Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HAPİSHANE VE ÇUKUROVA Burada, Türkiye’deki roman tartışmalarının önemli bölümünü işgal eden ve mutlaka değinmemiz gereken bir başka konu daha var. Orhan Kemal bir köy romancısı değil. Romanlarına konu ettiği de doğrudan köy değildir. Onun eserlerindeki köylülük kapitalizmle, kentle, pazarla tanışmış köylülerin değişen hayat yolculuklarıdır. Köy değişmektedir ve devasa bir köylü nüfus büyük kentlerin ucuz emek pazarına doğru büyük biz hızla akmaktadır. Bu akışta muazzam sınıfsal, kültürel karşılaşmalar yaşanır. Orhan Kemal bu karşılaşma olgusunu, kırsal toplumsal yapının çözülmesini kentle ve kentliyle çelişkilerini bütün insani çıplaklığıyla kavrar ve anlatır. Bereketli Topraklar Üzerinde, Gurbet Kuşları bu büyük kavrayışın romanlarıdır. Diğer taraftan kendisinin de yolunun geçtiği hapishaneler bu memleket gerçeğinin en önemli yanlarından biridir. Pek çok romanında yolu hapishaneye düşen karakterlere rastlanır ama 72. Koğuş ayarında bir eserin edebiyatımızdaki müstesna yerinin hakkını teslim etmek gerekir. Toplumsal tarihimizin acı gerçeklerinden birisi olan “mahsus mahal” Orhan Kemal’in küçük ama edebi değeri çok büyük olan 72.Koğuş’unda şiirsel bir anlatıma kavuşur. Yolu tiyatrodan geçen her kentin ya da her oyuncunun mutlaka bir şekilde karşılaştığı bu eser, demir parmaklıkların dünyasını büyük bir ustalıkla anlatır. Gerçekçiliğinin nasıl işlediğinin en iyi görülebileceği eserlerinden biridir 72.Koğuş. Mehmet Raşit’i “Orhan Kemal” yapan, uğruna hapisler yattığı Nâzım Hikmet’le buluşmasının da mekânıdır mahpushane. Edebiyatının, yazarlığının, ondaki sanatçı cevherinin keşfedildiği yerdir. Çukurova, her daim Orhan Kemal’in romanlarında ayrı bir yere sahip. Onun Adana ve Çukurova’ya dair yazdıkları, usta bir edebiyatçının olduğu kadar bir sosyal bilimcinin titizliği ve gözlemciliğiyle dolu. Makineleşme, göç, ırgatlar, kadınlar, çocuklar, ağalar, cehalet, ihanet, aşk, sömürü, tutku ve insana dair bilumum ilişkiler, onun Çukurova konulu romanlarında kendine yer bulur. Kapitalist pazara eklemlenen, köylünün ucuz emek olarak çırçır ve dokuma fabrika önlerinde düşük ücretli bir iş için kuyruklar beklediği, sıtmanın, sıcağın ve pamuğun diyarıdır Çukurova ve o, değişmeye başlayan Çukurova’yı Muzaffer Bey’le, Topal Eskici’yle, Güllü’yle, Muhsin Usta’yla anlatır bizlere. Değişen ekonominin nasıl yeni insan tipleri yarattığını karakterleriyle ölümsüzleştirir. Çukurova’nın ilk dönemlerde köylü nüfusun ilk durağı olduğunu, belli bir merhaleden sonra Adana’nın ve Çukurova’nın bu kitleye yetmediğini, dar geldiğini, en nihayetinde İstanbul’a aktığını gö¥ rür. Zira büyük toprak sahipliğinin son ceberut temsilcisi Muzaffer Bey’in bile çöküşü ve dönüşümü engelleyemeyeceğini, artık uçsuz bucak arazilerin, korkunç gürültülerle çalışan fabrikaların yeni sahip ve ortaklarının varlığını, kültürel çelişkileri anlatır bize Vukuat Var’dan, Kanlı Topraklar’a kadarki seride. Dahası, yeni dönemin farklılığını, eski ve zaman dışı bir karakterle ölümsüzleştirir: “Murtaza.” Adana’ya, Çukurova’ya yeni gelmiş bir göçmen olsa da Murtaza, “ideal bir yurttaş” yaratma gayretinin trajikomik ve bir o kadar da korkunç sonucudur. Türk edebiyatında tip yaratmanın eksikliğinin büyük bölümünü Murtaza doldurur. Düdüğü, üniforması, sorgulanamaz amirleri ve emirleri, yasakları, otoriteye sorgusuz sualsiz teslimiyetiyle sokakta can bulan bir karakterdir. Çok rahat rastlanabilecek, her an karşılaşılan canlı biridir o. Orhan Kemal için karakterler bütün dar tanımlamalarından sıyrılarak, sınıfsal ve insan nitelikleriyle toplumda var olur. Dolayısıyla hiçbir etnik ya da dini özelliğe yaslanan anlatım yoktur onun romanlarında. Karakter, Türk, Kürt, Rum, Ermeni, Yahudi olarak var olur ama bunun üzerinden bir dünya yaratmaz Orhan Kemal; bunun yerine çok daha güçlü olan hümanizmiyle karakterlerin sınıfsal ve insani aidiyetlerinin her şeyin üstünde olduğunu özellikle belirtir. Onunki son derece kozmopolit bir dünyadır. Karakterleri belirleyen yaşadıkları sosyal koşulların nesnel güçleridir. İstanbul, Beyrut, Adana ya da başka bir yerde, karakterlerin dünyası umutlu bir dünyadır. Bütün yokluk ve yoksulluğuna rağmen ümitli ve iyimserdir. Tıpkı onun çocuk karakterleri gibi. Yaşanılan bütün olumsuz koşullara rağmen insan soyunun mutlu ve umutlu geleceği konusunda iyimserdir Orhan Kemal. Burada Orhan Kemal’in yazarlığı anlatılırken değinilmesi gereken başka bir özelliği daha vardır. O da, eserlerindeki diyalogların başarısı ve kurgulanışındaki ustalıktır. Karakterler sayfalarca konuşturulur ama tek bir cümle bile onların dünyasının dışındanmış izlenimi uyandırmaz, okuyucuyu sıkmaz, eğreti durmaz. Onların konuşmalarına, sofralarına, evlerine, kızgınlıklarına ortak oluyormuşuz hissi uyandıracak kadar başarılı diyalogları bulunur. Oysa edebiyatın imkânlarıyla betimlemenin zorluğunu herkes kabul eder fakat kurgulanan dünyada diyalogların karakterlerin ağzındaki duruşu yazarın başarısının en önemli noktalarından birini oluşturur. Sayfalar süren başarılı diyalogların Türk edebiyatındaki en başarılı örnekleri olduğunu söylemek mümkün. Dili, duyguyu ve dünyayı çok iyi bilir Orhan Kemal. Anlattığı hiçbir olayın, karakterin ya da dünyanın yabancısı, basit dıştan anlatıcısı gibi durmaz. Kitaplarını okurken, bir hakikat ve samimiyet hissine kapılırsınız. Aramızdan ayrılışının üzerinden kırk yıl geçti. Kültürün, edebiyatın ve sanatın çok değişimler geçirdiği bu sürede bugün hâlâ Orhan Kemal’i okuyup, konuşup onun yazdıkları üzerine araştırmalar yapabiliyorsak bu onun ne derece büyük bir edebiyatçı olduğunun da göstergesi. Bugün Orhan Kemal’in yazdıkları edebiyat dünyasında, televizyonda, tiyatroda güncelliğini koruyor ve bundan sonra da koruyacaksa, pek tabii bu onun büyük bir edebiyatçı olmasıyla ne kadar ilgiliyse, onun unutulmaması için insanüstü bir çaba sarf eden başta Işık Öğütçü ve Orhan Kemal Kültür Merkezi’nin katkılarıyla da ilgilidir. Daha çok okunması ve anlaşılması gerekiyor Orhan Kemal’in. Bunu pek çok yazar ve edebiyatçıdan daha ziyade hak ediyor. Bu hakkın teslimini sağlayacak olan onu gelecek kuşaklara taşıyacak olan biz okuyucularız hiç kuşkusuz. ? SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1059