22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Emeğin öykücüsü ve romancısı: Orhan Kemal, asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü 2 Haziran 1970’de öldü. Onun dünyadan ayrılışının üzerinden 40 yıl geçti. Ailesindeki ismiyle Raşit Kemalî, yazınımızdaki adıyla Orhan Kemal, yapıtlarıyla yine aramızda. Ë Nihat TAYDAŞ rhan Kemal, yazma alıştırmalarına oyun denemeleriyle başlar. Yazarın 1964’te Samsun’da basılan haftalık gazete Çaltı’da, Mahmut Kadiroğlu’nun ilk sorusuna verdiği yanıt şöyledir: “Ne romancı, ne de şair olmak elimizdedir. İnsan ya romancı doğmuştur ya da doğmamıştır. Şair için de öbür sanatçılar için de bu böyle” diyor Suut Kemal Yetkin. Siz ne dersiniz? Kesin konuşmalardan çokluk kaçınırım. Bence deneyler önemlidir. Başka bir deyimle bu iş bende nasıl olmuştur? Önceleri tiyatro yazmak, daha doğrusu denemekle işe başladım. Sonra şiirler yazdım. Daha sonra hikâye, ardından roman, şimdi gene tiyatro oyunları. Galiba önce ‘sanatçı’ doğuluyor, sanatın türleri sonra.” (Orhan Kemal Anlatıyor, Mahmut Kadiroğlu) O TİYATRODAN ŞİİRE, ŞİİRDEN ÖYKÜYE Yazar, tiyatronun ilk göz ağrısı olduğunu, bir kez daha açıklar. Orhan Kemal, 1964 yılının sonlarında, Fahir Onger’e gönderdiği mektupta şunları yazar: “(...) İlk heyecan, ilk yaratma çabası bende piyesle başlar... Şiirden çok önce... O sıralar ortaokul birinci sınıfta öğrenciydim. Adana’da Asri sinemada Raşit Rıza grubunun oynadığı Othello’yu, sinema teşrifatçısı bir arkadaşın beni biletsiz içeri sokmasıyla kulis arkasından seyrettim. Bana etki etti. Şehir tiyatrosunu, Halkevi oyunlarını, daha başka tiyatroları izlemeğe başladım. Hatta o yıllardan sonra tam dokuz oyun yazdım. Onların ne olduğunu şimdi ha Orhan Kemal ailesiyle. SAYFA 14 tırlamam.” (“Orhan Kemal’in Edebiyata Girişi Üzerine Notlar”, Fahir Onger, Cumhuriyet Sanat, Temmuz 1970) Orhan Kemal, delikanlılığa adım atışının ilk yıllarında dokuz oyun yazdığını açıklamış mektubunda. Yazarın yazdığı ve yaşama gözlerini yumduktan sonra, yapıtlarından oluşturulan oyunların toplamı ondur! (Son olarak, 2007’nin Kasımı’nda Orhan Kemal’in Tersine Dünya adlı romanını, Mustafa Gültekin tiyatroya uyarladı. Tersine Dünya, İstanbulBakırköy Belediye Tiyatroları’nda Turgay Kantürk’ün yönetiminde sahnelendi.) Orhan Kemal’in şiirleri, 1939 yılında dergilerde yayımlanır. 1940’da Bursa Cezaevi’nde Nâzım Hikmet’le tanıştıktan sonra durum değişecek ve Orhan Kemal öyküye yönelecektir. Orhan Kemal ile Nâzım Hikmet’in buluşması şöyle: “Mehmet Raşit Öğütçü (Orhan Kemal), 1938 yılında ‘komünizm propagandası suçu’ ile beş yıl ağır hapse mahkum edilir ve 1939’da Bursa Cezaevi’ne konur. 1940 yılının Aralık ayı başlarında Nâzım Hikmet, yatmakta olduğu Çankırı Cezaevi’nden Bursa’ya gönderilir. Nâzım Hikmet’in isteği ve hapishane idaresinin izni ile ikisi aynı odada (ya da koğuşta) kalmaya başlarlar. Bu beraberlik Orhan Kemal’in tahliye olacağı 1943 Eylül’üne dek sürer.” (Orhan Kemal’in gün ışığına çıkmayan günlüklerini ve şiirlerini, Tekin Yayınevi, Yazmak Doludizgin adıyla 20002’de okurlara sundu.) Orhan Kemal’in öykülerini tek tümcede anlatmam istense, şu sözleri söylerim: “Orhan Kemal’in öyküleri, emekten yana olan öykülerdir.” Öykü, rahatsızlıktan doğar. Yaşamı değiştirmeyi amaçlamayan öykü yoktur. Öykü, gerek insanın içinde, gerek dışında yaşanan çatışmayı ortaya koyar, çelişkiyi gösterir. Öykünün yazanı, anlatıcısı, anlatılanı, anlattığı insandır. 1940’lı yılların ortalarından başlayarak 1950’li, 1960’lı yıllarda ürün veren Orhan Kemal, halkın arasından çıkan biri olarak kapitalizmin ilkelliği karşısında onurunu koruma ve tutunma savaşımı veren “küçük insanın” öykülerini yazar. Başlangıçta kendi yaşam deneyimle Orhan Kemal rinden, yakın çevresinden kesitler sunan Orhan Kemal, sonra olaylara ve topluma, bilimsel dünya görüşünün odağından bakarak önemli bir açılım getirir sanatına. Kenar mahalle insanları, özellikle İstanbul’un “lümpen” diye sıfatlandırmaya kalkıştığımız kişileri, fabrika işçileri, Anadolu’dan tarlasından kopup büyük kente gelmiş “Gurbet Kuşları”, gecekondu insanları; yazarın kişilerini oluşturur. Orhan Kemal, deneyimlerinin de etkisiyle onları içten yansıtır. Sevgiyle yaklaşır onlara. Sevgiyle yaratır. Bu nokta, sanatıyla kişiliğinin, kahramanlarıyla kendi yazgısını birleştiren Orhan Kemal’in yazma eylemindeki gelişim doğrultusunu da belirler. Bu onun için kişisel bir seçmeden çok, sanatsal ve estetik tavır alıştır. Öykülerinde olsun, romanlarında ve oyunlarında olsun, öne çıkan tavır, gerçekliğin bütün boyutlarıyla kavranıp yansıtılması, olaylara bilimsel açıdan yaklaşılmasıdır. Orhan Kemal’in kalemiyle yaşamını kazanma serüveni içinde oyun yazarlığı, öykücülükten ve romancılıktan sonra gelir. Yazar, İstanbul’a (Asım Bezirci’ye göre yazar, 17 Nisan 1950’de eşi ve çocuklarıyla Adana’dan İstanbul’a göç eder.) yerleştiği 1950’den sonra, geçim kaygısı ile romanların yanı sıra senaryolar yazmış, senaryo yazma üzerine kitap da yayımlamıştır. Orhan Kemal’in Senaryo Tekniği ve Senaryoculuğumuzla İlgili Notlar (Elif Yayınları, 1963) adlı yapıtı, kuru bir teknik kitap olmayıp konusunu bütün yönlerden ele alan bir incelemedir. (Bu inceleme, yazarın Murtaza ve Yörük Efe adlı senaryoları eklenerek yeniden basıldı: Senaryo Tekniği ve Senaryolar, Orhan Kemal, hazırlayan: Işık Öğütçü, Tekin Yayınevi.) Işık Öğütçü, babasının Murtaza adlı romanının süreği olarak tasarlayıp bitiremediği Murtaza 2’yi, Orhan Kemal’in tamamlayamadığı, 93 Harbi romanı ve çeşitli tarihlerde çeşitli konular hakkında yazdığı düzyazılarını da Önemli Not! Tamamlanmamış Yapıtlar ve Seçilmiş Düzyazılar adıyla yayımladı. TOPLUMSAL VE TARİHSEL BİR YAZIN SÜRECİ “Genel bakış” açısından incelediğimizde, Orhan Kemal’in öykücülüğünü romancılığından, romancılığını oyun ve senaryo yazarlığından ayırmak olanaksız. Çünkü romanlarında ya da öykülerinde olsun, karşımızda hep bir geçiş sürecinin toplumunu buluruz. Öykü ve romanlarının merkezi, geçiş sürecinin çalkantılarını, acılarını, alt üst oluşlarını yaşayan Türkiyeli insanların serüveni oluşturur. Türkiye’de kapitalizmin gelişmesi, tarımda kapitalist ilişkilerin ilerlemesi, makineleşme, makineleşmenin doğurduğu sorunlar, bunların halkın bilincinde bıraktığı etki, köyden kente göç. Halk yardakçılığına düşmeden, yalın ve içten söyleyişle evrensel boyutları içinde verilir Orhan Kemal’in ürünlerinde. Orhan Kemal’e bu olanakları, gerçekliğin “bilimsel dünya görüşünün kılavuzluğunda kavranarak yansıtılması” sağlar. Öykülerinde ve romanlarında Anadolu insanının yaşamından kesitler yansıtmayı önceleyen Orhan Kemal’in yazınsal birikimi, Çukurova (Adana) gerçeğinden büyük kent (İstanbul) gerçeğine uzanan, tarihseltoplumsal bir süreci, yani toplumumuzun yaklaşık 70 yıllık dönemini kapsar. Onun bize sunduğu, birikim, iki evrede değerlendirilebilir: İlk dönem ürünlerinde, çocukluk ve ilk gençlik yıllarını konu edinir. Yaşadığı ortam, coğrafya, tanıklıkları, imlediğim ürünlerine ağar. Bunlarda özyaşamsal öğeler ağır basmış da olsa, özellikle AdanaÇukurova gerçekliğindeki “küçük insan”ın serüvenine tanık oluyoruz. Cemile romanı, onun sonraki romanlarının ilk örneğidir neredeyse. Hem izlekler, hem de bakış açısının sağlamlığı açısından. İkinci dönem, Orhan Kemal romancılığının nirengi noktasıdır. Adana’daki toprak ve fabrika işçilerinin, Çukurova insanının gerçeklerini dile getirdiği Murtaza (1950), Bereketli Topraklar Üzerinde (1954), Eskici ve Oğulları (1962) ile Vukuat Var (1958), Hanımın Çiftliği (1961), Kanlı Topraklar (1963) üçlüsünde Çukurova’nın ekonomiktoplumsal gerçeklerinden hareketle yansıttı. Romancılığının omurgasını oluşturan bu romanları, bir anlamda, Türkiye’nin toplumsal değişim dönemine tanıklığı getirir. Orhan Kemal’in yansıttığı süreç, Türkiye’de kapitalizmin filizlendiği dönemdir. Bir yanıyla tarımda makineleşme, öte yanıyla da köyden kente göç olgusunun başladığı dönemdir. Yazarın yazınsal kimliği, ikinci dönemin bu döne¥ mecinde var olur. O, köy CUMHURİYET KİTAP SAYI 1059
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle