19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Osman Şahin’den 12 Eylül faşizmine bakış: ‘Kolları Bağlı Doğan’ ‘Ne Kürtçü, ne de ırkçı Türkçü; ben Atatürkçüyüm’ Yaşamın kendisinden devşirilen öyküler yazmış, yazdığını sadece işitmiş değil, çoğunu bizzat yaşamış bir yazar, bir insanlık gönüllüsü Osman Şahin. 12 Eylül faşizmine en yakın perdeden, hücrelerin, işkence tezgâhlarının kör kuyularında bizzat çektiği eziyetler sonrasında aldığı notlardan yola çıkarak yazdığı ve bütün öykülerinin toplandığı dördüncü kitabı Kolları Bağlı Doğan raflarda... Osman Şahin ile kitabını konuştuk. Ë Gamze AKDEMİR Şimdi sen bu olaydan misal biç oğul. Ankaralara, İstanbullara varınca, sizi hapse atacak olan Kenan Paşaya söyle ‘De ki, o içeridekilerin tümü birer kolları bağlı doğandır. Onları düşündüler, yazdılar diye hapse atmak, dört duvar arasında çürütmek günahtır. Ne yapmış benim oğullarım.. Namusa mı göz dikmiş, hak mı yemiş, can mı almış? Biz Türkmenlerde suç bunlar. Aklı olan düşünür, kalemi olan yazar. Oğullarım, düşündüğünü yazdı çizdi diye içeriye mi atılır? Nasıl görenek bu. Koyuversinler oğullarımın yakasını. Bulutun önüne geçilmez, buluta cetvel vurulmaz. Günahtır.’ “Şahin” soyadımızın büyük dedemizden kaldığını da söyledi. Anacığımın iyi ki de elini öpmeye gitmişim. Son görüşümüzmüş meğer. 82 yaşında attan düşmüş, boynunu kırmış, ölmüş. melerim vardır” dememe karşın, bastılar cezayı, 18 aya mahkum ettiler beni. Zaman 12 Eylül’dü, kötü zamandı, zalim zamandı. 1 Haziran 1983 günü, ırz düşmanı imişim gibi bileklerime kelepçeyi takıp iki jandarma nezaretinde Şile cezaevine tıktılar. Orada, ünlü tiyatro sanatçısı İsmet Ay ile İhsan Yüce ziyaretime gelerek bana moral verdi. 17 Haziran sabahı zırhlı sevk arabasıyla beni, ilkin Bursa Muvakkat Koğuşu’na, oradan da Yalova cezaevine naklettiler. Kolları Bağlı Doğan’da yer alan “Muvakkat Koğuşu” öyküsünde tokatlanan, aşağılanan kişi benim. Yalova cezaevindeyken Yaşar Kemal, Kerim Korcan, Adalet Ağaoğlu, Bekir Yıldız, Alpay Kabacalı, Ali Uğur, Tanju Cılızoğlu, İsmet Kemal Karadayı, Ruşen Hakkı, Yılmaz Odabaşı, Mehmet Güler, Fikret Madaralı, Ali Özgentürk ve Gönül Dönmez Colin ziyaretime gelerek bana güç verdi. Oktay Akbal, Talip Apaydın, Mustafa Ekmekçi, Başaran, Tomris Uyar ile Erdal Öz de mektupları ile beni yüreklendirdi. 18 kişilik koğuşta 4445 kişiydik. Yataklara sığabilmek için bir yanımızın üstüne yani kılıcına yatmak zorundaydık. Nazi kamplarından farksızdı. Bir insan unutamam. Ertesi gün Hülya Koçyiğit’ten bir telgraf aldım. ‘Gönlümüzdesiniz’ diye. Ağladım. Sonradan Şerif Gören’in çektiği, Hülya Koçyiğit ve Talat Bulut’un başrollerini oynadığı “Firar” filminin öyküsünü, mahkumların ağzından duyarak yazdım. Film yurtiçinde ve yurtdışında pek çok ödül kazandı. 18 Mart 1984 günü sabahı “iyi hal”den tahliye oldum. Dışarı çıktığımda yeryüzü ile gökyüzünün ve denizin bu kadar sonsuz ve bu kadar muhteşem olduğunu gördüm, yaşadım ve sevindim. Bir hapishane güncesi... Hepsi akılda tutulmuş notlardan hareketle yazılmış. Kolları Bağlı Doğan için hapisliğin, işkencenin yazılı belgeseli demek yanlış olmaz sanırım. Size aynen katılıyorum. Özünde öyküleştirilmiş bir 12 Eylül belgeselidir Kolları Bağlı Doğan. Kitabın yazılışı bile başlı başına bir macera. Koğuşlar, ranzalar, masalar, yapış yapış kir ve pislik içindeydi. Boynunda, bedeninde, çenesinde kan çıbanı çıkmayan mahkum yoktu. Fazla peçete kâğıdı kullanmaya çalışıyordum. Görüp yaşadıklarım, başka cezaevinden naklen gelenler, sevk edilenler, işkence görenlerle konuşuyor, notlar tutuyordum. Cuma günleri jandarma bütün koğuşlarda iğneden ipliğe arama yapar, yazılı kâğıtları alır götürürdü. Ben de peçete kâğıtlarının katlarını ayırdım, her kâğıda kurşun kalemle, kağıdı deldirmeden usul usul yazdım. Sonra peçete kâğıtlarını avucumda nohut gibi top yapıp, sakladım. Görüş günümde onları eşime, kızıma verir, ‘Bunları cam kavanozlarda saklayın, çok önemlidir’ dedim. Cezaevinden çıkınca, altı yedi kavanoz dolusu kâğıt topu birikmişti. Büyük bir sabırla onları açarak, numaralandırarak temize çektim, düzelttim. Kolları Bağlı Doğan, işkencenin sayfalardaki dolaşımıdır. Devletin vatandaşına yaptığı zulümdür. Ben bu zulmü, estetik bir öykü diliyle yazmaya, öyküye sığdırmaya çalıştım. “ARTIK HER ŞEY DAHA DA KÖTÜ” Sürek avları; gel de enseyi karartma cinsinden. Öyle korkulu, öyle baskı dolu. Düşünme, yazma, söyleme, o zaman senden iyisi yok. Adalet, özgürlük istediniz niceleriyle birlikte. Yok dediniz, dur dediniz gidişata, infaz edildiniz. Aldılar içeri, yer misin, yemez misin, dayak üstüne dayak. Tırnakları söktüler. Falakalar. Aşağılamalar. Küfür, işkencenin bini bir para. Kolları bağlı do¥ ğanların biriydiniz. Kaç yıl geçti nız? 12 Eylül sonrasıydı. Hapise girmem kesinleşmişti, Toroslar’a, köyüme yaşlı anamı görmeye gittim. 81 yaşında ve 13 çocuk anasıydı. Okumasız, yazmasızdı. Biraz hoşbeşten sonra anama, bir yazım yüzünden hapise gireceğimi, kardeşimin de örgüt suçundan tutuklandığını, ağır işkence gördüğünü, ayak ve el tırnaklarının kerpetenle çekildiğini söyledim. Üzüldü, ağladı. Yaşlı, düşkün haline karşın canlandı. Elimi avuçlarının içine alarak, aşağıdaki kısa, özlü öyküyü anlattı. “Siz bilmezsiniz oğul, sizin büyük dedeniz kuşçuydu. Kanca gagalı, iri pençeli, yırtıcı doğan kuşları beslerdi. Dedeniz silah kullanmazdı, atı vardı, iyi biniciydi. ‘Kaçanı kaçanla, uçanı uçanla avlamak gerek’ derdi. Kuşlarını kara marsık etlerle beslerdi, pençeleri, gagaları güçlü olsun diye. Obamıza bir gün bir Atlı Bey geldi oğul. Şakakları sivri, yeşil gözlü, çizmeli bir beydi. Dedeniz ‘Tanrı misafiri’ konuğunu çadırımıza kahve içmeye buyur etti. Adam atından indi. İçeri girerken, çadırın ön direğine sıra sıra tünemiş doğan kuşlarına hayranlıkla baktı. Kuşlar, çadır direğine ayaklarından iple bağlanmıştı. Adam, elini uzatarak anaç kuşlardan birini sevmek istedi. Anaç kuş, yaban bulduğu ele saldırdı, pençeledi, yırttı adamın elini.. Kan revan içinde kaldı eli konuğun. Adam bir kanayan eline, birde anaç kuşa bakarak, iki yanı keskin, sivri kamasını çıkardı. Telaşa kapıldık. ‘Eyvah dedemizin kuşlarını kesecek’ diye. Adam tersini yaptı oğul. Doğan kuşlarının ayak iplerini birer birer kesti, boşandırdı. Tümünü salıverdi gökyüzüne. Büyük dedeniz sinirlendi. ‘Yahu sen ne yaptın, binbir emekle besleyip büyüttüğüm kuşlarımı nasıl salarsın’ diye. Adam, sakin, bilge birine benziyordu. Hiç sinirlenmedi. Kamasını kınına soktu. İpek mendiliyle kanayan elinin yaralarını sardı. Sonra ‘Bey bey, bir kuş düşün ki, elleri ayakları bağlıyken bile, kendisini tutsak eden insan soyuna asla yalvarıp pusmuyor, aksine saldırıyor. Görmüyor musun ki bu kuşlar, mağrur, yiğit kuşlar. Böylesi kuşları kolları bağlı tutsak etmek insanlığa yakışmaz, günahtır’ dedikten sonra bindi atına. Dört nal oldu, çekti gitti. Fena bozuldu dedeniz. Bir daha da doğan kuşu beslemedi.. SAYFA 4 E n önce anneciğinize adanmış bir kitap bu. Onun söylediklerini anlatır mısı “BU KİTAP İŞKENCENİN SAYFALARDAKİ DOLAŞIMI” Okurlarımıza anımsatmak adına soruyorum, neden hapise atıldınız, içeride ne kadar kaldınız? Her insanın yaşamında tayin edici ‘an’lar vardır. Örneğin Köy Enstitüsüne girişim yaşamımın en önemli noktalarından biriydi. İkinci önemli anım da 1 Haziran 1983 günü cezaevine girişim. Cezam, bir roman eleştiri yazısı yüzündendi. 1978’de Mustafa Yeşilova’nın Milliyet gazetesi, “Karacan Roman Ödülü”nü kazanan, belgesel romanı Kopo, 1938 Dersim isyanını anlatıyordu. Romanda bir tek “Kürt” sözcüğü geçmiyordu. İsyanı, Alevi Türkmenlerin çıkardığını yazıyordu. Bir Türkmen çocuğu olarak alındım buna. Bir eleştiri yazısı yazdım. Yazmaz 1999 yılı, 36. Antalya Altın Portakal Film Festivali Yaşam Boyu Onur Ödülü’nün sahibi Osman Şahin olmuştu. olaydım. İsyanı Alevi Türkmenlerin değil, Kürtlerin çıistifiydi. Ayıbın ayıplığını yitirdiği yerdi. kardıklarını belirttim. Yazımda “Kürt” O atmosfer içinde koğuşun siyah beyaz sözcüğü geçtiği için İstanbul Toplu BaTV’sinden 1983 yılı Antalya Altın Porsın Mahkemesi, bölücülükten dava açtı. takal Film Festivali’ni izliyordum. ÖyDerken dava, İstanbul 3 No’lu Sıkıyökülerimden uyarlanan Derman filmi ile netim Askeri Mahkemesi’ne devredildi. Tomruk filmi yedi ödül birden kazanBilirkişi raporunda, edebi ağırlıklı bir mıştı. Derman En iyi 2. Film, Hülya eleştiri yazısıdır, suç yoktur denilmesiKoçyiğit En İyi Kadın Oyuncu Ödüllene, tek kelime Kürtçe bilmememe karrini, Müzik, Görüntü, Yardımcı Erkek şın, Kürtçülükle suçladılar beni. RedOyuncu ödüllerini, Tomruk ise En İyi dettim. “Ne Kürtçüyüm, ne de ırkçı 3. Film ve yine En İyi Görüntü ÖdülleTürkçüyüm. Ben Atatürkçüyüm. Yıllarri’ni almışlardı. Ben ödül törenini tahta ca beden eğitimi öğretmenliği yaptım. kurularının, bitin, pirenin içinde hüzün 19 Mayıs’larda milli duyguları kuvvetve sevinci bir arada yaşayarak izledim, lendirici gösteriler yaptırdım, takdirna CUMHURİYET KİTAP SAYI 1047
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle