Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pınar Nurhan’dan ‘insanlık durumuna’ dair Modern Cinayetlerin Kokusu Modernleşme olarak adlandırılan sürecin bireyler, toplumlar ve tüm insanlık için getirdiklerigötürdükleri, üzerimizde sürüp giden etkisi edebiyat ürünlerinde de karşımıza çıkıyor. Pınar Nurhan’ın Modern Cinayetlerin Kokusu kitabı da günümüz insanının yaşama ortamından yola çıkarak modernitenin temel kavram, değer ve izlerinin sorgulandığı metinlerden oluşuyor. dığını söylemek yerinde olur. İnsan günümüzde doğa ile uygarlık arasında içine düştüğü uçurumlarda bir çıkış yolu arıyor. Nurhan’ın metinlerinde karşımıza çıkan sorular, yanıt arayışına bizi de dahil eder ve kendimizle yüzleşmemizi ister: “Patlamaya hazır bir egonun ateşli nefsini sizlere armağan eden/ Tanrının vazgeçmişliğinden sıyrılıyorum ve kutsuyorum sizi/ Esas mesele şu ki, Tanrı mı sizden vazgeçti, yoksa siz mi/ vazgeçtiniz ondan?” (s. 49). Aşkın yaşamdaki yeri ve anlamı hakkında ise Nurhan şöyle der: “Hayat acıtır göğsünü/ insanın, insan olmanın çaresizliğiyle. Dirimin ölüme fırlattığı/ neşterdir; sızlayan yaralarımızın susturulmuş kesiğidir aşk/ Derin…”(s. 59) Söz konusu derinlik, aşkın “en masum çağımız” olmasından kaynaklanır: “En masum çağımızdı aşk bizim. Sizler iffetinize sarılırken/geceleri, rüyalarınızda yitirdiniz tasladığınız tüm/ masumiyetleri. En büyük günahımız aşktı bizim/ Yitirmedik masumiyeti/ Yaslayayım başımı dudaklarına ölüm: Öp beni!/ Çek içine dirimin nefesini” (s. 16). “Koku” şiiri, son şiir olarak bir bakıma kitapta işlenen pek çok temanın bir özeti gibi. “Dünden bugüne düşmüş bir damla kan yarına/ akıyor sıcağıyla kinin.Yokluğun varlığa/ izdüşümü ise cinayet, umutsuzluk kayığının vurduğu iskele!/ İnsan önce kendini öldürür, sonra başkasını/ Cinayetin tözüdür bu. Kendin ölmezsen/ ölmez öteki de. Zaten her cinayetle kendini sınar dirim/ Hades’le düellosuna yenik düşer böylece/ Her cinayet intihardır. Öldürendir ölen ve ölendir öldüren/ Kokusu kalır geriye” (s. 73). Felsefi ve mitolojik boyutlarıyla da dikkati çeken metinlerin (düzyazışiirlerin), yer yer bireyin/ öznenin yaşantılarına ve bu yaşantıların yorumlanmasına odaklanmakla birlikte, genel bir “insanlık durumu” nu çarpıcı metaforlar ve imgelerle dile getirdiğini söyleyebiliriz. Nurhan’ın metinlerinde oldukça sert ve keskin bir söylemle hesaplaşmalar, sorgulamalar yöneltiliyor modern insana ve yaşama. Söz konusu sertlik ve keskinlik, insanı hiçe sayan ve ruhumuzu yaralayan oluşumlara karşı ayakta durabilmenin de bir yolu değil midir? ? Modern Cinayetlerin Kokusu/ Pınar Nurhan/ Siyah Beyaz Yayınları/ 83 s. SAYFA 17 Pınar Nurhan Ë Mustafa GÜNAY ski çağlarda bilgelik ve erdemin temeli olarak anlaşılan akıl, moderniteyle birlikte araçsallaşarak daha çok yıkıcı sonuçlar yönünde kullanılageldi. Pozitivist ve pragmatist bir zihniyetin kılavuzluğunda bilim, teknoloji ve siyaset, dünyayı yaşanılmaz bir yere dönüştürdü. Kokusu yayılan modern cinayetlere ya da başka bir deyişle modern dönemin cinayetlerine hepimiz tanık değil miyiz? Ölüm kampları, gaz odaları, Hiroşima, Nagazaki, Bağdat, Felluce, Filistin v.b. Daha da uzatabileceğimiz ölüm listelerinin insanı bunalttığı bir durumda, modernliğin ve modern olmanın sorgulanması kaçınılmaz. Bu sorgulama “ilkel” ya da “ilksel” olarak adlandırılan insanların ve kültürlerin yeniden düşünülmesini de gerektirir. Zaman olarak geride kalsa da modern çağdaki cinayetlerin ve kıyımların etkisi insanın duygu ve düşünce dünyasında siyah bulutlar olarak dolaşıyor. Böyle bir ortamda insan olarak yaşamanın ve insan kalmanın dayanaklarının neler olabileceği de varoluşsal bir önem taşır: “Artık Trobriand Adaları’na gidip yerliler gibi yaşayamayız/Çünkü bizler tanığız/Bilmenin amansız mesuliyeti bu… Modern, pek modern/ cinayetlerin kokusu yayılıyor atmosfere. Nereye gideceğiz?/ Aya gitsek, galaksi değiştirsek de vicdanımızdan kaçabilecek/ miyiz?/ İnsan yok artık!/ Vicdan, tanrının son sığınağı değilse onu da öldürdük/ demektir” (s. 30). Pınar Nurhan’ın metinlerinde modern olmaktan kaçış olamayacağı ve tarihselliğin getirdiği sorumluluk bilinciyle “İnsan yok artık!” dizesi, bir çığlık olarak yükselir. Bir bakıma vicdanını kaybeden, onun sesine sağırlaşan insan, hem kendi insanlığını hem de Tanrısını öldürmüş demektir. Bu durumda başkalarını öldürmenin yolu da açılıp gitgide genişleyecektir. Bu bağlamda moderniteyle birlikte dünyanın büyüsünü kaybetmesi ve Tanrının ve bütün kutsal/ aşkın değerlerin öldüğü söylemi, sonuçta insanın da öldüğü söylemiyle birleşir. Bu ise yaşamımızın temelini oluşturacak değerlerin neler olabileceği sorusuyla bizi karşı karşıya bırakır. Ölüm kokan bir dünyada yaşamak ve insanın değerini savunabilmek için nihilizme boyun eğmemek gerekir. Bu bağlamda, başkalarının ölümünü düşünememenin, çağımızın bir bozukluğu olduğunu belirten Camus’nün vurguladığı gibi, insan öldürmenin haklı olmayacağı bir dünyaya duyulan ihtiyacın her geçen gün çoğal E CUMHURİYET KİTAP SAYI 1047