Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
D ellek unutkandır. İçinde yaşadığımız olaylar bile zamanla silinmeye başlar, Artık o olayları yaşatan kişileri de anımsamaz oluruz. Tarih kitapları geçmişin belleği sayılır. Yalnız sultanları, savaşları değil, dönemin toplumunu da anlatır. O toplumun kültür ortamlarını da göstermeye çalışır.Bizim tarih geleneğimizde böyle bir çalışma yöntemi benimsenmemiştir. Hoca Sadeddin Efendi’nin “Tacüd Tevarih”inde tezkirecilere yol gösteren özellikler vardır. Hoca Sadeddin, Osman Gazi’den II. Bayezid dönemi sonuna kadar; bilgin, hekim, tasavvuf ehli olmak üzere 267 kişinin yaşamöyküsüne yer vermiştir. “Şakâik” adı verilen kitaplarda da dönemin ünlü kişilerinin yaşamöyküleri yer almıştır. Örnekse Taşköprülüzade Ahmet’in “Şakâiku’nNu’maniye”sinde Osman Gazi’den Kanuni Süleyman dönemine kadar 150 şeyh, 371 bilgin olmak üzere 521 kişinin yaşamöyküsü vardır. Ama yaşamöyküsü geleneğinde bizi asıl ilgilendiren “Şuara Tezkireleri”dir. Çünkü ozanlarla edebiyatçıların yaşamöykülerinin başlangıcı “Şuara Tezkireleri”ne dayanır. SAYFA 22 eğinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Yaşamöyküsü geleneği B TEZKİREDEN BİYOGRAFİYE Ozanların yaşamöyküsü neden önemli? Bir divan şiiri antolojisinde öne çıkmış belli ozanlar yer alır. Oysa “Şuarâ Tezkireleri”nde adını pek bilmediğimiz yüzlerce ozan vardır. Bunlardan biri üzerinde derinleştiğimiz zaman belki de yeni bir ozan keşfetmiş olacağız. “Bir hakikat kalmasın âlemde Allahım nihan” diyen Yenişehirli Avnî’nin dizesine uyup gizli divan ozanlarını da anlamaya çalışacağız. Divan şiirinin usta yorumcusu Mustafa İsen “Tezkireler” konusuna da emek veren bir araştırmacı. Onun bir çalışmasından yola çıkarak “divan şiiri” dediğimiz “gizli gömü”yü anlamaya çalışalım (TEZKİREDEN BİYOGRAFİYE, Kapı Yayınları, 2010). Osmanlı Devleti’ndeki “Şuarâ Tezkireleri”ni etkileyen Ali Şir Nevâî’nin “Güzellikler Ortamı” olarak yorumlanabilecek eseri “Mecâlisü’nNefâis”, Herat Tezkiresi diye bilinmekte, Çağatay edebiyatı ile İran edebiyatındaki ozanların yaşamöykülerini ele almaktadır. Osmanlı’da ilk tezkireci olarak bilinen Sehî Bey “Heşt Behişt” (Sekiz Cennet) adındaki tezkiresinde yaşamöykülerini yazdığı ozanları 8 bölümde ele almıştır. Şiir yazan padişahları, şehzadeleri, devletin ileri gelenlerini, ozan olan bilim adamları ile değişik dönemlerde tanıdığı ozanları anlatmıştır. Sehî Bey’in tezkiresinde 229 ozan yer alır. Sehî Bey şiir yorumlarında basmakalıp sözlerle yetinir. (Günümüze gelerek ayraç içinde bir anımsatmada bulunmak gerekebilir. Behçet Necatigil “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü” ile özgün bir yaşamöykücü olduğunu göstermiştir. “Kitaplarda Ölmek” adlı şiirinde ozanın doğum tarihi ile ölüm tarihi arasında bir çizgi vardır. Ozanın umudu, korkusu, gözyaşı, sevinci hep o çizgide anlatılır. Necatigil o ozanın şiirine özgün yorumlar getirmesini de bilir). Ama Osmanlı tezkirecileri arasında kuşkusuz en önemlisi Latîfî’dir. “Ozanların Yaşamöyküleri” olarak ele alacağımız eseri “Tezkiretü’şŞuarâ”, üç bölüm ile bir sonuç olarak düzenlenmiştir. Latîfî’ye göre İslam’da şiir yasaklanmamıştır. Bunu kendince kanıtlayarak şiir üzerine görüşlerini anlatır. Tezkirenin ilk bölümünde şiir yazan 13 şeyhi, ikinci bölümde 7 sultanla şehzadeyi, son bölümde de 314 ozanı inceler. Latîfî, tezkiresini düzenlerken, alfabetik sıraya, anlaşılır açık bir dille yazmaya özen göstermiştir. Latîfî ile aynı dönemde yaşayan Abdî’nin tezkiresinde 382 ozan yer alır. Gene aynı dönemde yaşayan Âşık Çelebi, özellikle XVI. yüzyıl ozanlarına geniş yer ayırmış, onlarla yakın ilişkiler kurmuş, tanıklıklara dayanan bilgiler sunmuştur. Bu ozanların yaşama biçimlerini, birbirleriyle ilişkilerini, toplumun yaşama biçimini, edebiyat çevrelerini ayrıntılı olarak anlatmıştır. XVI. yüzyılın önemli tezkirecilerinden biri de Hasan Çelebi’dir. Tezkiresinde 618 ozan yer almıştır. Latîfî gibi açık bir dille yazmamış, zor anlaşılır süslü bir dil kullanmıştır. NEVAÎ’DEN GÜNÜMÜZE DOĞRU Tezkirecilik yalnız ozanların yaşamöyküsünü anlatan bir edebiyat türü değildir. Ermiş kişileri, el yazısı ustalarını, mimarları, çiçek yetiştiricilerini, musiki ustalarını anlatan tezkireciler de vardır. Ama tezkirecilik, ozanların yaşamöyküsü için yaygınlık kazanmıştır. Mustafa İsen, Çağatay edebiyatında Ali Şir Nevâî ile başlayan bu geleneği günümüze doğru sürdüren 36 tezkireciden söz açar. Bu tezkireciler özsözlerinde “Kur’an’da şiir aleyhindeki hükümlerin nasıl yorumlanması gerektiği ve bu hükümlerin aslında belli tarzdaki şiirleri kapsadığı” üzerinde özellikle dururlar. Osmanlı ozanlarını anlatan bu tezkirelerin ayrı özellikleri vardır. Örnekse Esrar Dede yalnızca Mevlevî ozanları, Âkif, Enderun’da yetişen ozanları, Ali Emirî Efendi Diyarbakırlı ozanları anlatan tezkireler yazmışlardır. Herat tezkireleri sınıflamasına karşı, Latîfî, alfabetik sıraya önem vermiştir. Bütün Osmanlı ozanlarını derlemeye çalışan Mehmet Tevfik’in tezkiresi başarılı olamamıştır. Faîzî, antoloji tipi tezkireye önem vererek 545 beyit kullanmış, başka tezkireciler de bu yolu izlemiştir. Mustafa İsen, “Türkçe Şair Biyografileri” başlıklı incelemesinde şöyle bir yargıya varmaktadır: “Arap ve Fars edebiyatları öncülüğünde gelişmiş olmasına rağmen özellikle şuarâ tezkiresi türü, en güzel ve başarılı örneklerini Türkçe’de, özellikle Osmanlı Türkçesi çerçevesi içinde vermiştir.” İncelemenin geniş kaynakçasında yalnız Mustafa İsen’le ilgili 17 çalışma var. Tezkirelerin ışığında Divan Edebiyatı’na bakmak o “gizli gömü”yü yeniden keşfetmemizi kolaylaştıracaktır. Kaynakçada Filiz Kılıç’ın da 10 incelemesi yer alıyor. Mustafa İsen, katılımcı çalışmalara önem veren bir araştırmacı olarak Filiz Kılıç’la da ortak tezkire çalışmalarına girişmiştir. (Prof. Dr. Filiz Kılıç halen Nevşehir Üniversitesi’nin rektörüdür. Nevşehir Üniversitesi, 68 Mayıs 2010 tarihlerinde, Prof. Dr. Mustafa İsen adına, “Türk Edebiyatında Biyografi” konulu uluslararası bir sempozyum düzenlemiştir. Bu sempozyumda 50’ye yakın bildiri ile “Türk Biyografi Geleneği” ele alınmıştır. Sempozyum konuşmaları kitaba dönüştüğü zaman, yalnız ozanların yaşam öyküsü değil, divan şiirinin gizli dünyası da iyi anlaşılacaktır). ANTOLOJİ TİPİ TEZKİRELER Mustafa İsen, “Biyografi Geleneğinde Ali Şir Nevâî’nin Yeri”ni belirtirken, onu örnek alan Sehî Bey’in tezkiresini 8 bölümde düzenlediğini anlatıyor. Bu benzerlikleri karşılaştırarak Nevâî’nin önemi üzerinde duruyor. Mustafa İsen, Latîfî tezkiresine özel bir önem veriyor. Üzerinde yeniden durarak tezkiresini nasıl geliştirdiğini anlatıyor. Latîfî tezkiresinin değişik yazmalarında 308’den başlayan ozan sayısı 334’e kadar çıkmaktadır. Örnek olarak, bilinmeyen yüzlerce ozandan birini, Bezmî adındaki Rumeli kökenli, rind ehli bir ozanı ele alıyor. Değişik yazmalarda Bezmî yeniden inceleniyor. Nice bilinmeyen divan ozanı gibi Bezmî, divan şiiri antolojilerinde yer almayıp tezkirelerde değerlendirilen bir ozan. Onu, rind ehli ile softa kişiyi karşılaştıran bir beyiti ile anımsayalım: “Kısmet olucak ârif ü rinde mey ü şâhid Tesbih ile seccade verilmiş sana zâhid.” Tezkirelerin şiirlerle bezenerek antoloji bütünlüğü içinde yayımlanması daha etkili olabilir, daha iyi iz bırakabilir. Mustafa İsen, Fâizî’nin “Zübdetü’leş’âr” (Şiirlerden Şeçmeler) tezkiresi üzerinde durarak 514 ozan üzerine yaptığı yorumları değerlendiriyor. Bu çalışmayı antoloji tipi tezkirelerin öncüsü olarak nitelendiriyor. Fâizî’den sonra Yümnî ile Seyrekzâde Mehmet Âsım antoloji tipi bu tezkireyi eklerle geliştirmiştir. Silahdarzâde ile Şefkat de şiirli tezkireler yazmışsa da Fâizî kadar etkili olmamışlardır. Mustafa İsen, Gelibolulu Mustafa Âli’nin “Gerçek Haberler” olarak çevrilebilecek “Künhü’lAhbâr” tezkiresi için; bu çalışmanın önemini, kaynaklarını anlatan kapsamlı bir çalışmaya girişiyor. Bu çalışmada dönemin düzyazı dilinin anlaşılırlığını göstermek için geniş bölümler aktarıyor. Gene de bu yazıların günümüz Türkçesine çevrilmesi geniş okur topluluklarını daha çok ilgilendirirdi. Hayretî’nin günümüz okurlarını da ilgilendirecek bir beytini anmakla yetiniyorum: “Ne Süleymana esiriz ne Selîmin kuluyuz Kimse bilmez bizi bir Şâhı Kerimin kuluyuz.” O “GİZLİ GÖMÜ” Mustafa İsen’in “Tezkireden Biyografiye” kitabında 30 inceleme yer alıyor, Yazar bu incelemeleri iki bölümde toplamış. Birinci bölümde “Biyografi Geleneği” ayrıntılarıyla anlatılıyor. İkinci bölümde tezkirelerden yola çıkılarak “Divan Edebiyatı”na değişik bir yorumla bakılıyor. Bu değişik yorum; Osmanlı coğrafyasındaki kültür ortamlarından divan ozanlarının tasavvuf anlayışına, ozanların meslek özelliklerine kadar kapsamlı bir çalışmayı içeriyor. Osmanlı Devleti’nde kentlerdeki yaşama düzeni, İstanbul’un özellikleri ayrıca değerlendiriliyor. Mustafa İsen, Belgrad Üniversitesi Filoloji Fakültesi Doğu Dilleri Bölümü’ne Türkçe okutmanı olarak gönderildiği yıllarda Balkanlardaki Türk edebiyatıyla da yakından ilgilendi. Balkanlarda doğan divan ozanları da “Tezkireden Biyografiye” kitabında geniş yer aldı. Nurullah Ataç derdi ki: “Devrimci miyiz? Kapatacağız geçmişi.” Ama Divan Edebiyatı’nı öğrenmeyi meslek edinenlerden çok daha iyi bir divan şiiri yorumcusuydu. Çağdaş şiirimizin Behçet Necatigil, İlhan Berk gibi usta ozanları divan şiiri beğenisi olan kişiliklerdi. Turgut Uyar da o gizli gömüye ulaşmak isteyenler arasındaydı. Eskiyi yorumlamayı bilmeden çağdaş şiirde yeni bir dönüşüm oluşturmak kolay değildir. Dahası aruz ölçüsünü öğrenmeden dizedeki gizli uyumu bulamazsınız. Tezkirelerden yola çıkan Mustafa İsen o “Gizli Gömü”nün üstünü açmak istiyor. Ne ki herkes kendi birikimi ölçüsünde o gömüden yararlanabilir. Hiç bilmediğimiz nice eski ozan uzaklardan el uzatarak günümüzü anlamayı kolaylaştıracaktır. Dar çevreyle yetinmek bir ozanı geliştiremez. Bilmemeyi öğünme haline getiren ozana gülümsemek gerekir. Mustafa İsen de divan şiirine tezkirelerden bakmanın bir başka zenginlik olduğunu düşündürüyor. Bütün iş, unutulmuş bir ozanın bile doğumu ile ölümü arasındaki çizgide yaşadığı o kendine özgü dünyayı anlamaya çalışmaktır. O zaman kendimizden çoğalmanın ne demek olduğunu öğreneceğiz.? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: Mustafa Şerif Onaran Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1059