) okumaya gayret ederim. En son Raymond Carver’ın (19381988) 489 sayfadan mürekkep yaşamöyküsünü okurken (Raymond Carver – A Writer’s Life), öykünmeden edemedim; daha Orhan Veli hakkında bile doyurucu bir yaşamöyküsü kitabı(mız) yok. (İş Kültür’ün yaşayan büyüklerimizle yaptığı nehir söyleşi dizisini de önemsiyorum.) Türkiye’nin Kültür Sorunları, Ekrem Akurgal 2188 Küresel kültürazzi: Balzac’ın ilk metresi yedi çocuk annesiydi ve kendisinden 22 yaş büyüktü. Beethoven’in müzik dışındaki eğitimi 7 yaşında sona erdi. W.H.Auden yaşlandıkça pisleşmiş. Mutfaktayken çişi gelirse evyeye yaparmış. T.S. Eliot ineklerden de korkarmış. Bir zamanlar Marcel Duchamp, satrançta Fransa’nın 2. sıradaki ustasıydı. Dostoyevsky Kumarbaz’ı 16 günde yazdı. “Her şair aptaldır ama her aptal şair değildir.” Samuel Coleridge Ressam Gauguin’in ilk müşterisi ressam Degas’ydı. Ressam George Braque’ın babası badanacıydı. James Joyce, Ulysses’i 20 bin saatte yazdığını iddia edermiş. 2189 Şu iki küresel yazarın adlarını şiirsel buluyorum: Jose Ortega y Gasset ve Clarice Lispector. 2190 Onlar ve Biz: İngiltere futbol milli takımı ve Chelsea’nin kaptanı John Terry’nin adı bir seks skandalına karışınca derhal milli takım kaptanlığından azledildi. Deplasmanlarda bu oyuncunun ayağına top gelince, tribünler onu sürekli yuhalamakta. The Guardian’da bu haberi okuyunca aklıma iki yerli televizyon haber sunucu(nuz) geldi. Bunlardan ilki, TRT’de çalışırken iki kez sahtecilik ve dolandırıcılıktan yargılandı. Birinden zaman aşımı nedeniyle kurtulurken diğerinden 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı. İkinci sunucu evliydi, bir genç bayan meslektaşıyla sevişirken çekilen trajikomik klipini görmeyen kaldı mı? John Terry haftada bir sahaya çıkar ve topun ayağında kalma süresi ortalama 2.5 dakikadır. Yukarıda marifetleri özetlenenlerse haftanın beş günü, en az bir saat, ekranı Aliye Kavaf var... Veliye Tuhaf niye yok? Konstantin Kavafis 2194 Galata’dan – Mel Kenne / Çev. İpek Seyalıoğlu, YKY: ¥ CUMHURİYET KİTAP SAYI 1059